• Sonuç bulunamadı

MANDY RİCE DAVİES’E KARŞILAMA

SCANDAL /Skandal (1989)

MANDY RİCE DAVİES’E KARŞILAMA

Profumo Skandalı 1963 yılında İngiltere’de hükümet krizine yol açmış ve hükümet düşmüştü.

Christian Keeler ve Mandy Rice Davies isimli iki mankenin adının karıştığı bu skandalın kahramanlarından Mandy Rice, 1964 yılının Mart ayında İstanbul’a gelmişti.

İlhan Selçuk’un bu gezi üzerine yazdığı köşe yazısı (5 Mart 1964, Cumhuriyet Gazetesi) sanki bugünü anlatıyor.

Değişen birşey yok…

MANDY RİCE DAVİES’E KARŞILAMA Gel Mandy, gel... Bize gel. .

Kollarımız açık sana... O süzüm süzüra yürüyüşünle gel.

Sapsarı saçların, kedi gözlerin, tavşan dudakların, balık vücudun, kalkık burnun, burnuna yetişmek için . çabalayan göğüslerinle gel...,

Ne Kıbrıs dâvası, ne Londra Konferansı, ne Birleşmiş Milletler toplantısı... Sir’lerden öğrendiklerinle, Lord’lardan kaptıklarınla, politikacılardan çarptıklarınla gel.

“Gel, kızlarımız sana hayran; gel, erkeklerimiz cama tırmanır,gel...

Seni bağrımıza basmak için uzatıyoruz kollarımızı... Sen bize yakışırsın, biz sana. Hiltonun lâlezarına uzan, Topkapı Sarayında yürü, Ayasofya’da gezin, Surları gör, Galata’da tur at...

Bekliyoruz... Bizans artığı, Osmanlı mirasyedisi, Levanten kırması... Bilmezsin, senin gibi kaç çiçeği soldurmuş şu eski bahçede senin güzel topuklarının bastığı yerlerdeki bitmeyen çayırları otlamağa hazır kaç gönüllü var!

Gel, senin İçin naylon fatura keselim... Gel, senin yoluna karşılıksız krediler açalım...

Gel, senin için dövizler harcayalım...

Gel, senin için şehir plânı yontalım;..

Gel, senin için vergilerimiz! kaçıralım...

Gel, senin için bizim olmayan tarlaları satalım...

Gel, senin için ihaleye girip dümen çevirelim...

Gel, yolunu bulalım... Gel, idare edelim... .

Halı olup yoluna serilelim, haber olup gazeteye yazılalım, reklâm olup caddelere dizilelim, rüzgâr olup eteklerinde dolaşalım...”

Başımıza devlet ol, domuzlar yesin... hükümet ol, yolsuzluklar yutsun... reform ol, kloroform uyutsun...

Gel gör bizi! Dizi dizi...

Yerebatan Sarayında gemisini yüzdüren kaptanlarımızı gör...

Dikilitaşta heykelleşen kazıkçılarımızı seyret... Tarihî çeşmelerimizin çalman musluklarından akmıyan sularımızı iç... İki ayda içi dışına çıkan asfaltımızda yürü.,. Kibar kulüplerimizde kumar oyna...

Mahmutpaşadan sütyen al... ördekhanelerde doktor bul... Sinemaya karaborsadan gir... Gez istediğin gibi... Park yasaksa park et... Dur derlerse durma... Durma derlerse, dur... Klakson çal... Fren yap...

Kahkaha at...

Oyna.., Gül...

Gel ticaretimizi gör. Mısır çarşısında misk ü amber, baharat... Beyoğlunda mücevherat... Yenicamide karınca duası... Eyüp Sultanda sabır... Fatihte Arap yazısı... Nallı Dedede muska... Helvacı Babada döl...

arka sokakta fuhuş... Tophanede esrar... Maltada haraç... mezarlıkta çocuk... siyasi partide nüfuz...

iskelede Amerikan sigarası... Ve ithalât ve ihracat ve her çeşit dahilî ticaret...

