• Sonuç bulunamadı

4. ANTİK ÇAĞDA DOĞU AKDENİZ’DE DENİZ TİCARETİ (M.Ö 3000-M.Ö.5 yüzyıl)

4.1. Bronz Çağda Doğu Akdeniz Ticareti

4.1.4. Anadolu

Anadolu Yarımadası üzerinde Bronz Çağ (M.Ö 3000-M.Ö. 1200), Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta Anadolu ve Batı Anadolu’da ayrı ayrı dört tür sergilemektedir. Bronz Çağı Anadolu’su ayrı bir kimlikle, güneydoğu Anadolusu ayrı bir kimlikte karşımıza çıkmaktadır. Güneydoğu Anadolu’da ise büyük ölçekte Mezopotamya etkisi görülür. Buralarda erken Bronz Çağda “Erken Transkafkasya Kültürü” yerleşmeleri görülür. Orta ve Batı Anadolu’nun ise erken Bronz Çağda en önemli kültür merkezleri Troia, Limantepe,

Demircihöyük, Beycesultan, Alacahöyük, Aslantepe, Köşkerbaba, Alişar, Norşuntepe, Karahöyük, Dündartepe, Tekeköy, Karaoğlan, Korcutepe, Tepecik, Gözlükule ve Yümüktepe’dir.

Erken Bronz Çağda Anadolu tarıma dayalı köy kültürünü sürdürmekteydi. Dönemin en büyük yeniliği dört tekerlekli arabanın icad edilmesi idi. Mezopotamya sanat tasvirlerinde en eski örneklerini gördüğümüz bu arabalar öküzler tarafından çekilmekte idi. Bu çağda tunç aletlerin de çok yaygın olmadığını görüyoruz.

M.Ö 3. binin ikinci yarısında ise Anadolu’da uygarlık gelişmiştir. Bu dönemde şehircilik, mimarlık heykeltıraşlık ve çömlekçilikte Anadolu önder olmamakla birlikte, o zaman ki dünyanın en başta gelen merkezlerinden biriydi. 124 Bu dönemde tunç eserler büyük ölçüde kullanılmaya başlanmıştır. İleri gelenlerin saraylarında altın, gümüş ve elektrondan yapılmış eserler bulunmaktaydı. Ayrıca dünyada sanayileşme ve endüstrileşmenin ilk adımı sayılan çömlekçi çarkı icat edilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır.

Bu çağda Anadolu’nun gelişmiş kentleri teokratik beylikler tarafından yönetiliyordu. Bunların en önemlileri Troia II Krallığı ve Hatti Beylikleridir. (Harita – 3)

Hatti Uygarlığı kronolijisi M.Ö 2500-M.Ö2000/1700 tarihleri arasına verilmektedir. Anadolu’nun bilinen en eski adı “Hatti Ülkesi” idi. Boğazköy arşivleri, “Hatice” olarak tanımlanan ve Hint-Avrupa dillerinden çok farklı yapıya sahip bir dilde metinler içerir. Hatice konuşların Hint Avrupalı göçmenlerin gelişinden önce Hatti Ülkesi’nin sakinleri olduğu varsayılır.125 Yeterince kesin kanıt olmamasından dolayı Hattiler’in kimler olduğu sorusuna verilecek kesin bir cevap henüz bulunmamaktadır. Hattiler daha çok Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu çevrelerinde yerleşmişlerdir. (Harita – 4) Hattiler dışında Anadolu’da bu dönemde diğer birtakım Hind-Avrupa kökenli boylardan ikisi Luviler ve Palalardır.

Anadolu’daki Hatti Beylikleri yazı kullanmadıkları için tarihi dönemlere ait olmayan protohistorik uygarlıktır. Ancak bu beyliklerin konuştuğu dil, taptığı din, yaşattığı örf ve adetleri hakkında Hititler aracılığıyla birçok bilgiye sahip bulunmaktayız.126 Hattiler M.Ö 2500’lerden itibaren kent devleti şeklinde beylikler ile idare ediliyorlardı. Bu beylikle M.Ö 2200’de başlayan Hitit istilaları sonucu teker teker Hititlerin eline geçmeye başlamıştır. Bununla beraber Hattiler, Hitit döneminde de nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturuyorlardı.127

M.Ö II. binde Anadolu, beyleri kalelerde yaşayan ekonomileri tarımın yanında maden ürünlerine dayanan beylikler ülkesi olarak karşımıza çıkar. Anadolu M.Ö 2600-2300 yılları 124 Akurgal E,2000, s.12 125 Macqueen J.G, 2001, s.34 126 Akurgal E,2000, s.15 127 Akurgal E,2000, s.17

arasında lider konumda olmuştur. Hem Tunç Çağı ekonomisi için gereken kaynaklara hemde bu kaynaklardan yararlanmak için gereken tekniklere sahipti.128Bu dönemde Güney Rusya’dan güney Mezopotamya’ya kadar ticari ilişkileri vardı. Yakın Doğu için büyük önem arz ediyordu. Anadolu’nun maden zenginlikleri Mezopotamya Kralları için çok önemli olmalıydı. Bu nedenle kara ticareti olarak Anadolu’ya tüccar gönderiyorlardı.

