• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: NESRU’L-CUMÂN VE TEFSİR ÖZELLİKLERİ

2.4. Kur’ân İlimleri Açısından Özellikleri…

2.4.4. Münâsebetü’l-Kur’ân

Münâsebet veya tenâsüb sözlükte, yakınlık, benzerlik ve uygunluk manasına gelir. Buna irtibat veya alaka demek de mümkündür. Terim olarak âyetler arasında birbirine yakın ve benzer manalar bulmaya denir. Bazı müfessirler; âyetler arasındaki münâsebet yanında, sûreler arasında da bir münâsebet olduğunu kabul etmişler.776

Âyetler çeşitli zamanlarda ve çeşitli sebeplere binaen nâzil olmakla beraber, aralarında öyle bir irtibat vardır ki, onlardan birini yerinden oynatmak mümkün değildir.777

Âyetlerin arasındaki bu münâsebet açıkça anlaşılabildiği gibi hükümde ortak olan diğer bir âyete atfedilerek de anlaşılmaktadır. Bazen de belağat ilminden yararlanılarak, müdadde, istitrad, tanzir, tehallus ve üslübu’l-Hakîm gibi edebi sanatların yardımı ile âyetlerin manaca birbirine yakınlığı veya zıtlığı, konu benzerliği ya da zıtların karşılaştırılması gibi karinelerle kurulmaktadır.778

Sûrelerin ve âyetlerin tevkifi olduğu kanaatinde olan bazı müfessirler “tenâsüb ilmi” üzerine dikkatle eğilmişlerdir. Ebû Bekir en-Nisâbûrî (ö. 324/936), Zemahşerî,

774 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 140a.

775 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 342b.

776 Zerkeşî, I, 35; Suyûtî, el-İtkân, III, 371.

777 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 204.

124

Arabî, Fahruddin Razî, Ebû Hayyân, Zerkeşî, Bikâî (ö. 885/1480), Suyûtî, Âlûsî ve Elmalılı gibi bazı müfessirler münâsebetin varlığını savunmuşlardır.779 Şevkanî (ö. 1250/1834) ise âyetler arasında münâsebet bulma gayretinin lüzumsuz olduğunu söylemiştir.780

Râzî tefsirinde, “Kur’ân’ın inceliklerinin ekserisi, âyetlerdeki tertiblere ve rabıtalara tevdî edilmiştir.” demek suretiyle bu işin önemine işâret etmektedir. İbnü’l-Arabî de, “Kur’ân âyetlerinin bazısının bazısına irtibatı, manaları birbirine kenetlenmiş tek kelime gibi oluşudur.” demektedir.781

İbn Korkmaz, münâsebet bahsinde Fethu’r-Rahmân’da çokça bilgi aktarmıştır.782 Eserin bu yönüyle özellikle incelenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Zira bu husustaki geniş açıklamaları Fethu’r-Rahmân’ın dirâyet açısından ayırıcı özelliklerinden biridir. Eserde âyetin tefsirine başlarken sebebi nüzûl varsa hemen ondan sonra münâsebetle ilgili “münâsebetü hâzihi’l-âyeti”783 veya “münâsebetühâ limâ kablehâ”784 diyerek müstakil başlık açmış, onun önceki âyetle münâsebetini açıklamıştır.785 Âyetin içinde bulunduğu âyet grupları için de aynı şeyi yapmıştır. Grubun önceki âyet grubuyla münâsebetini izah etmeye geniş yer ayırmış, bunun için yine “münâsebâtü’l-âyât”786 adıyla bir başlık açmış ve ayrıntılı bilgiler yazmıştır.787

Müfessir, sûrelerin arasında münâsebet olduğu hususunda Nesru’l-Cumân’da herhangi bir açıklama yapmamışken âyetler arasında münâsebet olduğu görüşündedir. Eserin özet olması nedeniyle bu konuda geniş bilgi vermekten kaçınmışsa da âyet gruplarının birbirinin devamı olduğunu, aralarında bağ bulunduğunu hissettirmek için âyet grupları

779 Zerkeşî, I, 36-50; Suyûtî, el-İtkân, III, 369-370; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 200, 203.

780 Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü'l-Kadîr, (I-VI), Dâru İbn Kesîr, Dımaşk, 1414, I,

85-86.

