yor: Şeytan çıkarma, bütün bir misillemeler zincirinin son halkası
dır.
Ayinin katılımcıları, kendilerini karşılıklı şiddete kaptırdıktan sonra, hep birlikte
boşluğu
dövüyorlar. Tüm ayin geleneklerinde bulunduğu kesin olan bir hakikat, bu tür şeytan çıkarmalarda büsbü
tün göze çarpıyor. Ayinlerdeki şiddet hiçbir zaman düşman yarat
maz, karşısında hiçbir hasım bulmaz. Darbeler
hep birlikte
indirildiği sürece kimse uzlaşmaz düşman durumuna gelmez. Şeytan çıka
ranlar da, darbeleri hiç değilse "artık" birbirine indirmemektedir.
Ayin geleneği bu noktada kökenini de, işlevini de açığa vuruyor.
lkame kurban sayesinde yeniden sağlanan oybirliğinin bozulmama
sı gerekmektedir. Topluluk, "kötü ruhlara" karşı birlik halinde kal
mak niyetinde, sonu gelmez düşmanlıklara yeniden düşmemek ka
rarlılığındadır. Ayin geleneği bu kararlılığı vurgulayıp güçlendir
mekte, dinsel düşünce hiç durmadan şiddetin o son sözüne dön
mektedir. Şiddetin son sözü, o harikalar harikası, öylesine geç gel
mekte, karşılığında öylesine ağır bedeller ödenmektedir ki insanla
rın gözünde genellikle muhafaza etmeye en çok değen şey o olmuş
tur. "Gülme"yi unutmuş, bölmeye ve yıkmaya yönelmiş bir şiddete yeniden düşülmesini, aşkın şiddetin karşılıklı şiddete dönüşmesini önlemek için durmadan o son söz anımsanmakta, anılmakta, yine
lenmekte, bin bir tarzda yeniden canlandınlmaktadır.
178 Ş 1 O O E T V E K U T S A L
G
örüldüğü üzere, kurban bunalımıyla ve şiddete dayalı oybirliğiyle ilgili genel varsayımımız, festivallerin günümüze değin epey karanlıkta kalmış birkaç yönünü aydınlatıyor. Festivaller de, varsayımımızın açıklayıcı gücünü doğruluyor. Yine de şunu kaydetmekte yarar var: Festivallerle ve genel olarak ayin gelenekleriyle il
gili modern körleşme. dinselliğin bizzat kendisine ait olan bir evri
mi uzatmaktan ve desteklemekten başka bir şey yapmıyor. Ayinsel yönler silinip gittikçe festivaller de gitgide daha çok, sayısız modem gözlemcinin görmekte kararlı olduğu tembelce gevşeme serbestliğiy
le sınırlı duruma geliyor. Ayin geleneklerinin azar azar yitirilmesi ile yanlış anlamanın gittikçe ağır bir hal alması, bir ve aynı şey. Mitos
larla ayinlerin, yani bir bütün olarak dinsel düşüncenin parçalanıp dağılmasına yol açan, hakikatin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması de
ğil, yeni bir kurban bunalımıdır.
Ayinsiz duruma getirilmiş festivallerde, ikame kurbana ve yeni
den kurulan birliğe olan her tür göndermeden yoksun, görünürde
ki coşku ve kardeşlik duygularının arkasında, kurban bunalımından ve karşılıklı şiddetten başka bir model bulunmuyor. Bu nedenledir ki günümüzün has sanatçıları, ömür boyu tatile dönüştürülen festi
vallerdeki yavanlığın. bu "boş zamanlar dünyası"na ait tatsız hayal vaatlerinin arkasında bir trajedinin yattığını hissediyorlar. Tatiller ne kadar soluk, kaba ve sıradan hale gelirse, barındırdıkları korkutucu ve canavarca şeyin dokunuşu da o kadar çok duyumsanıyor. Bir Fel
lini'nin sinematografik yapıtına o
kötü gitmeye başlayan tatil
izleği egemendir sözgelimi ve aynı izlek daha sonra eşanlı olarak yeniden bulgulanıp farklı biçimlerde ele alınmıştır.Kötü gitmeye başlayan festival izleği, bir Dekadan estetik izleği olmasının yanı sıra kışkırtıcı çelişkilerle dolu olduğundan, her tür toplumsal "çürüyüş"ün de reel ufkunu oluşturuyor. Bunun sağlama
sını yapmak için, Yanomamö gibi sürekli savaş durumundaki hasta toplumlarda ya da daha kötüsü, Kainganglar gibi şiddet içinde
çü-rümekte olan kültürlerde festivallerin başına gelenlere bakılabilir.
