• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: NESRU’L-CUMÂN VE TEFSİR ÖZELLİKLERİ

2.2. Rivâyet Açısından Özellikleri

2.2.5. İsrâiliyyâtı Kullanması

“İsrâiliyyât” kelimesi “isrâîliyye” kelimesinin çoğuludur.474 Istılah olarak İsrâilî kaynaktan rivâyet edilen kıssa veya hâdiseye denir.475 Bu tarife “eski Fars ve Yakın Doğu kültür havzalarına ait efsanevi ve dinî literatürü”476 ve “kadim Sami kültürüne ait olan ve Orta Çağ Arap aklına uyarlanarak Kur’ân tefsirinde kullanılan bilgileri” ekleyenler de vardır.477 “İslâm’a ve özellikle tefsire girmiş olan Yahudi, Hıristiyan ve diğer dinlere ait kültür kalıntılarıyla, dinin gerek lehine gerekse de aleyhine uydurulup Hz. Peygamber’e, sahabeye ve müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber isrâiliyyât kelimesinin manası

472 Kevser, 108/3.

473 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 399b.

474 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 120; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 244; Aydemir, Abdullah, Tefsirde İsrailiyat,

Beyan Yayınları, İstanbul, 2000, s. 29.

475 Zehebî, I, 61; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 120; Aydemir, 29.

476 Büyük, Enes Tefsirde İsrâiliyyât’ın Arap Kültürüyle İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, Dinbilimleri

Akademik Araştırma Dergisi, ss. XIV, 91 -107, Samsun, 2014, XIV, 94.

76

içine girer.”478 Daha genel olarak tefsirlerde bulunan tüm yabancı unsurlar,479 Yahudi, Hıristiyan veya diğer kültürlerden İslâmiyet'e giren rivâyetlerin hepsine İsrâilîyyât denilmektedir.480 İslâm kültürüne diğer kültürlerden geçen bilgilerin yine Yahudiler kanalıyla girmesi sebebiyle bunların da İsrâiliyyât kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görüşü de dile getirilmiştir.481

Peygamber kıssaları (kısasü’l-enbiyâ), özellikle de Kitab-ı Mukaddes’te zikri geçen peygamberlerle ilgili bilgiler, İsrâiliyyât içinde önemli bir yer tutmaktadır.482 Yahudilerin Müslümanlarla birbirine karışmaları, ticaret ve kültür alışverişi yapmaları İsrâiliyyâtın İslâm kültürüne girmesine sebep olmuştur. Yahudi ve Hristiyan kültürünün, daha doğrusu bu iki din erbabına ait hurafe ve safsataların tefsirde müessir oluşunun diğer bir nedeni de mukaddes kitabımız Kur’ân’ın bu milletlere ve mensup oldukları dinin kitaplarına sık sık atıfta bulunmasıdır.483 Müslümanlar, kitaplarının veciz ve özlü oluşundan dolayı, onun tefsir ve açıklanmasında, diğer dinlerin tafsilatlı haberlerini almışlardır.484 İsrâilî rivâyetler çoğunlukla Abdullah b. Selâm (ö.43/663), Ka’bu’l-Ahbâr (ö. 32/652-653), Vehb b. Münebbih (ö. 114/732) ve Abdülmelik b. Cüreyc (ö. 150/767) üzerinde yoğunlaşmaktadır.485

İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân tefsirinde bol miktarda isrâiliyyât kaynaklı bilgilere yer verirken486 Nesru’l-Cumân’da daha az yer vermiştir. O, bu tefsirinde Vehb b.

Münebbih’ten ve Ka’bu’l-Ahbâr’dan varlıkların yaratılışıyla ilgili (ileride örneklerde aktarılacak olan) garip üç rivâyet nakletmiştir.487 Bunların dışında İsrâiliyyât kabilinden yazdıkları genellikle şahıs ve mekân isimlerinden oluşmaktadır. Abartılı olan birkaç ifade dışında kıssalara dalıp gitmekten kaçınmıştır. Hz. Âdem’den, onun çocuklarından

478 Aydemir, 29.

479 Kaya, Mesut, Çağdaş Tefsirlerde İsrâiliyyat’a Yaklaşım ve Kitab-ı Mukaddes Bilgilerinin Kullanımı,

Doktora Tezi, Konya, 2013, s. 64; Büyük, XIV, 94.

480 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 120.

481 Kaya, s. 66.

482 Kaya, s. 65.

483 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 121-122; Aydemir, 29.

484 Zehebî, I, 61; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 122.

485 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 128; Turgut, 229.

486 İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân, I, 18b; I, 19b; I, 20a; III, 20b; III, 73b; III, 77a-b; III, 78a, b; III, 79b;

III, 80a, b; III, 81a, b; III, 82a, b; III, 83a, b; III, 84a; III, 87a; III, 94a-b; III, 99a; III, 101a, b; III, 102b; III, 171a, b; III, 173a, b; III, 174b; III, 176b; III, 180a; III, 183b; III, 184a; III, 185a-b; III, 187a; III, 190b.