781 Zerkeşî, I, 36; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 204.

782 İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân, III, 2a; III, 5a-b; III, 6a-b; III, 15b; III, 16a-b; III, 23b; III, 24a; III, 26b;

III, 28a; III, 30a; III, 32b; III, 33a; III, 35b; III, 36b; III, 40b; III, 43b; III, 47a-b; III, 48b; III, 50a; III, 51a; III, 54b; III, 59a; III, 61b; III, 62a; III, 64b; III, 65b; III, 67b; III, 68a; III, 73b; III, 77a; III, 86a; III, 90a; III, 96b; III, 98a; III, 103b; III, 106a; III, 109b-110a; III, 111a; III, 112a; III, 115b; III, 116b; III, 119a.

783 İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân, III, 2a; III, 6b; III, 26b; III, 28a; III, 51a; III, 54b; III, 59a; III, 68a; III,

73b; III, 77a; III, 86a; III, 90a; III, 98a; III, 103b; III, 106a; III, 109b-110a; III, 111a; III, 112a; III, 116b; III, 119a.

784 İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân, III, 64b; III, 100a.

785 İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân, III, 2a; III, 5a-b; III, 6a-b; III, 15b; III, 16a-b; III, 26b; III, 28a; III, 30a;

III, 96b; III, 115b.

786 İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân, III, 5a; III, 15b; III, 23b; III, 61b.

125

arasında geçiş cümlesi, bağlaç bir kelime veya bir bağlantı edatı yazmayı ihmal etmemiştir. Bu yöntemi üslûbuna da yansıtmıştır. O, Fethu’r-Rahmân’da bazen âyetleri tek tek, bazen de iki veya ikiden fazla âyeti birlikte ele alıp açıklarken Nesru’l-Cumân’da âyetleri grup olarak tefsir etmiştir. Bu da münâsebet açısından önemli bir farklılığı beraberinde getirmiştir. Ancak âyet grupları arasında münâsebet olduğunu ihsas ettirmek için Fethu’r-Rahmân’da da genellikle yaptığı gibi mutlaka bir bağlantı cümlesi kurmuştur. Bu cümlenin başında da ربخا مث,788 لاق مث,789 لاق اذهل,790 ربخاف791 gibi bağlantıyı ifade edecek bir kelime kullanmıştır. Âyetlerin üslûbunu belirtmek için yazdığı seciʻlerde de münâsebete bazen dikkat çekmiştir.792 Nadiren âyetler arasındaki münâsebeti açık bir şekilde izah etmiştir. Bu husustaki açıklamalarına şunlar örnek verilebilir:

İbn Korkmaz’a göre Fâtiha sûresi ile Bakara sûresi arasında münâsebet bulunmaktadır. Kendi ifadesiyle,

ملعا يلع وهو ةرقبلاب طونم ةحتافلا ريسفت نم هتركذ ام عيمج نا تاملظ نم صلاخلل ةيادهلا بلط نم ةبسانملا هجو

.دوجولا “Bil ki varlığın karanlıklarından kurtulmak maksadıyla hidâyet talebi için Fâtiha sûresinin tefsiriyle ilgili söylediğim her şey münâsebet açısından Bakara sûresiyle bağlantılıdır.”793

diyerek Fâtiha sûresindeki اَنِّدْها ifadesiyle hidâyet istenmesinin akabinde Bakara sûresinin hemen başında َنيِّقَّتُمْلِّل ىًدُه ِّهيِّف َبْي َر َلَ ُباَتِّكْلا َكِّلَذ “bu kitap müttakilere hidâyettir” buyrularak bağlantı kurulduğunu ifade etmektedir.

Müfessir, Bakara sûresi 21-22. âyetleri tefsir ederken münâsebetle ilgili şöyle demektedir: َعَج يِّذَّلا .َنوُقَّتَت ْمُكَّلَعَل ْمُكِّلْبَق ْنِّم َنيِّذَّلا َو ْمُكَقَلَخ يِّذَّلا ُمُكَّب َر اوُدُبْعا ُساَّنلا اَهُّيَأ اَي" َو ًءاَنِّب َءاَمَّسلا َو اًشا َرِّف َض ْرَ ْلأا ُمُكَل َل َل َزْنَأ َن ِّم . َنوُمَلْعَت ْمُتْنَأ َو اًداَدْنَأ ِّ َّ ِّلِلّ اوُلَعْجَت َلاَف ْمُكَل اًق ْز ِّر ِّتا َرَمَّثلا َنِّم ِّهِّب َج َرْخَأَف ًءاَم ِّءاَمَّسلا ريغ نم اندجوا نم ةردق هذهو ... " ظ دقف ...اريثك اكرابم اقزر تارمثلا لك نم هب جرخاف اروهط ءام ءامسلا نم لزناو .دوجولا بجاو هنلَ لاثم نم ره و سمشلا و ضرلَا و تاوامسلل قلاخلا هنا اوملعت و ةددحتم لَ و ةددجتم ريغ مكح و ةددعتملا بئاجعلا تايلَا مظن

788 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 13b, 14a.