Buralarda festivaller her tür ayin niteliğini yitirmiştir ve o ilk seferin şiddetine dönmekte, şiddeti başansız kılmak yerine, yeni bir inti
kamlar döngüsü başlatmaktadır. Festivaller kötücül güçlerin freni değil, müttefikidir artık. Tıpkı kurban edimiyle ilgili olarak gözlem
lediğimiz o tersine dönme sürecine benzeyen ve tüm ayin gelenek
lerinde geçilmesi olası bir süreç vardır burada da:
Kurban adaylan bir festivale davet ediliyor, içki içirildikten sonra da kurban ediliyordu. Kainganglar festival fikrini hep tartışma ve cinayetlerle birleştiriyor, yaşamlannı tehlikeye attıklannı bilseler bile davetleri asla reddetmiyorlardı. Kabilenin büyük bir bölümü
nü bir araya getiren eğlence amaçlı bir festivalde akrabalık bağla
nnın yenilenip güçlendirileceği, insanların birbirlerine beslediği iyicil duyguların, toplantıdaki sıcak havada gelişeceği sanılıyordu belki.
Bazen her şey gerçekten de böyle oluyordu. Ancak, Kaingang fos
tivallerine, sevgi ve dayanışma duygulan kadar, kavga ve şiddet de damgasını vurabiliyordu. Erkekler de kadınlar da sarhoş oluyor, erkekler kanlı marifetlerini çocuklanna anlatıp kasılıyor, "waika
yu"ları ile övünüyorlardı. Büyüklenerek dolaşıyor, mızrak ve gürz sallıyor, silahlanna havada ıslık çaldırıyorlardı. Geçmişteki zafer
lerini gürültülü bir biçimde anımsatıp gelecekte işleyecekleri cina
yetleri duyuruyorlardı herkese. Artan bir galeyan ve sarhoşluk içinde komşulanna dönerek, ya kendi kadınlannı kıskandıkların
dan, ya da kadınıyla ilgilendikleri komşulannın nefretini çekmiş olduklan sanısıyla kavga anyorlardı.
2
Kaingang folkloru, kıyımla sonuçlanan festivallerle dolu. 'Tabu
tunu hazırlayalım" deyimi, yorum gerektirmeyecek ölçüde uğursuz bir anlam taşıyor.
2 Henry, Jungle People, s. 56-7.
180 5 1 O O E T V E K U T S A L
F
estivallerle ilgili genel bilgilerimiz, ikinci bir tragedya (Euripides'inBakkhalar'ı3)
yoluyla, ikinci bir Yunan mitosunu, Dionysos mitosunu yorumlama olanağı sağlıyor bize. Bu yeni çözümleme
de, Oidipus mitosunun bir bölümünü yineleyeceğiz. Şiddetin işleyi
şiyle ilgili temel varsayımımızın doğrulanmasına katkıda bulunacak, şiddetin belirli yönlerini netleştirecek ve bizi yeni sorunlara yönelte
cek bir çözümleme bu.
