bağlantı kurmuş ama, tam da böyle yaptığı için, pek yankı uyandı
ramamıştı:
lnsanı yaşamına böylesine acımasızca edimler katmaya iten, son derece altüst edici deneyimler olmalıdır. Neydi bunun nedenleri?
lnsanlar kendi benzerlerini, içgüdülerinden başka bir şey bilme
yen yarı hayvan barbarın ahlakdışı ve düşünülmemiş bir
hareke-2 Paris, 1 954, s. 206-7.
tiyle değil de, dünyanın sonu! doğasını anlamaya ve bu konuda öğrendiklerini gelecek kuşaklara dramatik roller kurarak aktarma
ya çalışan kültürel biçimlerin yaratıcısı olan bilinçli bir itilimle öl
dürebilmeleri için nasıl bir sarsıntı geçirmiş olmalılar? ... Mitik dü
şünce, belirli bir olayın en canlı tanıklığını kendisinin sunduğu bi
çimindeki haklı bir kaygıyla, dönüp dolaşıp
ilk seferinde
olup bitmiş olana, yaratıcı edime geliyor hep ... Ayinlerde öldürme edimi böylesine belirleyici bir yer tutuyorsa [kuruluş uğrağında da] özel
likle önem taşıyan bir yer tutmuş olmalıdır.
Herhalde, betimleme düzlemindeki son katkılan yadsımaksızın,
ilk seferinde
belirleyici bir şeyler olup bitti mi bitmedi mi diye yeniden sormanın zamanıdır artık. Geleneksel sorulan, çağımızın yön
tembilimsel titizliğiyle yenilenmiş bir çerçeve içinde yeniden sorma
ya başlamak gerekiyor.
Böyle bir soruşturma ilkesi kabul edilince, incelenmeyi hak eden her varsayımın
önsel olarak
uyması gereken koşullar nedir diye sorulmalı. Reel bir köken varsa, mitoslar bu kökeni kendilerine göre durmadan anımsamakta, ve ayinler, yine kendilerine göre, durma
dan bu kökeni anmakta ise, insanlar üstünde, sonuçta unuttukları
na göre silinmez olmayan ama çok güçlü bir etkide bulunmuş bir olayla karşı karşıyayız demektir. Bu etki, dinsel ve belki her tür kül
türel biçim aracılığıyla sürüp gitmektedir. Dolayısıyla, açıklamasını yapmak için de bireysel ya da kolektif bir bilinçdışı biçimini öne sürme zorunlulugu yoktur.
Öldürme ediminden oluşan anma ayini sayısının olağanüstü yüksekliği, bu ayinlerin kökeninde de bir öldürme olayının bulun
duğunu düşündürüyor. Freud,
Totem ve
Tabu'da, bu gerekliliği açık bir biçimde algılamıştı. Kurban edimlerinin dikkate değer benzerliği, tüm toplumlarda aynı tip bir öldürmenin söz konusu olduğunu düşündürüyor. Bu durum, o öldürme olayının bir seferliğine olup bittiği ya da bir tür tarihöncesiyle sınırlı kaldığı anlamına gelmez.
1 30 S 1 D D E T V E K U T S A L
Başlangıcına ya da yeniden doğmasına işaret ettiği her belirli toplum açısından bakıldığında olağanüstülük taşıyan öldürme olayı, karşı
laştırma amacıyla genel bir açıdan bakıldığında tümüyle sıradan gö
ıünecek türden olmalıdır.
Bize öyle geliyor ki doyurucu bir varsayımın tüm bu zorunlu ko
şullannı bir araya getiren olay tipi, kurban bunalımı ile ikame kur
ban mekanizmasıdır.
