• Sonuç bulunamadı

Medine’ye Dönü

Belgede Hudeybiye Seferi (6/628) (sayfa 82-119)

BÖLÜM 4: HUDEYB YE’YE VARI VE TARAFLAR ARASINDA

4.4. Medine’ye Dönü

Anla ma tamamlanıp yazıya geçirildikten sonra artık Medine’ye dönme vakti gelmi ti. Rasûlüllah ashâbına kurbanlarını kesip tıra olmalarını emretmi , ancak hiç kimse bu emre itibar etmemi ti. Rasûlüllah’ın aynı emirleri üç kez tekrar etmesine ra men sonuç de i memi ti. Bir görü e göre Rasûlüllah, Kurey ’e kar ı bir anla mazlık havası vermemek için kurbanları kesip tıra olarak oradan ayrılmayı uygun gömü tü.355 Kızgın bir ekilde kırmızı çadır içerisinde bulunan356 hanımı Ümmü Seleme’nin yanına girince onun bu kızgın halini fark eden hanımı Rasûlüllah’a neyi oldu unu sormu , Rasûlüllah da insanlara defalarca kurbanlarını kesmelerini, tıra olmalarını ve ihramdan çıkmalarını söyledi i halde onların hiçbir ey yapmaya yeltenmeden sadece yüzüne baktıklarını söyleyerek kızgınlı ının sebebini ona bildirmi ti. Bunun üzerine Ümmü Seleme, Rasûlüllah’a kendisinin gidip kurbanını kesmesini, tıra olup ihramdan çıkmasını, bu ekilde insanların da onu taklid edeceklerini söylemi ti. Rasûlüllah elbisesini alıp çıkmı , eline bir harbe357 alıp kurbanlı ını kesmi ti. Öyle ki harbeyle deveye vururken yüksek bir sesle “Bismikellâhümme” demi ti. Bunun üzerine insanlar kurbanlıklara do ru öyle bir sıçramı lar ki Ümmü Seleme birbirlerini ezeceklerinden korktu unu dile getirmi ti.358

354 Ahmed b. Hanbel, IV, 49; Köksal, XIII, 213.

355 Nâmık Kemal, s. 57.

356 Caetânî, IV, 405.

357 Mızrak.

bn Abbas’tan gelen bir rivâyette Rasûlüllah’ın tıra olduktan sonra e lerinin yanına gitti i ve kurban kesti i bildirilmektedir.359

Mücemmi‘ b. Ya‘kûb’dan rivâyet edilen bir hadiste saçların tıra olunup kurbanların kesilmesinden sonra Allah iddetli bir rüzgâr göndermi ve bu rüzgâr onların saçlarını harem bölgesine savurmu tu.360

Rasûlüllah’ın kurban etti i develer arasında Ebû Cehil’e âit erkek bir deve de vardı. Bu deve Bedir ganimetlerindendi ve onun ba ında gümü ten bir halka vardı. Bununla mü rikleri gayza gazaba getirdi i belirtilir.361

Câbir b. Abdullah’tan rivâyet edilen bir hadise göre bu kurbanlıklar arasında deve ve sı ırlar vardı. Bunlardan her iki tür de yedi ki i için kesilmi ti.362

Ümmü Kürz’ün rivâyetine göre de Müslümanlar ve orada bulunan miskinler o gün orada kesilen kurbanlardan yemi lerdi. Rasûlüllah 20 kurbanlı ı Merve tepesinin yanında kesilmesi için Eslem’den bir adamla göndermi , onlar orada kesilip da ıtılmı tı.363

Kurbanlıkların sayısından yola çıkarak o gün orada bulunanların 700 ki i oldu u da söylenmi tir. Bu sonuca kurbanlıkların 70 adet ve her birinin 10 ki i için kesilmi olması sebebiyle ula ılmı tır. Ancak bu haberi nakleden Vâkıdî, Müslümanların o günkü sayısının 1600 oldu unu bildiren rivâyetin daha kabul edilebilir oldu unu söylemektedir.364

el-Hakemî’nin yer verdi i rivayetler arasında Rasûlüllah’ın kurbanlıklardan 63 tanesini kendi eliyle kesti i söylenmektedir.365 Ancak bu meselenin vedâ haccı esnasında meydana geldi i kabul edilmektedir. Neticede mevcut bilgilerden kurbanlıkların kaç tanesini Rasûlüllah’ın kendi eliyle kesti i çok da açık de ildir.