Güzel dudaklarını büz, kuğu boynunu uzat, yeşil gözlerini aç, şimdiye kadar gördüklerini bir vana bırak. Göreceklerin, daha bir Ömür boyu göremiyeceklerindir.

Uzun saçlı, ince parmaklı, İnce endamlı lordlannı bir yana it, sir’lerini unut, diplomatlarına boş ver...

Senin göğüslerin kadar yuvarlak göbekli, senin yaşın kadar kat kat enseli, evinde aslan, işinde sırtlan, sermayesi yalan, düzeni dolan, tanıyan ve tanımıyan pişman erkeklere gel...

Ellerimizin kınası kadınlarımızı gör, yüzümüzün karası çarşaflarımızı gör, gazetelerimizde sütun sütun sosyetemizi gör, ilk sayfalarda başlık başlık kiralık kızlarımızı gör... Sen ki soyluları dize getirmiş, sen ki diplomatları yerle yeksan etmiş, sen ki Bakanları mahvetmiş, sen ki hükümetleri silkelemişsin Mandy...

Zavallıcık, kuzucuk, sâf çocuk... Sen ne bilirsen!

Gel bize... Bilmediğini öğren, bildim sandığını da öğren, bileceklerini de öğren...

Sen ne bilirsin! Zavallıcık, kuzucuk, sâf çocuk...

İlhan Selçuk/Pencere

(5 Mart 1964, Cumhuriyet Gazetesi)

http://www.enstitu68.com/mandy-rice-daviese-karsilama.html

Filmden

Kararlı biriyim, tatlım. Karar verince, hiçbir şey beni durduramaz.

**

Bugünkü galibiyetle Muhafazakar Parti üçüncü kez seçiliyor. Anlaşıldığı gibi başbakan Harold Macmillan... Lordlarım, baylar, bayanlar, talihlisiniz. Şimdi hep birlikte, bunu kutlayalım! Muhafazakar Parti için üç defa kadeh kaldırdığımda... Hepiniz ve herkes için konuşuyorum. Harold Macmillan için üç kez şerefe. Sizi yeni muhafazakar hükümetle tanıştırıyorum.

**

Yaşasın! İyi bir insandır. Ona dikkat etmeliyiz. Muhafazakârların doğan yıldızı John Profumo yeni savunma bakanı adayıdır. Amerikalılar'ın sıkıcı dedikleri şeyi daima tercih ediyordum.

**

Dr Ward bir rahibin oğlu Günahlarda uzmandır.

**

Basit bir kişi. İlk karısını öldürdüğünü öğrendim. İspat edilmedi. - Korktun mu?

- Hayır Korkmamalısın Korkulacak bir şey yok. Hepimiz insanız. Kimseye bir şey olmadıkça sorun yok. Herkes eğlendiğini söylemeye korkuyor ya da kabul etmeye utanıyor.

**

Bu ülkeye baktığımda ne düşündüğümü biliyor musun?

Bir harabe, yozlaşmış bir toprak. O kadar kötü değil. Profumo'yu gördün. Berbat bir sona doğru ilerliyor. - Nasıl bir kişi?

- Seni yendiği için kızgınsın. Hile yapıyordu. Altta yürüyordu. Kurulda bakan olmasına rağmen oyunlarda hile yapıyor.

**

Dr Ward:

- Christine, Profumo Sana dokunmadı mı?

- Utanıyordu. - Utanıyor muydu?

- Adamın nesi var?

Yürümek istiyordu. Sadece konuşmak istiyordu.

-Onu Cliveden'de gördüm. Herkes gördü. Sana nasıl yapıştığını gördük. Hakikaten ne bekliyordun?

Sarayın dışında, arabanın arkasında külotumu indirmesini mi bekliyordun?

Çok şey bekliyorum, mesele o.

-Merak etme. Tekrar arayacak. Öyle mi diyorsun?

**

- Bir şeyler var mı?

- Henüz değil.

**

. Her zaman mutlusun. Nasıl başardığını bilmiyorum. Sen beni mutlu ediyorsun, Jack. Gitmeliyim. Her zaman acele ediyorsun. Sorumlu olduğum bir ordu var. Rusya tehlikesinden korunmak istersin değil mi?

