• Sonuç bulunamadı

Mehmet Altay Köymen’in Tarih Anlayışı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.2. Mehmet Altay Köymen’in Tarih Anlayışı

Uzun bir zamandan beri düşünürler, tarihçiler ve tarih felsefecileri tarih anlayışı üzerine birbirinden çok farklı, hatta birbirine tamamen ters düşen fikirler ve görüşler ileri sürmüşlerdir. Her filozof kıyısından köşesinden de olsa tarih anlayışıyla ilgili düşüncelerini ortaya koymuştur. Bir tarihçinin tarih anlayışını ve metodolojisini ele almak için öncelikle, tarih ve tarihçi arasındaki ilişkinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu husus, geçmişin olguları, bu olguların tarihçi tarafından niçin ve nasıl ele alınarak tarihin olguları haline getirildiği, tarihçinin objektifliği ve tarafsızlığı gibi bir dizi meseleyi gündeme getirir. Çağımızın önde gelen İngiliz

114 Köymen, “Metod”, s.20 115 Avcı, a.g.e., s.15

116 Mehmet Altay Köymen, “Prof. Dr. Osman Turan. Hayatı, Eserleri ve Fikirleri”, Osman Turan,

tarihçilerinden E.H. Carr, tarihin olgularının bize ‘saf’ olarak gelmediklerini; her şeyden önce, onları nakledenlerin zihninde bir kırılmaya uğradıklarını ve tarihçilerin de kendilerinin önemli olarak kabul ettikleri olguları seçtiklerini söylemektedir. Bu seçimde tarihçinin zihin ve fikri yapısı önem taşımaktadır117.

Mehmet Altay Köymen de, kendisine araştırmalarında esas aldığı bir tarih anlayışını benimsemiştir. Bu tarih anlayışının oluşmasında yukarıda bahsettiğimiz hususları hatırda tutmak lazımdır. Çünkü o, akademik anlamdaki çalışmaları kadar Türk dünyasının aktüel sorunları ile de yakından ilgilenen ve tarihi geleceği inşa etmekte araç olarak kabul eden bir tarihçidir. Düşünce yapısı olarak “Atatürk Milliyetçisi” olduğunu söyleyebileceğimiz Köymen, farklı makalelerinde ve çeşitli makamlara yazdığı mektuplarında bu yönünü ortaya koymaktadır.

Tarih anlayışı ile ilgili olarak kabul edilmiş olan başlıca üç görüşün olduğunu söyleyen Köymen, bu görüşlerden birinci olarak İngiliz Tarihçisi Thomas Carlyle’nin (1795-1881) “Tarih kahramanların ve büyük adamların tarihidir” görüşünü ortaya koyar. Carly’nin bu tarih anlayışının Türk Tarihi’ne en uygun görüş olduğunu söyleyen Mehmet Altay Köymen, bunun izahı olarak da Türk Tarihi’nin genel olarak büyük kısmında kahramanların ve büyük adamların önemli yer tutmasına bağlar. Türklere has sosyo-psikolojik bir durum olan “kahraman kültü” tarihimiz içinde çok önemlidir. Onlar milletleri için adeta güç kaynağıdır. Ona göre büyük adamları, Türk tarihinden çıkardığımız zaman geriye pek az şey kalmaktadır118. Tarihimiz bu kahramanlar için yazılmış olan destanlar ile doludur. Ozanlar uzun kış gecelerinde sazları ve sözleri ile onların kahramanlıklarını canlandırırlar. Destanlarımız onların kahramanlıkları ile doludur119.

Mehmet Altay Köymen’in bahsettiği ikinci bir tarih görüşü ise temsilciliğini Alman filozof Hegel’in ( 1770-1831) yaptığı “idealist tarih anlayışı”dır. Bu anlayışa göre, milletlerde ve toplumlarda başlıca hakim olan unsur fikir (idea) dir. Ona göre insanlık tarihi, zihnin kendisini tanıma doğrultusunda mücadelesinden ibarettir.

117 Edward Hallet Carr, Tarih Nedir, İstanbul 2002, s.9-35

118 Mehmet Altay Köymen, “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihine Giriş ve Metodoloji”, (1983 Yılı

A.Ü. Hukuk ve Eczacılık Fakülteleri “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” Ders Notları) Türk Kültürü Dergisi, XXI/242 (Haziran 1983), s.62-63

119 Mehmet Altay Köymen, “Atatürk İlkeleri ve Türk İnkılap Tarihi Nasıl Ele Alınmalıdır?”, Türk

Üçüncü tarih görüşünü öncülüğünü ihtilalci fikirleriyle zamanıza kadar dünyayı karıştıran Alman yahudisi olan Karl Markx’ın (1818-1883) yaptığı “tarihi

maddecilik” diye ifade edilen bir başka tarih görüşüdür. Bu tarih anlayışında Markx,

Hegel’in idealizm anlayışını tersine çevirerek kendi görüşünü oluşturmuştur. Ona göre toplum hayatında önemli olan tek hakim unsur maddedir. Allah’ı ve ruhu inkar eden Marx, tarihi sosyal sınıfların çatışması olarak izah eder120.