Bakkhos
festivali, önceki sayfalarda tanımladığımız anlamıyla bir festival; saydığımız belli başlı tüm festival özelliklerini Bakkhos'ta bulabiliyoruz.Bakkhalar
adlı tragedya ise önce ayinsel bir Bakkhos festivali olarak karşımıza çıkıyor. Tragedya şairi, farklılıkların yok olmasını vurguluyor; burada tanrı, insanlar arasındaki zenginlik, cins, yaş gibi engelleri ortadan kaldınyor. Dionysos inancına herkes çağrılıyor; korolarda yaşlılarla gençler birbirine karışıyor, kadınlar erkeklerle eşit.Euripides'in bu tragedyası, Thebai kentinin kadınlarını konu alı
yor. Dionysos, mezhebini Asya'ya aşıladıktan sonra doğduğu kente genç bir tilmiz kılığında dönmüş ve sayısız erkek ve kadına tuhaf bir biçimde çekici gelmiştir. Bütünüyle bu tanrının etkisi altına giren teyzesi Agaue, yeğeni lno ve tüm Thebai kadınları evlerinden dışarı fırlayıp ilk Bakkhos festivalini kutlayarak Kithairon Dağı'nda dola
şırlar.
Önceleri düşsel ölçülerde temiz geçen
Bakkhalar
tragedyası, hızla kanlı bir karabasana dönüşür. Çılgına dönmüş kadınlar, erkekmiş hayvanmış ayırt etmeksizin saldınrlar. Yalnızca, Agaue'nin oğlu, Thebai Kralı Pentheus direnir buna; teyzeoğlunun tanrılığını yadsı
makta ayak direr.
Kral
Oidipus'taki Teiresias ile Kreon gibi dışarıdan gelmiş olan Pentheus, yaygın çılgınlığa kendini kaptırmadan önce 3 Bakkhalar: Bakkhos (Baküs; tanrı Dionysos'un diğer adı) şenliklerinde sağasola saldıran, ruhlarını Bakkhos'un ele geçirdiğine inanılan çılgın kadınlara verilen ad. -ç.n.
durumu net bir biçimde betimler: "Yolculuk dönüşü öğreniyorum/
kentin başına gelen beklenmedik belayı."
Bu "beklenmedik bela" elbette ki kurban bunalımıdır. Şimşek hı
zıyla yayılmakta, kurbanlarına saçma sapan hareketler yaptırmakta ve şu iki yaşlı gibi sakınım ya da fırsatçılık gereği kalabalığa uyanlar kadar, zavallı Pentheus gibi hayır deme savında bulunan tek kişiyi de etkisine almaktadır. lster peşinden gidin ister direnin, şiddet ke
sin bir biçimde zafer kazanmaktadır.
Tragedya boyunca Bakkhos ruhu ile kötülüğün bulaşması birbi
rinin ayrılmaz parçası durumundadır. Pentheus, kendisini o büyük festivaline sürüklemeye çalışan büyükbabasını reddeder: "Hastalığı
nı bana bulaştırma, git kendi bayramını yap." Diyonizyak patlama
da kurumlar yerle bir olur; eylemin doruğunda ise, bize net bir bi
çimde anlatılmış olan kültürel düzen, krallık sarayıyla birlikte yıkı
lır. Şiddet tanrısını gemlemek için boşuna çaba gösterilir. Pentheus, genç kışkırtıcı kılığına girmiş olan Dionysos'u hapsetmeye çalışır ama, her şey alevler içinde yıkılırken bu tanrı sapasağlam, yıkıntılar
dan çıkar.
Bakkhalar
tragedyası her şeyden önce "kötüye gitmeye başlayan festival" anlamına geliyor. Bu durum bizi şaşırtmamalı, çünkü burada izlediğimiz Bakkhos festivali ilk festivaldir, yani kurban bunalı
mının kendisidir.
Bakkhalar
tragedyası yukarıdaki yorumumuzu doğrulayarak festivalin şiddete dayalı kökenlerini, o ilk seferki karşılıklı şiddeti ortaya koymaktadır. Diyebiliriz ki Sophokles'in Oidi
pus mitosuna yaptığını, Euripides Dionysos inancına yapmaktadır.
