• Sonuç bulunamadı

3. TARİHSEL ÇERÇEVE: MEDENİYETLER ÇATIŞMASI,

3.2 Medeniyetler Çatışması Ve İslâmiyet

15. ve 16. yüzyılda Avrupa merkezli gerçekleşen Rönesans ve Reform hareketleri neticesinde Batı medeniyetinin Doğu kültürüne ve toplumlarına hemen hemen her alanda önemli farklar yarattığı bilinen bir gerçektir. Bunun sonucu olarak, Batı toplumları gerek sosyal gerek kültürel gerekse ekonomik alanlarda önemli gelişmeler kat etmiştir. Bu durum Batı toplumlarında “kibrin doğması ve büyümesine” sebep olmuş ve kendisini diğer medeniyetlerden yüksekte görmeye başlamıştır. Bahsedilen dönemden başlayarak her geçen gün kendisini geliştiren ve son yüzyılla birlikte büyük bir teknolojik değişim/gelişim geçiren Batı toplumları, zaman içerisinde kendi değerlerini diğer toplum ve medeniyetlere kabul ettirmek istemiştir. Bunun sonucunda Batı toplumu, bir yandan günden güne kendini geliştirirken diğer yandan da öteki medeniyetlere sahip olduğu değerleri özümseterek bir bakıma “hâkim medeniyet” olmayı amaçlamıştır. İlk başlarda çatışmaların Batı toplumu içerisinde değişime kapalı olanlar ile değişimi destekleyenler arasında yaşandığı görülmüştür. Bu süreç yüzyıllar boyunca devam etmiştir. Bu noktada Batı toplumu kendi içerisinde çatışmalar yaşamış ve Doğu toplumlarının bu çatışmalara görünürde bir etkisi olmamıştır. Zamanla gelişen ve zenginleşen Batı toplumlarının aksine Doğu toplumları günden güne fakirleşmiş ve bir bakıma Batı toplumunun hâkimiyetini “kabul etmiştir”. Bunun devamında ise Doğu toplumları varlıklarını devam ettirebilmek için Batı toplumlarının benimsetmek istediği değerleri anlamaya çalışmıştır (Acar, 2003: s. 39-40).

Din, medeniyet kavramı ile ilişkilendirilen en önemli olgulardandır. Her din, zamanla kendine inanan bireylerden bir medeniyet oluşturmuştur. Bunlara Budizm, İslâmiyet ve Hıristiyanlık örnek olarak gösterilebilir (Aktürk, 2007: s. 153). Huntington’a göre ise medeniyet, bireyin aidiyeti dışında, bireylerin içinde bulunabileceği en büyük sosyal ve kültürel kimliktir. “Medeniyetler çatışması” tezinde Huntington çoğunlukla Batı ve İslâm medeniyetleri üzerinde durmuştur. Huntington, bu iki medeniyetin en fazla çatışma olasılığına sahip medeniyetler olduğunu savunmuştur. Huntington İslâm medeniyetinin kanlarla sahip olunan sınırlara ve topraklara hükmettiğini ifade etmiş ve İslâm medeniyeti için “saldırgan” ifadesini kullanmıştır. Buna karşın tez içerisinde Huntington’ın bu bahsettiği konular ile ilgili inandırıcı sayılabilecek kanıtlarına

rastlanmamaktadır. Huntington İslâm medeniyetine mensup ülkeler arasında birlik ve beraberlik olmadığını, aralarında lider olarak ifade edilebilecek bir gücün ortaya çıkmadığını belirtmiş, bu sebeplerle Hıristiyan ve İslâm toplumlarının birbirlerine karşı düşman gözle bakmalarına katkıda bulunmuştur (Kumru, 2018: s. 609).

Tezin ilerleyen bölümlerinde Huntington İslâm toplumlarının son zamanlarda güç kazandığı, buna karşın Batı toplumlarının da görece güç kaybettiği belirtmiştir. Bu noktada, Batı toplumlarının İslâm toplumlarını “düşman” olarak görmesinde İslâm ülkelerinde artan nüfusun, silahlanmanın etkisi olduğu görülmektedir. Oysa Batı toplumlarının uzun süredir kolonileşme ile Doğu toplumlarını istediği şekilde yönlendirdiği bilinen bir durumdur. Buradan Huntington’ın “Medeniyetler çatışması” tezi ile amacının, Batı toplumlarının Doğu toplumlarına ve özellikle İslâm medeniyetine karşı takındığı katı davranışları yasal zemine oturtmak olduğu sonucuna ulaşmak zor değildir. Konuyla ilgili İbrahim Kiras’ın (2001: s. 405) İslâmiyet’in mevcut dünya düzeni için bir diğer alternatif olup olamayacağı konusunda söylediği şu ifadeler son derece dikkat çekicidir:

“İslâmiyet’in hâlihazırda süregelen dünya düzeni için alternatif olabileceği herkesçe bilinen bir durum. Son dönemde Batı toplumlarının özellikle medyasında ifade edilmeye başlayan İslâm karşıtı ifadelerin temelinde de İslâmiyet’in yükselişi yatıyor. Batı toplumlarının dünya genelindeki tekeline karşı Müslüman ülkelerin birlik olmaları muhtemel dâhilinde olsa bile gerçekleşmesi “hayal” kabul ediliyor. Yine de yüzyıllardır süregelen Batı medeniyetinin baskılarına karşı alternatif olabilecek tek seçeneğin İslâm olduğu herkesçe biliniyor. Bu sebepledir ki herkes İslâm toplumlarını takip ediyor.” Batı toplumları zamanla medeniyet ifadesinin anlamını genişletmiş ve teknik anlamdaki gelişmişliği bilimsel çalışmaları ve kurumsal dinamikleri de medeniyet kavramının içerisine yerleştirmiştir. Buna göre, bu medeniyet anlayışı dışında kalan her düşünce, değer, fikir ve anlayış uygarlığın gerisinde, bir bakıma “yobaz”, kabul edilmektedir. Başka bir deyişle, Batı medeniyeti kendisini “değerleri belirleyen/yöneten” olarak kabul etmektedir. Bunun neticesi olarak da Batı medeniyeti, kendisi dışında olan her medeniyet ve medeniyete mensup bireylerin düşünce, inanç ve ifadelerini manipüle etme

gücüne sahip olduğuna inanmaktadır. Huntington bu noktada “Batı medeniyeti dışında başka bir medeniyete mensup olanların batılılaşma çabaları boşunadır” ifadelerini kullanmıştır. Çünkü Huntington’a göre Batı medeniyeti tektir, taklit edilemez. Burada ilginç olan nokta, Huntington’ın kendisine göre ayrıntılandırılmış olmasına karşın önemli tutarsızlıklar içeren iddialarda bulunmuş olmasıdır. Örneğin Huntington medeniyetleri belirli bir kültürel kıstasa göre sınıflandırmamış, ayrıca İslâm medeniyeti altında aynı dine mensup ama kültürel açıdan önemli farklılıklara sahip ülkeleri bir arada değerlendirmiştir. Libya, İran ve Türkiye’nin bir arada değerlendirilmesi, konuyla ilgili çarpıcı bir örnek sayılabilir. Bununla birlikte Huntington, kültürel yönden birbirine benzer ülkelerin işbirliği içerisinde önemli çalışmalar gerçekleştireceğini savunmasına karşın uluslararası ilişkiler açısından son derece önemli bir hususu, “çıkar ilişkisini” atlamıştır. Bu, “Medeniyetler çatışması” tezinin en önemli eksiklerinden kabul edilmektedir (Kumru, 2018: s. 610).