• Sonuç bulunamadı

Ônce hangi evin şeytanının çıkanlacağı tartışması buna benzer bir şeyi, bunalım sürecinin ve şiddete dayalı çözümün bütününü saklı

Belgede ŞİDDET VE KUTSA L RENE GIRARD (sayfa 184-200)

yor: Şeytan çıkarma, bütün bir misillemeler zincirinin son halkası­

dır.

Ayinin katılımcıları, kendilerini karşılıklı şiddete kaptırdıktan sonra, hep birlikte

boşluğu

dövüyorlar. Tüm ayin geleneklerinde bu­

lunduğu kesin olan bir hakikat, bu tür şeytan çıkarmalarda büsbü­

tün göze çarpıyor. Ayinlerdeki şiddet hiçbir zaman düşman yarat­

maz, karşısında hiçbir hasım bulmaz. Darbeler

hep birlikte

indirildi­

ği sürece kimse uzlaşmaz düşman durumuna gelmez. Şeytan çıka­

ranlar da, darbeleri hiç değilse "artık" birbirine indirmemektedir.

Ayin geleneği bu noktada kökenini de, işlevini de açığa vuruyor.

lkame kurban sayesinde yeniden sağlanan oybirliğinin bozulmama­

sı gerekmektedir. Topluluk, "kötü ruhlara" karşı birlik halinde kal­

mak niyetinde, sonu gelmez düşmanlıklara yeniden düşmemek ka­

rarlılığındadır. Ayin geleneği bu kararlılığı vurgulayıp güçlendir­

mekte, dinsel düşünce hiç durmadan şiddetin o son sözüne dön­

mektedir. Şiddetin son sözü, o harikalar harikası, öylesine geç gel­

mekte, karşılığında öylesine ağır bedeller ödenmektedir ki insanla­

rın gözünde genellikle muhafaza etmeye en çok değen şey o olmuş­

tur. "Gülme"yi unutmuş, bölmeye ve yıkmaya yönelmiş bir şiddete yeniden düşülmesini, aşkın şiddetin karşılıklı şiddete dönüşmesini önlemek için durmadan o son söz anımsanmakta, anılmakta, yine­

lenmekte, bin bir tarzda yeniden canlandınlmaktadır.

178 Ş 1 O O E T V E K U T S A L

G

örüldüğü üzere, kurban bunalımıyla ve şiddete dayalı oybirli­ğiyle ilgili genel varsayımımız, festivallerin günümüze değin epey karanlıkta kalmış birkaç yönünü aydınlatıyor. Festivaller de, varsayımımızın açıklayıcı gücünü doğruluyor. Yine de şunu kaydet­

mekte yarar var: Festivallerle ve genel olarak ayin gelenekleriyle il­

gili modern körleşme. dinselliğin bizzat kendisine ait olan bir evri­

mi uzatmaktan ve desteklemekten başka bir şey yapmıyor. Ayinsel yönler silinip gittikçe festivaller de gitgide daha çok, sayısız modem gözlemcinin görmekte kararlı olduğu tembelce gevşeme serbestliğiy­

le sınırlı duruma geliyor. Ayin geleneklerinin azar azar yitirilmesi ile yanlış anlamanın gittikçe ağır bir hal alması, bir ve aynı şey. Mitos­

larla ayinlerin, yani bir bütün olarak dinsel düşüncenin parçalanıp dağılmasına yol açan, hakikatin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması de­

ğil, yeni bir kurban bunalımıdır.

Ayinsiz duruma getirilmiş festivallerde, ikame kurbana ve yeni­

den kurulan birliğe olan her tür göndermeden yoksun, görünürde­

ki coşku ve kardeşlik duygularının arkasında, kurban bunalımından ve karşılıklı şiddetten başka bir model bulunmuyor. Bu nedenledir ki günümüzün has sanatçıları, ömür boyu tatile dönüştürülen festi­

vallerdeki yavanlığın. bu "boş zamanlar dünyası"na ait tatsız hayal vaatlerinin arkasında bir trajedinin yattığını hissediyorlar. Tatiller ne kadar soluk, kaba ve sıradan hale gelirse, barındırdıkları korkutucu ve canavarca şeyin dokunuşu da o kadar çok duyumsanıyor. Bir Fel­

lini'nin sinematografik yapıtına o

kötü gitmeye başlayan tatil

izleği egemendir sözgelimi ve aynı izlek daha sonra eşanlı olarak yeniden bulgulanıp farklı biçimlerde ele alınmıştır.