359 Buhârî, Ebvâu’l-Muhsar ve Cezâü’s-Sayd, 1.

360 el-Mekkî, s.75. 361 Taberî, I, 637-638. 362 el-Hakemî, s. 229. 363 Vâkıdî, II, 614-616. 364 Vâkıdî, II, 613-614. 365 el-Hakemî, s. 236.

bn shâk’ın rivâyetine göre o gün Rasûlüllah’ı tıra eden kimse Hırâ b. Ümeyye b. el-Huzâî idi.366 Ancak Hırâ b. Ümeyye’nin sadece Umretü’l-Kazâ’da Rasûlüllah’ın saçını kesti i de söylenmektedir.367

Rasûlüllah’ın ardından Müslümanlar onun yaptı ı gibi kurbanlarını kesip tıra olmu lardı. Bir kısmı ise tıra olmak yerine saçlarını kısaltmayı yeterli görmü tü.368 Zehebî’de yer alan Ebû Saîd’den gelen habere göre o gün yalnızca iki ki i saçlarını kısaltmı tı. Di erleri ise tıra olmu lardı.369 bn Sa’d’ın yer verdi i ve yine Ebû Saîd’in rivâyetine göre bu iki ki i Osman b. Affân ve Ebî Katâde el-Ensârî idi.370 Rasûlüllah tıra olanlar için Allah’tan rahmet dilemi tir. Oradakilerden bazıları saç kısaltanlar için de duada bulunmasını istemi , ancak Rasûlüllah ısrarla tıra olanlar için rahmet duasında bulunmu tur. Üç kez bu duayı yineledikten sonra saç kısaltanlar için de dua etmi ti. Ashâb’dan, tıra olanların duasını defalarca te’kid etmesine ra men saç kısaltanlarınkini geciktirmesinin sebebini soranlara, onların ikayetçi olmadı ını söyleyerek cevap vermi ti.371 Buradaki ikâyetin Rıdvân Biati’ndeki biat emrine ikâyet oldu u bildirilmektedir. 372

Hudeybiye’ye geldikten sonra Mekkeliler ile çe itli ili kiler içerisine girip kar ılıklı elçilerin gidi geli inden sonra imzalanan anla madan sonra ihramdan da çıkan Müslümanlar artık Medine’ye dönmek üzere yola çıkmı lardı. Hudeybiye’de 12,373 19 veya 20 gün kaldıkları söylenir.374 bn Habîb’in Muhabber’inde yer alan bir rivâyete göre Zilhicce ayının sonlarında veya 27 Mayıs 627 Çar amba gününe tekabül eden Muharrem ayının 5. gününde dönülmü tü.375 Zuhûri Danı man’ın

366 Taberî, I, 637.

367 Çubukçu, s. 325.

368 Taberî, I, 637-638; bn Hibbân, s. 285; bnü’l-Esîr, II, 205; Zehebî, s. 391-392; Sofuo lu, IV, 1633-1634; Hudarî, Muhâdaratu Târihu’l-Ümemi’l- slâmiyye, I, 127.

369 Zehebî, s. 391-392.

370 bn Sa‘d, II, 104.

371 Vâkıdî, II, 614-616; bn Hi âm, II, 319-320; bn Sa‘d, 98; Taberî, I, 637-638; bn Hibbân, s. 285; bn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, II, 61; a.mlf., el-Bidâye ve’n-Nihâye, IV, 169-170; Sofuo lu, IV, 1633-1634.

372 bn Hibbân, s. 285.

373 Hamidullah, “Hudeybiye Antla ması”, XVIII, 298.

374 Vâkıdî, II, 616; bn Sa‘d, II, 98. bn Seyyidünnâs, II, 161; Kastallânî, I, 509; Seâlibî, II, 155; Es‘ad, s. 655.

kitabında yer verdi i bilgiye göre Rasûlüllah Hudeybiye’de üç gün kalmı tır.376 Ancak bu bilgiyi kabul etmek mümkün de ildir. Çünkü sadece Osman’ın Mekke’de tutulma süresi üç gün iken bunun Hudeybiye’de geçirilen günlerin tamamıyla e it oldu unu dü ünmek söz konusu olamaz.

