• Sonuç bulunamadı

Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre manevî unsur kast ve taksir olmak üzere iki temel şekilde incelenebilir. TCK’nın 21/1. maddesinde “Suçun oluşması kastın varlığına

bağlıdır.” hükmü ve TCK’nın 22/1. maddesinde ise “Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.” hükmü düzenlenmiştir. Yani kanun koyucu bir

suçun kast ile işlenmesini kural olarak belirlemişken taksir ile işlenmesini istisnai tutmuştur.

288 Soyaslan, s. 511. 289 Malkoç, s. 70. 290 Güngör, s. 91.

291 Erman, Sahtekârlık Suçları, s. 390; Demirel, s. 44, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/331/3349.pdf (Erişim Tarihi: 22.12.2018).

Suçun manevi unsurunu oluşturan kastı kanun koyucu Türk Ceza Kanunu’nun 21/1. maddesinde “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast suçun kanuni tanımındaki

unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde ifade etmiştir.

Bu genel hüküm TCK’da ve özel kanunlarda düzenlenen tüm suçları kapsar. Bu sebeple suçun düzenlemesinde açıkça belirtilmemiş olsa dahi o suçun sadece kasten işlenebileceği kuralı belirlenmiştir. Fakat bir suçun taksirle işlenebileceği açıkça düzenlenmemiş ise o suç taksirle işlenemez.293

Kanun koyucu bazı suçlar için genel kastın yanında failin özel bir kast ile hareket etmiş olmasını da arayabilir. Örneğin, kasten öldürmenin töre saikiyle işlenmesi ya da belgede sahtecilik suçlarının gerçek bir hali belgelemek saikiyle işlenmesi halleri gibi.294

Belgede sahtecilik suçlarının manevi unsuru yani failin kastı hususunda doktrinde farklı görüşler mevcuttur. Sahtecilik suçlarının geneli için öngörülen bu görüşler resmi belgede sahtecilik suçunu da kapsar. İlk görüşe göre, failin kastını belirlemeye çalışmak gereksizdir. Çünkü kast sahtecilik fiilinin doğasında yani içindedir.295 Ancak bu görüş çoğu yazar tarafından tipikliğin varlığı halinde aksi düşünülmeden cezalandırmayı gerektirmesinden dolayı zamana ayak uyduramayacak nitelikte ilkel olduğu ifade edilerek eleştirilmiştir.296

İkinci görüşe göre, kastın varlığı için fail kendisine menfaat sağlama amacı ile hareket etmelidir. Kanunda böyle bir düzenleme olmamasına rağmen özel kast hali getirmekte olduğundan bu görüşün uygulanabilirliği söz konusu dahi olamaz. Kaldı ki yarar veya menfaat sağlama saikiyle hareket edilmiş olsa bile kastın söz konusu olmayabileceği ileri sürülerek eleştirilmiştir.297

Üçüncü görüşe göre, fail zarar verme niyeti ile hareket etmiş olmalıdır. Bu görüş aynı ikinci görüşte olduğu gibi kanunun aramamasına rağmen özel bir kast hali getirmeye çalışmaktadır. Bu sebeple bu fikrin de uygulanabilirliği yoktur. Failin sahtecilik suçlarını

293 Artuç, s. 37. 294 Gökcen, s. 215. 295 Erman/Özek, s. 265.

296 Toroslu, Özel Kısım, s. 221; Soyaslan, s. 494; Güngör, s. 29. 297 Erman/Özek, s. 269.

işlerken çoğu zaman kendi menfaatini düşüneceği, sırf birine zarar verme saikiyle hareket etmeyeceği, ayrıca bu görüşün zarar kavramı ile kişisel zararları kastettiği ancak sahtecilik suçlarında zararın toplumsal da olabileceği ifade edilerek bu görüş de diğer iki görüş gibi doktrinde eleştirilmiştir.298

Dördüncü ve bizim de katıldığımız görüşe göre, Erman, sahtecilik suçlarında kastın genel kast olduğunu, fakat bu kastın varlığı için failin eyleminden bir zarar meydana gelebileceğini öngörmüş olması gerektiğini, yani failin bu zararın doğması ihtimalini tahmin etmiş olduğunu ancak öngördüğü bu neticenin gerçekleşme ihtimalinin kendisini fiili işlemekten alıkoymadığını, failin zarar verme bilincine sahip olduğunu belirtmiştir.299

Erman zarar vermek bilinci olarak ortaya koyduğu terimin özel kast ile karıştırılmaması gerektiğini ifade etmiştir. Çünkü failin kendi fiili ile bir zarar meydana gelebileceği bilinci ile hareket etmiş olması fiilin kaynağına değil neticesine ilişkindir. Erman kastın belirli ve belirli olmayan şekilde iki ayrımının olduğunu, belirli olmayan kast için öngörülen sonucun faili harekete geçirmesi gerekmeyip, sonucun gerçekleşme ihtimalinin faili eylemi icra etmekten alıkoymamış olmasının yeterli görüleceğini kabul etmiştir. Sahtecilik suçlarında da belirli olmayan bu kastın söz konusu olduğunu savunmuştur.300