789 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 15a; I, 15b; I, 16a-b; I, 17a-b; I, 18a-b; I, 19a; I, 20a; I, 21a-b; I, 22a;

I, 25b; I, 27a; I, 28a-b; I, 29a-b; I, 30a-b; I, 31b; I, 32b; I, 33a-b; I, 34a; II, 2b; II, 3a-b; II, 4a-b; II, 6a; II, 7b; II, 8a-b; II, 11a-b; II, 12b; II, 13a.

790 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 14a; I, 19b; I, 58a; I, 59a.

791 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 26a; I, 44b.

792 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 62b.

126 يلع لزنملا هباتك نا ربخا و .مويقلا يحلا اهقلاخ نم مكقح اولطبت لاف تابوبرم اهلك اهنا متفرع دق و موجنلا و رمقلا نا دحلَ ةردق لَو بير نم هيف ام هدبع وذ لاعتملا ريبكلا لاق اذهل و بيع وا صقن هدري وا هلثم نم ةروسب يتأي ْمُكَءاَدَهُش اوُعْدا َو ِّهِّلْثِّم ْنِّم ة َروُسِّب اوُتْأَف اَنِّدْبَع ىَلَع اَنْل َّزَن اَّمِّم بْي َر يِّف ْمُتْنُك ْنِّإ َو" :للاجلا َنيِّقِّداَص ْمُتْنُك ْنِّإ ِّ َّاللَّ ِّنوُد ْنِّم "

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz. O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi; artık Allah'a, bile bile eş koşmayın.”794 …Bu, bizi örneksiz yaratanın kudretidir. Çünkü O, vâcibü’l-vücûd’tur. Gökten temiz su indirdi ve onunla bütün meyvelerden bolca temiz rızık çıkardı… Âyetlerin nazmından sayısız mucizeler, tekrarlanmayan ve sınırlanmayan hikmetler ortaya çıkmıştı. Biliyorsunuz ki O, göklerin, yerin, Güneş’in, Ay’ın ve yıldızların yaratıcısıdır. Bunların hepsinin birbiriyle bağlantılı olduğunu bilmiştiniz. Onun Hayy ve Kayyûm olan yaratıcısı katındaki hakkınızı iptal etmeyin. Kuluna indirdiği kitabında herhangi bir şüphenin olmadığını, sûrelerinden birinin benzerini getirmeye hiç kimsenin gücünün yetmediğini, o kitaba noksanlık veya kusur isnat edilemeyeceğini haber verdi. Bunun için Büyük, Yüce ve Celâl sahibi olan Allah şöyle buyurdu:795

“Kulumuza indirdiğimiz Kur’ân'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın.”796

İbn Korkmaz, buradaki âyetler arasında “kudret” kavramıyla münâsebet kurmaktadır. Hiçbir varlığın güç yettiremeyeceği yere, göğe, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara kudretiyle hükmeden, sonra gökten yağmur yağdırıp yeryüzünde onunla rızık yaratan Allah, sahip olduğu bu muhteşem kudreti ve hikmetiyle, insan ve cinlerin bir sûresinin bile benzerini getirmekten aciz kaldığı Kur’ân’ı Hz. Muhammed’e indirmiştir.

Müfessir, Nisâ sûresi 122-125. âyetlerini kastederek, ،ءانفلاو ءاقبلا يف لاجرلا تاماقم نع ربع امل نع ربخا

،ءاسنلا يف ءاتفتسلَا

. َّنِّهيِّف ْمُكيِّتْفُي ُ َّاللَّ ِّلُق “Erkeklerin bekâ ve fenâ makamlarını açıklayınca kadınlar hakkında fetva sorulmasını haber verdi ve: "Kadınlar hakkında fetvayı size Allah

794 Bakara, 2/21-22.

795 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 19a-b.

127

veriyor.”797 buyurdu.”798 demekte ve erkekler ile kadınlar hakkında peş peşe açıklama yapılmasını münâsebet olarak değerlendirmektedir.