Mekke yakınlarına kadar gidilmesine ra men umre yapamadan Hudeybiye mevkiinden Medine’ye geri dönülmesi Müslümanları çok rahatsız etmi ti. Bu konudaki rahatsızlıklarını Rasûlüllah’a da bildirmekten çekinmemi ler ve sitemkâr bir biçimde fethin bu olmadı ını, kendilerinin ve kurbanlıklarının Kâbe’den men edildiklerini, Rasûlüllah’ın Hudeybiye’de tutuldu unu söylemi lerdi.377 Rasûlüllah da onların bu sözlerine kar ı çıkarak Mekkeliler’in, Müslümanların rahat içerisinde ehirlerinden çıkmalarına müsaade edip anla ma talep ettiklerini ve Müslümanlardan eman istediklerini söyleyerek bunun en büyük fetih oldu unu belirtmi ti.378

Yine bu yolculuk esnasında ashab yorulmu ve artık dinlenmeleri gerekmekteydi ki Rasûlüllah herkese hitâben kendileri uyurken onları kimin beklemeye gönüllü oldu unu sorunca Bilâl bu görevi üstlenmek istedi ini söylemi ti. Ancak Bilâl de dahil olmak üzere ashabın tamamı uyuyakalmı ve uyandıklarında da güne do mu tu. Abdullah b. Mes‘ûd’dan yapılan rivâyete göre ashab uyandı ında Rasûlüllah henüz uyumaktaydı. Ashab onun uyanması için yüksek sesle konu maya ba lamı tı. Nihâyetinde Rasûlüllah uyanmı tı.379

Sonuç olarak sabah namazını kılamamı lardı. Bunun üzerine Rasûlüllah: “Daha önce yaptı ınız gibi yapınız” buyurmu , yani namazı vaktinde edâ eder gibi kılmalarını emretmi ti. Ashab da onun dedi ini yaparak namazlarını kılmı lardı. Bundan sonra da Rasûlüllah: “Uyuyan veya unutan i te böyle yapsın” buyurarak bu

376 Danı man, II, 16.

377 Mûsâ b. Ukbe, s. 240.

378 Mûsâ b. Ukbe, s. 240; Seâlibî, II, 156-157.

uygulamanın her zaman geçerli olaca ını belirtmi ti.380 Mes‘ûdi’nin bir hadisinde ise bu göreve talip olan ki inin bn Mes‘ûd oldu u nakledilmektedir.381

Bu sıralarda Rasûlüllah’ın ve toplulu un develeri da ılmı lardı. nsanlar onları aramak için çıkmı , Rasûlüllah’ın devesi dı ında hepsini getirmi lerdi. Sonra Rasûlüllah, Abdullah’a deveyi oraya getirmesini söylemi ti. Abdullah da onu, ön aya ı a acın dallarına takılmı halde bulmu , sonra onu Rasûlüllah’a getirmi ve deveyi ne halde buldu unu ona anlatmı tı. Bundan sonra da Rasûlüllah’a “Muhakkak ki biz sana apaçık bir fetih verdik” âyeti nâzil olmu tu. 382

Bu âyetlerin nüzûlü ile ilgili ba ka bir rivâyete göre ise dönü esnasında bir gece yol alırlarken Ömer b. Hattâb, Rasûlüllah’a bir ey sormu tu. Rasûlüllah ise ona cevap vermemi ve bu üç kez tekrarlanmı tı. Sonra Ömer kendisi için üzülerek devesini hızla sürmü ve insanların önünden gitmeye ba lamı tı. Bu sırada hakkında bir âyet inmesinden de korkuyordu. Çok geçmeden bir münâdînin kendisine seslendi ini i itmi ve nihâyetinde Rasûlüllah’ın yanına varmı tı. Rasûlüllah sevinçli bir ekilde ona, indirilen âyeti haber vermi ti. Bunlar Fetih Sûresi’nin ayetleriydi.383

Bu âyetleri halka Kürâu’l-Gamim’de384 veya Dacenân385 denen yerde bildirdi i söylenmi tir.

Mücemmi‘ b. Câriye el-Evsî’nin nakline göre Rasûlüllah Kürâu’l-Gamim’de iken insanlara Fetih Sûresi’nin ilk âyetini okumu tu. nsanlar bu sırada onun ba ında toplanmı haldeydiler. nsanlardan biri “Fetih bu mudur? Biz ve kurbanlıklarımız Beyt’ten men edildik” diye seslenince Rasûlüllah bu sözün çok kötü bir söz oldu unu söylemi ve açıklama yapmı tı. “Elbetteki bu fetihtir. Mü rikler ehirlerinden rahatlık içinde dönmenize müsaade ettiler, sizden anla ma talep

380 Ebû Dâvud, Salât, 11.

381 el-Hakemî, s. 244.