Euripides, mitoslardaki çatışmaların arka planında bulduğu çatışma simetrisini bu kez, açığa vuruldukları kadarıyla, hatta daha fazlasıy
la, ayin geleneklerinin arka planında da buluyor.
Bakkhos festi vali kurban bunalımının temel bir özelliğini (farklı
lıkların silinmesi özelliğini) sürdürdüğü ölçüde, tragedyanın görevi de kolaylaşıyor. Önceleri barışçıl olan diyonizyak farksızlaşma,
ça-182 S 1 D D E T V E K U T S A L
bucak, özellikle ileri derecelere varmış, şiddete dayalı bir farksızlaş
maya dönüşüyor. Cinsel farklılığın, ayinsel Bakkhos festivalinde bir aşk ve kardeşlik bayramı havası içinde ortadan kaldınlması, traged
ya boyunca uzlaşmaz çelişkiler getiriyor. Kadınlar erkeklerin en çok şiddet içeren etkinliklerine, ava ve savaşa girişiyor, erkeklerin yumu
şaklık ve kadınsılığıyla alay ediyorlar. Uzun saçlı bir ergen kılığına girmiş olan Dionysos, düzensizliği ve yıkımı bizzat tezgahlıyor.
Pentheus, onu kadınsı görüntüsünden ötürü suçladıktan sonra sağ
lıksız bir arzuya kapılarak Bakkhosçu kadınlann kılığına girip Kit
hairon yamaçlarında kadınlan gözetlemeye gidiyor. Bakkhalar'da, insanla hayvan arasındaki fark da şiddet nedeniyle siliniyor. Bakk
hosçu kadınlar, bir inek sürüsüne hücum edip, çılgınlıklanna engel saydıkları erkeklerle karıştırdıklan inekleri elleriyle parçalıyorlar.
Öfkeden sayıklayan Pentheus, Dionysos'u bağlıyorum diye bir boğa
yı bağlıyor ahıra. Agaue ise bunun tersi olan bir hata işliyor: Bakk
hosçu kadınlar aralannda casusluk yapmakta olan oğlu Pentheus'u fark ettiklerinde Agaue onu "genç bir aslan" sanıp ilk darbeleri ken
disi indiriyor.
Tragedya boyunca silinme yolunda olan bir başka ve görünüşte aşılması olanaksız farklılık ise tannyla insan, Dionysos ile Penthıms arasındaki farklılık. Dionysos'ta olup da bir benzeri Pentheus'ta da bulunmayan hiçbir şey yok. Dionysos, çift. Bir yanda, Maenadlar ta
rafından tanımlanan Dionysos var: Yasallığın kıskanç koruyucusu, tannsal ve insansal yasalann savunucusu. Öte yanda ise az önce ta
nımladığımız, isyancı, tragedyadaki gidişatı bozan Dionysos'u görü
yoruz. Aynı ikileşme Pentheus'ta da görülüyor: Thebai Kralı bize kendisini dindar bir tutucu, geleneksel düzenin koruyucusu gibi su
nuyor. Koronun sözlerinde ise tam tersine, bir kural çiğneyici ola
rak, tanntanımaz girişimleriyle kadir-i mutlak tannnın öfkesini The
bai'ye çeken küstah bir zındık gibi görünüyor. Pentheus, önleme sa
vında oldugu düzensizliğe katkıda bulunuyor gerçekte. Kendisi de
Bakkhosçu oluyor; Dionysos'un ruhu, yani "insanlar" ve "tannlar"
dahil tüm varlıktan birbirine benzeten şiddet, en delice zıtlıkların içinde ve o zıtlıklar sayesinde, onu da ele geçiriyor.