Müellif, En’âm sûresi 34 ile 35. âyetleri arasında münâsebet kurarken, ِّإَبَن ْنِّم َكَءاَج ْدَقَل َو :يلاعت هلوقب ضارتعلَا لها ضارعا نع ربخا مث نيقيلا قيقحت هيف ام . َنيِّلَس ْرُمْلا ْنِّإ َو

.ْمُهُضا َرْعِّإ َكْيَلَع َرُبَك َناَك

“And olsun ki peygamberlerin haberi sana da geldi.”799 Burada olan kesin bilgidir. Yüce Allah daha sonra da: “Onların yüz çevirmesi sana ağır gelince…”800 buyurarak itiraz ehlinin yüz çevirmelerinden bahsetti.”801 ...نع ربخا مث tabirini kullanmıştır. Yüce Allah, peygamberimizden yüz çeviren kavminin ağır tavrından bahsetmeden önce, daha önceki peygamberlerin kavimlerinin de peygamberlerinden yüz çevirdiklerini haber vermiştir. Böylece yüz çevirmedeki ortak paydada kurulan bağlantıyla Yüce Allah’ın peygamberimizi teselli ettiğini söylemektedir. Burada âyetler arasındaki bağlantı “kavimlerin yüz çevirmeleridir.”

Müfessir, Tevbe sûresi 111. âyeti açıklarken,

ا يلع ثح مث نيكرشملا لاتقب رما مث نيرفاكلا نم ةئاربلاب ةروسلا الله أدب فلاتخا نعربخاو وزغلا يلا جورخل

َنِّم َ َّاللَّ ى َرَتْشا مهلاعفا و مهتاين اوقدصا امل مهنلَ نيدهاجملا ةيلَا هذه يف حدم و نيفلختملا هيف مذ و نيقفانملا لاوحا .ْمُهَلا َوْمَأ َو ْمُهَسُفْنَأ َنيِّنِّم ْؤُمْلا “Yüce Allah Tevbe sûresine “kâfirlerden beri olduğunu” beyan ederek başladı. Sonra müşriklerle savaşmayı emretti. Daha sonra ise gazaya çıkmaya teşvik etti ve münafıkların hâllerindeki ihtilafı haber verdi. Gazaya çıkmayıp geride kalanları yerdi ve bu âyette ise mücahitleri övdü. Çünkü onlar niyetleri ve eylemleriyle ne zamanki sadakat gösterdiler, Allah da onların canlarını ve mallarını satın aldı.”802 Diyerek “müminlerin cihada katılması ile münafıkların cihada katılmaması” arasında münâsebet kurmakta, cihada çıkma konusundaki farklı tutumların âyetlerin bağlantı noktası olduğunu izah etmeye çalışmaktadır.

Müfessir, bazen ortak bir olguyu esas alarak münâsebet kurmaktadır. Mesela,

797 Nisâ, 4/127. 798 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 204b. 799 En’am, 6/34. 800 En’âm, 6/35. 801 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 249b.

128 نم دعوا و هتانيب نع هتيلوتل يمعا هرشح هتايا نع ضرعا نم ءازج رشحلل مهعمج و رشنلا نع يلاعت الله ربخا امل و باذعلا هتاياب نمؤي مل و فرسا خيبوتب ةيلَا هذه يف عرش لوزي لَ هنعو لوحي لَ هيلع دبؤم باصم مظعا كلذ نورمي شيرق و مهكلهاو مهلسر هب اوبذك امب مهلصأتسا فيك نيقباسلا مملَا نم مهمدقت نمب مهركذتو نيكرشملا .مهرايدب “Yüce Allah, insanları neşretmeyi ve Allah’ın delillerine yüz çevirenleri, arkalarını döndükleri için ceza olmak üzere kör olarak haşretmeyi, âyetlerine inanmayanlara ve kendilerine yazık edenlere azap etmeyi vaad ettikten sonra bu âyetle müşrikleri azarlamaya; kendilerinden önceki ümmetleri nasıl helak ettiğini, onların peygamberlerini yalanlamaları sebebiyle nasıl yok ettiğini hatırlatmaya başladı.”803 ifadelerinde “müşriklerin başına gelenlerden bahsedilmesinin” âyetler arasındaki münâsebeti oluşturduğunu söylemektedir.

İbn Korkmaz, Nûr sûresi 3. âyetin tefsirini tamamlayıp 4. âyetin tefsirine geçerken şöyle yazmaktadır:.تانصحملا فزق نم مكح يف عرش ثانلَاو روكذلا نم ينز نم مكح نم غرف امل و “Erkek ve kadınlardan zina edenlerin hükmünü açıklamayı bitirdikten sonra iffetli (muhsan) kadınlara zina iftirasında bulunanların hükmünü açıklamaya başladı.”804 Müfessir, burada zina eden erkekler ile zina eden kadınlara uygulanacak hüküm ile zina iftirası hakkındaki hükmün açıklanması arasında münâsebet kurmaktadır.