Denecektir ki böyle bir olay gerçekleşmiş olsaydı bilim şimdiye değin keşfetmiş olurdu. Böyle söylemek, bilimin gerçekten olağa
nüstü nitelikteki bir yetersizliğini hiç dikkate almamak olur. Tüm insan toplumlarının kökeninde dinsel inancın bulunduğu, kuşku götürmeyen, temel bir olgu. Var olan toplumsal kurumlar içinde bi
limin reel bir amaç, gerçek bir işlev yükleyemediği tek kurum din
sel inanç. Biz, dinsel inancın konusunun ikame kurban mekanizma
sı olduğunu öne süıüyoruz; dinsel inancın işlevi bu mekanizmanın etkilerini sürdürmek ya da yenilemek, başka bir deyişle şiddeti top
luluk
dışında
tutmaktır.O
kumakta olduğunuz denemede önce kurban sunmanın anndırıcı işlevini saptadık. Daha sonra kurban bunalımını bu arındırma işlevinin ve her tür kültürel farklılığın yitirilmesi olarak ta
nımladık. lkame kurbana uygulanan oybirliğine dayalı şiddet bu bu
nalıma gerçekten son veriyorsa, yeni bir kurban sisteminin başlan
gıcında bu şiddetin yer alması gerekeceği açıktır. Yıkım sürecinin önüne yalnızca ikame kurban geçebiliyorsa her tür yeni yapılandır
manın kökeninde o var demektir. Bu savımızı kültürel düzenin te
mel biçim ve kuralları (örneğin, festivaller, ensest yasağı, geçici ayin
ler vb) düzeyinde doğrulamanın olanaklı olup olmadığını ileride gö
receğiz. Şimdiden önümüzde ikame kurbana uygulanan şiddetin köklü bir kurucu niteliği olabileceğini düşünmek için ciddi neden
ler var: lkame kurban, şiddet kısır döngüsüne son verirken aynı
an-da yeni bir kısır döngünün, kurban ayini döngüsünün başlatıcısı ol
maktadır; kurban ayini döngüsü ise bütün bir kültür döngüsünün başlatıcısı olabilir.
Durum böyleyse, kurucu şiddet gerçekten insanların sahip oldu
ğu en değerli şeylerin ve en çok korumak istedikleri şeylerin köke
nini oluşturuyor demektir. Mitik bir kişinin bir başka mitik kişi ta
rafından öldürülmesine varan tüm
köken
mitoslannın, üstü örtülü ve biçim değiştirmiş olmak kaydıyla ileri sürdüğü anlayış budur. Bu olay, kültürel düzenin kurucu öğesi olarak algılanmaktadır. Ölen kutsal kişiden yalnızca ayinler değil, aynı zamanda evlilikle ilgili kurallar, yasaklar ve insanlara insanlıklarını veren tüm kültürel biçim
ler doğmaktadır.
Mitik yaratıklar bazı durumlarda insanlara toplum halinde yaşa
maları için gereken her şeyi kendilerinin sağladığını, bazı durumlar
da ise tersine insanları o şeylerden yoksun bıraktıklarını öne sürer
ler. İnsanlar her seferinde, kendilerine gerekli olanı eninde sonunda elde eder ya da ele geçirirler ama ancak mitik yaratıklardan biri di
ğerlerinden ayrılıp başına az ya da çok olağanüstü bir şey geldikten sonra. Diğerlerinden ayrılan mitik kişinin başına gelen şey genellik
le ölümcül, bazense görünürde önemsizdir; ancak orada, şiddete da
yalı çözüme az ya da çok karanlıkta kalmış bir gönderme bulmak olanaklıdır. Mitik kişi bazen gruptan ayrılarak çekişme konusu olan nesneyi alıp kaçar; bu durumda yakalanacak ve öldürülecek, bazı örneklerde de yalnızca yaralanacak ya da dövülecektir. Dövülmeyi kendisinin istediği de olur. Her seferinde bir sonraki aşama olağa
nüstü bir iyiliktir ve kültürel düzenin uyumlu işleyişini sağlayan bir bereket sayesinde gönence ulaşılır.
Mitik anlatı bazen de, ister istemez kurban bunalımındaki reka
betleri çağrıştıran yan sportif ya da savaşçıl bir yarışma çerçevesin
de geçer. Tüm bu izleklerin arkasında her zaman, önceleri karşılık
lı olan bir şiddetin giderek oybirliğine dayalı şiddete dönüşmesinin
132 S 1 D D E T V E K U T S A L
izleri okunabilir. Her tür insan etkinliğinin, hatta doğa yaşamının topluluk içinde şiddetin geçirdiği bu başkalaşıma tabi olmasına şa
şılmamalıdır. llişkilerde sorun olunca, insanlar artık anlaşmaz ve iş
birliği yapmaz duruma gelince, bundan etkilenmeyen tek bir etkin
lik kalmaz. Bitkisel ürün, av ya da balık avı, hatta hasatın kalite ve bolluk derecesi etkilenir. Dolayısıyla, kurucu şiddetten bilinen iyi
likler insan ilişkilerinin çerçevesini mucizevi bir biçimde aşmakta
dır. Kolektif öldürme, her tür bereketin kaynağı gibi görünür; döl
leme ilkesi ondan bilinir; insana yararlı bitkiler, tüm besin madde
leri bu ilksel kurbanın ölüsünden fışkınr.