382 Ahmed b. Hanbel, I, 391.

383 Mûsâ b. Ukbe, s. 240; Vâkıdî, II, 617; Buhârî, Tefsîr, Sûretu’l-Feth, 1; Kitâbu Fadâili’l-Kur’ân, 12; Megâzî, 35.

384 Vâkıdî, II, 616; bn Sa‘d, II, 105; bn Seyyidünnâs, II, 161; Kastallânî, I, 509; Seâlibî, II, 155; el-Ömerî, II, 449; Es‘ad, s. 655.

ettiler, yine sizden eman istediler. Sizden istemedikleri eyi gördüler. Allah onlara kar ı sizi muzaffer kıldı. Sizi salimen, ganimet sahibi olarak ve kazanmı olarak döndürdü. Bu en büyük fetihtir. Uhud gününü unuttunuz mu? Siz çıkıyordunuz, ben sizi arkanızdan ça ırıyordum da hiçbir ey görmüyordunuz. Ahzâb gününü unuttunuz mu? Üstünüzden ve altınızdan size gelmi lerdi. Gözler dönmü tü, kalpler bo azlara gelmi ti ve Allah hakkında çe itli zanlara kapılmı tınız.” demi ti.386 Aynı haber Mûsâ b. Ukbe’de de yer almaktadır. Rasûlüllah’ın verdi i cevaptan sonra Müslümanlar: “Allah ve Rasulü do ru söylemi tir. Bu fetihlerin en büyü üdür. Yâ Nebiyyallah, Allah’a yemin olsun ki biz senin dü ündü ün konuda dü ünmedik. Sen Allah’ı ve bizden olan eyleri en iyi bilensin” demi lerdi.387 Ancak orada dikkatimizi çeken, bahsedilen âyetlerin ashab ile Rasûlüllah arasında geçen bu konu madan sonra indirildi inin söylenmesidir. Bu durumda henüz âyetler nazil olmadan Rasûlüllah’ın bu seferin fetih oldu unu söyledi ini veya âyetlerin ashaba nakli esnasında tartı manın ya anıp daha sonra tekrar Rasûlüllah’ın ayetleri okumaya devam etti ini dü ünebiliriz.

mâm Ahmed’in Enes b. Mâlik’ten rivâyet etti ine göre Rasûlüllah’a Hudeybiye dönü ünde Fetih Sûresi’nin ikinci âyeti olan “Tâ ki Allah, senin geçmi ve gelecek günahını ba ı lasın” âyeti nazil olunca Rasûlüllah ashâbına “Bana öyle bir âyet inzâl olundu ki; o bana, yeryüzünde olan her eyden daha sevimlidir” diye buyurduktan sonra bu âyeti okumu tu. Bunun üzerine ashab: “Ey Allah’ın peygamberi, mübârek olsun. Allah arttırsın. Allah Teâlâ sana ne yapaca ını beyân buyurmu tur. Peki bize ne yapacak?” deyince Rasûlüllah “ te Allah katında en büyük kurtulu budur” kısmına gelinceye kadar “Tâ ki mü’min erkeklerle mü’min kadınları, içinde ebediyen kalacakları cennetlere koysun” âyetini onlara okumu tu.388

Yine bu sûrenin 24. âyetindeki “Onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken O’dur” ibâresinin de Kurey liler’den seksen ki inin Rasûlüllah ve ashabına saldırmak istemesi, ancak muzaffer olamamaları ve Müslümanlar tarafından

386 bn Sa‘d, II, 105; Seâlibî, II, 156-157.

387 Mûsâ b. Ukbe, s. 240.

yakalanıp Rasûlüllah’a getirildikten sonra serbest bırakılmaları hakkında nâzil oldu u belirtilmektedir.