M.Ö 2. binyılın ilk çeyreği Anadolu’da Asur Ticaret Kolonileri Çağı’dır. Anadolu’da Karum (liman) adı verilen, Asurlu tüccarların ticari faaliyetlerinin sürdürdüğü birçok pazar yeri kurulmuştur. Bu merkezlerden birkaçı Kültepe, Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy’dür. Karumların daha küçük olanlarına vabartum denilmekteydi. Bu merkezler Mezopotamya ile Anadolu arasında yapılan ticaretin odak noktası durumundaydı. Bununla birlikte Anadolu’da yapılan bu ticaretin Ege dünyasına yansıyıp yansımadığı kesin olarak bilinmemektedir.

Bu ticarette Asurluların istediği malların neler olduğu bilinmektedir. Asurlular Anadolu’dan altın, gümüş ve bakır alıyor ve karşılığında yünlü kumaş, çeşitli türlerde hazır giysiler ve kalay veriyorlardı. Anadolu mineral bakımından zengin bir bölgeydi ve bol miktarda bakır kaynağına sahiptir. Ancak kalay madeni açısından fakirdi. Bununla birlilkte Asurluların kendi kalaylarını nereden temin ettikleri bilinmemektedir.

M.Ö 1780’li yıllarda çeşitli nedenlerle Asur ile İç Anadolu arasındaki ticaret bağlantısı kopmuştur. Anadolu’da bu dönemde gelişen kentler bir daha toparlanamamak üzere çökmüştürler.

Anadolu’da “Asur Ticaret Kolonileri Çağı”, “Hatti-Hitit Beylikleri” dönemine tekabül eder. Çünkü Asur Ticaret Kolonileir Çağı’nda Anadolu’da aynı zamanda çeşitli beylikler bulunmaktaydı.

M.Ö 2100-1800/1700 arasındaki dönem Orta ve Güneydoğu Anadolu platosunda Hatti-Hitit Beylikleri dönemi olarak anılmaktadır. Erken Bronz Çağdan M.Ö 2200’lere kadar Anadolu’da süregelen barış ve huzur ortamı bu tarihten sonra bozulmaya başlamıştır. M.Ö 2000 yıllarına doğru Alacahöyük ve Boğazköy uygarlıkları kalın bir yangın tabakasıyla örtülmüştür. Orta Anadolu platosundaki Karaoğlan, Dündartepe, Karahöyük gibi yerleşimler de bu çağda belirgin bir saldırı sonucu yangın tabakasıyla örtülmüştür. Söz konusu yangın tabakasının üzerine kurulmuş olan uygarlık Hititlere aittir.

Anadolu’da M.Ö 2000-1600 yılları arasında Hatti ve Hurri gibi yerli beyliklerin yanı sıra Hint-Avrupa kökenli beylikler de bulunmaktaydı. Anadolu bu dönemde Hint-Avrupalı göçmenler tarafından uzun süren bir hareketle ele geçirilmiştir. Birçok Hint-Avrupalı

prenslerin, sonraki dönemlerde olduğu gibi bu süreç içinde de politik nedenlerle kendilerine Hatice ve Hurice ad takmaları kimin yerli kimin göçmen olduğunu ayırt etmemizi zorlaştırmaktadır.129 En geç M.Ö. 1600 yıllarına verilen Hitit Krallığı bu uzun süreçte yapılan savaşlarla, Hint-Avrupalı boyların yerli beylikleri yenmesi sonucu kurulmuştur.

Hitit uygarlığının keşfedilmesinde önemli bir adım 1902 yılında Norveçli araştımacı J.A Knudtzon, yeni bir Hint-Avrupa dili keşfettiğini ilan ederek atmıştır. 1906 yılında Boğazköy’de başlatılan kazılarda ele geçen tabletler üzerinde dilbilim araştırması yapılmıştır. Bunun sonucunda B. Hrozny 1915 yılında Knudtzon’un iddiasını doğrulamıştır. Tabletlerde geçen Arzavaca Hint-Avrupa kökenli bir dildi. Bu tabletler ayrıca Boğazköy’ün, M.Ö 14 ve 13. yüzyıllarda Yakın Doğu’nun en güçlü uygarlığının başkenti Hattuşa olduğunu ortaya çıkarmıştır. Ancak bu dilin Hatti Krallarının dili olduğu düşünülüp Arzavaca yerine Hititçe olarak yeniden adlandırılmıştır.

