• Sonuç bulunamadı

4. ANTİK ÇAĞDA DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ TİCARETİ (M.Ö 3000-M.Ö.5 yüzyıl)

4.1. Bronz Çağda Doğu Akdeniz Ticareti

4.1.3. Mısır Uygarlığı

Mısır; Afrika kıtasının kuzeydoğusunda bulunan batısı, güneybatısı ve doğusu çöllerle kaplı bir alanın adıdır.115 Ancak antik dönemdeki Mısır’ın sınırlarını çizmek oldukça zordur. Ülkenin temel alanlarına, Nil vadisi, deltası ve Fayum’a çevre alanlarında bazı kesimleri, Mısırlıların maden çıkarma gibi özel haklara sahip olduğu bölgeler ekleniyordu.116 Genel hatlarıyla antik dönemde Mısır; çöl kısmında yer alan; Aşağı Mısır (Kuzey Mısır - Nil deltası) ve Yukarı Mısır (Güney Mısır - Nil vadisi) olarak iki bölümde ele alınan ve yaklaşık olarak 30.000 km2 lik bir alanı kapsayan Nil nehri vahasından oluşuyordu. (Harita – 2)

Ön Asya ve Mısır’ın prehistorik devirlerine dair bugünkü bilgimiz önce Elam’da, Sinear’da ve sonra da Suriye ve Filistin’de birçok eserler bırakan Brakisefal halk ile Mısır’da ikinci neolitik medeniyetini kuranlar arasında sıkı bir yakınlık olduğunu teyit etmektedir.117

Kazılar ve arkeolojik araştırmalar Mısır’da kurulan ilk neolitik uygarlığın değişik ırklar tarafından iki devirde kurulmuş, iki ayrı kültüre ait olduğunu ortaya koymuştur. Flinders Petrie’nin Elbadari’de ve Alexandre Scharff ile H. Müller’in Ebusir-el-Melik’de yaptıkları kazılar Mısır ile ilgili olan bu bilgiyi ortaya çıkarmıştır. Birinci neolitik kültürü Yukarı Mısır’da kurulmuştur, merkezi Negada’dır ve Mısır’ın yerli halkı olduğu düşünülen Koşo-Hamutlar tarafından kurulmuştur. Kuzey Mısır’da bulunan Delta ise ikici neolotik kültürün merkezini içermektedir. Bu ikinci medeniyet Mısır’ı istila eden Brakisefaller tarafından kurulmuştur. Flinders Petrie ve onunla aynı fikirde olan bazı bilim adamları, söz

115

Özçelik N, 2002, s.171.

116 Baines J-Malek J,1986, s.8 117 Günaltay Ş, 1947, s.26

konusu Brakisefal ırkın oluşturduğu bu medeniyetin aşağı Mısır’dan başlayarak zamanla yukarı Mısır’a Negada’ya kadar yayıldığını savunmuşlardır. Brakisefaller, Mısırlılara altın, bakır, tunç kullanmayı, taştan ve tuğladan binalar yapmayı öğretmişlerdir. Yazının, Nil kıyılarına ulaşması sağlayan yine Brakisefaller’dir. Böylece Mısır gittikçe medenileşmiş ve bir devlet haline gelebilmiştir. Bugüne kadar elde edilen belgeler, bu fatih kavmin Ön Asya’da ilk kültür merkezi olan Mezopotamya bölgesinden gelmiş olduklarını göstermektedir.118 Brakisefaller Mısır’a Suriye ve Filistin üzerinden gelmiş ve gelirken de buralara izlerini bırakmışlardır. Mısır prenslikleri Yukarı ve Aşağı Mısır’da iki grup oluşturmuşlardır. Mısır’da yapılan araştırmaları 3 insan tipini ortaya koymuştur. A. Maret’ten öğrenildiğine göre Mısır’ın ileri gelenlerini Brakisefal olarak adlandırılan halk oluşturmuştur. Mezopotamya bölgesinden Mısır’a gelen Brakisefaller aslen Orta Asyalıdır ve burada Tinit uygarlığını kurmuşlardır. Mısır’ın Otoktan halkıda güneye çekilmiştir. Mısır’ın Tinit devri medeniyeti Brakisefal ırkla yerli ırkın kaynaşmasından doğan neslin eseridir. Negada devrinden önceki silah çanak çömlek gibi buluntular Afrikalı ırka aittir. Tinit devrine ait anıtlar ise Brakisefaller tarafından yapılmıştır.

