• Sonuç bulunamadı

Demokrasi, “demos” ve “kratos” sözcüklerinin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş ve halkın iktidarı anlamını taşımaktadır. Demokrasi, bireylerin topluluk halinde yaşayarak toplumsal bir sözleşme ile sağladıkları düzende özgürlüklerini ve haklarını kaybetmeden seslerini duyurabildikleri bir sistemi ifade eder. Heller, demokratik bir yönetimde yasaları oluşturmanın ve uygulamanın yurttaşların hak ve görevleri kapsamında olduğunu belirtmektedir. Yurttaşların rızai olarak yöneticilere yönetme yetkisini verdiği ve iktidarda bulunanların ise görevlerinin devam ettirebilmelerinin halkın yönetimde aktif olarak rol almasına bağlıdır. Demokrasi aynı zamanda insan haklarının korunması, toplumda azınlık denilen kesimlerinde sesini duyurabildiği bir yönetim türüdür (Bektaş, 2000: 24).

Demokrasi için hükümetten, partilerden ve devletten bağımsız bir kamusal alanın varlığı gerekli koşullardan biridir. Kamusal alanda bireyler gelişen koşulları takip ederek kararlar almakta ve temsil edilebilme imkânı bulmaktadır. Gündelik hayata yönelik üretilen bilgiler, yorumlar iktidardan bağımsız ve özgürce duyurulabilmektedir (Bektaş, 2000: 27). Böyle bir kamusal alan içeren demokratik sistemlerde bireylere bilgi edinme ve bilgiden yararlanarak dolaşımını sağlayan kaynaklardan faydalanma hakkı

30 verilmesi gerekir. Klasik demokrasi kuramları, demokrasiyi kurumlar dizgesi, tartışma ve karar alma süreci, belli sonuçlara ulaştıran yol olarak tanımladıkları için bu unsurlara uygun bir iletişim tarzına da ihtiyaç duyulmaktadır (Kahraman, 2014: 52).

Demokratik rejimlerde sistemin temeli, devamlılığı ve istikrarı yurttaşların rızasına dayalıdır. Rızanın kazanılması hususunda ise yönetime talip olanların halkla iletişimin sağlıklı ve açık olması gerekir. Siyasal iletişimin yüksek düzeyde aktif olduğu toplumlarda halkın doğrudan yönetime müdahil olmakla birlikte oy kullanma oranlarında artış ve katılımın yüksek olmasıyla sonuçlanır ki bu durum demokrasinin işlerliğine önemli katkıda bulunmaktadır. Demokratik bir kamusal alanın oluşumu ve etkinliği için kamusal iletişimin yerine getirmesi gereken üç işlev bulunmaktadır: iletişimin güvenilirliğinin ve saydamlığının sağlanması, vatandaşların mevcut konumlarını farklı bilgiler edinerek bu bilgilerin ışığında değerlendirebilmelerinin teşviki ve birbirinden farklı ve çoklu bilgi ve düşünce kaynaklarının etkileşimin oluşturulmasıdır (Kahraman, 2014: 53). Bu bilgi birikiminin oluştuğu toplumlarda rasyonel kararlar verebilecek yurttaşların oluşması sağlanabilecektir. Demokrasi rasyonel ve akılcı bireylerin tercihlerine ihtiyaç duyar ve böyle bir toplumun oluşmasına katkıda bulunacak medyadır. Medya demokratik işlevlerin yerine getirilmesi, siyasi ve finansal güç odaklarının gözetiminin sağlanması, farklı düşüncelerin özgürce tartışılabilindiği ve dolaşabildiği düşünce pazarının oluşması gibi işlevleri yerine getirerek aktif rol oynar ancak bunu sağlarken özgür olması ve topluma karşı sorumluluk bilinci çerçevesinde pozitif bir özgürlüğe kavuşması şarttır (İrvan, 1994-1995: 82). Bostancı (2010), demokratik zeminin sağlam bir şekilde inşa edilmesinde medyanın öneminden bahsederek, medya üzerinden yürüyen tartışmaların toplumsal temsil üzerinde ve tutumların oluşmasında etkin olduğuna değinmiştir. Partilere destek ya da eleştirinin, iktidarı seçmenin ya da mevcut iktidarı değiştirmenin bu tartışmalarla mümkün olabileceğini belirtmiştir.