Kahramanlardan her birinin ayırt edici özellikleri, en azından taslak ya da belirti halinde, diğerinde de bulunuyor. Örneğin, tann
sal varlık Dionysos'un güzel delikanlı görünüşünün ardında, bunu vurgulayan bir gizli insanlık var. Buna koşut olarak, insan Penthe
us'un da, tann olmamakla birlikte tannya dönüşme arzusu taşıyan bir ikiz kişiliği var; bu ikiz, Pentheus'un diyonizyak ruha teslim olu
şuna eşlik eden insanüstü iddialannda kendini açıkça belli ediyor:
''Taşıyabilir miyim sırtımda Kithairon'u/ hem orman diplerini hem Bakkhosçu kadınları?"
Diyonizyak esrime içinde tann ile insan arasındaki her tür fark
lılık yok olmaktadır. Oyunda diyonizyak tutuculuğun bir sesi varsa, o da, diyeceklerini ikircimsizce söyleyen Lidyalı Maenadlardır. Çıl
gınlık, Dionysos ruhunun ele geçirdiği herkesi bir başka Dionysos kılmaktadır: "Dansın başını kim çekerse o olur Bromios!"4
Denecektir ki Pentheus'un ve Thebaili Bakkhosçu kadınların es
rimesi suçlu bir kibirden ileri gelirken, Dionysos ile Maenadlarınki gerçekten tannsaldır; en kötü şiddet bile meşrudur onlarda, çünkü tann tanndır, insansa insan. Doğrudur da. Genel entrika düzlemin
de tann ile insan arasındaki farklılık hiçbir zaman yitip gitmiyor, tra
gedyanın başında ve sonunda yüksek perdeden dile getiriliyor. Ne var ki oyun boyunca işler tümüyle başka bir biçimde yürüyor. Tüm farklılıklar birbirine giriyor ve insanlarla tanrılar arasındakiler de da
hil, ortadan kalkıyor.
Görüldüğü üzere trajik esin, Bakkhalar'da ve
Kral
Oidipus'ta aynı sonucu vermekte, karşılıklı şiddet içinde, mitos ve ayin değerlerini eritmektedir. Tüm farklılıklann keyfi olduğunu açığa vuruyortra-4 Bromios, tanrı Dionysos'un takma adlarından biri. -ç.n.
184 S 1 O O E T V E K U T S A L
gedya. Bizi acımasızca, bir bütün olarak mitos ve kültürel düzen ko
nusunda belirleyici olan bir soruya götürüyor. Sophokles bu soru
dan önceki aşamada durmuş ve sonuçta işin içindeki mitik değerler yeniden doğrulanmıştı. Euripides de Bakkhalar'da aynı şeyi yapıyor.
Simetri öylesine tam bir biçimde beliriyor ki, yukanda gördüğümüz üzere, insanla tanrı arasındaki farklılık ortadan kalkıyor. Tanrı artık iki rakip arasındaki kozdan başka bir şey değil: "Ne mutlu sana, ka
pında kalabalıklar bekliyor, bütün kent Pentheus adına şan katıyor.
Bakkhos da sever eminim, böyle onurlanmayı .. . "
Ancak, oyunun sonunda tannnın özgüllüğü yeniden doğrulanı
yor, hem de korkunç bir biçimde. Her şeye kadir olan Dionysos ile Pentheus'un o suçlu zayıflığı arasındaki oyunun hiçbir zaman eşitler arasında oynanmamış olduğu anlaşılıyor. Farklılığın kazandığı zafer,
az önce açığa çıkmış trajik simetrinin üstünü bir kez daha örtüyor.
Tragedya bize bir kez daha yüreklilikle çekingenlik arasındaki salı
nım gibi görünmeye başlıyor. Sophokles örneğinde, şairin, bilerek ya da bilmeyerek, daha da büyük bir yürekliliğin önünde geri çekil
diğini öne sürmemizi haklı çıkaran tek neden, tragedyadaki gidişa
tın simetrisi ile mitik içeriğin simetrisizliği arasındaki çelişkiydi.
