• Sonuç bulunamadı

2.4. Yönetim Yaklaşımları ve Örgüt Metaforları

2.4.1. Makine Metaforu

Makine, özellikle sanayi devrimiyle birlikte önem kazanan bir kavramdır.

Makine, öncelikle fabrikayı çağrıştırır. Fabrika ise yoğun üretimin yapıldığı yerdir. Fabrika denince ilk akla gelen de makinelerdir. Örgüt makine olarak düşünüldüğünde, bütünün işleyişinde her biri açıkça tanımlanmış bir rol oynayan birbirleriyle bağlantılı parçalardan oluşan bir makine olarak tasarlanır (Morgan,1998:16).

Klasik Yönetim anlayışının öncülerinden Taylor, Fayol ve Weber örgütlerin mekanik ve rasyonel yapılarına dikkati çekerek makine metaforu üzerinde durmuşlardır (Alpaslan, 2007:49). Örgütlerin makine metaforuna göre anlaşılmasında ve açıklanmasında gerekli kuramsal temelleri, A.Smith’in işbölümü ve uzmanlaşma kavramları, F.Taylor’un Bilimsel Yönetim Yaklaşımı, H.Fayol’un Yönetim Süreci Yaklaşımı ve M.Weber’in Bürokrasi yaklaşım ile oluşturulmuştur (Becerikli,1999:71).

Fabrika, denince akla öncelikle rutin eylem ve faaliyetler gelmektedir. Makine, fabrikada üretimi rutin hale getirdiği gibi bürokrasi de yönetim eylemlerini rutin hale getirmektedir. Makine örgüt imajı, örgüt içindeki insanları düşünmemeye, sorgulamamaya, söyleneni aynen yapmaya teşvik etmeyi ifade etmektedir. Makine mecazı, bazı örgütleri tanımlamada ve çözümlemede uygun ve açıklayıcı olabilir. Örgütsel yapı ve süreçlerin, katı bir biçimde makine imajına uygun olarak düzenlendiği örgütler, makine örgütler/mekanik örgütler, mekanik bürokrasiler olarak nitelendirilebilir. Makine mecazına dayalı örgütler, kapalı sistemler olup bu tür örgütler, yeniliğe ve değişime pek açık değildir (Şişman ,2011:34).

Makine gibi tasarlanan ve işleyen örgütler genellikle bürokrasi olarak adlandırılmaktadır. Çoğu örgüt bürokratiktir; çünkü mekanik düşünce biçimi, örgütle ilgili en temel anlayışlarımızı biçimlendirir. Örneğin; örgütten söz ettiğimizde, kafamızda genellikle, belli bir düzene sahip, açıkça belirlenmiş parçalar arasındaki düzenli ilişkilerden oluşan bir durum vardır. Örgütlerden makineymiş gibi söz ederiz ve makine gibi alışılmış, verimli, güvenilir ve öngörülebilir bir biçimde işlemesini bekleriz. Yöneticiler örgütü makine olarak düşündüklerinde, onu bütünün işleyişinde her biri açıkça tanımlanmış bir rol oynayan birbiriyle bağlantılı parçalardan oluşan bir makine olarak tasarlar ve yönetirler (Morgan, 1998:16-25).

2.4.2. Organizma Metaforu

Organizma metaforunda örgüt, varlıklarını sürdürmek için karşılıklı olarak

birbirine bağlı unsurlardan oluşan bir bütün olarak görülür. Örgütün belirli bir çevrede varlığını sürdürmesi organizma metaforunun ana temasıdır (Leblebici,2008:356).

Örgütlerin doğumu, büyümesi, gelişmesi, zayıflaması ve ölmesi ile ekolojideki türler ve evrim modelleri ele alınarak; örgütsel ihtiyaçlar ve çevresel bağlantılarla meydana gelen ilişkileri kavramaya ve yönetmeye yönelik olarak organizma metaforu yapılmıştır. Organizma metaforuna göre yönetim merkezi sinir sistemi gibidir. Yöneticiler çalışanları örgütsel davranışlarına rehberlik eden kararlarını vermek için bilgiyi elde eder, yorumlar ve işleme tabi tutarlar. Organizma metaforu 1940 ve 1950’li yıllara rastlayan dönemdeki çalışmalara binaen yönetimin beşeri ilişkiler okuluyla

etkinlik kazanmıştır. Tarımdan sanayiye geçişe bağlı olarak oluşan endüstriyel akım ve gelişimler örgütlerin Pazaryeri metaforuyla kavranmasını sağlamıştır (Alpaslan, 2007:52).