Kötü gitmeye başlayan festival izleği, bir Dekadan estetik izleği olmasının yanı sıra kışkırtıcı çelişkilerle dolu olduğundan, her tür toplumsal "çürüyüş"ün de reel ufkunu oluşturuyor. Bunun sağlama­

sını yapmak için, Yanomamö gibi sürekli savaş durumundaki hasta toplumlarda ya da daha kötüsü, Kainganglar gibi şiddet içinde

çü-rümekte olan kültürlerde festivallerin başına gelenlere bakılabilir.

Buralarda festivaller her tür ayin niteliğini yitirmiştir ve o ilk seferin şiddetine dönmekte, şiddeti başansız kılmak yerine, yeni bir inti­

kamlar döngüsü başlatmaktadır. Festivaller kötücül güçlerin freni değil, müttefikidir artık. Tıpkı kurban edimiyle ilgili olarak gözlem­

lediğimiz o tersine dönme sürecine benzeyen ve tüm ayin gelenek­

lerinde geçilmesi olası bir süreç vardır burada da:

Kurban adaylan bir festivale davet ediliyor, içki içirildikten sonra da kurban ediliyordu. Kainganglar festival fikrini hep tartışma ve cinayetlerle birleştiriyor, yaşamlannı tehlikeye attıklannı bilseler bile davetleri asla reddetmiyorlardı. Kabilenin büyük bir bölümü­

nü bir araya getiren eğlence amaçlı bir festivalde akrabalık bağla­

nnın yenilenip güçlendirileceği, insanların birbirlerine beslediği iyicil duyguların, toplantıdaki sıcak havada gelişeceği sanılıyordu belki.

Bazen her şey gerçekten de böyle oluyordu. Ancak, Kaingang fos­

tivallerine, sevgi ve dayanışma duygulan kadar, kavga ve şiddet de damgasını vurabiliyordu. Erkekler de kadınlar da sarhoş oluyor, erkekler kanlı marifetlerini çocuklanna anlatıp kasılıyor, "waika­

yu"ları ile övünüyorlardı. Büyüklenerek dolaşıyor, mızrak ve gürz sallıyor, silahlanna havada ıslık çaldırıyorlardı. Geçmişteki zafer­

lerini gürültülü bir biçimde anımsatıp gelecekte işleyecekleri cina­

yetleri duyuruyorlardı herkese. Artan bir galeyan ve sarhoşluk içinde komşulanna dönerek, ya kendi kadınlannı kıskandıkların­

dan, ya da kadınıyla ilgilendikleri komşulannın nefretini çekmiş olduklan sanısıyla kavga anyorlardı.

2

Kaingang folkloru, kıyımla sonuçlanan festivallerle dolu. 'Tabu­

tunu hazırlayalım" deyimi, yorum gerektirmeyecek ölçüde uğursuz bir anlam taşıyor.

2 Henry, Jungle People, s. 56-7.

180 5 1 O O E T V E K U T S A L

F

estivallerle ilgili genel bilgilerimiz, ikinci bir tragedya (Euripi­des'in

Bakkhalar'ı3)

yoluyla, ikinci bir Yunan mitosunu, Diony­

sos mitosunu yorumlama olanağı sağlıyor bize. Bu yeni çözümleme­

de, Oidipus mitosunun bir bölümünü yineleyeceğiz. Şiddetin işleyi­

şiyle ilgili temel varsayımımızın doğrulanmasına katkıda bulunacak, şiddetin belirli yönlerini netleştirecek ve bizi yeni sorunlara yönelte­

cek bir çözümleme bu.