Ancak Katâde’nin nakline göre ise bu âyet, bn Züneym’in öldürülmesi üzerine Rasûlüllah’ın bunu yapanlar üzerine atlıları göndermesi ve neticede Kurey liler’den 12 süvârînin yakalanıp Rasûlüllah’a getirilmesi konusunda nâzil olmu tur. Bu kar ıla mada Rasûlüllah onlara: “Siz herhangi bir anla ma üzere misiniz? Siz herhangi bir zimmet üzere misiniz?” diye sormu onların hayır cevabı üzerine de kendilerini serbest bırakıp göndermi ti.389

Bu dönü yolu üzerindeyken önce Merru’z-Zahrân’da daha sonra da Usfân’da konaklamı lardı. Bu sırada yol azıkları da tükenmi ti. Sahâbîler, açlıklarının son dereceye vardı ını Rasûlüllah’a ikâyet edip halkta olan binit develerinin bazılarını kesip etlerinden kavurup ya sızdırmayı ve derilerinden de çarık yapmayı teklif etmi lerdi. Rasûlüllah da onlara izin vermi ti. Ömer b. Hattâb bunu haber alınca Rasûlüllah’ın yanına gelip binit develerinin kesilmesine izin vermemesini, çünkü binit develerinin yanlarında kalmasının daha uygun olaca ını söylemi ti. Bunun üzerine Rasûlüllah’ın bu tasvibinden vazgeçti i ve mevcut yiyeceklerin bir araya getirilerek bir müddet daha sabredildi i anla ılmaktadır.

Bundan sonra Rasûlüllah, hareket etmek üzere tâlimat vermi ti. Hareket edilece i sırada da sıcaktan bitkin durumda olmaları sebebiyle çokça arzuladıkları ya mura kavu mu lardı. Bunun üzerine Rasûlüllah ve onunla beraber ashab da oraya tekrar inmi , kana kana su içmi lerdi. Rasûlüllah orada ayakta durarak: “Üç ki i gelip ikisi peygamberin yanında oturmu , birisi ise peygamberden yüz çevirip geri gitmi tir. Oturanlardan biri, Allah’tan utanmı , Allah da ondan utanmı tır. kincisi tövbe etmi , Allah da onun tövbesini kabul etmi tir. Üçüncüsü ise Allah’dan yüz çevirmi , Allah da ondan yüz çevirmi tir” buyurmu tu. 390

389 bn Kesîr, Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsîri, XIII, 7353-7355.

Medine’ye varılan günün kesin tarihi kaynaklarda belirtilmemektedir. Ancak bn Habîb’in yer verdi i bir bilgiye göre Medine’ye Zilhicce ayının sonlarında veya Muharrem ayının be inci günü dönülmü tü. 391

391 bn Habîb, s. 115.

SONUÇ

lk dönem slam Tarihi’nde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen Hudeybiye Anla ması ile neticelenen Hudeybiye Seferini konu alan bu çalı mada tarihî malzemenin imkân verdi i ölçüde Medine’den çıkı tan dönü e kadar ya ananlar tüm detayları da i lenerek sunulmaya çalı ılmı tır.

Bu seferin ya anmasına sebep olan olaylar çok çe itli olmakla beraber tarafların hicrî 6. yıla kadar ya ayageldi i siyasî hadiselerin en önemli faktör oldu u anla ılmaktadır.

Hudeybiye Seferi amacı açısından di er askerî seferlerden ayrılan bir seferdir. Çünkü onda Müslümanlar umre niyeti ta ıyarak yola çıkmı , ancak amaçlarına ula amadan geri dönmek zorunda kalmı lardı.

Seferin gerçekten umre niyetiyle mi yoksa görünü te umre amaçlı gösterilerek Mekke’yi ele geçirme amacıyla mı yapıldı ı tartı ılan konulardan biri olmu tur. Rasûlüllah’ın hazırlıklarından ve yanlarına silah almamaları konusundaki emrinden amacın gerçekten bir umre ziyareti oldu u anla ılmaktadır.

Nitekim Arap örfüne göre hac veya umre için yola çıkan kimse bu niyetini çe itli ekillerde belli ederdi. Bunlardan biri yanlarına kurbanlık hayvan almaları eklindeydi. Rasûlüllah da umre niyetini belirtmek üzere yanına kurbanlıklar almı tı. Yine Arap gelene indeki emân sistemine göre Haram aylar içerisinde Mekke’ye giden hac veya umre yolcuları emân altında kabul edilirlerdi. Rasûlüllah ve Müslümanların Mekke’ye giri lerinin engellenmesi geleneklere aykırıydı. Ancak bazı kaynakların, umre yolcularının ayrıca kabile veya önemli bir ki iden emân alması gerekti ini vurguladı ı da ifade edilmektedir. Bu durumda Mekkeliler, Müslümanlara bu emânı vermemi , onları kutsal Kâbe’yi ziyaretten men etmi lerdi. Fakat bu mesele Arap toplumu içinde ho kar ılanacak bir durum de ildi. Neticede taraflar arasında uzla ma sa lanması kaçınılmaz hale gelmi ti.