Bakkhalar'da da aynı metinsel zıtlıklar var ve aynı tip bir çözümleme bizi aynı vargılara götürecek: Euripides de büyük bir yürekliliğin karşısında geri çekiliyor. Ancak, bu kez geri çekilme sessizce olup bitmiyor. Pek çok tragedyasında, şairin karanndan ileri gelen ve bu karan haklı çıkarmaya yönelik, bertaraf edemeyeceğimiz kadar ıs
rarlı ve yinelemeci pek çok bölüm bulunuyor:
Bilgelik tam bir delilik.
lnsanı aşan düşünceler kısaltır ömrü, çünkü dimyata giden, evdeki pirinçten olur.
Ya sayıklıyor ya hata işliyordur böyle davranan kişi.
iddialı fikirlerden uzak tut Temkinli yüreğini de ruhunu da
Alçakgönüllüler ordusu neye inanır ve ne yaparsa Yeter bana da.
Eleştirmenler bu gibi bölümlerin sonu! anlamı konusunda fikir birliği içinde değil. Modem çağlarda Euripides'i konu alan tartışma
ların önemli bir bölümü bu sorun çevresinde dönüp dolaştı. Ancak, belki de tüm sorunu yanlışlayan bir koyut var ki, tüm yorumlarda ortak. Tüm yorumculara da, sözü edilmeye bile gerek görülmeyecek kadar itiraz götürmez görünen bu koyut, tragedya şairinin önünde geri çekildiği bilgilerin niteliğiyle ilgili. Bunların bizde bulunmayan bilgiler olamayacağı,
önsel olarak
kabul ediliyor. "Modemlik"ten Euripides kadar uzak bir şairin bizim hiç bilmediğimiz bir tehlikeyi al
gılamış olabileceği fikri, bizim tümüyle yabancısı kaldığımız bir ha
kikatin varlığını sezmiş olma ihtimali, ciddiye alınamayacak kadar gülünç geliyor bizlere.
Modemler, Euripides'in kendilerine bunca gurur veren kuşku
culuk karşısında geri çekildiğinden eminler. Söz konusu olan, din
sel inancın arkasında herhangi bir gerçek konu/nesne bulamayan, bu inancı düpedüz "imgesel" ilan eden kuşkuculuktur. Euripides'in ahlaki gerekler ya da önyargılar nedeniyle dinsel inancın salt aldat
maca, duruma göre de "teselli edici" ya da "baskılayıcı" bir fantasma olduğunu kabul etmekte ikircime düştüğü düşünülür hep.
Modem ve romantik entelektüel, kendisini tarihin en karşı du
rulmaz put kırıcısı sayıyor. Euripides'in geleneksel olarak gördüğü takdiri hak etmeyecek kadar "burjuva" olup olmadığını soruyor bu entelektüel.
Oysa Euripides, modemler gibi dinsel "inanç" çerçevesinde ko
nuşmaktan çok, ihlal edilen sınırlar ve o sınırların ötesindeki kuşku
lu bir bilgi çerçevesinde konuşmaktadır. ôyle görünüyor ki, aynı öl
çüde soyut bir "inanç"\a bir "inançsızlık" arasında yapılacak basit bir
186 Ş 1 O O E T V E K U T S A l
seçim değil, karşımızdaki. Burada tannlar konusunda boş bir kuş
kuculuktan daha temelli bir şeyler dönüyor. Henüz hiç ayırt edilme
miş olan bu
bir şeyler, Bakkhalar
metninde bile pekala okunabilir durumda.P
entheus'un öldürülmesi, tanrının, kendi ailesi başta olmak üzere Thebaililerin inançsızlığı nedeniyle "intikam" olsun diye kendi eliyle kışkırttığı bir bunalımın hem doruğu hem de tasfiye edil
mesi olarak ortaya çıkmaktadır. Tann, Pentheus'un ölümüne neden olduktan sonra, ailenin geri kalanını da kentten kovar. Yeni tanrının istediği inancı gösteren bir Thebai'ye banş ve düzen gelebilecektir artık.