Mısır batısında dar bir kıyı şeridi ile Libya’ya, Sina yarımadası ve Süveyş boğazı ile Suriye’ye doğal bir geçit ile bağlanıyordu. Mısır’ın temel, çölün içinde yer alan bir nehir vahasıdır. Böyle olmakla, ülke öteki büyük antik devletlerden çok daha fazla yalıtlanmıştır; olağan üstü dengeli ve sürekli bir devlet olmasını da büyük çapta bu yalıtlanmaya borçluydu.119 Mısır tarihi ve uygarlığı, Nil nehrinin hayat verdiği bu coğrafyada ortaya çıkmıştır. Nil nehri her yıl haziran ve aralık aylarlı arasında taşarak, getirdiği verimli toprakları vadi ve deltasına yaymış ve Mısır’a zengin ve bereketli topraklar armağan etmiştir. Köyler, Nil vadisindeki doğal yükseltilerde kurulmuş ve şehirler ise coğrafi şartların da etkisiyle seyrek olarak kurulmuştur. Belirttiğimiz gibi Mısır bu tarz özellikleriyle homojen bir toplum yapısı ve kültürü çevresinde gelişmiştir. Ancak yine de en çok ticaret bağlı olarak gelişen Yakın Doğu ve Ön Asya ile siyasi, kültürel ve ticari ilişkiler medeniyet Mısır, bu kültürle iletişim ve etkileşimden uzak kalamamıştır. Hatta bu uygarlıklarla ticari, kültürel, siyasi ve askeri olarak o kadar yoğun bir iletişim ve etkileşimi olmuştur ki Mısır’ın tarihi daha çok Ön Asya tarihi ve kültürü içinde ele alınmaktadır.

Mısır tarihi erken bronz çağda firavunlar sülalesi dönemi ile başlatılır. Bu dönemde şu şekilde sıralanır;

Erken Krallık Dönemi (M.Ö. 3000-2700); 1. – 2. Sülaleler

118 Günaltay Ş, 1947, s.29 119 Baines J-Malek J,1986, s.8

Eski Krallık (Devlet) Dönemi (M.Ö. 2700-2100); 3. – 8. Sülaleler I. Ara Dönem (M.Ö. 2100-2040); 9. – 10. Sülaleler

Orta Krallık Dönemi (M.Ö. 2040-1650); 11. – 14. Sülaleler II. Ara Dönem (M.Ö. 1650-1550); 15. – 17. Sülaleler

Yeni Krallık/Devlet Dönemi (M.Ö. 1550-1100/1070); 18. – 20. Sülaleler III. Ara Dönem (M.Ö.1100/720); 21. – 24. Sülaleler

Geç Dönem (M.Ö.710/330); 25. – 31. Sülaleler Helenistik ve Roma Dönemleri

Mısır’da siyasi yapı ilk toplu yerleşimler olan “Nom”ların120 oluşmasıyla başlar. Mezopotamya’da tapınak çevresinde oluşan kentleşme, Mısır’da Nom şefi çevresinde oluşturmuştur. Mezopotamya’da üretim fazlası tapınakta toplanırken Mısır’da Nom şefinin sarayında toplanmıştır. Nom şefleri de “tanrı-kral” düzeyine gelmişlerdir. Mısır yönetimi temel din olan bir hukuk sistemine dayanıyordu. En başta firavun bulunuyordu. Nomlar döneminde firavun tam anlamıyla tanrı statüsündeydi. Eski devlet döneminde ise firavun sadece veraset yoluyla tahta çıkan mutlak bir hükümdar ve tanrı Horos’un yeryüzündeki temsilcisiydi. Daha sonraları firavun giderek tanrılaştırılacak ve “güneş tanrısısın oğlu” olarak “büyük tanrı” anlayışıyla saygı görecektir. Ancak bu anlayış bazı dönemlerde değişik biçimler almıştır. Firavundan sonra sırasıyla vezir, nomarkh (eyalet yöneticisi), yönetim organizasyonu yürüten yazıcı (katip) ve daha sonra da rahipler geliyordu. Mısır yönetim biçimi oldukça başarılı olmuştur. Bu nedenle Mısır diğer uygarlıkların kıskanacağı zenginlik ve ihtişama kavuşmuştur.