Mekanik bakış açısının eksik yanları, araştırmacıları, örgütleri canlı varlık olarak düşünmeye sevk etmiş, böylece biyolojik sistemlerin çözümlenmesinde kullanılan bazı ilke ve kavramlar (hücre, molekül, ekoloji vb.) örgüte uygulanmıştır. Bu açıdan yaklaşıldığında örgüt, tıpkı canlı bir varlık olarak tasarlanmıştır. Nasıl ki canlı varlıkların yaşayabilmesi için uygun çevre ve koşullar gerektiği gibi örgütler de yaşamlarını sürdürebilmek için uygun bir çevrede doğan, gelişen, hatta ölen organizmalar olarak düşünülmüştür. Organizma mecazının, örgüt gerçeğini açıklamada makine mecazına göre bazı üstünlükleri olmakla birlikte, örgüt çevresini sadece nesnel açıdan görmesi, örgütün aynı zamanda inanç, değer ve norm gibi kültürel öğelerin bir bütünü olduğunu göz ardı etmesi, bir eksiklik olarak yorumlanabilir (Şişman, 2011:35).

Bu yaygın metafor, örgütsel ihtiyaçları ve çevresel ilişkileri kavramaya ve yönetmeye ağırlık verir. Böylece farklı türlerin farklı çevrelere uyduğunu görürüz. Örgütlerin nasıl doğduklarını, büyüdüklerini, geliştiklerini, zayıfladıklarını ve öldüklerini, değişen koşullara nasıl uyum gösterdiklerini anlarız (Morgan,1998:16).

2.4.3. Beyin Metaforu

Bu imaj ya da mecaz, örgütleri bilgi üreten, bilgiyi işleyen ve kullanan sistemler

olarak görmekte, örgütün bilişsel yönüne dikkati çekmektedir. Bu mecaza dayalı olarak örgütler, bilgi sistemleri, iletişim sistemleri, sibernetik sistemler olarak tanımlanmaktadır. Sibernetik yaklaşımlar, teknoloji ve öğrenen örgütsel yapılara binaen Simon ve takipçileri örgütlerin beyinle benzerliklerini vurgulamıştır (Alpaslan, 2007:50). Bilgi, örgütler için önemli bir girdi olup örgütsel süreçlerde de hayati bir yer tutmaktadır. Örgütlerde temel süreçlerden biri olarak karar süreci de bilgiye dayalı olarak işleyen bir süreçtir (Şişman, 2011:35).

Beyin metaforuna göre, beyin ve örgütlerin çalışma sistemi arasında bir benzerlik olduğu varsayılmaktadır. Örgütler, tıpkı beyin gibi bilgiyi işleyen, depolayan sistemler

olarak algılanmaktadır. Bu tür bir varsayım Simon’u (1965) örgütlerin karar alma sürecini incelemeye sevk etmiştir. Simon’un “sınırlı rasyonellik” kavramının aksi istikamette de karar alma süreçleri incelenmiş ve oluşturulan modellerle örgütsel karar alma sürecinin rasyonelleştirilmesine çalışılmıştır. Uygulamalı araştırmalar, yönetim karar sistemleri, yönetim enformasyon sistemleri gibi modeller temelini beyin metaforuna dayandırmaktadır. Beyin metaforunun karar alma sürecinin dışında da örgüt literatürüne yansımaları olmuştur. Öğrenen örgüt kavramı da bu yaklaşımın bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Chris Argyris (1978) örgütlerin deneyimlerinden öğrenebileceklerini ve öğrendikleri ile kendilerini çevrelerine uyarlayabileceklerini ileri sürmüştür (Akt:Leblebici, 2008:356).

Bu metafor enformasyon işlemenin, öğrenmenin ve zekanın önemine dikkat çekmekte ve modern örgütleri bu açıdan kavrayıp değerlendirmenin referans çerçevesini sağlamakta ve öğrenen örgütler yaratmanın yolunu açmaktadır( Morgan, 1998:17).

2.4.4. Kültür Metaforu

Son yıllarda artan bir biçimde, şirket kültürüyle ilgili yazarların ilgisini çekmiş olan bu yaklaşım, örgütleri yönetmenin ve tasarlamanın bir başka yolunu öngörmekte; değerler, fikirler, inançlar, normlar, ritüeller ve örgütsel yaşamı yönlendiren diğer ortak anlam modelleri üzerinde odaklanmaktadır. Bazı toplumsal bilimciler, sanayi toplumlarından ziyade, sanayi toplumunun kültüründen söz etmenin genellikle daha yararlı olduğuna inanırlar, çünkü ülkeler arasındaki ayrıntılı farklılıklar çoğunlukla daha önemli ortak yönleri örter. Bugün dünyadaki önemli kültürel benzerliklerin ve farklılıkların birçoğu ulusal olmaktan ziyade meslekidir; bir fabrika işçisi, bir kapıcı, bir kamu yönetimi görevlisi, bir bankacı, bir mağaza görevlisi ya da bir tarım işçisi olmakla ilgili benzerlikler ve farklılıklar, ulusal kimlikle ilgili benzerlikler ve farklılıklar kadar anlamlıdır. Kültür metaforunun örgüt konusunda yeni bir düşünme tarzı getirdiği söylenebilir. Bu yeni örgütlenme ve yönetim biçimleri yaratmanın büyük ölçüde kültürel bir değişim olduğunu söylemek mümkündür (Morgan, 1998:17).