H
ubert ile Mauss bile, modern "devrimci" bilimimize toplumsallığın gerçekliğini anımsatması gereken olaylar aktarıp duruyorlar. Gerçekten de, kurucu linç olayının hemen hemen seçilmez du
rumda olduğu mitosların yanında, böyle bir olayın varlığını nere
deyse açıkça kabul edenler de var. Ana çizgileri şöyle böyle çizilmiş olan bu tür mitoslar her zaman bizlerin Batılı insan bilimcisi sıfatı
mız yüzünden "kaba" bulma eğiliminde olacağımız kültürlere men
sup değil. Sözünü ettiğimiz iki yazarın aktardığı, eksiksiz bir Yunan örneği sunalım:
Troizen'deki Hippolytos tapınağının avlusunda her yıl yapılan "lit
hobolia" festivalinde, Girit'ten gelme Damia ve Auksesia adlı iki yabancı ve tehlikeli bakire tanrıçanın ölümü anılırdı. Bu tanrıçalar bir ayaklanma sırasında geleneğe göre recmedilmişti. Yabancı tan
rıçalar, genellikle hasat festivallerinde rol oynayan, oradan geçen yabancılardır; recim ise bir kurban ayinidir.3
Oidipus mitosu çevresinde, asıl amaçları yukarıdaki yorum ışı
ğında aydınlanabilen
pharmakos
vekatharma
gibi ayinler var. Atina kenti tedbirli davranır, bu tür kurban ihtiyaçları için giderlerini ken-3 Hubert ile Mauss, Sacrifice., s. 290.disinin karşıladığı belli sayıda zavallıyı hazır tutardı. Gerektiğinde, herhangi bir felaket -salgın hastalık, kıtlık, yabancı işgal, iç huzur
suzluk- kenti tehdit ettiğinde ya da etkisine aldığında, topluluğun emrine amade bir
pharmahos
bulunurdu her zaman.Oidipus mitosunun eksiksiz açıklaması, yani ikame kurban me
kanizmasının saptanması, kurban sunanların amacını anlamamıza yardımcı oluyor. Kurban sunanlar, ikame kurban mekanizması sa
yesinde çözüme kavuşmuş bir eski bunalımın olabilecek en sadık kopyasını yeniden üretmek istiyor. Gerçek ya da hayali, topluluğu tehdit eden tüm tehlikeler, bir toplumun karşılaşabileceği en kor
kunç tehlikeyle, kurban bunalımı tehlikesiyle bir tutuluyor. Ayin ge
leneği, karşılıklı şiddet içinde yitirilmiş olan birliği ikame kurbana karşı ve onun çevresinde yeniden oluşturarak topluluğa düzeni geri getirmiş olan o başlangıçtaki kendiliğinden linç olayının yinelenme
sidir. Oidipus gibi, kurban da çevresindeki her şeye bulaşan, bu ne
denle de yok edildiğinde topluluğa huzuru geri getiren bir tür kir sa
yılıyor.
Pharmahos,
kirler hep onun üstünde toplansın diye her tarafta dolaştırılıp daha sonra da tüm halkın katıldığı bir törenle ko
vuluyor ya da öldürülüyor.
Tezimiz doğruysa, Oidipus gibi
pharmahos'un
çağrışımının da ikili olmasını açıklamak kolaylaşmaktadır: Bir yandan aşağılık, kuşkulu, hatta suçlu bir kişi gibi görülmesi, her tür alaycılık, hakaret ve kuşkusuz şiddete hedef kılınması, öte yandan ise çevresi dinselliğe varan bir yüceltmeyle sarılarak bir tapınç ortamında başrolü oyna
ması. Bu ikililik, başlangıçtaki kurbandan sonra dinsel geleneğe gö
re sunulan kurbanın da aracılık etmesi gereken başkalaşımı yansıtı
yor: Kurbanın her tür kötücül şiddeti üstüne çekerek, ölümüyle bu şiddeti iyicil şiddete, barışa ve berekete dönüştürmesi gerekiyor.
Klasik Yunancadaki
pharmahon
sözcüğünün hem zehir hem panzehir, hem hastalık hem ilaç, son olarak da, duruma, içinde bulunu
lan koşullara ve kullanılan doza göre çok yararlı ya da çok zararlı
et-134 S I D D E T V E K U T S A L
kilerde bulunabilen her tür madde anlamına gelmesi şaşırtıcı değil.
