• Sonuç bulunamadı

mını yalnızca hendi elinde tutacak egemen ve bağımsız bir kuruluş ol- ol-12 Primiıive Socieıy'de (New York, 1 947)

Belgede ŞİDDET VE KUTSA L RENE GIRARD (sayfa 30-61)

24 S 1 D D E T V E K U T S A L

matlığı sürece, sonu gelmeyen tırmanış tehlikesi de sürüyor demek­

tir. İntikama bir çekidüzen verme ve sınırlama çabaları eğreti kalır bu durumda; bu tür çabalar, eninde sonunda bir uzlaşma istencini gerektirir ve böyle bir istenç var olabileceği gibi, olmayabilir de. Do­

layısıyla, "göze göz" ya da "adalet düellosu" gibi kurumlar için bile

"adaletin dağıtılması"ndan söz etmenin yanlış olduğunu bir kez da­

ha yineliyorum. Öyle görünüyor ki bu noktada da Malinowski'nin vargılarma katılmak gerekiyor:

"Kabilede bozulan denge ancak yavaş ve karmaşık yollardan kurulabiliyor ... Bizim, belirli bir düstura ve eski­

meyen kurallara uyan adalet dağıtımımızın benzeri olan hiçbir yol ya da yordam bulgulamadık. "13

llkel toplumlarda şiddete karşı belirleyici bir çözüm, denge bo­

zulduğunda kullanılacak şaşmaz bir iyileştirme yöntemi yoksa,

teda­

vi

önlemlerinin tersine,

koruyucu

önlemlerin birinci sırada rol oyna­

yacağı düşünülebilir. Yukarıda önerdiğimiz, kurban sunumunu şid­

dete karşı mücadelede bir korunma aracı durumuna getiren tanım, burada karşımıza çıkıyor.

En küçük bir çatışmanın hemofillerde ufacık bir kanamayla baş­

layan türden felaketlere yol açabildiği bir dünyada kurban sunumu, saldırgan eğilimlerin reel ya da ideal, canlı ya da cansız, ama hep in­

tikamı alınmayan, intikam düzleminde hep yansız ve kısır durum­

da olan kurbanlara yöneltilmesini sağlıyor. Kurban sunumu, salt çi­

leci bir istencin başa çıkamadığı şiddet iştahına öyle bir çıkış yolu sağlıyor ki, bu yol, ne denli kısmi ve geçici olursa olsun, sonsuzca yenilenebiliyor ve etkili olduğu yönündeki tanıklıkların sayısı göz ardı edilemeyecek kadar çok. Kurban, şiddet tohumlarının gelişme­

sini önlüyor. İnsanların intikamı etkisiz hale getirmesine yardımcı oluyor.

Kurban geleneğinin bulunduğu toplumlarda her zor duruma kurbanla karşılık verilmekle birlikte belirli bunalımlar var ki onlar

13 Agy . , s. 94, 98

özellikle kurban gerektiriyor. Bunlar her zaman topluluğun birliğini tehlikeye atan, anlaşmazlıklara ve uyuşmazlıklara dönüşen bunalım­

lar. Bunalım ne kadar derinse kurbanın da o kadar "değerli" olması gerekiyor.

Başta Yunan toplumu ve Roma olmak üzere yargı sisteminin yer­

leştiği yerlerde kurban geleneğinin zayıOaması da bu ayinin yaptığı etkiyle ilgili bir başka gösterge sayılabilir. Kurban geleneğinin var ol­

ma nedeni ortadan kalkmış oluyor oralarda. Edim, varlığını uzun zaman sürdürebilir kuşkusuz; ancak, neredeyse içi boşalmış bir bi­

çim olarak; bizler kurban edimini bu boş biçimiyle kavrıyoruz, bu da bizlerde, dinsel kurumların hiçbir reel işlevi olmadığı fikrini güç­

lendiriyor.