Ancak Rasûlüllah’ın umre niyetiyle çıkmadı ını ifade eden rivâyetlerin oldu u da vurgulanması gereken bir meseledir. Hamidullah’ın nakletti i bilgiye göre

Rasûlüllah yolda iken ashabın da tavsiyesi üzerine sava gereçlerini Medine’den getirtmi ti. Bu bilgi gerek Musa b. Ukbe gerekse Vâkıdî’nin rivâyetleriyle uyu mamaktadır. Üstelik böyle bir olay söz konusu olmu ise Rasûlüllah’ın, gönderilen ve kendisinin gönderdi i elçiler vasıtasıyla kar ı tarafa ısrarla umre niyetiyle geldikleri haberini göndermesi içerisinde bulunulan duruma uygun dü memi olurdu.

Hudeybiye mevkiinde taraflar arasında ya anan ilk münasebet, birbirlerine elçiler göndermeleri olmu tur. Bu süreçte önce, gönderili sıraları hakkında kaynakların ittifak edemedi i Kurey tarafından üç elçi Rasûlüllah’a gönderilmi tir. Bunlar Mikrez b. Hafs el-Ahyâf, Huleys b. Alkame el-Kinânî ve Urve b. Mes‘ud es-Sekafî’dir. Bu elçilerin sıraları konusunda biz, kesin bir sonuca ula mamızın mümkün olmadı ını görerek ula abildi imiz en eski kaynak olan Mûsa b. Ukbe’nin eserinde yer verdi i sırayı esas almayı uygun gördük. Kar ı taraftan gelen bu üç elçinin ardından Müslümanlar tarafından Hıra b. Ümeyye el-Ka‘bî ve sonra da Osman b. Affân gönderilmi tir.

Osman b. Affân’ın tahmin edilen süre içerisinde Mekke’den dönmemesi ve öldü ü eklindeki bir haberin yayılması üzerine Rasûlüllah, durum neyi gerektirirse gerektirsin her hâlükârda onun yanında olacaklarına dair ashabını biat etmeye ça ırmı tır. Bu biat sonraları slâm Tarihi’nde Rıdvân Biatı diye öhret bulmu tur. Tüm bu ya ananların ardından Rıdvân Biatı’nı da haber alan Mekkeliler, Süheyl b. Amr’ı Rasûlüllah’a göndermi ve onun elçili i ile Mekkeliler ile Müslümanlar arasında bir anla ma imzalanmı tır.

Anla ma maddelerinin kapsamı ile ilgili bazı farklı görü lerle kar ıla tık. Örne in Montgomery Watt, Mekke’den Medine’ye gelen Müslümanların velilerinin iste i çerçevesinde iâde edilmesi ile ilgili olan maddeye kadınların ve çocukların da dahil edilmi olabilece ini söylemektedir. Ancak daha sonraları bu maddeyle ilgili ya ananlar, Mekke’den gelen bazı Müslüman kadınları Rasûlüllah’ın iâde etmemi olması bu konunun maddede zikredilmi olabilece i dü üncesini haksız kılmaktadır.

Hudeybiye mevkiinde ya anan geli meler neticesinde Müslümanlar büyük bir co kuyla çıktıkları yolculuktan hazin bir son ile dönmek zorunda kalmı lar, üstelik imzalanan anla manın maddeleri her açıdan Müslümanların aleyhinde olarak kabul edilmi ti. Ancak dönü esnasında nâzil olan Fetih Sûresi sebebiyle ashab biraz daha sükûnet bulmu ve zamanla ya anan geli meler sonrasında da anla manın aslında tamamen kendi lehlerinde bir olay oldu unu anlamı lardı.

Sonuç olarak diyebiliriz ki Hudeybiye Seferi, hicretten sonra Müslümanları Medine’de de baskı altında tutan ve onların varlıklarını tanımayan Kurey liler’in tutumlarının de i mesini sa layan bir adım olmu tur. Ayrıca bu çalı mada, Hudeybiye Seferi’yle ilgili detaylar tespit edilebildi i kadarıyla sunulmaya çalı ılmı tır.