Mısır’da ekonomik hayatın temelini tarım oluşturmuştur. Aynı zamanda avcılık ve toplayıcılık döneminin ekonomik faaliyetleri arasındadır. Firavunun evi için yapılan tarımsal fazla üretim sonucu Mısır bu alanda büyük bir birikim meydana getirmiştir. Bununla birlikte başta kereste ve maden olmak üzere ülkede bulunmayan ve ülkedeki imar ve anıtsal yapı inşasında çokça kullanılan malzemelerin temin edilmesi canlı bir ticaret hayatını doğurmuştur.121 Mısır’ın üretim alanının büyük bir bölümü tarımsal üretim oluşturuyordu. Bu nedenle diğer alanlarda uluslar arası pazarlara bağımlı durumdaydı. Bu nedenle Mısır erken dönemlerden itibaren kara ve deniz yoluyla Doğu Akdeniz’in birçok uygarlığı özellikle Suriye, Mezopotamya, Girit, Kıbrıs ve Somali kıyıları ile ticari ilişkilerini sağlamakta gecikmemiştir. Mısır ticareti özellikle 18. sülale döneminde doruk noktasına ulaşmıştır.

120 Özçelik N, 2002, s.174 121 Özçelik N, 2002, s.191

Mısır ihtiyacı olan ürünleri dış pazarlardan, tarımsal ürünleri ve işlenmiş çeşitli maddeleriyle karşılaşıyordu. Bu nedenle tarıma ayrı bir önem vermişler, sulama ve tarımsal tekniğin gelişmesine dikkat etmişlerdir. Tarımsal potansiyeli sadece Bronz Çağ’ın güçlü Mısır’ında değil ileriki dönemlerde göreceğimiz gibi, gücünü büyük ölçüde destekleyici bir güç olmuştur. Ticari amaçla da kullanıldığı başlıca ürünler tahıllardı: Ekmek yapımı için emer (düşük kaliteli bir tür buğday) ve bira yapımı için arpa yetiştiriliyordu. Buna ek olarak bakliyat türlerinden mercimek, nohut, sebze olarak salatalık, soğan ve sarımsak, başta hurma olmak üzerede meyve yetiştirilirdi.122 Mısır ekonomisinin en büyük dinamiği tarım olmakla birlikte ticaretinde çok önemli bir yeri vardı. Ticaret devletin gözetiminde gerçekleştiriliyordu.

Bu çalışma içinde çokça vurguladığımız gibi en erken dönemlerden itibaren ticaret siyaseti de birebir etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Mısır ihtiyacı olduğu malların bir bölümünü ticari ilişkilerle genellikle de savaşlarla elde ediyordu. Nübya, Habeşistan, Arabistan ve Somali kıyılarına düzenlenen seferler birer “talan seferi” idi.123 Mısır’ın gözünü diktiği en önemli yerlerin başında Suriye ve Filistin bölgesi gelir. Mısır firavunlarının en büyük hedefi Asya’ya giden ticaret yollarının geçtiği Suriye-Filistin egemenliği idi. Henüz birinci sülale devrinde Mısır’ın Asyalı medeniyetlerle savaştığını gösteren belgeler mevcuttur. Mısır’ı dördüncü sülale döneminde de batıda bir takım savaşlar yaparken ve aynı dönemde Filistin’e kadar ulaşmış durumda görmekteyiz. Sonuç olarak Mısır’ın bu ilk devirlerde Suriye ve Filistin üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştığını görüyoruz. Bunu yaparken de ticari ilişkilerini ilerletmekten de geri kalmamıştır.