Yukarıda öne sürülen varsayım doğrulanıyor böylece: Kurban ediminin ve genel olarak da ayinin temel bir rol oynaması gereken toplumlar, yargı sistemi bulunmadığı için intikamın tehdidi altında olan toplumlar. Bununla birlikte kurban ayini yargı sisteminin "ye­

rini tutuyor" da dememek gerekir. Çünkü, bir kere, hiçbir zaman var olmamış bir şeyin yerini tutmak söz konusu olamaz. İkincisi, her tür şiddet gönüllü olarak ve oybirliğiyle reddedilmediği sürece, yar­

gı sistemi kendi türünde yeri doldurulması olanaksız bir sistemdir.

İntikam tehlikesini küçümsediğimiz için, kurban ayininin ne işe yarayabileceğini de bilemiyoruz. Yargısal cezanın bulunmadığı top­

lumlarda artık görülmeyen bir şiddetin nasıl olup da hizaya sokul­

muş olduğunu hiç sormuyoruz kendimize. Yanlış anlamalarımız ka­

palı bir sistem oluşturuyor. Bu sistemi hiçbir şey yalanlayamıyor.

Varlığından bile haberdar olmadığımız bir sorunu çözmek için din­

selliğe de gerek duymuyoruz. Dolayısıyla dinsellik bize yersiz görü­

nüyor. Yargısal çözüm, sorunu gizliyor bizlerden; sorunun silinip gitmiş olması ise dinsel çözümü de gizliyor.

llkel toplumların bizlerin gözünde oluşturduğu gizemin bu yan­

lış anlamayla bağlantılı olduğunda kuşku yok. Söz konusu

toplum-26 Ş 1 D D E T V E K U T S A l

lara ilişkin, her zaman aşın olan görüşlerimizin sorumlusu bu gi­

zem. Onları bazen bizden çok üstün sayıyoruz, bazen de tersine çok aşağı. Bu aşın uçlar arası salınmanın, hep aşın kalan yargıların kış­

kırtıcısı, tek ve aynı olgu belki de: Yargı sisteminin yokluğu. Birey­

lerin, hele hele toplumların barındırdığı şiddet miktarını herhalde kimse tartamaz. Buna karşılık, yargı sistemi bulunmayan bir top­

lumda şiddetin bizim toplumumuzdakiyle aynı yerlerde ve aynı bi­

çimlerde bulunmayacağını pekala anlayabiliriz. Oysa dikkatimizi hangi görünüş çektiyse ona bakarak, o toplumların korkunç bir vah­

şete terk edilmiş olduğunu düşünmek ya da o toplumları idealize edip gerçekleşmiş tek insanlık örneği diye sunmak gibi eğilimlere kapılabiliyoruz.

Söz konusu toplumlarda şiddetin tetikleyebileceği kötülüklerin boyutları öylesine büyük, bulunabilecek çözümlerse öylesine rast­

lantısal ki sonuçta koruyucu önlemler ağırlık kazanıyor. Koruyucu önlemler dediğimiz alan ise her şeyden önce dinsel alandır. Dinsel koruyucu önlemler şiddete dayalı olabilir. Şiddet ile kutsal birbirin­

den ayınlamaz. Şiddetin bazı özelliklerinin, en çok da bir nesneden diğerine geçme yetisinin "hileli" kullanımı, kurban ayini dediğimiz katı mekanizmanın arkasına gizlenmektedir.

llkel toplumlar şiddete terk edilmiş değil. Bununla birlikte, biz­

den ille de daha az şiddetli ya da daha az "ikiyüzlü" de değiller. Ek­

sik bırakmamak için, başta savaş olmak üzere, yakın nesnelere yö­

nelik tehdidi daha uzak nesnelere yönelten az ya da çok geleneksel­

leşmiş tüm şiddet biçimlerini hesaba katmamız gerekir elbette. Sa­

vaşın belirli bir toplum türüyle sınırlı olmadığı açık. Teknik olanak­

ların olağanüstü artması ilkelle modern arasında temel bir fark ya­

ratmıyor. Yargı sistemi ve kurban ayinleri öyle kurumlar ki bunların varlığı ve yokluğu ilkel toplumları belirli tür bir "uygarlık"tan ayırt etmeye yarayabiliyor. Bir değer yargısına değil de nesnel bir bilgiye ulaşmak için sorgulanması gereken kurumlar bunlar.