KAYNAKLAR

ABDÜRREZZÂK, Ebû Bekir Abdürrezzâk b. Hemmâm b. Nâfi’ es-San’ânî el-Himyerî (1983), el-Musannef (n r. Habîburrahmân el-A’zamî), I-XII, Beyrut.

AHMAD, Maulvi Mohammad Inayat (1982) , The Authenticated Miracles of

Mohammad, New Delphi.

AHMED B. HANBEL, Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel e - eybânî el-Mervezî (1???), Müsnedü Ahmed b. Hanbel, I-VI, Beyrut.

ÂK L, Nebih (1980-1981), Târîhu Asri'r-Rasûl ve'l-Hulefâü'r-Râ idîn, Dıma k.

AKTAN, Ali (2003), slâm Tarihi-Ba langıçtan Günümüze, Kayseri.

ALGÜL, Hüseyin (1986), slâm Tarihi, I-IV, stanbul.

el-AL , brahim (1995), Sahîhu’s-Sîreti’n-Nebevî, Ürdün.

ÂL- ÂB D, Ebû Dedr Muhammed b. Bekr (1???), Hadîsu’l-Kur’ani’l-Kerîm an

Gazveti’r-Rasûl, I-II, Beyrut.

ALWAYE, Mohiaddin (1973), “The Truce of Hudeybiya and The Conquest of Mecca”, Mecelletü’l-Ezher, Cilt X, Kâhire, s. 1-6.

ARCÛN, Muhammed Sâdık brâhîm (1985), Muhammed Rasûlüllah, I-IV, Dıma k.

BA ÜMEYL, Muhammed Ahmed (1985), Mevsûatü'l-Gazavâti'l-Kübra:

el-BEKRÎ, Abdullah b. Abdülazîz b. Muhammed Ebû Ubeyd (1983), Mu‘cem

Me‘sta‘cem min Esmâi’l-Bilâd ve’l-Mevâdi‘ (n r. Mustafa es-Sekâ) I-IV,

Beyrut.

el-BELÂZÜRÎ, Ebü’l-Abbas Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (1987), Fütûhu’l-Büldân (n r. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘ ve Ömer Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut.

(1996), Ensâbü’l-E râf (n r. Süheyl Zekkâr ve Riyâz Zerke î), I-XIII, Beyrut.

B LGE, Mustafa L. (1993), “Cuhfe”, D A, Cilt XIII, stanbul, s. 82-83.

BOZKURT, Nebi (2002), “Kasvâ”, D A, Cilt XXV, Ankara, s. 2-3.

el-BUHÂRÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. smâîl b. brâhîm el-Cu‘fî (1979),

Sahîhu’l-Buhârî, I-VIII, stanbul.

el-BÛTÎ, Muhammed Saîd Ramazan (1980), Fıkhu’s-Sîretü Dirâseti Menheciyyeti

lmiyyeti li’-Sîreti Mustafa, B.y.y.

CAETÂNÎ, Leon (1924-1927), slâm Tarihi, Çev. Hüseyin Câhit Yalçın, I-X, stanbul.

CANAN, Mehmet Zeki (1977), slâm Tarihi- Cahiliye Devri-Siyer-i Nebî-Halifeler

Devri, stanbul.

ÇUBUKÇU, Asri (1998), “Hırâ b. Ümeyye”, D A, Cilt XVII, stanbul 1998, s. 325.

DÂR MÎ, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân b. Fazl (1966), Sünenü

Dârimî (n r. Abdullah Hâ im el-Yemânî el-Medenî), I-II, Kâhire.

DARYAL, Ali Murat (1989), slâm’ın Do u ve lk Yayılı ının Psiko-Sosyal Açıdan Tahlîli, stanbul.

DAVUTO LU, Ahmed (1977-1980), Sahîh-i Müslim Tercüme ve erhi, I-XI, stanbul.

D YARBEKRÎ, Kadı Hüseyin b. Muhammed b. el-Hasan (1???), Târihu’l-Hâmis fî

Ahvâli’l-Enfüsi Nefis, I-II, Beyrut.

Belgede Hudeybiye Seferi (6/628) (sayfa 82-119)

Benzer Belgeler