Buradaki öldürme olayı hem bir tann eyleminin hem de kendi
liğinden bir patlamanın sonucu gibi görünüyor. Tannsa! eylem, za
ten ayinleşmiş olan bir kurban sunumu çerçevesinde yer alıyor. Kur
ban sunucu rolünü ise tannnın kendisi oynuyor; kurban adayını o hazırlıyor. Tanrının onayını alan kurban edimi, tanrıyı yatıştıran in
tikamla örtüşüyor burada. Dionysos, ayin gereği saçlarını ve giysisi
ni düzeltme bahanesiyle Pentheus'un başına, beline ve ayaklanna dokunuyor. Öldürme edimi de diyonizyak görenekler uyarınca olup bitiyor. Bu edimde, ayırt edici özellikleri daha önce sözünü ettiğimiz çeşitli kurban edimlerinde de bulunan
sparagmos'u
fark ediyoruz:1)
Öldürme edimine tüm Bakkhosçular katılıyor: Sayısız ayinde büyük bir rol oynayan oybirliği koşulunu burada da buluyoruz.2)
Silah kullanılmıyor; kurban boş ellerle parçalanıyor.Sparag
mos
burada da türünün tek örneği değil. Topluca ve silahsız olarak saldınlan iki kurban örneği görmüştük: Dinkalann kurban ayini ile SvazilandIncwala
ayinleri sırasında kralın yerini alan ineğin öldürülmesi olayı. Buna benzer çok örnek verilebilir. Rudolf Otto'nun, "Yu
nan diyonizyaklığı kesinlikle benzersizdir" biçimindeki tezinin en küçük bir temeli bulunmuyor. Dionysos mitosunda da, inancında
da, ilkel toplumlarda sayısız eşdeğeri bulunmayacak tek bir özellik yoktur.
Tragedyadaki uyarlama, ayin geleneğinde görülen planlılığın ar
kasındaki kendiliğindenliği onaya çıkardığı için, planlılıktan tü
müyle kopmuş olmasa bile, ayin geleneği ile kurucu olay arasındaki ilişkiye neredeyse parmak basmamıza olanak sağlıyor. Kurucu olay hiç de hayali değildir ve Euripides tarafından bir bölümüyle canlan
dırılmaktadır. Kurbanın, oybirliği halindeki silahsız katılımcılar ta
rafından parça parça edilmesi gerçek anlamını burada buluyor. Biz o ilk sahneyi, tragedya metni temsil etmese bile hayal edebilirdik.
Örgütlü bir öldürme olayı söz konusu olamaz burada. Her şey bize önce banşçıl niyetler içinde olan, örgütsüz bir kalabalığı düşündü
rüyor. Bu kalabalık, bilinmeyen ama aslında bilinmesi de şart olma
yan nedenlerle, toplu histeriyi son derecesine kadar götürüyor. Ka
labalık en sonunda, aleyhine bir kamu davasını hak etmesi için hiç
bir önemli neden bulunmayan, ama çok kısa bir sürede arkadaşlan
nın tüm kuşkulannı, sıkıntılannı ve korkusunu üstüne çeken bir bi
reye hücum ediyor. Bu bireyin şiddet uygulanarak öldürülmesi, ka
labalığın yatışması için iyi bir öfke boşaltma yolu oluşturuyor.5 Ayinsel sparagmos, çalkantılara ve düzensizliğe son veren linç sahnesini titizlikle taklit ediyor. Topluluk, selamet getiren hareket
leri kendine mal etmek istiyor. Demek ki ayin geleneğinin değişmez kılmaya çalıştığı şey, çelişkili bir biçimde, mutlak kendiliğindenlik
tir. Tragedyanın yeri gerek bu örnekte gerekse başka yerlerde, ayin geleneği ile, onun yeniden üretmeye çalıştığı o ilk, kendiliğinden ör
tir. Tragedyanın yeri gerek bu örnekte gerekse başka yerlerde, ayin geleneği ile, onun yeniden üretmeye çalıştığı o ilk, kendiliğinden ör