**

Christine :

- Bir büyücüyüm. Seni kendime esir etmek istiyorum. Sadece senin olacağım, Jack Her istediğinde.

Profumo:

- Ne kadar süreceğini merak ediyorum.

- Beni istedikçe. Ve buradan ayrıldığımda?

Buradan ayrılıp, Savunma Bakanlığım bittiğinde, sen nerede olacaksın?

Anneme bir hediye alacağım. Doğum günü.

Al. Benden de bir hediye al.

**

Mariella'yı tanıyor musun?

Şehirdeki en tanınmış oruspudur. Babası, Çekoslovakya'nın Cumhurbaşkanı. Hayır sevgilim, amcamdı.

Ama öldü. Büyük bir burnu vardı. Mariella sana bir iki şey öğretebilir. JFK'le tanışıyordu. Stephen, sana kaba bir soru sorabilir miyim?

**

- Profumo.

- Hiç duymadım. Hükümetten Savunma Bakanı.

- Nasıl biri?

- Onu seversin.

- Bana bu çakmağı verdi.

- Chris, güzel bir şey.

- Asprey'den. - Nereden biliyorsun?

Bir katalogda gördüm. Bütün katalogları okurum.

- Stephen ne diyor?

- Korkunç olduğunu düşünüyor. Bir Rus diplomat ve savunma bakanıyla birlikte olmamı bir suikast olarak görüyor Peter onun pezevenk olduğunu söylüyor Ona panço diyor

Stephen pezevenk değil. Sadece entrikaları sever. James Bond olduğunu sanıyor.

Ondan ne kadar erken kurtulursan, o kadar iyi. Tanıdığım firmayla konuşmalısın. Televizyona çıkabilirsin.

-Bir daire almamı istiyor Profumo.

Umarım, evet dedin.

Yapamam. Stephen'i bırakamam. Bensiz mahvolur.

**

Stephen:

- Tekrar söylemeyeceğim. Casus mu?

Eugene?

Mecburen. Bütün Ruslar casustur. Öyle büyürler. Bir davetiyeye benziyor.

- Casus mu?

- Öyle sanıyorum. Niçin olmasın?

Eğlenceli görünüyor ve çok para kazanabiliyor. Rezilsin. Sen dünyanın en kötü casusu olurdun. Çeneni beş dakika kapalı tutamazsın. Teşekkür ederim.

**

Christine :Kraliçeyle konuşmak eğlenceli olmalı. Ne konuşuyorsunuz?

Profumo: Tilki avı?

- Sağ ol. - Sana telefon edeceğim.

- Eğer istersen.

- Bekle. Gir içeri.

- Ne oldu?

- O kim?

Çöp tenekesinin yanında?

Burada yaşıyor. Köşedeki dükkanın sahibi. Bu şekilde devam edemeyiz. Burada yaşıyorsun. Bataklık gibi yer. Sana bir yer bulmama izin ver. Buradan memnunum dedim sana.

Ward'la yaşadıkça seninle görüşemem.

Deli olma. Sevgilim değil. Bunu biliyorsun. Niçin onu sevmiyorsun?

Çenesini tutamaz. Kibirli ve boş kafalıdır.

Doğru değil.

- Ayak bağı oluyor.

- Olmuyor. Ciddiyim.

Ward'la yaşadıkça birbirimizi görmeye devam edemeyiz.

Demek bu kadardı. Lütfen sevgilim. Anlamalısın Herkesin dilindeyiz. İnsanlar dinliyor. Mevkimde, dikkatli olmalıyım.

O zaman dikkatli ol. Ne istersen yap. Kimse için Stephen'i bırakmayacağım. Başbakan da olsan umurumda değil.

Christine, geri gel! –

**

Stephen:

- Güzel bir çakmak.

- Jack verdi bana.

- Nereden getir...?

- Asprey'den. Biliyorum. Ne var?

Niçin suratın asık?

Bir şey yok.

- Kavga mı ettiniz?

- Hayır. - Ne için?

Benim için mi?