llkel toplumlarda koruyucu önlemlerin tedavi edici önlemlere göre öncelik taşıması dinsel yaşama özgü değil. Avrupa'dan gelen ilk gözlemcilere çarpıcı gelen ve her zaman genelgeçer olmamakla bir­

likte belki her zaman yanıltıcı da olmayan bir tavnn ya da ruh hali­

nin genel çizgilerini de aynı anlayış farklılığına bağlayabiliriz. En kü­

çük bir yanlış adımın korkunç sonuçlara yol açabileceği bir dünya­

da insan ilişkilerinin bize aşırı görünen bir sakınımın damgasını ta­

şıması, anlaşılmaz gibi görünen dikkatler gerektirmesi pekala olası­

dır. Böylece, adetten olmayan her tür işlem öncesinde uzun uzun konuşmalar yapılması anlaşılırlık kazanıyor. Bize zararsız görünen oyun ya da yanşma biçimlerini neden reddettikleri anlaşılıyor. in­

sanlar çözümü olmayanla dört bir yandan sanldıklannda, bazen, ya­

nında bizim işgüzar hallerimizin az çok gülünç kaldığı o "soylu ağır­

başlılığı"nı gösteriyorlar. Bizi bunaltan ticari, bürokratik ya da ide­

olojik kaygılar, oradaki kaygılann yanında boş işler gibi kalıyor.

llkel toplumlarda, şiddetdışı ile şiddet arasında, rollerini ne ka­

dar unutursak bizi o kadar çok belirleyen kurumlar türünden güçlü ve otomatik frenler yok. llkellere yasak olan o sınırlan bizim farkın­

da bile olmadan kazasız belasız aşmamıza olanak veren de her za­

man o frendir. "Polisli" toplumlardaki ilişkilerin belirgin özelliği, birbirine tümüyle yabancı olanlar arasında bile olağanüstü bir tanı­

dıklık, bir esneklik, hatta pervasızlık bulunmasıdır.

Dinsellik her zaman şiddeti yatıştırmayı, şirazesinden çıkmasına engel olmayı amaçlıyor. Dinsel ve ahlaki tavırların şiddetdışılık he­

defi, gündelik yaşamda dolaysız, ayin yaşamında ise dolaylı bir bi­

çimde ve çelişkili olarak genellikle şiddet aracılığıyla gerçekleştiril­

meye çalışılıyor. Kurban sunumu ahlaki yaşamla dinsel yaşamı bir araya getiriyor ama, hayli olağanüstü bir sapma çerçevesinde. Öte yandan, kurban ediminin etkili olabilmesi için dinsel yaşamın tüm yönlerinin belirgin özelliği olan

pietas

[dindarca saygı) ruhu içinde gerçekleştirilmesi gerektiği unutulmamalı. Kurban ediminin aynı

za-28 Ş 1 D D E T V E K U T S A L

manda hem bir suç eylemi hem de çok kutsal bir eylem, hem gayri­

meşru şiddet hem de meşru şiddet olmasının nedenini biraz anlar gibi oluyoruz. Yine de doyurucu bir kavrayıştan henüz çok uzağız.

llkel dinler şiddeti ehlileştiriyor, kurala bağlıyor, düzene soku­

yor, hoşgörülmeyen her şiddet türüne karşı kullanmak üzere yön­

lendiriyor ve tüm bunları genel bir şiddetdışılık ve sükunet ortamın­

da yapıyor. Şiddet ile şiddetdışının tuhaf bir bileşimini tanımlıyor.