Bakkhos

festivali, önceki sayfalarda tanımladığımız anlamıyla bir festival; saydığımız belli başlı tüm festival özelliklerini Bakkhos'ta bulabiliyoruz.

Bakkhalar

adlı tragedya ise önce ayinsel bir Bakkhos festivali olarak karşımıza çıkıyor. Tragedya şairi, farklılıkların yok olmasını vurguluyor; burada tanrı, insanlar arasındaki zenginlik, cins, yaş gibi engelleri ortadan kaldınyor. Dionysos inancına herkes çağrılıyor; korolarda yaşlılarla gençler birbirine karışıyor, kadınlar erkeklerle eşit.

Euripides'in bu tragedyası, Thebai kentinin kadınlarını konu alı­

yor. Dionysos, mezhebini Asya'ya aşıladıktan sonra doğduğu kente genç bir tilmiz kılığında dönmüş ve sayısız erkek ve kadına tuhaf bir biçimde çekici gelmiştir. Bütünüyle bu tanrının etkisi altına giren teyzesi Agaue, yeğeni lno ve tüm Thebai kadınları evlerinden dışarı fırlayıp ilk Bakkhos festivalini kutlayarak Kithairon Dağı'nda dola­

şırlar.

Önceleri düşsel ölçülerde temiz geçen

Bakkhalar

tragedyası, hız­

la kanlı bir karabasana dönüşür. Çılgına dönmüş kadınlar, erkekmiş hayvanmış ayırt etmeksizin saldınrlar. Yalnızca, Agaue'nin oğlu, Thebai Kralı Pentheus direnir buna; teyzeoğlunun tanrılığını yadsı­

makta ayak direr.

Kral

Oidipus'taki Teiresias ile Kreon gibi dışarıdan gelmiş olan Pentheus, yaygın çılgınlığa kendini kaptırmadan önce 3 Bakkhalar: Bakkhos (Baküs; tanrı Dionysos'un diğer adı) şenliklerinde sağa

sola saldıran, ruhlarını Bakkhos'un ele geçirdiğine inanılan çılgın kadınlara verilen ad. -ç.n.

durumu net bir biçimde betimler: "Yolculuk dönüşü öğreniyorum/

kentin başına gelen beklenmedik belayı."

Bu "beklenmedik bela" elbette ki kurban bunalımıdır. Şimşek hı­

zıyla yayılmakta, kurbanlarına saçma sapan hareketler yaptırmakta ve şu iki yaşlı gibi sakınım ya da fırsatçılık gereği kalabalığa uyanlar kadar, zavallı Pentheus gibi hayır deme savında bulunan tek kişiyi de etkisine almaktadır. lster peşinden gidin ister direnin, şiddet ke­

sin bir biçimde zafer kazanmaktadır.

Tragedya boyunca Bakkhos ruhu ile kötülüğün bulaşması birbi­

rinin ayrılmaz parçası durumundadır. Pentheus, kendisini o büyük festivaline sürüklemeye çalışan büyükbabasını reddeder: "Hastalığı­

nı bana bulaştırma, git kendi bayramını yap." Diyonizyak patlama­

da kurumlar yerle bir olur; eylemin doruğunda ise, bize net bir bi­

çimde anlatılmış olan kültürel düzen, krallık sarayıyla birlikte yıkı­

lır. Şiddet tanrısını gemlemek için boşuna çaba gösterilir. Pentheus, genç kışkırtıcı kılığına girmiş olan Dionysos'u hapsetmeye çalışır ama, her şey alevler içinde yıkılırken bu tanrı sapasağlam, yıkıntılar­

dan çıkar.

Bakkhalar

tragedyası her şeyden önce "kötüye gitmeye başlayan festival" anlamına geliyor. Bu durum bizi şaşırtmamalı, çünkü bura­

da izlediğimiz Bakkhos festivali ilk festivaldir, yani kurban bunalı­

mının kendisidir.

Bakkhalar

tragedyası yukarıdaki yorumumuzu doğrulayarak festivalin şiddete dayalı kökenlerini, o ilk seferki kar­

şılıklı şiddeti ortaya koymaktadır. Diyebiliriz ki Sophokles'in Oidi­

pus mitosuna yaptığını, Euripides Dionysos inancına yapmaktadır.

