• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın örneklemini oluşturan görüşülenlerin or-tak noktası, kendilerini seküler ve milliyetçi olarak tanımla-mış olmalarıdır.4 Hepsi 2007 yılında gerçekleştirilen Cumhu-riyet Mitingleri’ne ya katılmış ya da mitinglerin yapılmasını

4 Seküler ve milliyetçi terimlerinin hangi anlamlarda kullanıldığı Temel Kavramlar bölümünde açıklanmıştır.

30

Bir ‘Ulusalcı’ Nasıl Düşünür?

desteklemiştir. Bunun yanı sıra çeşitli noktalarda değişim gös-termekle birlikte din-toplum ve din-siyaset ilişkileri temelinde ortak görüşler belirtmişlerdir. Sergilenen talep ve duyarlılıklar ortak paydalarla birleşmektedir. Diğer taraftan, medya ve eğitim sisteminde Kürt sorunu, türban yasağı, AB üyeliği ve “ Ermeni Soykırımı” iddiası kadar yer almayan ya da sorgulanmayan milli değerler, bayrağın anlamı, kutsallık ve bayramlar gibi konularda farklı görüşler ortaya konmuştur.

Seküler milliyetçi tanımlamasının, her ne kadar görüşü-lenler kendilerini bu şekilde tanımlasalar dahi, sosyolojik ola-rak sorunlu bir kategorizasyon olduğunu da belirtmek gerekir.

Tanımlama açısından, belli konularda ortak görüşleri paylaş-malarına rağmen ayırt edici bir sosyolojik yapıya sahip olma-maları, ilk başta bu kimliğin adının konmasını güçleştiren bir faktör olmuştur. Sekülerlik, ona sıkı sıkıya bağlı bireylerin sosyal, kültürel ve gündelik yaşamlarını nasıl etkilemektedir?

İslami kesimde olduğu gibi inanılan bu değer, tüm hayatı an-lamlandırmada anahtar bir rol oynamakta mıdır? Milliyetçilik faktörünün eklenmesi, daha belirgin bir kimlik oluşturmada ne derece belirleyicidir? Sekülerlik, toplumsal merkezi tanım-layan modern kurum, yapı ve kimlikler içinde ne kadar be-lirleyici bir faktördür? Sekülerlik ve milliyetçiliğin bir araya gelmesiyle oluşan yapı, bu iki parçanın toplamından öte nasıl bir bütünlüğe işaret eder?

Beni bu çalışmayı yapmaya yönelten sebeplerden en önem-lisi, laiklik ilkesiyle belirlenen sekülerliğin sıkı sıkıya benimsen-diği kesimler için siyasal ve kültürel tutum belirleyici bir işlev görmekten öte, belirli bir yaşam biçimi, ortak kültür olduğuna dair düşünmeye başlamamdı. Milliyetçilik ilkesinin de devreye girmesiyle laiklik, dini ve onun anlam dünyasını bir kenara bı-rakmakla kalmayıp ona alternatif bir değerler sistemi üretme çabasındaymış görünümü veriyordu. Buna karşılık, dogmatik

Metodoloji

31

olmakla yerdiği dinin kutsallaştırma, yüceltme ve inanma gibi yapıtaşlarını dönüştürerek kullanmaya devam ediyordu.

Toplumu birleştirici bir unsur olarak dine karşı laiklik ve mil-liyetçilik vurgusu, toplumsal alanlarda, gündelik hayatta insan-ların kutuplaşması, başörtüsünün bir inanç ve kimlik aracıyken

“siyasallaşarak” türbana dönüşümü, Alevilerin din alanındaki ta-leplerinin karşılıksız kalması, gayrimüslimlerin Cumhuriyet tarihi boyunca maruz kaldıkları ayrımcılıklar, özgürlükleri ve demok-rasiyi savunur görünürken devletin bekası için bireyin haklarının engellenmesi ve toplumun görünür bir kısmının, hem de ‘modern’

olduğunu iddia eden bir kesiminin, statükonun devamına destek vermesi öncelikle laiklik ilkesini sorgulamama sebep oldu.