Mısır’da beşinci sülale devrine ait bir mezarda Mısırlı askerlerin Arabistan sınırlarında Samilerle savaşlarını gösteren resimler bulunmaktadır. Bu resimlerde Samilerin yenik durumda oldukları anlaşılmaktadır. Suriye ve Filistin halkı, Mezopotamya kültürü etkisinde kaldıklarından dolayı olmalıdır ki Mısırlıları sevmiyorlardı. Bu nedenle fırsat buldukça Mısır’ı istila etmekten çekinmemişlerdir. Örneğin Mısır’ın altıncı sülalesinin ikinci hükümdarı Pepi M.Ö 2500 civarında, Filistin bölgesinden Mısır’a karşı cereyan eden bir istila hareketine karşı koymak durumunda kalmıştır. Ancak bu savaşın nedeninde çevre güçlerin de etkisini aramak gerekmektedir. Suriye ve Filistin bölgesinin, hemen hemen Mezopotamya uygarlıklarının egemenliği altında, Mısır karşıtı durumu M.Ö 2000’lere kadar devam etmiştir. Mısır bu tarihlerde Güney Mısır’a doğru yönelmek durumunda kalmıştır. Samilerle akraba olan Amurruların, I. Babil devletini kurmuşlardı. Kendilerine güvenleri gelen Filistin

122 Baines J-Malek J,1986, s.12 123 Özçelik N, 2002, s.191

bölgesindeki Samiler zaman zaman Mısır şehirlerini tehdit etmekten geri kalmamışlardır. M.Ö 2500’lerde Mısırlıların, Filistin’in bazı yerlerinde hakimiyet kurduğunu kabul edilse de bu durum kısa sürmüştür. Nitekim Mısır’ın siyasi ve askeri gücünün M.Ö 2500’lerden M.Ö 2000’lere kadar zayıfladığını bilmekteyiz.

Bununla birlikte 12. sülale devrinde Mısır bu bölgelerde tekrar egemenlik sağlamıştı. Ancak M.Ö 3. binde Mısır, Mezopotamya medeniyetleri karşısında daha az nüfuslu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mısır’ın 13. sülalesi başlangıç zamanlarından itibaren Hidsos istilasıyla (M.Ö. 1750) baş etmek zorunda kalan Mısır gerekli günü ancak 18. sülale zamanında bulmuştur. Hiksosları Mısır’dan çıkarmaya kararlı olan Teb prensi Ahmes (M.Ö 1580-1558) Suriye ve Filistin bölgesine dair siyasi emelleri Mısır’da tekrar canlandırmıştır. Ahmes, Asya’ya girip Suriye ve Anadolu’nun coğrafi durumunu öğrenince, Mısır’ı olası istilalara karşı korumak için Suriye- Filistin bölgesini ve buralardaki istila yollarını kontrol altına alma gereğini anlamıştır.

Ahmes’den sonra yerine geçen firavun Anesofis I (M.Ö 1557-1537) döneminde ise Mısır doğuya yönelik emellerini bir kenara bırakma zorunda kalmıştır. Çünkü bu dönemde güneyde Nubya meselesiyle başa çıkma zorunda kalmıştır.

Kraliçe Hataepsut dönemi ise Mısır için bir talihsizlik dönemi olarak kabul edilse de, Hatçepsut’tan sonra yerine geçen Tutmosis III. dönemi Mısır tarihine zaferler dönemi olarak geçmiştir. Bu dönemde (M.Ö 14780) Yakın Şark’ın en güçlü devleti Mitanni Krallığı idi. Mısır ise çok güçlü olduğu bir döneme girmiştir. Firavun Tutmosis III’ün yaptığı savaşlar sunucu Suriye-Filistin, Mısır’a teslim olmuştur. Bunun üzerine Mısır’a her taraftan haraç adı altında hediyeler yağmaya başlamıştır. Bunlar arasında çok miktarda hububat, büyük ve küçükbaş hayvanlar, savaş arabaları, silahlar, zırhlar, kalkanlar, vazolar vs…bulunmaktaydı. Bu zaferler üzerine Asurlular da firavunu tebrik etmiş ve hediyeler göndermiştir.