1.2.1. Medyanın Demokrasiye Katkıları ve Medya Demokrasisi

Meyer (2004), medya tarafından tercih edilen demokrasi idealine dikkat çekmektedir (s. 23,24). Meyer’e göre medya demokrasi için üstlendiği rol, doğru ve tarafsız siyasal

31 bilgilenmeyi ve değerlendirmeyi sağlamak, tüm vatandaşlar için bunu mümkün kılmak olmalıdır. Serbest seçimlerin varlığı ve rekabet sadece demokratik kriterlerin işlerliğini göstermediği gibi demokratik bir toplumun oluşmasını sağlamaz ya da varlığının da bir göstergesi olamaz. Bu yüzden medya normatif içerikle tanımlanmalıdır. Bu tanımlamada önemli kriterler bulunmaktadır: Dengeli ve kapsamlı habercilik, özel hayata saygı, yayın dili, içeriği ve biçimi, tüm bireyleri kamusal iletişime katılımını sağlayacak biçimde olay sunumu, nesnellik; her bir fikrin, görüşün ve toplumdaki güç ilişkilerinin medyada temsiliyet zemini bulmasıyla doğru orantılıdır ki bu fikirlerin adaletli ve eşit bir şekilde medyada yansıtılıyor olması gerekir (Bostancı, 2010: 129). Pür tarafsızlığı medya kuruluşlarında inşa etmek finansal ve siyasal çıkar ilişkilerinden dolayı mümkün olmamaktadır.

Medya siyasal süreci tüm boyutlarıyla ve görünümleriyle ele alıp sunduğu takdirde bireyler politikalarla ilgili gerekli bilgiyi edinmiş olacaklardır (Kahraman, 2014: 54). Dolayısıyla demokrasi için önemli bir ilke teşkil eden ‘yurttaşların iradesi’ olgusunun doğru bir şekilde belirleyebilmesi ve yönetime yansıtması mümkün hale gelir. Medyanın belirttiğimiz kriterler çerçevesinde kamusal iletişim sağlamasıyla demokrasinin işlerliği mümkün olabileceği gibi medya kendi demokrasisini de oluşturabilir. Yapılan yayınlar ve değerlendirmelerle yurttaşların iradelerini ve kararlarını şekillenmesine etkide bulunarak siyasal süreci değiştirebilir. Meyer, medya toplumlarında medya demokrasisinin geçerli olduğunu belirtmektedir. Medya, kamuoyunu şekillendirme ve siyasal karar alma sürecini belirleyici rol oynayarak siyasal süreci dönüştürmektedir. Böylelikle medya sistemine özgü olan kurallar siyasal sisteme de egemen olarak medyanın siyaseti sömürgeleştirmesinin önünü açmış olduğunu dile getirmektedir. Meyer, bu durumun ileri aşamasında ise medyakrasinin sürece dâhil olarak ana akım dışında kalan farklılıkları görmezden gelerek dışlama yoluna başvurduğunu böylelikle kendine özgü çifte standartlar oluşturduğunu söylemektedir. Böyle bir işleyiş ise demokrasiye ve siyasal iletişime büyük tahribatlar vermektedir (Meyer, 2014: 13-14).

Meyer, medyakrasinin üç unsuru olduğunu söylemektedir. Bu unsurlar: Kamuoyu, medyada görülen siyasetçiler, kamuoyu yoklamaları. Medya, gündem oluşturma yoluyla kamuoyunu kontrol ederek siyasetçiler üzerinde baskı kurabilmekte ve yasama, yürütme ve yargı dışında dördüncü bir erk olarak kendisini diğerlerine göre daha öncelikli hale

32 getirebilmektedir. Bu baskı oluşturarak yönlendirme sürecinde kullanılan argüman ise “halk bunu istiyor, halk böyle konuşuyor” iddialarını yaymak oluyor. Böylelikle siyasetin üzerinde etkinliğini arttırma ve ilişki haline girme durumu gerçekleşmiş oluyor. Görüldüğü gibi medya demokrasinin işleyişini ve hâkimiyetini geliştirici işlevini de görebiliyorken diğer taraftan gücünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak siyaseti yönlendirip baskı kurarak medyakrasi yani kendi demokrasisini de ihraç edebiliyor. Bu çerçevede bir sonraki bölümde medya ve siyaset ilişkilerinin karşılıklı boyutlarına değinilecektir.