- Hayır. Geri gelecek. Umurumda değil. Nasıl olsa hoşuma gitmiyor.

- Telefon edecek.

- Etmesin daha iyi. Onu kaybetmen yazık olacak. Bir gün başbakan olabilir.

- Ciddi değilsin.

- Yakında bulunuyor. Neslinin en genç milletvekili. Kuzey Afrika'da lekesiz bir adı vardı.

Tek başıma bir daire almamı istiyor.

- Umarım, evet dedin.

- Mandy de öyle dedi.

Ne dedin?

Galiba yanlış yaptım. Boşver. Artık buraya gelmek istemiyor.

Sana güvenmiyor. Onu izlediklerini sanıyor. - İzlenmek mi?

- Takip ediliyor.

- Takip mi?

- Bilmiyorum.

- Ona sormalısın

- Sen sor! Onunla beraber olan sensin. Kraliçeyi sor ona. O seni açar. Bu kadar yeter. Stephen, ben 18 yaşındayım. Dans etmek istiyorum. Öyle olmak istemiyorum şey gibi hissediyorum. Bir kere de, eğlenmek istiyorum.

**

- Bunlar senin fikrindi.

- İleri gidiyorsun.

"Şeytan ol," dedin. "Bir ava hiç bir zaman hayır deme". Beni partilere götürüp, herkese tanıştırdın.

Ben seninim, Stephen. İpler senin elinde. Beni sen yarattın.

**

Bayan Keeler?

Adım Kevin. Sunday Pictorial'danım. Konuşabilir miyiz?

Oturup bir çay içebiliriz. Buraya yakın bir yer biliyorum. Bir bardak çaya ne dersin?

Stephen'in hatasıydı. Hepsi onun fikriydi. - Sana para verdi mi?

- Kim?

- Profumo. Sana para veriyor muydu?

- Ben fahişe değilim.

Hayır, özür dilerim. Öyle demek istemedim. Demek istediğim, sevgisini göstermek için, küçük bir hediye.

Bana bunu verdi.

Sana mektup gönderdi mi?

Birkaç küçük not. Not mu?

Onları sakladın mı?

Bir yere koydum.

Bundan aylarca önceydi.

Onları bulmalısın. Hepsi Stephen'in hatasıydı **

- Çizmelerini giyiyor musun?

- Niçin?

Derin bir bok var. Yarın, West End ateşini basabilirsin. "West Indian'daki silah ateşi" diye basabilirsin. Büyük bir resim kullan. Bu yarısı bile değil. Kızın söyledikleri doğruysa dinamit gibi bir haber olacak. Sana manşeti vereyim. "Savunma Bakanı, manken ve Rus casus."

- Evet?

Mükemmel.

- Hoşuna gideceğini düşündüm. Ondan imza al. Bir şey imzalamalı. Para ver. Mutlaka imzalat.

Tamam, yapacağım.

Daha sonra oraya geleceğim.

**

Stephen:

Christine'i bana bırak. Onu ben idare ederim.

Profumo: O kim?

Kuzenim. Geç kalmam. Affedersiniz. Bir mektup vardı. Bir not.

- Biliyorum.

- Bir aptallıktı. Evet, öyle. İstersen, geri almaya çalışabilirim. İçinde bir şey yoktu. Gizleyecek bir şeyim yok.

Açık konuş. Hepimizin gizleyecek bir şeyi var. Olmasaydı, ne sıkıcı bir hayat yaşayacaktık.

Ona hiç dokunmadım. Bunu biliyorsun. Ona elim değmedi.

Söylemene gerek yok.

- Sağol, Ward.

- Bir şey değil. Arkadaşlık ne içindir?

**

Christine: Bunun ne olduğunu sana söyleyeyim: Hırsızlık.

- Stephen beni öldürecek.

- Stephen bir faredir. Sadece kendi çıkarını düşünüyor.

- Doğru değil.

- Beni dışarı attı. Bir aylık kira ödedim ve beni dışarı attı.

Senin için ne dediğini duymalısın.

"O Christine," diyor. Hayatını mahvettiğini söylüyor.