Euripides, mitoslardaki çatışmaların arka planında bulduğu çatışma simetrisini bu kez, açığa vuruldukları kadarıyla, hatta daha fazlasıy­

la, ayin geleneklerinin arka planında da buluyor.

Bakkhos festi vali kurban bunalımının temel bir özelliğini (farklı­

lıkların silinmesi özelliğini) sürdürdüğü ölçüde, tragedyanın görevi de kolaylaşıyor. Önceleri barışçıl olan diyonizyak farksızlaşma,

ça-182 S 1 D D E T V E K U T S A L

bucak, özellikle ileri derecelere varmış, şiddete dayalı bir farksızlaş­

maya dönüşüyor. Cinsel farklılığın, ayinsel Bakkhos festivalinde bir aşk ve kardeşlik bayramı havası içinde ortadan kaldınlması, traged­

ya boyunca uzlaşmaz çelişkiler getiriyor. Kadınlar erkeklerin en çok şiddet içeren etkinliklerine, ava ve savaşa girişiyor, erkeklerin yumu­

şaklık ve kadınsılığıyla alay ediyorlar. Uzun saçlı bir ergen kılığına girmiş olan Dionysos, düzensizliği ve yıkımı bizzat tezgahlıyor.

Pentheus, onu kadınsı görüntüsünden ötürü suçladıktan sonra sağ­

lıksız bir arzuya kapılarak Bakkhosçu kadınlann kılığına girip Kit­

hairon yamaçlarında kadınlan gözetlemeye gidiyor. Bakkhalar'da, insanla hayvan arasındaki fark da şiddet nedeniyle siliniyor. Bakk­

hosçu kadınlar, bir inek sürüsüne hücum edip, çılgınlıklanna engel saydıkları erkeklerle karıştırdıklan inekleri elleriyle parçalıyorlar.

Öfkeden sayıklayan Pentheus, Dionysos'u bağlıyorum diye bir boğa­

yı bağlıyor ahıra. Agaue ise bunun tersi olan bir hata işliyor: Bakk­

hosçu kadınlar aralannda casusluk yapmakta olan oğlu Pentheus'u fark ettiklerinde Agaue onu "genç bir aslan" sanıp ilk darbeleri ken­

disi indiriyor.

Tragedya boyunca silinme yolunda olan bir başka ve görünüşte aşılması olanaksız farklılık ise tannyla insan, Dionysos ile Penthıms arasındaki farklılık. Dionysos'ta olup da bir benzeri Pentheus'ta da bulunmayan hiçbir şey yok. Dionysos, çift. Bir yanda, Maenadlar ta­

rafından tanımlanan Dionysos var: Yasallığın kıskanç koruyucusu, tannsal ve insansal yasalann savunucusu. Öte yanda ise az önce ta­

nımladığımız, isyancı, tragedyadaki gidişatı bozan Dionysos'u görü­

yoruz. Aynı ikileşme Pentheus'ta da görülüyor: Thebai Kralı bize kendisini dindar bir tutucu, geleneksel düzenin koruyucusu gibi su­

nuyor. Koronun sözlerinde ise tam tersine, bir kural çiğneyici ola­

rak, tanntanımaz girişimleriyle kadir-i mutlak tannnın öfkesini The­

bai'ye çeken küstah bir zındık gibi görünüyor. Pentheus, önleme sa­

vında oldugu düzensizliğe katkıda bulunuyor gerçekte. Kendisi de

Bakkhosçu oluyor; Dionysos'un ruhu, yani "insanlar" ve "tannlar"

dahil tüm varlıktan birbirine benzeten şiddet, en delice zıtlıkların içinde ve o zıtlıklar sayesinde, onu da ele geçiriyor.