Phannakon,
sihirli ilacın ya da ne olduğu belirsiz bir iksirin adı. Sıradan kimseler bu maddenin kullanımını pek de doğal olmayan ola
ğanüstü bilgilerle donatılmış olanlara, rahip, sihirbaz, şaman, hekim gibi kişilere bırakmak zorunda.4
Oidipus ile
phannakos
arasında böyle bir yakınlık bulmamız, tragedyayı ayin temelinde tanımlayan ve çogu lngiliz olan uzmanların, XX. yüzyıl başlarının
Cambridge ayincilerinin
görüşlerini benimsediğimiz anlamına gelmesin hiçbir biçimde. Oidipus mitosunun
phar
makos
ayinlerine benzer ayinlerden ayrılamayacağı açık olmakla birlikte, mitosu ve ayini tragedyayla karıştırmamak gerekiyor. Daha ön
ce de gördüğümüz üzere, tragedyanın esini mitosa ve ayine temel
den karşıttır. Kaldı ki,
Cambridge ayincileri
ile tilmizlerininphanna
kos
yorumlarını dayandırdıkları temel fikir, mevsim değişikliklerinin, doğadaki "ölüm" ile "yeniden canlanma"nın ayinlerde ilk öykü
nülen örnek olduğu,
phannakos'un
temel anlam alanını da bunların oluşturduğu fikridir. Oysa doğadaphannakos
kadar canavarca bir ayinsel öldürmeyi dayatan, hatta düşündüren bir şey yoktur. Bize göre olası tek örnek, kurban bunalımı ve bu bunalımın çözümüdür.Doğa bundan sonra gelir: Ayinsel düşünce, belli bir noktadan son
ra, doğanın ritimlerinde, topluluktaki düzen ve düzensizliklerin bir
birinin yerini almasına benzer bir yer değiştirme olduğuna inanma
ya başlamıştır. Burada şiddetin işleyiş tarzı, bazen karşılıklı ve kötü
cül, bazense oybirliğine dayalı ve iyicil olması, tüm evrenin işleyiş tarzı olarak görülmüştür.
Tragedyayı mevsimsel ayinlerin yeniden ele alınıp uyarlandığı bir tür bahar ayini olarak görmek, tragedyanın
tragedya
olmasını sağlayan her şeyden yoksun bırakılmasından başka bir şey değildir.Bu tragedya "yapıbozum"unun başarısızlığı sonuçta tragedyaya Batı kültürü içinde yan ayinsel bir değer yüklemeye varmış olsa bile böy-4 Bkz. s. böy-428-9.
ledir. Orada söz konusu olan, daha sonra söz edeceğimiz, çok med
yatikleşmiş ve
Cambridge ayincilerinin
kavramlarıyla ilgisi olmayan bir süreçtir.s5 Fransa'da da çok sayıda araştırmacı, mitost�ki Oidipus'la Sophokles'in Oidipus'unda bir pharmakos ve bir "günah keçisi" tanılamıştır. Marie Delcourt'a göre bu günah keçisi göreneği, çocuk Oidipus'un yazgısını, anne ve babası tarafından terk edilmiş olmasını açıklama olanağı sağlamaktadır:
"Oidipus'u günah keçiliğine maruz bırakan, adı Laios yani Publius (halkın temsilcisi) olan babasıdır." Sakat ya da biçim bozukluğu olan çocukların teşhir edilmesi son derece yaygın bir uygulamadır; bu durumu, kuşkusuz, tüm kurban edimlerindeki ikame kurban temelinde, başka bir deyişle oybirliği temelinde anlamak gerekiyor. Marie Delcourt burada halktaki oybirliğinin işaretlerine değiniyor. (Ugendes et cultes de htros en Grece, Paris, 1 942, s. 1 02.) Aynca bkz. Oedipe et la ltgende du conqutrant ( 1944). Daha yakın tarihlerde de jean-Pierre Vernant bu fikirleri yeniden ele alarak Kral Oidipus'un izleksel çözümlemesi düzeyinde bu fikirlerin ne denli verimli olabildiğini gösterdi : "Kutsal kral -pharmakos: Bu ikisi Oidipus'un iki yüzüdür ve çift yönlü bir formül gibi biri diğerinin tersine çevrilmiş hali olan bilmece özelliğini kazandırmaktadır ona. Sophokles, Oidipus'un doğasındaki bu tersine çevrilmişliğe genel bir içerik kazandırmaktadır:
