• Sonuç bulunamadı

2.5. TÜRKİYE’DE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN TARİHÇESİ VE GÖRÜNÜMÜ

2.5.1. Cumhuriyet Öncesi Dönemde Basın Özgürlüğü

2.5.1.3. Meşrutiyet Dönemi

2.5.1.3.1. I. Meşrutiyet Dönemi

I. Meşrutiyet dönemi, hak ve özgürlüklere dair hükümlerin yer aldığı, fakat kişilere tanınan hak ve özgürlüklerin hem siyasi hem de hukuken bir teminatının olmadığı, padişaha hak ve özgürlükleri askıya alacak yetkinin de verildiği 1876 Anayasası’nın (Kanun-ı Esasi) 23 Aralık 1876’ da ilanı ile başlayan bundan sadece 2 yıl sonra 1876 Anayasası’nın 1878’de yürürlükten kaldırılması ile biten dönemdir.141

Türk Milleti’nin ilk yazılı Anayasa’sı olan 1876 Anayasası’nın 12.

maddesinde “matbuat kanun dairesinde serbesttir” hükmü yer almıştır. Buna göre basına sınırlama getirilerek ancak kanunlar çerçevesinde özgürlük tanınmıştır. Basına kanunlar dairesinde özgürlük tanınması her türlü kanunla sınırlandırılabilmesi anlamına gelmekteydi.142Ancak yine bu hüküm etken konumda olan padişaha basınla ilgili kanun yapma konusunda sınırsız bir yetki tanıması ve idari kararlarla değil de kanunla sınırlamaların yapılabileceği kuralını getirmesi açısından önemlidir.143

1876 Anayasası’nda hakların temeli olan düşünce özgürlüğüne yer verilmemiştir. Geniş bir özgürlük düzenlemesi bu anayasada yer alsa da en doğal insan davranışı olan düşünce özgürlüğünden bahsedilmemesi Türk Milleti’nin ilk anayasası olduğu düşünüldüğünde teknik bir eksiklik olarak göze çarpar.144 Ancak devrin siyasi konjonktüründe padişahın kendi iradesiyle anayasayı askıya alabileceği yetkisi dikkate alındığında145 bilinçli bir tercih olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira Meşrutiyet devri Osmanlı’nın dış baskılara ve içteki özgürlük isteklerine karşı saltanatın olabildiğince korunmaya çalışıldığı bir dönemdir.

141 Köksal Şahin, “Çok Partili Dönem Öncesi Türkiye’de Demokratik Gelişim ve Basının Bu Süreçteki Yeri”, s. 70-71

142 Hıfzı Topuz, II. Mahmut’dan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003, s.48

143 Dönmezer, Basın ve Hukuku, s. 130

144 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri (1789-1980), Yapı Kredi y. İstanbul, 2004, s.

145 145 Danışman, Basın Özgürlüğünün Sağlanması Önlemleri(Devletin Basın Karşısındaki Aktif Tutumu), s.7

47

Yine 1876 Anayasası’nın basın özgürlüğünü düzenleyip basın özgürlüğünün temeli olan ifade özgürlüğü ile ilgili bir hükme yer vermemesi de ilginçtir. Zira 1876 Anayasası’nın mehaz kanunu olan 1831 tarihli Belçika Anayasası’nda basının hür olduğu, sansür edilemeyeceği, 1850 tarihli Prusya Anayasası’nda ise düşüncelerin söz, yazı, resim ve yayın yoluyla aktarılmasının serbest olduğu, yine basının hür olduğu, sansürün olamayacağının belirtilmesi karşısında 1876 Anayasası’nda bu konuda da bilinçli bir tercihin yapıldığı görülmektedir.146Bu düzenleme karşısında basının gücünün fark edilmiş olması ve devleti ayakta tutma çabasının karşı karşıya geldiği anlaşılmaktadır.

