• Sonuç bulunamadı

1.4. Maden Sanatı

1.4.3. Madeni Eserlerin Yapım Teknikleri

Kabartma ( Repousse) Tekniği

Kabartma aletleri ve çekiç kullanılarak madeni eserler üzerine yapılan kabartma süslemelerinin yapıldığı tekniktir (Erginsoy, 1978:34 ). Metalin tersinden dövülerek yapılan kabartmalara “repousse” adı verilmektedir (Barışta, 1998:13).

Gerçek repousse tersten kabartma usulü olmakla birlikte bütün kabartmalar için kullanılan genel bir terimdir. Madeni eserlerde iki çeşit kabartma vardır. Bunlar “alçak kabartma” ve “yüksek kabartma” dır. Yüzeyde yapılacak motiflerin alçak kabartma olması isteniyorsa dıştan (tersten) çekiçleme, yüksek kabartma olması isteniyorsa içten ( düzden ) çekiçleme usulü uygulanır ( Erginsoy, 1978:34).

Kalıpla Kabartma ( Stampa Basma ) Tekniği

Bu teknikte, kalın bir tunç çubuk ucuna, kabartılması istenen motifin negatifi çelik aletler yardımı ile oyulur. Hazırlanan bu uç tavlanmış olan maden üzerine kabartma işleminin yapılacağı yere yerleştirilerek çubuğun ucuna çekiçle kuvvetli bir darbe ile motifin maden üzerine çıkmasını sağlar ((Erginsoy, 1978:37 ).

Bir başka kabartma tekniğinde ise devamlı kullanılabilecek, deforme olmayacak tunç ya da kurşun kalıplar negatif ve pozitif olarak üretime hazır hale gelir. İnce metal levha, hazırlanan bu iki kalıp arasına yerleştirilip güçlü bir çekiç darbesi ile kalıplar içe gömülerek desen formu ortaya çıkmaktadır ( Ülger, 1997:45).

Günümüzde ise bu teknik endüstri devrimini tamamlamamış milletlerin sanatı olarak devam etmektedir ( Kuşoğlu, 1987:32).

Ajur Tekniği

Delgiyle küçük deliklerin açılması sonucu bu deliklerden testere kılı geçirilerek desen üzerinde istenilen biçim verilebilmektedir. Bu işleme “testere işi” ya da “delik işi” denilmektedir (Kuşoğlu, 1994:48).

Bu teknikte metal levha üzerine istenilen desen çizilir. Çizilen desenin kıl testere ile kesilmesi suretiyle desenin tüm ayrıntıları ortaya çıkarılmaktadır. Bu teknik daha çok kabartma ve kazıma teknikleriyle beraber kullanılmaktadır ( Yılmaz, 1994:17 ).

Telkari Tekniği

Telkari Farsça bir terimdir ve gümüşün ince bir tel haline getirilerek, birbiri içine örülüp desen meydana getirerek lehimlenmesi işine denir.

Altın ya da gümüş telleri eğip bükerek desenler yapmaya ve bu telden yapılan motifleri lehim kullanarak birbirine ya da madeni bir zemin üzerine tutturma işlemine “telkari ( filigre ) tekniği” adı verilmektedir ( Erginsoy, 1978: 37).

Arkeolojik buluntular bu tekniğin İ.Ö 3000 ‘de Mezopotamya ‘da, İ.Ö 2500 ‘de de Anadolu ‘da kullanıldığını göstermektedir ( Ana Britannica, c.20:509).

Osmanlılar ‘ın Avrupa topraklarına egemen olduğu zaman, bu sanat kolu Yugoslavya, Saraybosna ve Prizren ‘de çok ilgi görmüş, büyük ustaların yetişmesine neden olmuştur. Ancak XII. Yüzyılda Musul bu sanatın merkesi olmuştur. XV. yüzyılda Türk sanatkarları bu işi ele alarak çalışmışlar ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu bu sanatın merkezi olmuştur (Atanur, 1993:47-48).

Savatlama ( Niello )Tekniği

Savat kelimesinin aslı olan “sevad” zamanla savat olarak söylenmeye başlamıştır. Kelime anlamı siyah, kara, karanlıktır. Bir kalemkarlık sanatı olan savat işi iki önemli merhalede gelişirdi. Kalem işi, savatın hazırlanması ve gümüşe tatbikidir (Kuşoğlu, 1999:33).

Günümüzde pek kullanılmamakla birlikte saf gümüş, bakır, kurşun ve kükürtten oluşan madeni siyah görünümlü bir karışımın gravür çizgileri içine toz olarak konup, ergitip tesviye edilerek elde edilen emayeye benzeyen, siyah metal birleşiği ile yapılan bir süsleme sanatıdır ( Yılmaz, 1994:18).

Savat çalışmaları yüksek ayar gümüş üzerine yapıldıkları zaman daha büyük değer taşırlar. Zira gümüşün haslığından dolayı muhafaza ettiği beyazlık ile siyah savat çizgileri işi daha gösterişli yapar. Düşük ayarda ise gümüş hem çabuk karardığından hem de içindeki fazla bakırdan dolayı kızardığından savatı örter, göstermez ( Kuşoğlu, 1999:40 ).