Kahraman, insanlık durumunun bir numunesidir." (Ambiguitt et
renversement: sur la strucıure tnigmatique d'Oedipe roi, s. 1 27 1 .) Tragedya ile buyuk mitos ve ayin izlekleri arasındaki bu ilişkiden daha gerçek bir şey olamaz. Ancak, bu ilişkiyi gerçekten kavrayabilmek için, izlek düzeyindeki çözümlemeleri aşmak ve "günah keçisi"ni bir boş inanca, her tür işlemsel değerden yoksun bir mekanizmasızlığa dönüştüren önyargıdan vazgeçmek gerekir. Bu ilk izleğin arkasında, karşılıklı şiddetin gerçek bir biçimde düzenleyici şiddete dönüştüğü görülmelidir. Bu başkalaşımın düzenleyicilik özelliği, oybirliğine dayalı olmasından ve mitoslarla ayinlerin tüm çift yônlü formüllerini, hakikate en yakın olanlardan başlamak üzere tüm kültürel
değerleri, arkalarına saklanmak yoluyla yapılandıran tek işleyiş olmasından kaynaklanıyor. Sophokles, günah keçisi izleğine hiçbir şey katmıyor; "genel kapsam"a herhangi bir şey eklemiyor. Dramaturgun Oidipus'u "insanlık durumunun bir örneği" yapması boşuna değil. Mitosun yapısını kısmen bile olsa çözümleyince kaçınılmaz olarak her tür insanlık durumunun gerçek temellerine varılıyor.
V
arsayımımız netleşiyor ve genişliyor. Bu sayede, öldürülmesi gibi her zaman mat kalmış, nüfuz edilememiş dinphannakos'un
sel edimlerin arkasında gayet anlaşılır bir projenin bulunduğunu saptayabiliyoruz. Göreceğimiz üzere, bu varsayım ayin geleneklerini hem bir bütün olarak hem de en küçük ayrıntılarıyla anlamamıza olanak sağlıyor. Buraya kadar yalnızca insanların kurban edildiği ayinlerden söz ettik. Bu noktada ayin geleneğiyle şiddete dayalı oybirliği mekanizması arasındaki bağ gözle görülür durumda, çünkü başlangıçtaki kurban da insan; ayin geleneğiyle başlangıçtaki olay arasındaki taklit ilişkisini kavramak zor değil.
Şimdi kendi kendimize, hayvan kurbanların da bir kurucu ko
lektif öldürmenin
mimesis'i
[taklidi) olarak tanımlanıp tanımlanamayacağını sormalıyız. Bu kitabın birinci bölümünde, insan kurban et
meyle hayvan kurban etme arasında temel bir farklılık bulunmadığı
nı görmüştük. Dolayısıyla, vereceğimiz yanıt
önsel olarak
olumludur.Musevilikteki ünlü "günah keçisi" ve hayvanlarla ilgili bu türden tüm ayin gelenekleri bize hemen durumun aynı olduğunu düşündürü
yor. Ancak, hayvan kurban etmenin de bir ikame kurbanın ölümü
nü örnek aldığını göstermeyi denemek için "klasik" denebilecek bir hayvan kurban etme olgusu üstünde durmamız fena olmayacak. Bu kurban ediminin yeniden üretmeye çalıştığı şey gerçekten şiddete dayalı oybirliği ise, eğer ikame kurban mekanizması gerçekten tüm ayin geleneklerinin anahtarıysa, bu tür kurbanları tüm yönleriyle ay
dınlatabilecek bir ışığa kavuşuyoruz demektir. Varsayımın yazgısını belirleyecek olan da, elbette, bu ışığın varlığı ya da yokluğudur.
Şimdi de gözümüzü, kurban ediminin günümüze değin sürdüğü ve yetkin bir budunbilimcinin betimlediği ender toplumlardan biri
ne çevirelim. Godfrey Lienhardt,
Divinity and Experiencel Tannsallık ve Deneyim'
de, Dinka topluluğunda gözlemlediği bazı kurban törenlerini ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Bize temel önemde görünen nok
taları vurgulamak kaydıyla, anlattıklarının bütününü özetleyeceğiz.