Mehmet Altay Köymen, tarih anlayışı ile ilgili ortaya koyduğu bu iki görüşten Hegel ve Marx’ın görüşlerinin tek taraflı bir karakter taşımalarından ve cemiyet yapısına tam manası ile uymadıklarından dolayı benimsemesinin imkansız olduğunu söylemiştir.

Mehmet Altay Köymen’in özellikle üzerinde durduğu ve dikkat çektiği bir diğer tarih anlayışı ise, İngiliz tarihçisi Prof. Dr. Arnold Toynbee’nin görüşüdür. 1889 yılında doğan Toynbee’ye göre “Tarih, toplumların ve bu toplumların

yarattıkları medeniyetlerin tarihidir”. O, medeniyetlerin kalkınma ve çöküşlerinin

belirli devrelerde cereyan ettiğine inanmaktadır. Ona göre insanlık tarihindeki büyük göçler takriben her 300 yılda tekrar etmiştir. M.Ö. 2025 yılından M.S. 175 yılına kadar olan zamanı 300 yıllık devrelere ayırmıştır. Toynbee fert ile cemiyetin biyolojik bünye birliği (doğum-ölüm) içerisinde olduğunu söylemektedir. Diğer taraftan büyük medeniyetlerin kuruluşunda atlı – göçebelerin teşkilatçılığının itici rol oynadığını kabul etmektedir121. Onun büyük medeniyetlerin kuruluşunu atlı göçebelerin teşkilatçı vasıflarına bağlaması, Köymen’e göre Türk tarihine tıpa tıp uymaktadır. Mehmet Altay Köymen bu nedenle yazılarını Prof. Dr. Arnold Toynbee’nin tarih anlayışına göre yazmaya çalıştığını ifade etmektedir122.

Çeşitli tarih anlayışlarının değerlendirmesini yapan Köymen, modern tarih anlayışına göre eser yazmak isteyen bir tarihçi için kendisinin “dış tarih” dediği askeri ve siyasi mahiyetteki konuların araştırmasının artık önemini kaybettiğini söylemektedir. Bunların yerine yine kendisinin “iç tarih” dediği toplumların ve bu toplumların meydana getirdiği medeniyetlerin araştırılması gerektiğini

120 Köymen, “Metod”, s. 16 121 Köymen, “Atatürk İlkeleri”, s.62 122 Köymen, “Metod”, gös. yer

söylemektedir123. Bu konu ile ilgili olarak Köymen “Dış tarih iç tarihe malzeme

olmaktadır. Askeri tarih dış tezahürlerdir. Bunları harekete geçiren, iç etkenlerdir. Dış tarih sabun köpüğü gibidir. Dış tarih öldü. Dış tarihi iç tarihi aydınlatmak için kullanıyoruz. Mesala Claude Cahen siyasi ve askeri tarihi özetleyip sonra hep iç tarihi anlatmaktadır… Toplumların ve medeniyetlerin tarihi iç tarihtir…İslamiyet Öncesi Türk’ün yaşayışı değişmiyor, devam ediyor. Aksi olsa Türklük erir. Ne şahıs, ne bir zümre ve ne de siyasi bir tarih önemli değildir.. asıl olan medeniyet tarihidir. Bu konuda Toynbee, Christensen, Barthold beni etkiledi. Ben Toynbee’nin hayranıyım” demektedir124.

Siyasi tarihe ait üretilen bilgiler, manevi medeniyetin başta gelen mahsulü olan devletin ortaya konmasında malzeme olarak kullanılmaktadır. Bunun gibi üretilen askeri mahiyetteki bilgiler de, ordunun bir müessese olarak işlenmesinde malzeme olarak kullanılabilir. Böylece askeri ve siyasi mahiyetteki olayların saman alevi gibi yanıp sönmesine karşılık iç tarihe ait ortaya konan fikirler ve görüşler devamlıdırlar; kolay kolay değişmezler125.

Köymen’in dünya tarihinin genel değerlendirilmesiyle oluşturduğu fikrinin temelini “İmparatorluklarla Milli devletler arasında meydana gelen mücadele oluşturmaktadır.” Bu mücadele tarih boyunca devam edegelmiştir. İmparatorluklar bu mücadeleden genellikle galip çıkarak milli devletleri yutan ve onları vassal devletler konumuna getiren taraflardırlar. Roma, Bizans, Büyük Selçuklu ve Osmanlı bu konuda örnek verilebilecek devletler arasında gösterilebilir. Ancak imparatorlukların ömürlerini tamamlayarak tarih sahnesinden çekilmelerinden sonra milli devletler yeniden az çok değişiklik ile bağımsız devletler halinde tarih sahnesine yeniden çıkarlar126.

123 a.g.m., s.18 124 Avcı, a.g.e., s.15 125 Köymen, “Metod”, s.18

126 Mehmet Altay Köymen, “Atatürk Türkiye’si ve Dünya”, Belleten, LVII / 219, (Ağustos 1993),

3.3. Mehmet Altay Köymen’e göre Türk Tarihi ve Türk Tarihinin