Firavun daha sonra da bölgeye birçok seferler düzenlemiştir. Bölgeden alınan vergiler ve ganimetlerin Kebentiyu (Byblos) limanından Mısır’a Girit gemileriyle götürüldüğü bilinmektedir. Ayrıca firavun bölge limanlarındaki bazı gemilere de el koymuş ve Mısır’a bu gemilerle dönmüştür. Ayrıca firavun bölge ili ilgili ihtiyatlı düşüncelerini bölge prenslerinin çocuklarını eğitim için Mısır’a götürerek pekiştirmiştir. Mısır’da eğitim görecek bu varisler geri döndüklerinde Mısır’a daha güçlü bağlanmış olacaklardı.

Tutmosis III’ün seferleri ve başarıları devam etmiştir. Öyle ki bunlardan birinde Hattuşaş’daki büyük Hatti kralı Tuthalya II de firavunu tebrik etmiş ve hediyeler göndermiştir. Elbette bu hediyelerin önemli bir sebebi de Mitanniler’in Kerkük ve Haleb bölgesini tehtid etmekte oluşuydu.

Bu arada kavgalar bitmek tükenmek bilmiyor, Mısır karşıtı Mitanniler yılmıyorlardı. Mısır seferleri devam ediyordu. Firavun’un 16. seferi, (M.Ö 1463) sonucu bakımından oldukça önemlidir. Bu sefer Suriye ve Filistin’i bir asır için Mısırlılara kazandırmıştır. Bu süre içerisinde Suriye ve Filistin firavunları tanımakla kalmamış Mısır medeniyet ve kültürüne alışmışlardır. Döneme ait kazılarda bölgede Mısır’ın güçlü etkisini gösteren birçok eser, Babil kültürünün etkisini taşıyan eserlerle yan yana bulunmuştur.

Daha sonra Mısırlıları, doğuda Asurluların ve Anadolu’da Hattilerin güçlenmesinden de olsa gerek Mitannilerle barış halinde görmekteyiz. Bu dönemde Suriye ve Filistin oldukça zenginleşmiş ve huzur ortamı içerisine girmiştir. Mısır 18. sülanenin en parlak devrini ise Amenofis III (M.Ö 1405-1370) zamanında yaşamıştır.

Bu dönemde Mısır’ın Asya’da yerlerin kuzey sınırlarını Ahmes’in döneminden gelen, Asya’da Afrika’ya giden askeri ve ticari yollara hakim olma isteğini gerçekleştirdiği kesindir.

Bu dönemde Mısır, Suriye ve Filistin bölgesinde, Tir, Sidon, Byblos gibi limanlara kumandan ve vali makamında birer Hazannu atamıştır. Firavunlar bu bölgede barın ve ticaretin korunmasına önem vermişlerdir.

Amenofis IV zamanında (yaklaşık olarak M.Ö 1370) Mısır birtakım nedenlerden dolayı içten ve dıştan sarsılmıştır. Bu dönemde Suriye ve Filistin üzerindeki Mısır hegemonyası da artık söz edilemez hale gelmiştir. Bu dönemde Anadolu’da bulunan Hititler Mitanniler üzerinde birçok başarılar sağlamıştır. Suriye ve Filistin prensleri de gücünü gittikçe kaybeden Mısır’ın güçlü etkisinden kurtulma için fırsat aramaya başlamışlardır.

Mısır bronz çağdaki güçlü ve üstün durumunu, M.Ö 1200’lerde başlayan ve Doğu Akdeniz’in daha birçok uygarlığını olduğu gibi Mısır’ı da çok olumsuz etkilerle karşı karşıya getiren Ege göçlerinden sonra kaybetmiştir. Bronz çağda birçok uygarlık üzerinde hegemonya kurmuş ve sömürmüş olan Mısır medeniyeti bu tarihlerden sonra yabancı hegemonyaları etkisinde yaşamaya alışmak zorunda kalmıştır.

Benzer Belgeler