Kahramanlardan her birinin ayırt edici özellikleri, en azından taslak ya da belirti halinde, diğerinde de bulunuyor. Örneğin, tann­

sal varlık Dionysos'un güzel delikanlı görünüşünün ardında, bunu vurgulayan bir gizli insanlık var. Buna koşut olarak, insan Penthe­

us'un da, tann olmamakla birlikte tannya dönüşme arzusu taşıyan bir ikiz kişiliği var; bu ikiz, Pentheus'un diyonizyak ruha teslim olu­

şuna eşlik eden insanüstü iddialannda kendini açıkça belli ediyor:

''Taşıyabilir miyim sırtımda Kithairon'u/ hem orman diplerini hem Bakkhosçu kadınları?"

Diyonizyak esrime içinde tann ile insan arasındaki her tür fark­

lılık yok olmaktadır. Oyunda diyonizyak tutuculuğun bir sesi varsa, o da, diyeceklerini ikircimsizce söyleyen Lidyalı Maenadlardır. Çıl­

gınlık, Dionysos ruhunun ele geçirdiği herkesi bir başka Dionysos kılmaktadır: "Dansın başını kim çekerse o olur Bromios!"4

Denecektir ki Pentheus'un ve Thebaili Bakkhosçu kadınların es­

rimesi suçlu bir kibirden ileri gelirken, Dionysos ile Maenadlarınki gerçekten tannsaldır; en kötü şiddet bile meşrudur onlarda, çünkü tann tanndır, insansa insan. Doğrudur da. Genel entrika düzlemin­

de tann ile insan arasındaki farklılık hiçbir zaman yitip gitmiyor, tra­

gedyanın başında ve sonunda yüksek perdeden dile getiriliyor. Ne var ki oyun boyunca işler tümüyle başka bir biçimde yürüyor. Tüm farklılıklar birbirine giriyor ve insanlarla tanrılar arasındakiler de da­

hil, ortadan kalkıyor.

Görüldüğü üzere trajik esin, Bakkhalar'da ve

Kral

Oidipus'ta aynı sonucu vermekte, karşılıklı şiddet içinde, mitos ve ayin değerlerini eritmektedir. Tüm farklılıklann keyfi olduğunu açığa vuruyor

tra-4 Bromios, tanrı Dionysos'un takma adlarından biri. -ç.n.

184 S 1 O O E T V E K U T S A L

gedya. Bizi acımasızca, bir bütün olarak mitos ve kültürel düzen ko­

nusunda belirleyici olan bir soruya götürüyor. Sophokles bu soru­

dan önceki aşamada durmuş ve sonuçta işin içindeki mitik değerler yeniden doğrulanmıştı. Euripides de Bakkhalar'da aynı şeyi yapıyor.

Simetri öylesine tam bir biçimde beliriyor ki, yukanda gördüğümüz üzere, insanla tanrı arasındaki farklılık ortadan kalkıyor. Tanrı artık iki rakip arasındaki kozdan başka bir şey değil: "Ne mutlu sana, ka­

pında kalabalıklar bekliyor, bütün kent Pentheus adına şan katıyor.

Bakkhos da sever eminim, böyle onurlanmayı .. . "

Ancak, oyunun sonunda tannnın özgüllüğü yeniden doğrulanı­

yor, hem de korkunç bir biçimde. Her şeye kadir olan Dionysos ile Pentheus'un o suçlu zayıflığı arasındaki oyunun hiçbir zaman eşitler arasında oynanmamış olduğu anlaşılıyor. Farklılığın kazandığı zafer,

az önce açığa çıkmış trajik simetrinin üstünü bir kez daha örtüyor.

Tragedya bize bir kez daha yüreklilikle çekingenlik arasındaki salı­

nım gibi görünmeye başlıyor. Sophokles örneğinde, şairin, bilerek ya da bilmeyerek, daha da büyük bir yürekliliğin önünde geri çekil­

diğini öne sürmemizi haklı çıkaran tek neden, tragedyadaki gidişa­

tın simetrisi ile mitik içeriğin simetrisizliği arasındaki çelişkiydi.

