dır.
"5Farklılıklar bir kez yerinden oynadı mı, neredeyse kaçınılmaz olarak, kapışma konusunu oluşturdukları rekabetin nedeni yerine konulmaya başlıyorlar. Oysa her zaman bu rolü oynamış değiller.
Farklılıkların bu durumu, önlemeyi başaramadığı şiddet seline ken
disi de katılan kurban geleneğinin durumuna benziyor .. .
Başka alanlarda gayet meşru ama burada yersiz olan düşünsel alışkanlıklardan kurtulmak için Shakespeare'in
Troilos ile Kressida'sı
na başvurulabilir. Odysseus'un ünlü söylevinin konusu farklılık
bu-5 Victor Turner, The Rilual Process (Chicago, 1 969), s. 1 79.
nalımından başka bir şey değil. Bu söylevde, daha önce hiç olmadı
ğı kadar ayırılıp geliştirilmiş biçimiyle, ilkel dinselin ve Yunan tra
gedyasının şiddete ve farklılıklara bakış açısını buluyoruz.
Söylevin dolayımı, Troya duvarlannın dibine konuşlanmış olup uzun süre hareketsiz kalması nedeniyle yozlaşmaya başlayan Yunan ordusudur. Konuşmacının sözleri, Derece'nin, Farklılığın insan giri
şimlerindeki rolü üstüne genel bir fikir yürütme biçimini alır. Dere
ce, "gradus," her tür doğal ve kültürel düzenin ilkesidir. Varlıklann birbirine göre konumlandırılmasını, düzenlenmiş ve hiyerarşik du
ruma getirilmiş bir bütün içinde her şeyin bir anlam edinmesini sağ
layan odur. İnsanların dönüştürdüğü, değiş tokuş ettiği ve işine gel
diği gibi kullandığı nesneleri ve değerleri o oluşturur. Çalgı eğretile
mesi, bu düzeni, terimin modem anlamıyla yapı (farklı aralıklar sis
temi) olarak tanımlıyor: Toplulukta karşılıklı şiddetin yerleşmesiyle birlikte bozulan sistem. Bunalım ise farklılığın bazen sarsılması, ba
zen de yok sayılması olarak betimleniyor.
(. .. ) O, when Degree is shahed Which is the ladder to ali high designs, The enterprise is sich! How could communities, Degrees in schools, and brotherhoods in cities, Peaceful commerce f rom dividable shores, The primogenitive and due of birth, Prerogative of age, crowns, sceptres, laurels, But by degree, stand in authentic place?
Tahe but degree away, untune that string, And, harh, what discord f ollows! Each thing meets In mere oppugnancy: the bounded waters Should lift their bosoms higher than the shores, And mahe a sop of ali this solid globe:
Strength should be lord of imbecility,
And the nıde son should strihe his f ather de ad:
70 S 1 O O E T V E K U T S A L
Force should be right; or rather, right and wrong.
Between whose endless jar justice resides, Should lose their names, and so should justice too.
[(. . . ) Ah, Derece sarsılırsa bir Her tür yüksekliğe çıkan o merdiven, Sarsılırsa işte, işler bozulur. Topluluklar, Okul dereceleri, kent loncalan,
Bölünen kıyılardan huzurlu alışveriş, Ağabeye, ablaya saygı,
Yaş, taç, unvan, nişan saygısı,
Derece olmasa, nasıl asıl yerinde durur?
Derecelendirme de bak, sazın düzenini boz, Gör ortaya çıkacak gümbürtüyü! Her şey Birbirine çarpar; önü bağlanmış sular Kabarıp kıyılanndan taşar,
Bu katı toprağın tiridine ban o zaman:
Güç, aptallık tanrısına dönüşür, Hergele oğul, babasını öldürür;
Zor kullanma hakkın yerini alır, Haklı da haksız da daha doğrusu, Sonsuz kavgalar arasında adalet duygusu Ve adlanyla beraber yok olur gider.]6
Demek Yunan tragedyasında ve ilkel dinlerde şiddete dayalı kar
gaşanın nedeni farklılık değil, farklılığın yitirilmesidir. Bu bunalım, insanları her tür ayırt edici nitelikten, her tür "kimlik"ten yoksun bı
rakan süreğen bir çatışmanın içine atar. Kullanılan dil de tehdit al
tındadır. "Her şey birbirine çarpar." Terimin tam anlamıyla "ha
sım"lardan bile söz edilemez artık; yalnızca, aptalca bir kafa tutmay-6 Adam Yayınları, Troilos ile Krcssida'nın bütününü Sabahattin Eyuboglu ile
Mina Urgan'ın çevirisiyle yayımlamışu. Rene Girard'ın açıklamaları daha sadık bir çeviri gerektirdiğinden, buradaki bölümü yeniden çevirdim. -ç.n.
la birbirini inciten, adı şöyle böyle konabilecek "şey"lerdir söz konu
su olan; tıpkı fırtınaya yenilmiş bir geminin güvertesinde palamarla
rı çözülmüş nesneler gibi. Shakespeare sık sık, Tekvin'deki gibi şid
dete dayalı bir farksızlaşmayı, kurban bunalımı dediğimiz durumu adlandırmak için, her şeyi sıvılaştıran, katı dünyayı bir tür çorbaya çeviren fırtına eğretilemesini kullanmaktadır.
O noktada artık kimse esirgenmemektedir; tutarlı fikirler çöker, akla uygun etkinlikler terk edilir. Her tür ortaklık eriyip gider ya da kargaşa içine düşer, her tür ruhsal ve maddi değer yok olur.
Birer Derece'den
başka bir şey olmayan üniversite diplomaları da başka nesnelerle birlikte gider; diplomalar güçlerini farklılaşma gibi evrensel bir ilkeden aldıklarından, bu ilke yok olup gidince onlar da hük
münü yitirir.
Shakespeare'de otoriter ve tutucu bir asker olan Odysseus, koru
mayı tek derdi haline getirdiği bu düzenle ilgili tuhaf itiraflarda bu
lunmaktan da geri durmaz. Farklılıkların sona ermesiyle birlikte güçlü zayıfın efendisi olmakta, oğul babasını vurup öldürmekte, ya
ni her tür insan adaletinin sonu gelmektedir. Zaten adalet de bek
lenmedik ama mantıklı bir biçimde, farklılık çerçevesinde tanımlan
maktadır. Yunan tragedyasındaki gibi denge demek şiddet demek
se, insan adaletinin sağladığı göreli şiddetdışının da dengesizlik ola
rak, "iyi" ile "kötü" arasındaki (kurban ediminde temizle kirli arasın
daki farka benzeyen) bir fark olarak tanımlanması gerekir. Dolayı
sıyla bu düşünce açısından bakıldığında, hep dengede duran terazi türünden bir adalet fikri kadar yabancı bir fikir olamaz. lnsan ada
letinin kökleri farklılık düzeninde yatıyor; farklılık düzeni ayakta duramıyorsa insan adaleti de ayakta duramıyor. Trajik çatışmanın sonu gelmez ve korkunç dengesiyle yerleştiği yerlerde haklıyla hak
sızın konuştuğu bir dil bulunmuyor. Gerçekten de, bu noktaya gel