Yargı sistemi için de hemen hemen aynı şeyi söyleyebiliriz.

lnsanlann sonu gelmez intikamlara karşı kendilerini korumak için şimdiye değin başvurdukları yöntemler arasında bir yakınlık bulunabilir. Bu yöntemleri üç grupta toplayabiliriz: 1 ) İntikam ru­

hunun, koruyucu önlemler yoluyla kurban türü edimlere yöneltil­

mesi;

2)

İntikama karşı tazminat yoluyla uzlaşma, "yargıç" önünde düello gibi, tedavi edici etkisi yine zayıf olan düzenleme ve engelle­

meler;

3)

Tedavi edicilikte eşi bulunmayan yargı sistemi.

Bu sıralanış, yöntemlerin etki derecesindeki artışı gösteriyor. Ko­

ruyucu yöntemlerden tedavi edici yöntemlere geçiş, en azından Batı dünyasında, reel bir tarihe denk düşüyor. llk tedavi edici yöntemler, salt dinsel nitelikli bir durum ile, yargı sisteminin son derece etkili olduğunun kabulü arasında, her açıdan ara bir konumda. Bu yön­

temler de ayin nitelikli ve genellikle kurban edimiyle bağlantılılar.

llkel toplumlardaki tedavi edici yordamlar bize göre ilkel kalıyor;

biz onlarda yargı sistemi yönünde gelişecek olan bir "el yordamı" gö­

rüyoruz: Pragmatik çıkarlar iyiden iyiye belirgin olduğundan, en çok, suçluya değil, intikamı alınmamış kurbana ilgi gösteriliyor, çünkü en dolaysız tehlike bu tür kurbanlardan geliyor; bu kurban­

ların çok iyi ölçülüp biçilmiş, öbür tarafta yeni intikam duyguları alevlendirmeyecek biçimde yatıştınlarak tatmin edilmesi gerekiyor.

Burada söz konusu olan, iyi-kötü ayrımıyla ilgili kurallar dayatmak ya da soyut bir adalete saygı gösterilmesini sağlamak değil, tercihen karşılıklı tazminat temelinde uzlaştırma yoluyla, uzlaşma olanaklı

olmadığında ise şiddetin yayılmasını önleyecek bir biçimde düzen­

lenmiş silahlı çatışma yoluyla intikamın önünü keserek grubun gü­

venliğini sağlamaktır. Bu çatışma kapalı bir alanda, kurallara bağlan­

mış bir biçimde ve iyi belirlenmiş hasımlar arasında, bir kereliğine olup bitecektir .. .

Tüm b u tedavi edici yordamların bir yargı sistemine doğru "yo­

la koyulmuş" olduğu kabul edilebilir. Ancak bu evrim (varsa bile) sürekli değildir. Kopuş, bağımsız bir yargı makamının müdahalesi

zonınlu uygulama gücünü

kazandığı noktada gerçekleşmektedir. ln­

sanlar ancak o zaman intikam gibi korkunç bir görevden kurtulu­

yorlar. Yargı müdahalesi kılığına girdikten sonra misilleme de artık o dehşet verici ivediliğini yitiriyor; müdahalenin anlamı aynı kal­

makla birlikte, bu anlamın belirsizleşmesi, hatta tümüyle görünmez­

leşmesi de olanaklıdır. Aslında misilleme işlevinin ne kadar az bilin­

cinde olursak sistem de o kadar iyi işleyecektir. Dolayısıyla bu sis­

tem suçlunun ve suçluluk ilkesinin çevresinde, kısacası yine bedel ödeme çevresinde yeniden örgütlenebilecek, örgütlenebildiği anda da bunu sürdürmek zorunda olacaktır. Misilleme yine geçerlidir, ama burada bedel, insanların uyulmasını sağlamakla görevli olduk­

ları bir soyut adalet ilkesine göre ödenecektir.