Bakkhalar'da da aynı metinsel zıtlıklar var ve aynı tip bir çözümleme bizi aynı vargılara götürecek: Euripides de büyük bir yürekliliğin karşısında geri çekiliyor. Ancak, bu kez geri çekilme sessizce olup bitmiyor. Pek çok tragedyasında, şairin karanndan ileri gelen ve bu karan haklı çıkarmaya yönelik, bertaraf edemeyeceğimiz kadar ıs­

rarlı ve yinelemeci pek çok bölüm bulunuyor:

Bilgelik tam bir delilik.

lnsanı aşan düşünceler kısaltır ömrü, çünkü dimyata giden, evdeki pirinçten olur.

Ya sayıklıyor ya hata işliyordur böyle davranan kişi.

iddialı fikirlerden uzak tut Temkinli yüreğini de ruhunu da

Alçakgönüllüler ordusu neye inanır ve ne yaparsa Yeter bana da.

Eleştirmenler bu gibi bölümlerin sonu! anlamı konusunda fikir birliği içinde değil. Modem çağlarda Euripides'i konu alan tartışma­

ların önemli bir bölümü bu sorun çevresinde dönüp dolaştı. Ancak, belki de tüm sorunu yanlışlayan bir koyut var ki, tüm yorumlarda ortak. Tüm yorumculara da, sözü edilmeye bile gerek görülmeyecek kadar itiraz götürmez görünen bu koyut, tragedya şairinin önünde geri çekildiği bilgilerin niteliğiyle ilgili. Bunların bizde bulunmayan bilgiler olamayacağı,

önsel olarak

kabul ediliyor. "Modemlik"ten Eu­

ripides kadar uzak bir şairin bizim hiç bilmediğimiz bir tehlikeyi al­

gılamış olabileceği fikri, bizim tümüyle yabancısı kaldığımız bir ha­

kikatin varlığını sezmiş olma ihtimali, ciddiye alınamayacak kadar gülünç geliyor bizlere.

Modemler, Euripides'in kendilerine bunca gurur veren kuşku­

culuk karşısında geri çekildiğinden eminler. Söz konusu olan, din­

sel inancın arkasında herhangi bir gerçek konu/nesne bulamayan, bu inancı düpedüz "imgesel" ilan eden kuşkuculuktur. Euripides'in ahlaki gerekler ya da önyargılar nedeniyle dinsel inancın salt aldat­

maca, duruma göre de "teselli edici" ya da "baskılayıcı" bir fantasma olduğunu kabul etmekte ikircime düştüğü düşünülür hep.

Modem ve romantik entelektüel, kendisini tarihin en karşı du­

rulmaz put kırıcısı sayıyor. Euripides'in geleneksel olarak gördüğü takdiri hak etmeyecek kadar "burjuva" olup olmadığını soruyor bu entelektüel.

Oysa Euripides, modemler gibi dinsel "inanç" çerçevesinde ko­

nuşmaktan çok, ihlal edilen sınırlar ve o sınırların ötesindeki kuşku­

lu bir bilgi çerçevesinde konuşmaktadır. ôyle görünüyor ki, aynı öl­

çüde soyut bir "inanç"\a bir "inançsızlık" arasında yapılacak basit bir

186 Ş 1 O O E T V E K U T S A l

seçim değil, karşımızdaki. Burada tannlar konusunda boş bir kuş­

kuculuktan daha temelli bir şeyler dönüyor. Henüz hiç ayırt edilme­

miş olan bu

bir şeyler, Bakkhalar

metninde bile pekala okunabilir durumda.

P

entheus'un öldürülmesi, tanrının, kendi ailesi başta olmak üze­re Thebaililerin inançsızlığı nedeniyle "intikam" olsun diye ken­

di eliyle kışkırttığı bir bunalımın hem doruğu hem de tasfiye edil­

mesi olarak ortaya çıkmaktadır. Tann, Pentheus'un ölümüne neden olduktan sonra, ailenin geri kalanını da kentten kovar. Yeni tanrının istediği inancı gösteren bir Thebai'ye banş ve düzen gelebilecektir artık.