**

Eugene Ivanov:

Beni geri Moskova'ya çağırıyorlar. Her şey daha kötü olacak.

Stephen:

Bugün ben, yarın da sen olabilirsin. Beni düşünme. Burada tehlike yok. Suçu yüklemek için birini arıyorlar.

-Rusya'da biz, kaz diyoruz. Günah keçisi demek istiyorsun.

-Her şey geçecek. Her zaman geçer. Gelecek hafta başka bir şey bulacaklar.

**

Mecliste:

Saygıdeğer John Profumo'nun, şahsi ifadesi.

İzninizle şahsi bir açıklama yapmak istiyorum. Anladığım kadarıyla, adım... B...ayan Keeler konusuyla karışıyor. Bayan Keeler'i son defa 1961 Aralık ayında gördüm, ve ondan sonra bir daha hiç görüşmedik Nerede olduğunu bilmiyorum Onunla herhangi bir ilişkim olduğu veya kaybolmasıyla bir ilgim olduğu, tamamen yalandır. Karım ve ben, Bayan Keeler'la ilk defa, 1961 Temmuz'unda Cliveden'da bir partide tanıştık. Bayan Keeler'i, daha sonraları Dr Ward'un dairesinde başka arkadaşlarla gördüm Bayan Keeler ve ben sadece arkadaştık. Bayan Keeler ile ilişkilerimde utanılacak herhangi bir durum yok.

**

Scotland Yard’da:

Stephen:

Doğruyu yaptım. Çenemi kapalı tuttum. Ben de zor durumdayım. Ben de sorgu altında bulunuyorum.

İnanılmaz bir durum. Bütün arkadaşlarımla konuştular. Gözardı etmek imkansız. Çok tanıdığın var.

Berbat bir durum.

Çok kişi tanıyorsun.

Yargılanacağım söyleniyor.

Nereye varmak istediğini anlamıyorum.

Köpekleri geri çek.

Eğer polis adımı kirletmeye, hayatımı altüst etmeye, arkadaşlarımı rahatsız ederek senelerdir görmediğim kadınları ortaya çıkarmaya başlarsa, kendimi korumam gerekecek.

Önce, sana polisin, Muhafazakar Parti'inin idaresi altında olmadığını hatırlatmak isterim. Kendi çıkarlarına göre hareket ederler. Hiçbir şekilde onları durdurma yetkim yok.

Bana seçenek bırakmıyorsun.

İkinci olarak, hükümete şantaj yapıyormuş gibisin. Bunun akıllıca bir şey olmadığını sana hatırlatmak isterim.

Jack Profumo'nun daima iyi bir arkadaşıydım. Arkadaşlarıma, daima sadık kaldığımı ve onların da bana sadık kaldıklarına inanmak isterim.

Ümit ederim öyledir, doktor. Bulabildiğin tüm arkadaşlarına ihtiyacın olacak.

**

Anne.

- İyi misin?

- Chris, şu haline bak. Şimdi ne yaptın, nelere karıştın?

Ben değil. Herkes içinde.

**

Profumo bir milletvekili, Astor da lorddur. Ward ise sadece, Torquay'dan gelen bir pezevenk. Stephen Gerçek bir doktor bile değil.

-Anlamıyorsunuz. Stephen'i seviyorum. Sevdiğim tek erkektir.

**

- Günaydın. Savunma Bakanı, başbakana bir mektup gönderdi. O da mektubu size okumamı istedi

"Sayın Başbakan, hatırladığınız gibi 22 Mart'da, Meclis'deki bazı iddialar sonunda özel bir ifade vermiştim. Christine Keeler ile, kötü bir ilişkim olmadığını söylemiştim. Bunun gerçek olmadığını kabul ediyorum." "Artık ne bakanlıkta ne de mecliste kalabilirim. Size, arkadaşlarıma ve son 25 yıldır hizmet ettiğim partime verdiğim utanç ve sorunlardan dolayı büyük üzüntü duyuyorum.

Saygılarımla, Jack Profumo"

Bu, ifadenin sonuydu.

**

Gazete Manşetleri