Görüldüğü gibi, önceleri açıkça intikamı yatıştırmaya yönelik olan "tedavi edici" yordamlar, etkileri arttıkça bir gizemle sarmalanı­

yor. Sistemin odak noktası, dinsel koruma önlemlerinden yargı çer­

çevesinde bedel ödeme mekanizmalarına doğru kaydıkça, kurban kurumunu her zaman korumuş olan yanlış anlama da bu mekaniz­

malara doğru gidip bu kez onları sarmalıyor.

Yargı mekanizması bir başına hüküm sürmeye başlar başlamaz kendi işleyişini gözlerden uzaklaştırıyor. Tıpkı kurban edimi gibi o da kendisini intikamla aynı kılan, diğer tüm intikamlar gibi olmak­

la birlikte onlardan yalnızca devamının gelmemesiyle farklılaşan bir intikam durumuna getiren şeyi -aynı anda açığa vuruyor olsa

bile-30 Ş 1 D D E T V E K U T S A L

gizliyor. Kurban ediminde, kurban "asıl" kurban olmadığı için bir intikamın hedefi değildir; yargı sisteminde ise şiddet "asıl" kurbana uygulanmakla birlikte öylesine yoğun bir güç ve yetkeyle uygulanır ki hiçbir rövanş olanağı yoktur.

ltiraz olarak denecektir ki, yargı sisteminin işleyişi gizlenmiyor gerçekte. Biz de adaletin soyut adaletten çok genel güvenlikle ilgi­

lendiğini bilmiyor değiliz, bu bir olgu; yine de bu sistemin ilkel top­

lumlarda bulunmayan kendine özgü bir adalet ilkesine dayandığına inanıyoruz. Buna inanmak için konuyla ilgili çalışmaları okumak ye­

ter. Her zaman, ilkel ile uygar arasındaki farkın, ilkellerde suçluyu saptamak ve suçluluk ilkesine uyulmasını sağlamak konusunda be­

lirli bir aczin bulunması olduğu varsayılmıştır. Kendi kendimizi al­

datmaktır bu. llkelin bize aptallık ya da utanmazlık gibi gelen bir inatla suçluya sırtını dönüyor görünmesinin nedeni, intikamı

besle­

mekten

korkmasıdır.

Bizim sistemimizin bize akla uygun görünmesinin nedeni ger­

çekte bu sistemin, intikam ilkesine daha uygun olması. Suçlunun cezalandırılmasında böylesine ayak diremenin başka bir anlamı bu­

lunmuyor. Yargı sistemi, sözcüğün dar anlamıyla dinsel olan yor­

damlar gibi intikamı önlemek, ılımlılaştırmak, bertaraf etmek ya da ikincil bir hedefe yöneltmek için çalışmak yerine, intikamı

rasyonel­

leştiriyor,

kendine göre kesip biçerek sınırlandırmayı başarıyor, teh­

likesizce çekip çevirerek son derece etkili bir şiddet tedavi

tekniği

ve ancak ikincil olarak da önleme tekniği durumuna getiriyor.

İntikamın böylece akla uygun kılınması işlemi hiç de topluluk içerisinde doğrudan ya da derin kökler salmış değil; tam tersine, yargı makamının egemen bağımsızlığı temeline dayanıyor. Bu ba­

ğımsızlık için yetki verilmiştir bir kere ve en azından ilke olarak, yargı kararlarını ne bir grup hiçe sayabilir, ne de topluluğun bütü­

nü. Herhangi bir grubu temsil etmeyen, kendinden başka da hiçbir şey olmayan yargı yetkesi, herhangi bir kişiye ait değildir,

dolayısıy-la herkesin hizmetindedir, herkes de onun karardolayısıy-lanna boyun eğer.

Yargı sistemi, intikam tekelini tek başına elinde tuttuğundan, şidde­

ti tam kalbinden vurmakta hiç ikircime düşmez. Bu tekel sayesinde sistem, olağan koşullarda, ilkel toplumlardaki aynı türden tavırlar gibi intikamı çığınndan çıkarmak, yaymak ve çoğaltmak yerine boğ­

mayı başarmaktadır.