Soyaslan ve Toroslu, Erman’ın görüşünü destekler nitelikte sahtekârlık suçlarında kasttan söz edebilmek için yalnızca değiştirme veya taklit iradesinin yeterli görülmemesini, failin başkalarına zarar verme iradesini de ortaya koyması gerektiğini savunmuşlardır. Yani fail başkasına ait bir menfaate zarar vermeli veya bu bilinç ve istem ile hareket etmelidir. Eğer bu şart gerçekleşir ise failin fiili kasten işlemiş sayılacağını belirtmişlerdir. Onlara göre failde zarar verme niyeti de bulunmalıdır.301

Gökcen, sahtekârlık suçlarında kanuni tanımdaki fiillerin fail tarafından bilerek ve istenerek icra edilmesinin yeterli ve zorunlu olduğunu, ayrıca kanuni düzenlemede

298 Erman/Özek, s. 270-271.

299 Erman, Sahtekârlık Suçları, s. 255. 300 Erman/Özek, s. 275.

gösterilmeden başkaca unsurlar aranamayacağını ifade etmiş, yargı kararlarında yanlış uygulamalar yapılarak çözülmesi zor meselelerin kast kavramı genişletilerek çözüldüğünü, kast dışında taksir ve hata gibi ceza hukuku argümanlarıyla meselelerin çözülebileceğini savunmuştur.302

Koca/Üzülmez ve Özbek/Doğan/Bacaksız/Tepe tüm bu görüşlerden farklı olarak, sahtekârlık suçlarında kanunun herhangi bir özel şart aramadığını, genel kastın yeterli olduğunu ancak belgede sahteciliğin doğasının aldatmak olduğunu, bu sebeple failde aldatma maksadının bulunup bulunmadığının sahtecilik kastının varlığı hususunda hareket noktası olması gerektiğini, bir zarar suçu olarak düzenlenmemiş olan belgelerde sahtecilik suçlarında zarar verme iradesi ve bilincinin aranmasının hatalı olduğunu, Yargıtay’ın bu gibi hallerde aldatma amacının yokluğu sebebiyle kastın bulunmadığına karar vermesi gerektiğini savunmuşlardır.303

Bu bilgiler ve görüşler ışığında Türk Ceza Kanunu’nda resmi belgede sahtecilik suçunun taksirle işlenebileceği ya da özel bir kastın mevcut olması gerektiği şeklinde bir düzenleme mevcut değildir. Dolayısıyla kanaatimizce bu suç ancak kasten işlenebilecek bir suç olup, genel kastın varlığı yeterlidir. Kanuni bir düzenleme olmadıkça da özel kast aranamaz. Erman’ın vurguladığı üzere zarar verme bilinci özel kast olarak nitelendirilemez. Çünkü failde aranacak amaç zarar vermek değil, zarar verebilme ihtimalini öngörmüş olmasına rağmen failin bunu umursamayarak genel kastın tanımındaki gibi bilerek ve isteyerek suçu icra etmesidir. Resmi belgede sahtecilik suçunu ele alırsak fail sahtecilik suçunun konusunun resmi belge olduğunu bilmesine hatta sahtecilik yapması halinde zarar doğabileceği bilinç ve iradesinde olmasına rağmen bilerek ve isteyerek icra hareketlerine devam ettiğinden failde zarar verme bilinci vardır.304

Yargıtay da resmi belgede sahtecilik suçu ile ilgili yerleşik içtihatlarında kastı zarar vermek bilinç ve iradesi olarak yorumlamaktadır.305

302 Gökcen, s. 215.

303 Koca/Üzülmez, s. 692 vd., Özbek/Doğan/Bacaksız/Tepe, Özel Hükümler, s. 833. 304 Erman/Özek, s. 271 vd.

305 Yarg. 11. CD. 15.01.2018 tarih, 2017/4096 E., 2018/312 K. “…sanık tarafından zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket edilmediğinden suç kastından söz edilemeyeceği ve suçun manevi unsur yokluğu

Bu aşamaya kadar açıklamalarımız doğrudan kasta yönelik olup, Türk Ceza Kanunu’nun 21/2. maddesinde ise olası kast tanımlanarak “kişinin, suçun kanuni

tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde, olası kast vardır.” şeklinde ifade edilmiş ve cezada indirim sebebi olarak düzenlenmiştir.

Resmi belgede sahtecilik suçu olası kastla da işlenebilecek bir suçtur. Örneğin, bir avukatın belgenin sahte oluşturulmuş olabileceğini düşünmesine rağmen neticeyi kabullenip mahkemeye delil olarak sunması ya da noterin kimlik bilgilerini onaylayacağı şahsın doğru kişi olduğu konusunda araştırma yapmaksızın olursa olsun demek suretiyle belgeyi düzenlemesi halinde olası kast vardır.306 Ancak Yargıtay uygulaması resmi

belgede sahtecilik suçunun olası kastla işlenemeyeceğine ilişkindir.307

Rıza, sahtecilik suçlarında hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmemekle birlikte, Yargıtay failin mağdurun rızası ile gerçekleştirdiği sahteciliklerde zarar verme bilincinin söz konusu olmadığına, dolayısıyla failde sahtecilik kastının bulunamayacağına, bu rızanın mağdur tarafından açıkça verilebileceği gibi zımni olarak da verilebileceğine hükmetmiştir. Ancak bu rızanın filin işlenmesinden önce verilmiş olması zorunludur.308

Belgede Resmi belgede sahtecilik suçu (sayfa 83-87)