Diğer taraftan İstanbul’un muhtelif tepelerine dikilen deva-sa boyuttaki ve çeşitli semtlerde hemen her evin camında asılı duran Türk bayrakları da milliyetçiliğin daha görünür hale gel-mesinin bir yansımasıydı. İnsanların ciddi bir tehdit algısıyla savunmaya geçmeleri, tehdidin ne olduğu ve tam olarak neyin savunulduğu konusunda soru işaretleri meydana getirirken, mil-liyetçiliğin ne olduğu konusunu tekrar düşünmeye başladım.

Sorgulanamaz biçimde zihinlerimize eğitim sistemi marife-tiyle yerleştirilmiş laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti fikrini sorgulama ihtiyacıyla başlayan bu süreç, sekülerliğin tanımın-dan, başka ülkelerdeki uygulama biçimlerine, farklı milliyetçi-lik çeşitlerinden, Türkiye özelinde sekülermilliyetçi-lik ve milliyetçiliğin değişik kombinasyonlarına kadar uzun bir gözlem ve araştırma sürecini beraberinde getirdi.

İdeolojilerin yalnızca belirli fikirler, tutumlar ve pratiklerden değil, takipçilerden de oluştuğunu hatırda tutmak, bu çalışmanın her aşamasında önemli bir belirleyici oldu. Bu takipçilerin fikir, tutum ve pratikleri nasıl destekledikleri, tekrarladıkları, değiştir-dikleri, uyarladıkları, üzerine tartıştıkları ve çeşitlendirdiklerini anlamak ideolojiyi anlamak açısından da kolaylıklar sağladı.

32

Bir ‘Ulusalcı’ Nasıl Düşünür?

Akademik literatürdeki kuramların büyük bir bölümü, mil-liyetçiliği elitlerin ya da devletin kurucu rolüne odaklanarak,

“yukarıdan aşağıya” bir bakış açısıyla açıklar. Yönetici sınıa-rın, devlet kaynaklı “millet kurma” projelerinin milliyetçiliğin oluşumunda kuşkusuz büyük payı vardır. Ancak bu tür bir çö-zümleme, toplumu oluşturan bireylerin gündelik deneyimlerini, özlem ve beklentilerini dikkate alan “aşağıdan yukarı” bir bakış açısıyla tanımlanmadığı sürece yetersiz kalacaktır.

Toplumu oluşturan bireyler resmi ideolojiyi olduğu gibi kabul etmez, kendi dünya görüşlerine ve özlemlerine uyarlar.

Tam da bu nedenle, bu çalışma, devletin empoze ettiği resmi ideolojinin, onu benimsediğini söyleyen insanlar tarafından ne şekilde değiştirilerek içselleştirildiğini göstermeye çalışacaktır.

Saha çalışmasının tercih edilmesinin diğer bir sebebi de homo-jen olarak tanımlanan kimliklerin insanlar tarafından benimse-nirken dönüştüğünü, kişisel deneyimlerle değişerek özgül kim-likler ürettiğini ortaya koymaktır. Buradan hareketle diyebiliriz ki seküler milliyetçilik homojen bir milli kimlik olamadığı gibi homojen bir kültürel kimliğe dahi dönüşememiştir. Sonuç bölü-münde de görüleceği gibi, aynı temel görüşleri paylaştığını ifade eden ve kendilerini aynı toplumsal gruba ait hisseden insanların oluşturduğu bu grup bile homojen bir yapı ortaya koymuyor.

Zira insanların kimlik oluşturma süreçlerinde kültürel aidiyet-lerinin, kişisel yaşantılarının ve gündelik hayat deneyimlerinin de ideolojiler kadar hatta bazen daha güçlü şekilde etkili olduğu görülüyor.

Temel Kavramlar