İbn Korkmaz, münâsebet yönünü bazen açıkça şöyle ifade etmektedir:

لا هجو ام تلق ناف ام هذه يف و ربصف يسوم هب يلتبا ام هيبنل الله نيب :تلق ؟ةصقلا هذه يسوم ةصق عابتاب ةبسانم

دمحلاب ناميلس و دوادب و ربصلا يف ملاسلا هيلع يسومب يبنلا ءادتقلَ كلذ و ركش و دمحف كلملا نم ناميلسل الله هاتا وهو ءايبنلَا متخب ءاج هنلَ نيفطصملا لاصخ نيب عمجيل ركشلا و .نيلسرملا متاخ

“Hz. Mûsâ’nın kıssasını bu kıssanın takip etmesindeki münâsebet yönü nedir dersen; derim ki: Yüce Allah, (orada) peygamberine, Hz. Mûsâ’nın imtihan edildiği şeyi ve onun sabretmesini; burada ise Hz. Süleymân’a verdiği saltanat ile onun hamd ve şükretmesini beyan etti. Böylece resullerin sonuncusu olan ve nebileri sonlandırmakla gelen Hz. Peygamber’in bütün peygamberlerin hasletlerini şahsında toplamasını; sabır konusunda Hz. Mûsâ’ya, hamd ve şükür konusunda da Hz. Dâvûd ve Hz. Süleymân’a uymasını

803 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 68/2b.

129

istedi.”805 Bu örnekte münâsebeti açıkça ifade ederek izah etmiştir. Odak noktanın da sabır ve şükür kavramları olduğunu söylemiştir.

İbn Korkmaz, Zümer sûresi 19-22. âyetleri bir grup olarak ele alıp tefsir ettikten sonra şöyle demektedir: م يوتسي لَو دق و "ِّ َّاللَّ ِّرْكِّذ ْنِّم ْمُهُبوُلُق ِّةَيِّساَقْلِّل ٌلْي َوَف" .ماثلَا حبقاو رفكلاب هبلق اسق نم و ،ملاسلال هردص الله حرش ن َل َّزَن ُ َّاللَّ" :هلوقب بابللَا يلولَ ثيدحلا نسحا هنا باتكلا هلازنا نع ربخا مث ،للهاب ناميلَا نع نيبملا للاضلاب اوبجح ِّدَحْلا َنَسْحَأ ُلُق َو ْمُهُدوُلُج ُنيِّلَت َّمُث ْمُهَّب َر َن ْوَشْخَي َنيِّذَّلا ُدوُلُج ُهْنِّم ُّرِّعَشْقَت َيِّناَثَم اًهِّباَشَتُم اًباَتِّك ِّثي َِّّاللَّ ِّرْكِّذ ىَلِّإ ْمُهُبو ىَدُه َكِّلَذ ". داَه ْن ِّم ُهَل اَمَف ُ َّاللَّ ِّلِّلْضُي ْنَم َو ُءاَشَي ْنَم ِّهِّب يِّدْهَي ِّ َّاللَّ “Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kimseyle en çirkin günah ve küfürle kalbi katılaşan kimse bir değildir. “Kalpleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun!”806 Apaçık bir sapıklıkla Allah’a iman etmekten perdelendiler. Yüce Allah sonra akıl sahipleri için sözün en güzeli olan kitabı indirdiğini şu sözüyle haber verdi807: “Allah, âyetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah, kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.”808

Müfessir, bu iki örnekte hidâyete erenler ile kâfirler arasında “zıtlık” odağında münâsebet kurmaktadır. Her iki kesimin âhirette karşılaşacakları zıt akibetin, bu dünyadaki zıt davranışlarına karşılık olarak verileceğini belirtmektedir.

Örneklerden de anlaşıldığı üzere müfessir bazen sûrelerin birbiriyle bağlantılı olduğunu açıkça yazmaktadır. O, bu bağın Kur’ân’ın iʻcâz yönlerinden biri olduğu kanaatindedir. Âyetler arasında, bazen bahsedilen konu, bazen âyetlerde geçen ortak bir kelime, bazen de Allah’ın kudretine delalet etmesi cihetiyle münâsebet kurmaktadır. Bazen iki âyet veya âyet grupları arasında doğrudan veya dolaylı olan açık veya gizli bir bağı ya da herhangi bir ilintiyi münâsebet olarak kabul etmektedir. Bazen âyetlerin odağındaki bir kavram

805 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 129b.

806 Zümer, 39/22.

807 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 219a.

130

veya olguyla (sabır ve şükür), bazen de birbirinin zıddi olan (iman - küfür, hidâyet - dalâlet) olguların karşıtlıkları arasında münâsebet kurmaktadır.