Demek ki yargı sistemiyle kurban ediminin işlevi aynı olmakla birlikte, yargı sistemi sonsuzca daha etkili. Bu sistem yalnızca ger­

çekten güçlü bir siyasal iktidarla bağlantı içinde var olabiliyor. Tüm teknik ilerlemeler gibi yargı sistemi de iki yüzü keskin bir bıçak:

Hem ezmeye, hem özgürleştirmeye yanyor ve bu konudaki bakışla­

rının bizimkinden daha nesnel olduğunda kuşku bulunmayan ilkel­

lerin gözüne de böyle görünüyor.

Sistemin işleyişi şimdi görünür durumdaysa, bunun nedeni, iş görebilmek için gerek duyduğu kapalılıktan yoksun kalmasıdır. Bu­

rada her tür anlama olgusu eleştirel bir nitelik taşır ve sistemin bu­

nalıma girdiğini, bir parçalanma tehdidinin ortaya çıktığını gösterir.

Yasadışı şiddet ile yasal şiddetin reel özdeşliğini gizleyen aygıt, ne denli etkileyici olursa olsun, sonuçta her zaman kabuklannı dökü­

yor, çatlıyor ve en sonunda yıkılıyor. Altta yatan hakikat görünüyor ve ortaya yeniden, karşılıklı misilleme olgusu çıkıyor; ancak, yalnız­

ca bilginlerin görebildiği salt düşünsel hakikatler gibi kuramsal ola­

rak değil, uğursuz bir gerçeklik olarak, kurtulduğumuzu sandığımız halde gücünü yeniden kanıtlayan bir kısır döngü biçiminde bu çı­

kış.

İnsanlara şiddetlerini yatıştırma olanağı veren yordamlann tümü, şiddete yabancı olmamak açısından birbirine benziyor. Haklı olarak, tümünün de köklerinin dinsellikte yattığını düşünüyor insan. Daha önce de gördüğümüz üzere, sözcüğün tam anlamıyla dinsel olan uy­

gulamalarla çeşitli koruma yollan birbiriyle bağlantılı. Tedavi edici yordamlar da, ister hemen her zaman kurban ayinleriyle birlikte

gö-32 S 1 O O E T V E K U T S A L

rülen ilkel biçimlerinde olsun, isterse hukuksal biçimlerinde, dinsel­

liğin rengini taşıyor. Geniş anlamıyla dinsel olan, herhalde, insanın kendi şiddetine karşı başvurabileceği gerek önleyici gerekse tedavi edici tüm kaynaklan saran bu karanlıkla bağlantı içindedir. Nöbeti kurban ediminden devralan yargı sistemi de aynı karanlıkla sarma­

lanır. Suçlu ve yasadışı bir şiddetin içkinliği karşısında, kutsal, yasal ve meşru şiddetin etkili aşkınlığıyla örtüşür bu karanlık.

Kurbanlann ilke olarak tannya sunulması ve tanndan onay gör­

mesi gibi, yargı sistemi de adaletinin hakikiliğini güvence altına alan bir teolojiye göndermede bulunur. Bu teoloji bizim dünyamızdaki gibi gözden yitmiş bile olsa sistemin aşkınlığı sürüp gider. İnsanlar adalet ilkeleriyle intikam ilkesi arasında fark bulunmadığını anlayın­

caya kadar aradan yüzyıllar geçmiştir.

Sistemin önleyici ya da tedavi edici bir etkide bulunabilmesi için, hangi tür kurumlarda somutlaşmış olursa olsun fiilen herkesten ka­

bul gören bir aşkınlıkta olması, bu amaçla kutsal ve meşru şiddetin ayırt edilmesi, ve sistemin intikamla aynı kısır döngüye düşmemesi için de, suçlanmasına ya da yadsınmasına olanak verilmemesi gere­

kir.