Buradaki öldürme olayı hem bir tann eyleminin hem de kendi­

liğinden bir patlamanın sonucu gibi görünüyor. Tannsa! eylem, za­

ten ayinleşmiş olan bir kurban sunumu çerçevesinde yer alıyor. Kur­

ban sunucu rolünü ise tannnın kendisi oynuyor; kurban adayını o hazırlıyor. Tanrının onayını alan kurban edimi, tanrıyı yatıştıran in­

tikamla örtüşüyor burada. Dionysos, ayin gereği saçlarını ve giysisi­

ni düzeltme bahanesiyle Pentheus'un başına, beline ve ayaklanna dokunuyor. Öldürme edimi de diyonizyak görenekler uyarınca olup bitiyor. Bu edimde, ayırt edici özellikleri daha önce sözünü ettiğimiz çeşitli kurban edimlerinde de bulunan

sparagmos'u

fark ediyoruz:

1)

Öldürme edimine tüm Bakkhosçular katılıyor: Sayısız ayinde büyük bir rol oynayan oybirliği koşulunu burada da buluyoruz.

2)

Silah kullanılmıyor; kurban boş ellerle parçalanıyor.

Sparag­

mos

burada da türünün tek örneği değil. Topluca ve silahsız olarak saldınlan iki kurban örneği görmüştük: Dinkalann kurban ayini ile Svaziland

Incwala

ayinleri sırasında kralın yerini alan ineğin öldürül­

mesi olayı. Buna benzer çok örnek verilebilir. Rudolf Otto'nun, "Yu­

nan diyonizyaklığı kesinlikle benzersizdir" biçimindeki tezinin en küçük bir temeli bulunmuyor. Dionysos mitosunda da, inancında

da, ilkel toplumlarda sayısız eşdeğeri bulunmayacak tek bir özellik yoktur.

Tragedyadaki uyarlama, ayin geleneğinde görülen planlılığın ar­

kasındaki kendiliğindenliği onaya çıkardığı için, planlılıktan tü­

müyle kopmuş olmasa bile, ayin geleneği ile kurucu olay arasındaki ilişkiye neredeyse parmak basmamıza olanak sağlıyor. Kurucu olay hiç de hayali değildir ve Euripides tarafından bir bölümüyle canlan­

dırılmaktadır. Kurbanın, oybirliği halindeki silahsız katılımcılar ta­

rafından parça parça edilmesi gerçek anlamını burada buluyor. Biz o ilk sahneyi, tragedya metni temsil etmese bile hayal edebilirdik.

Örgütlü bir öldürme olayı söz konusu olamaz burada. Her şey bize önce banşçıl niyetler içinde olan, örgütsüz bir kalabalığı düşündü­

rüyor. Bu kalabalık, bilinmeyen ama aslında bilinmesi de şart olma­

yan nedenlerle, toplu histeriyi son derecesine kadar götürüyor. Ka­

labalık en sonunda, aleyhine bir kamu davasını hak etmesi için hiç­

bir önemli neden bulunmayan, ama çok kısa bir sürede arkadaşlan­

nın tüm kuşkulannı, sıkıntılannı ve korkusunu üstüne çeken bir bi­

reye hücum ediyor. Bu bireyin şiddet uygulanarak öldürülmesi, ka­

labalığın yatışması için iyi bir öfke boşaltma yolu oluşturuyor.5 Ayinsel sparagmos, çalkantılara ve düzensizliğe son veren linç sahnesini titizlikle taklit ediyor. Topluluk, selamet getiren hareket­

leri kendine mal etmek istiyor. Demek ki ayin geleneğinin değişmez kılmaya çalıştığı şey, çelişkili bir biçimde, mutlak kendiliğindenlik­

tir. Tragedyanın yeri gerek bu örnekte gerekse başka yerlerde, ayin geleneği ile, onun yeniden üretmeye çalıştığı o ilk, kendiliğinden ör­

tir. Tragedyanın yeri gerek bu örnekte gerekse başka yerlerde, ayin geleneği ile, onun yeniden üretmeye çalıştığı o ilk, kendiliğinden ör­

Belgede ŞİDDET VE KUTSA L RENE GIRARD (sayfa 184-200)