Basının kanunlar çerçevesinde serbest olması anlayışı, basının herhangi bir kanunla sınırlanabileceğini göstermektedir. Sultan II. Abdülhamit hem bu maddeye dayanarak hem de Matbuat Nizamnamesi ile Sansür Kararnamesinin de yürürlükte bulunması sebebiyle sansür için özel bir düzenleme yapmak zorunda kalmamıştır.147

1878 yılına gelindiğinde Kanun-ı Esasi Osmanlı Devleti’nin kaybettiği Osmanlı-Rus savaşı ve toplumun henüz hazır olmadığı gerekçeleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bu anlamda sınırlı olan basın özgürlüğü de tekrar sekteye uğramıştır.148 Bu tarihten itibaren Sultan Abdülhamit ve basın arasında tabiri caizse bir mücadele ya da savaş başladığı söylenebilir. Devlet ekonomik yönden güçsüz, dış güçlerin her yönden baskısı altında, sadece görünürde bağımsız bir devlettir. Bu sebeple ülke içinden ve dışından hiçbir olumsuzluğa tahammülün olmadığı bu dönemde basın belki de en büyük ve güçlü muhalefet olarak görülmüştür. Hatta bazı gazetelerin olumsuz nitelikte yazılar yazdığı daha sonra bunları yayınlamamak için padişahtan para aldığı bilinmektedir.149

Basına karşı uygulanan etkili sansür sonucu, sansür heyeti gazeteleri basım öncesinden itibaren denetime almış, bunun sonucu olarak özgürlüğü savunan Jön Türkler yurtdışı basın faaliyetlerine hız vermiş, anayasanın daha demokratikleştirilip, tekrar yürürlüğe konması amacı için 1908’te II. Meşrutiyetin ilanına kadar 30 yıllık zorlu bir süreç başlamıştır. Bu dönemde meşrutiyet isteği güçlü bir şekilde Türk yurtdışı basınında gündemde tutulmuş, çözüm arayışları dile getirilmiş, ilk defa

146Ünal Özkorkut, “Basın Özgürlüğü ve Osmanlı Devleti’ndeki Görünümü”, s. 76

147 Topuz, II. Mahmut’dan Holdinglere Türk Basın Tarihi, s. 48

148 Salihpaşaoğlu, Türkiye’de Basın Özgürlüğü, s. 130

149 İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, s. 267

48

demokrasinin gereği olan siyasi ve şahsi haklar ile bunların anayasada güvence altına alınması zorunluluğu, parlamenter yönetim için seçimlerinin demokratik yöntemlerle yapılmasının önemi gibi yeni, demokratik işleyişle ilgili konular makalelerde işlenmiştir.150 Londra, Cenevre, Brüksel gibi şehirlerde yayınlanan gazete ve dergiler gizli olarak Türkiye’ye ulaştırılmıştır. 151 Bu dönemin sonunda 1908 yılında meşrutiyet tekrar ilan edilmiştir.

2.5.1.3.2. II. Meşrutiyet Dönemi

1908 yılında Kanun-ı Esasi’nin tekrar yürürlüğe girmesiyle başlayıp Milli Mücadele dönemine kadar geçen dönem II. Meşrutiyet dönemidir. Bu dönemde Türk basınında gazetelerin sayısı eşine az rastlanır biçimde artmıştır.152II. Meşrutiyet’in tekrar ilanıyla yürürlüğe giren Kanun-ı Esasi’nin 12. Maddesine “basın kanun dairesinde serbesttir” hükmüne “hiçbir şekilde teftiş ve incelemeye tabi tutulamaz”

hükmü eklenerek sansür yasağı anayasal güvence altına alınmıştır.153

II. Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan özgürlük düşüncesi basında olabildiğince hissedilmiş, hem yayın öncesi hem yayın sonrası sansürün olmaması özgür düşünceleri de beraberinde getirmiştir.154 1909 yılında basında özgürlükçü bir düzenleme olarak gazete çıkarılabilmesi için izin sistemi yerine beyanname verme yani bildirim sistemi öngörülmüştür.155 Bunun yanında hükümete gazete ve dergi kapatma yetkisi de veren bu kanunda özgürlük alanını genişletme ve zararlı yayınları durdurma konusunda çelişki olduğu görülmektedir.156

1909 Matbuat Kanunu’ndan yaklaşık bir yıl sonra gerçekleşen 31 Mart Vakası ile sıkıyönetim ilan edilmiş, İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidarı güçlenmişti.