Gerek şiddet, gerekse dinsellik konusunda içinde bulunduğu­

muz cehaleti yorumlayabilmemiz ancak temel bir öğe ile olanaklı:

Teolojik anlamından daha derin bir anlam verilmek kaydıyla ancak

"dinsel" diye nitelendirebileceğimiz bir öğe bu. Kendi yarattığı ka­

buk çatlamaya başlarken bile gizli kalan ve gücünü bu gizlenmeden alan, üstündeki yapı gitgide daha çok sallansa bile tek kalan bir te­

mel öğe. Dinsellik bizleri şiddetten koruyor ve şiddetin arkasına sak­

lanıyor; tıpkı şiddetin de dinselliğin arkasına saklandığı gibi. Dolayı­

sıyla, dinselliği hala anlayamıyor olmamızın nedeni, dışanda durma­

mız değil, en azından esas itibariyle yine içeride olmamız. Tanrının ve insanın öldüğü konusundaki tumturaklı tartışmaların hiçbir kök­

tenci yanı yok; bu tartışmalar, temelde hala teolojik ve dolayısıyla

kurbansaldır, çünkü intikam sorununu gizlemektedir. Söz konusu intikam, her tür tannnın öldürülmesi durumunda insanlann üstüne çökeceği söylenen o sonu gelmez türden ve bir seferliğine de olsa tü­

müyle somut olup hiç de felsefi olmayan intikamdır. Meşru bir şid­

det tanımlamaya ve bunun her tür gayrimeşru şiddet karşısında öz­

güllüğünü güvence altına almaya yarayan her tür dinsel, insanbilim­

ci ya da daha başka aşkınlık bir kez son buldu mu, şiddetin meşru olanıyla olmayanı kesin bir biçimde herkesin kendi görüşüne bıra­

kılmış, başka bir deyişle baş döndürücü bir salınımla silinmeye terk edilmiş olur. O andan itibaren ne kadar meşru şiddet varsa o kadar da gayrimeşru şiddet vardır; başka bir deyişle, artık hiç gayrimeşru şiddet yoktur. Şiddetin kalıcı bir biçimde

aldatılması

ancak ve ancak yargı sistemiyle intikam arasında ya da kurban sunumuyla intikam arasında bir fark olduğuna inandıran bir aşkınlıkla olanaklıdır.

Bu nedenledir ki sistemin zekası, gözünün açılması, zorunlu ola­

rak, çöküşüyle örtüşüyor. Bu göz açma ya da maske düşürme süre­

cinin, en azından tamamlanmadığı sürece, yine dinsellik çerçevesin­

de kalan bir kurbansallığı var, çünkü kendisini şiddetdışı ya da sis­

temden daha az şiddetli sayıyor. Gerçekte ise gitgide daha şiddetli bir duruma geliyor. Bu gizemden anndırma sürecinin şiddeti daha az "ikiyüzlü" olmakla birlikte, daha etkin ve daha keskin; ayrıca, her tür ölçü ve sınır duygusundan yoksun olması açısından, daha da kö­

tü bir şiddetin habercisi.

lntikam, kurban sunumu ve yargısal ceza üçlüsü arasındaki hem pratik hem mitik farklılığı görmekle birlikte, temeldeki özdeşliği de kabul etmemiz gerekir. Bu üç görüngü de birbirinin aynı olduğun­

dan, bunalım durumlarında her zaman aynı biçimde duyarsız bir şiddetin içine düşmektedirler. Buradaki aynılık, soyut olarak bakıl­

dığında abartılı, hatta inanılmaz görünebilir. Değerlendirilebilmesi için, somut örneklerden yola çıkılmalı, aynılığın açıklayıcı gücü sı­

dığında abartılı, hatta inanılmaz görünebilir. Değerlendirilebilmesi için, somut örneklerden yola çıkılmalı, aynılığın açıklayıcı gücü sı­

Belgede ŞİDDET VE KUTSA L RENE GIRARD (sayfa 30-61)