Diğer mecazların örgütün sosyal gerçeğini açıklamada yetersiz kalmasına bağlı olarak yakın zamanlarda örgütler, kültürler olarak görülmeye ve tanımlanmaya

başlanmıştır. Örgüt de, paylaşılan sosyal gerçeğin sahnelendiği bir yer olarak görülmektedir. Bu mecaza bağlı olarak örgütsel yaşamın sembolik ve anlam boyutu öne çıkmakta, örgütlerin rasyonel (hiyerarşi, yapı, süreçler, kurallar, uygulamalar) yönleri bile kültür mecazına dayalı olarak çözümlenmektedir. Bu mecaz, örgütsel yaşamda dikkati insan öğesi üzerine çekmektedir. Kültür mecazı, örgütle ilgili pek çok konunun yeniden yorumlanmasını sağlamıştır. (Şişman,2011.36).

2.4.5. Hapishane Metaforu

Ruhların hapishanesi örgütlerin soyut bir metaforla ele alınmasıdır. Burada

insanların kendi düşünce ve inançlarının veya bilinçaltı yaşamlarının kapanına kıstırıldıkları fikri ele alınmaktadır. Ruhlar hapishanesi imgesi, kendi yaradılışımızın bilinçli ve bilinçdışı süreçlerinin kapanına kıstırılıp kıstırılmadığımızı ve kıstırılmışsak bunun hangi biçimlerde gerçekleştiğini görmek için örgütsel yaşamı incelememizi sağlar. Örgütün ve seçilen yönetim tarzlarının psikodinamik yönleri konusunda çok önemli kavrayış olanakları sunar (Morgan,1998:285).

Ruhsal hapishane, bireyin örgüt içinde iş arkadaşları, amirleri ve bütün örgüt

çalışanları ile farkında olmadan girdiği ve daha sonra da farkında olmadığı örtük anlaşmanın neticesinde kendisini sınırlandıran engellerin oluştuğu psikolojik durumu ifade eder. Ruhsal hapishanedeki birey kendi kendisinin gardiyanıdır. Bu aslında bir bilinçsizlik veya bilinçaltı halidir (Leblebici,2008:348).

Bu mecaza dayalı olarak örgüt, insanların kendilerinin icat ettiği ve yine kendi kendilerini tutsak ettikleri bir hapishane olarak tasarlanmaktadır. Burada hapishane ya da tutsaklık, fiziksel olmaktan öte ruhsal ve psikolojik anlamda kullanılmaktadır. Psikanalistlerin tezine göre, insanların gündelik yaşamında rasyonel ve doğru olarak kabul edilen gerçeklerin çoğu, bilinçaltında yatan saplantı ve kaygıların bir ifadesi olmaktan başka bir şey değildir. Dolayısıyla bir örgütte olup biten her şeyde bunun dikkate alınması gerektiği savunulmaktadır. Bu açıdan kültür de bilinçaltı süreçlerle açıklanmaktadır (Şişman, 2011:36).

2.4.6. Egemenlik Metaforu

Bu görüşe göre örgütler çoğunluğun azınlık için çalıştığı, azınlığın çoğunluk

üzerinde egemenliğini sağlayan araçlardır. Egemenliği farklı perspektiflerden çalışmalarına esas alan üç ünlü sosyolog Max Weber, Karl Marx ve Robert Michels’dir. Weber (1947) ünlü otorite tiplemesini geliştirirken egemenliğin meşru olarak tanınması üzerinde durmuştur. Ona göre egemenliği meşru kılacak, diğer bir deyişle bir kişi veya grubun egemenliğinin diğerlerince kabul edilmesini sağlayacak üç tip otorite vardır: karizmatik, geleneksel ve yasal-ussal otorite. Weber, yasal-ussal otoriteyi bürokrasi kuramının merkezine yerleştirmiştir. Weber’e göre bürokrasi bir güç ve egemenlik aracıdır ancak bu araç diğerlerinden farklı olarak gücünün meşruiyetini yasalardan almaktadır. Michels (1949) de örgütleri güç ve egemenlik aracı olarak görmektedir. Ancak ona göre meşruiyetin kaynağı ne olursa olsun, örgütlerde belirli bir grubun bütün gücü ve egemenliği elinde toplaması kaçınılmazdır. Michels bunu “Oligarşinin Tunç Yasası” olarak tanımlamaktadır. Böylece, örgütler belirli bir grubun egemenlik aracı haline gelmektedir. Marx örgütlerin egemenlik aracı olması konusunda en radikal görüşleri ileri sürmüştür. Aslında Marx doğrudan örgüt kavramı çerçevesinde böyle bir tanım yapmış değildir. Sınıflı toplum, artı değer gibi kavramlar çerçevesinde kapitalist toplumda var olan yapıların (firmaların ve bürokrasinin) egemen sınıfın egemenliğini sürdürmesinin bir aracı olduğunu ileri sürmüştür. Örgütlerin bir egemenlik aracı olarak düşünülmesi örgütlerin mevcudiyetinin sorgulanmasından çok egemenliğin kimin tarafından ve nasıl kullanılacağı tartışmaları çerçevesindedir (Akt:Leblebici,2008: 350).

Benzer Belgeler