150Köksal Şahin, “Çok Partili Dönem Öncesi Türkiye’de Demokratik Gelişim ve Basının Bu Süreçteki Yeri”, s.72

151 Perin, Tarih Boyunca Düşünce ve Basın Özgürlüğü, s. 92

152 Dönmezer, Basın ve Hukuku, s. 132

153Danışman, Basın Özgürlüğünün Sağlanması Önlemleri(Devletin Basın Karşısındaki Aktif Tutumu), s. 7

154 Özek, Basın Özgürlüğünden Bilgilenme Hakkına, s.3

155Danışman, Basın Özgürlüğünün Sağlanması Önlemleri(Devletin Basın Karşısındaki Aktif Tutumu), s. 7

156 Salihpaşaoğlu, Türkiye’de Basın Özgürlüğü, s. 131

49

Ancak yine iktidar, basına özgürlük yerine sansürü aynı zamanda İttihat ve Terakki’yi desteklemeyen gazeteleri kapatma yoluna gitmişti. Burada bazı gazetecilerin kendi çıkarları için özgürlüğü kötüye kullanılmak istemesi de etken olmuştur.157I. Dünya Savaşı’na Savaş sonunda ise yine basına özgürlük gecikmeli olarak gündeme gelecekti.

2.5.1.4. 1921 Anayasası Döneminde Basın Özgürlüğü

1918 yılında Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından ülkemiz toprakları işgal kuvvetleri tarafından işgal edilmeye başlanmıştı. Türk basını bu durumda işgal altında olan bir ülkenin basınıydı. Türk toplumu bu yıllarda adeta basından iyi haberlerle moral bulmak istiyordu. İşgal kuvvetleri gazetelerde kendileri aleyhine yazı yazan gazetecileri tutukluyor, daha önceden getirilen sansürü daha da kuvvetlendiriyordu. Milli mücadele ve Atatürk ile ilgili yayın yapmak yasaklanmıştı.158Görüldüğü gibi bu dönemde bağımsız olmayan bir devlette özgür basından da söz etmemiz mümkün değildir. Ancak topyekün girişilen mücadelede basının kendini görevli görmesi hem de milletin basından olan beklentisi doğrultusunda basının hareket ettiğini söyleyebiliriz. Mustafa Kemal de basının gücünü anlamış ve özgürlük mücadelesinde basını araç olarak kullanmış, Mütareke basını olarak nitelendirilen İstanbul gazetelerinin Anadolu’da yayınlanması yasaklanmış, millet iradesinin üstünlüğü böylece anlatılmıştır.159

Bu şartlar altında hükümetin kuruluşu için gerekli olan düzenlemeyi yapmak adına 1921 Teşkilat-ı Esasiye Anayasası yürürlüğe girmiştir. Ancak sadece bu amaca yönelik olarak düzenlendiği için temel hak ve özgürlüklerden aynı zamanda basın özgürlüğünden bahsedilmemiştir.160Basın bu dönemde Milli Mücadele’nin bir organı

157 Perin, Tarih Boyunca Düşünce ve Basın Özgürlüğü, s. 9

158 Perin, Tarih Boyunca Düşünce ve Basın Özgürlüğü, s. 94

159Perin, Tarih Boyunca Düşünce ve Basın Özgürlüğü, s. 96; Özgür Temiz, Basın Özgürlüğünün Sınırlanmasında İlke Sorunu, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara Üniv, 2007, s. 39

160 Gedik, Türk Yargı Kararları Çerçevesinde Türkiye’de Kitle İletişim Özgürlüğü, s. 79

50

olarak görev yapmış, devletin niteliği ile yürürlüğe konulan kanunların ilanı basınla yapılmıştır.161Bu dönemde İstanbul’daki basın ise işgal kuvvetlerinin baskısı altındaydı.