Yaldızlama ve Kaplama ( Tombaklama ) Tekniği

Kimyasal yöntemlerle hazırlanmış olan altın ve gümüş gibi değerli madenlerin nesne üzerine kaplanması işlemidir (Ülger, 1997:48). Yaldız kaplamaların ömürleri kısa olmakla birlikte gerçek kaplamaların yerini tutmamaktadır( Kuşoğlu,1994:161).

İki ayrı kaplama vardır. En eski yöntem ısıtma ve sıkıştırma ile yapılmaktadır. Galvanizli kaplama pilin keşfini takiben galvanizli kaplama tekniğini geliştirmiştir. Bazı durumlarda ilk yöntem kullanılırken, yaygın olarak ikinci yöntem tercih edilir ( Vitello, 1996:235).

Altın ve gümüşün civa içinde çözünebilme özelliği vardır. Cıva ile karışımlı sıvı yapmaya malgama ( amalgam ) denilmektedir. Bu özellikten yararlanılarak gerçekleştirilen yaldızlama veya Osmanlıca olan “tombaklama” tekniği ilk kez Romalılar tarafından bulunmuştur. Çok düzgün ve sağlam bir kaplama gerçekleştiği için günümüze kadar kullanılmıştır ( Savaşçın ,Türe, 1988:14).

Değerli, Yarı Değerli Taşlarla ve Mine İle Süsleme

Kıymetli ya da yarı kıymetli taşlar takı ve mücevherler üzerine tutturulmaktadır. Bu çok dikkat gerektiren bir işlemdir. Bir süs takısının üzerine değerli taşları tutturma sanatına “mıhlayıcılık” adı verilmektedir (Bulat, 2000:49).

Mine : “Mine değişik maden oksitlerin cam tozları ile karıştırılmasından ortaya çıkan bileşimdir”.

Mine toz durumda hazırlanıp eser üzerinden istenilen yerlere doldurulur ve fırınlanır. Fırında mine, eriyip açılmış maden boşluklarına dolar ve soğumaya başlayınca saydamlaşır(Kuşoğlu, 1994:111).

Mine yapmak için en uygun madenler gümüş, altın, ve saf bakır olup bu teknik için kontrollü ısı gerekmektedir ( Erginsoy, 1978:44).

Güherse Tekniği

Granülleşmede sadece erimiş metalden elde edilmiş olan küre şeklindeki altın granüller kullanılır ( Vitello, 1995:245).

Asit metallerin yapısında olan eriyip soğurken kendini toplama yani kürecik haline gelme hadisesinin bu tekniğin bulunmasına sebep olduğu sanılmaktadır (Kuşoğlu, 2002:116).

Taneleme anlamına gelen granül tekniğinin Osmanlılardan kalma Türkçe tanımlaması “güherse” olup bu sözcük günümüzde de kullanılmaktadır (Savaşçın, 1978:16). Bu teknik diğer tekniklerle birlikte kullanılmaktadır. Etrüskler, granülleşmeyi yapıcı amaçlarla kullanarak bir desenin alanını doldurup silüet elde etmişlerdir (Vitello, 1995:248).

Güherse yapımında haddeden geçirilerek ince teller haline getirilen altın ve gümüş ince bir çivi üzerine, aralarında boşluk bırakmadan sarılır. Daha sonra çividen boşaltılan tel sivri uçlu metal kesme makası ile ortadan kesilerek halkalar haline getirirlir. Bu halkalar eğimli amyant üzerine dizilerek hamlaçla ısıtılıp kürecik haline getirilen halkacıklar sı dolu kaba düşerler. Daha sonra istenen yüzeye kaynatılarak kullanılır ( Kuşoğlu, 1991:31).

Çalma-Kazıma (Gravür) Tekniği

Çalma-kazıma tekniği daha çok gravürcülük ve kalemkarlık olarak ta bilinir. Altın, gümüş, bakır, tunç ve pirinç gibi metallerin üzerine derin çizgilerle yapılan süslemeler olarak da tanımlanmaktadır ( Erginsoy, 1978:20).

Kuyumculuk sanatının en beceri isteyen dallarındandır. Sanatkarın kullandığı takımlar, muhtelif oyma için çelik kalemler, gravür topu, yapıştırıcı mühür mumu ve

biley taşı ile parlatma kağıdıdır. İyi gravür, akıcı, parlak ve pürüzsüz kalem atışlarından anlaşılır (Yılmaz, 1994:16).

Kakma Tekniği

Takıların üzerindeki oluklara renkli taş ve cam parçalarının kesilerek yapıştırılması işlemidir. Her ne kadar mineleme ve kakma birbirine benzese de minelemede parçalar eritilerek oyuklara yerleştirilir. Kakma tekniği uygulanmış takılar arasında özellikle tepelik, kemer tokaları ve bilezikler de yoğun olarak kullanılmıştır ( Kuşoğlu, 1994).

Kazazlık Tekniği

İbrişim üzerine burularak sarılmış olan ince gümüş telleriyle yapılan sanattır. Kazazlık tekniğinde 0.8-0.9 mikron gibi çok ince çekilmiş gümüş teller kullanılır. Bu incelikteki teller naylon masur iplik üzerine sarılarak daha kalın ama burma görünüşlü tel elde edilir. Sarım ipleri nohut büyüklüğünde yapılmış olan topların şiş veya tığların üzerine uygulanmakta, sonra şiş ve tığ çıkarılırken toplar örgünün içinde kalmaktadır (Kayabaşı, 2001:106).

1.4.4. Maden İşlemeciliğinde Kuyumculuk Sanatı