1876’da A.H. Sayce, Kuzey Suriye’de bulunan hiyeroglif yazılı birtakım bazalt taşların Mısır ve Asur kayıtları ile Tevrat’ta adı geçen Hititler’e ait olduğunu ileri sürmüştür. Sayce 1880’de, Anadolu’da bulunan ve üzerlerinde kuzey Suriye’deki bazalt taşlardakiyle benzeyen hiyeroglif yazı görülen bir dizi kaya kabartmasının da Hitit anıtı olduğunu ileri sürmüştür. 1900’lere gelindiğinde bu türde birçok “Hititçe” yazıt bulunmuştur. Bu yazıtlar Hititler’in kayıtlarını çivi yazısı biçiminde tuttuğunu ispatlıyordu. Ortaya bir sorun çıktı. Arzavaca Hititçe ise o halde hiyeroglif yazı kimlere aitti?

1947 yılında keşfedilen çift dilli bir yazıt sayasinde ilerleme sağlandı. Sonuç olarak “Hiyegroflif Hititçe”sinin bir Hint-Avrupa dili olduğu anlaşıldı. Hiyeroglif çivi yazısına benzemekle birlikte aynı değildi. Hitit Krallığında iki dil kullanılmıştır. Ele geçen buluntulardan “Hiyeroglif Hititçe”sinin Anadolu’nun güney ve güney batısında Hititler’den çok önceleri kullanıldığını anlamaktayız. Ayrıca Boğazköy arşivleri sayesinde önceden Arzavaca olarak nitelendirilen dilin Hititçe olduğunu ve “Hiyeroglif Hititçe”sinin ise ARzava dilinin bir lehçesi olduğu sonucuna varılmıştır. “Hiyeroglif Hititçesi” artık “Anadolu Hiyeroglif Dili” olarak adlandırılmaktadır. Hitit arşivleri, Arzava devletlerini Batı Anadolu’da önemli bir güç olarak varlıklarını sürdürdüğünü ortaya koymuştur. (Harita – 5)

M.Ö 1400 yıllarda, Bronz Çağı’n sonuna kadar Hint-Avrupa kavimleri Anadolu’da çok geniş bir alanda yer almışlardır. Hititler’in nereden geldikleriyle ilgili olarak genel düşünce aşağı Tuna’dan Karadeniz’in kuzey kıyısı boyunca Kafkaslar’ın kuzey eteklerine kadar uzanan yöreye işeret etmektedir.

Hititleri politik ve kronolojik olarak tanımlamak, fiziksel olarak tanımlamaktan çok daha kolaydır. Hitit Krallığı aşağı-yukarı M.Ö 17. yüzyılın ilk yıllarında, Orta Anadolu platosunda doğmuştur. Güney ve batısında Luvice veye Luvice ile benzer bir dil konuşulan halklar bulunuyordu. Geç Bronz Çağı’na gelindiğinde ise Anadolu kara kütlesinin büyük bölümünü kapsayan ve Kuzey Suriye ile Mezopotamya’nın batısına kadar uzanan bir imparatorluk haline geldi. Yakın Doğu’da gücünün zirvesine ulaştı. Hükümdarı dünyanın en büyük krallarından biriydi ve Mısır, Babil, Mitanni ve Asur krallarıyla eşdeğerdi.130

Suriye’nin kuzey bölümlerine kadar yayılması M.Ö 14 yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşti. Hitit yönetimi bu dönemde Halep ve Kargamış’ta genel valilikler kurdu.

Hitit Anadolu Krallığı M.Ö 12. yüzyılın başlarında Doğu Anadolu’nun nerdeyse tamamını karanlık bir dönem içine sokan Ege Göçleri sonucu yıkılmıştır. Bu tarihten sonra Hititler varlıklarını 500 yıl boyunca Suriye-Hitit (Neo-Hitit) krallıklarında devam ettirebilmiştir. Bu krallıklar da Asurlular tarafından aşağı yukarı 710 tarihinde yıkılmıştır. Suriye Hitit krallıkları bu beşyüzyıl boyunca kültürel ve siyasal olarak önemlerini muhafaza etmişlerdir.

Hititlerin dış politikası Yakın Doğu (Levant) merkezli olmuştur. Bunun en büyük nedenini ekonomi ve ticaret oluşturmaktadır.

Benzer Belgeler