Koro halinde yinelenen büyü sözleri, önceleri dağınık ve kayıtsız duran kalabalığın dikkatini yavaş yavaş çekmeye başlıyor. Katılımcı
lar savaşıyormuş gibi yapıyor. Tek tek bazı bireylerin başkalarına vurduğu da oluyor ama, gerçek bir düşmanlıkla değil. Dolayısıyla, şiddet, ayinsel bir biçimde, ama henüz karşılıklı olmak üzere, hazır
lık aşamalarındadır. Ayinsel taklit, önce kurban bunalımının kendi
sini, oybirliğine dayalı çözümün kargaşa içindeki öncellerini konu alıyor. Zaman zaman gruptan biri aynlıp hayvana, bir kazığa bağlı duran inek ya da danaya hakaret ediyor ya da vuruyor. Ayin gelene
ğinde durağan ya da donmuş olan hiçbir şey yok; ayin boyunca, da
ğılma ve çatışma eğilimlerine azar azar üstün gelen bir kolektif de
vingenlik tanımlanıyor ve şiddet kurbana yöneltiliyor. Karşılıklı şid
detin tek yanlı şiddete dönüşmesi açık bir biçimde gösteriliyor ve ayin halinde yeniden yaşanıyor. Öyle sanıyorum ki gözlemciler, kar
şılıklı şiddetin oybirliğine dayalı şiddete dönüşmesini gösteren ve bazen gözle görülmesi zor olan belirtilere her zaman duyarlı olsa, sa
yısız ayin için aynı gözlemde bulunulabilir. Ünlü bir örnek olan Yu
nan Bouphonia'larında katılımcılar önce kendi aralarında dövüşmek
te, sonra hep birlikte kurbana çullanmaktadırlar. Genellikle kurban töreninin başlangıçlarında yer alan tüm kavga taklitleri, biçimsel si
metrisi ve sürüp giden karşılıklı konumlanmasıyla önce bir çatışma niteliği taşıyan ayin danslarının tümü, kurban bunalımının birer taklidi olarak yorumlanmaya elverişlidir.
Dinkaların kurban törenlerinde zirveye ölümle değil, ondan ön
ce, kurbanı yok edebilecekmiş gibi duran ayinsel ilençlemelerle va
rıldığı anlaşılıyor. Demek kurban tıpkı tragedyadaki gibi esas olarak sözcük darbeleriyle öldürülmektedir. Ve öyle görünüyor ki bu söz
ler, ayinde her zaman söylenmiş olmasa bile temelde, Teiresias'ın Oidipus'a yönelttiği suçlayıcı sözlerin aynısıdır. Kurban edimi bazen hayvanın üstüne
topluca
saldırılarak gerçekleştirilmekte, böyle durumlarda özellikle hayvanın üreme organlan hedef alınmaktadır.
138 S 1 D D E T V E K U T S A L
Phamıahos'lar kurban edilirken de cinsel organlar bitki saplanyla kırbaçlanmaktaydı. Hayvan kurbanın tıpkı Oidipus gibi baba katli ve ensestle, ya da kültürel düzenin yıkılmasında başlıca rolü oyna
yan ve farklılıklann şiddet yoluyla silinmesi anlamına gelen diğer her tür cinsel aykırılıkla suçlandığı bir ilk kurbanı temsil ettiğine inanmak için yeterince neden bulunuyor. Kurban etme, biçimi su
çun niteliğine göre belirlenen bir ceza; ancak, edimin yinelenmesi ayin düşüncesiyle ilgili ve bu düşünce, kurban ayininden, basit bir cezalandırmayla karşılaştınlamayacak önemde yararlar bekliyor.
Bunlar elle tutulur yararlardır. Ayin düşüncesi bu yararların
neden
elde edildiğini anlayacak yetide değildir. Sundugu tüm açıklamalar mitiktir. Buna karşılık, aynı ayinsel düşünce, söz konusu yararınna
sıl
elde edildiğini görebilmekte ve bu verimli işlemi yorulmak bilmeden yinelemeye çalışmaktadır.
Hayvanın öldürme öncesinde maruz kaldığı düşmanlık, küçüm
seme ve acımasızlık işaretleri, öldürmenin hemen sonrasında sözcü
ğün tam anlamıyla bir dinsel saygı gösterimine dönüşür. Bu saygı, kurban ediminin yarattığı
annmayla ilgili
rahatlama ile çakışmaktadır. Kurban ölürken karşılıklı şiddeti de beraberinde götürüyorsa, kendisinden beklenen rolü oynamış demektir; gerek iyicil gerekse kötücül tüm biçimleriyle Şiddet'in somutlaştığı varlık olarak, başka
dır. Kurban ölürken karşılıklı şiddeti de beraberinde götürüyorsa, kendisinden beklenen rolü oynamış demektir; gerek iyicil gerekse kötücül tüm biçimleriyle Şiddet'in somutlaştığı varlık olarak, başka