77

bahsetmiş;488 Nemrut’un ölümüne sebep olan sineğin,489 Hz. Sâlih’ın devesinin,490 Hz. Mûsâ’nın asasının niteliklerini tavsif etmiş;491 Hz. Yûsuf’a zina teklifinde bulunan kadının adının Zeliha;492 Hz. Yûsuf’un zindan arkadaşlarından birinin krala şarap sunan sâkî, diğerinin aşçıbaşı493 ve yanında alıkoyduğu ana-baba bir kardeşinin Bünyamin olduğunu yazmıştır.494 Zülkarneyn’in İskender olduğunu iddia etmiş,495 Hz. Meryem’ın melekle karşılaşmasından bahsetmiş,496 İsrâiloğullarının bir günde üç yüz peygamberi öldürdüğünü aktarmış497 ve tarihi şahsiyetler hakkında açıklamalar yapmıştır.498

İbn Korkmaz, peygamberlerden ve kavimlerinden bahsederken de İsrailiyyâttan yararlanmıştır. Müddessir sûresi 30-31. âyetleri tefsir ederken meleklerin gücünden bahsetmekte ve Lût’un (a.s.) kavminin helâkını örnek vermektedir. Cebrâil’in (a.s.) o zaman tek başına Lût’un (a.s.) diyarını meşakkatsiz bir şekilde yerinden söküp bir kanadına koyduğunu, sonra onu göğe kaldırdığını ve gökteki meleklerin Lût’un (a.s.) kavminin horozlarının sesini duyduğunu yazmıştır.499

İbn Korkmaz’ın İsrâiliyyâtla ilgili yazdıklarına bazı örnekler verilebilir. O, Bakara sûresi 26. âyetin tefsirinde şöyle demektedir: “Rubûbiyet iddiasında bulunan azgın Nemrût’un kıssası üzerinde durmuşlar. Büyük ve Kahhâr olan Allah, ona felçli, topal bir sivrisinek musallat etti. Burnundan girip başına doğru yükseldi. Bu da Nemrût’un mezara girmesine sebep oldu. En seçkin adamları helak oluncaya kadar kafasına gürzle vurdular.”500

Müfessir, Kur’ân ve sünnette olmayan Nemrut’la ilgili bu bilgiyi İsrâiliyyâttan yararlanarak vermektedir.

488 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 26a; I, 224a-b;

489 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 21a; I, 58b; II, 76b; II, 77a-b; II, 78a-b-79a.

490 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 289a; II, 20a.

491 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 294b; I, 300b; II, 122a-b.

492 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 381b.

493 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 382b.

494 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 385b.

495 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 65/1a-66/1a.

496 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 142a; II, 344b.

497 Necmeddîn, I, 169; İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 34b,

498 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 26a; I, 71b; I, 104a-b; I, 114a; I, 142a; I, 183b; I, 201a-b; I, 202a-b; I,

242b; I, 294b; I, 374a-b; I, 380a; II, 69/1a; II, 71/1a-b; II, 72/1a; II, 61/2b; II, 62/2a-b; II; 63/2a-b, II; 64/2a-b, II, 65/2a; II, 76b; II, 77a-b; II, 78a-b-79a; II, 111a; II, 122a-b; II, 123a; II, 147a-b; II, 149b; II, 152a; II, 192b; II, 203a; II, 206b; II, 210a-b; II, 211a; II, 298b; II, 318a-b; II, 329b; II, 335b; II, 342b; II, 367b; II, 368a; II, 381a-b; II, 398/2a-b; II, 399b.

499 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 367b.

78

İbn Korkmaz, gökteki varlıklarla ilgili Vehb b. Münebbih’ten şöyle bir rivâyet nakletmektedir: “Vehb dedi ki: Yedi göğün üstünde perdeler vardır. Perdelerde melekler vardır. Sayılarının çokluğundan birbirlerini tanımazlar. Çeşitli dillerde Allah’ı tesbih ederler. Sesleri gök gürültüsü ve patlama sesi gibidir. Yedinci göğün üstünde, tutan hendekleri, taşıyan tabanı olmayan hayvanlar denizi vardır. Onun üstünde denizin engin yeri vardır. Onun da üstünde davarlar (dört ayaklı otlayan hayvanlar) denizi vardır. Bütün bunlar kudretle tutulmaktadır. Azametle kuşatılmaktadır. Onların üstüne perdeler, perdelerin üstünde Rakku’l-Menşûr, onun üstünde Nûru’l-Mestûr, onun da üstünde Bahru’l-Mescûr vardır. Onun üstünde nurdan yetmiş bin perde vardır. Onun da üstünde sayılamayacak kadar hicâb vardır.”501 Müellifin naklettiği bu bilgilerin naslarla te’lif edilmesi mümkün gözükmemektedir.

İbn Korkmaz, Ka’bu’l-Ahbâr’dan da şunu nakletmektedir: “Yeryüzü yürüyüp geçiyordu. Yaratılış hâli gemi gibiydi. Allah kuvvet ve büyüklüğün son haddinde olan bir meleği ona indirdi. Yerleri kenarlarından kavradı ve onları omuzunda tuttu. Fakat ayaklarının basacağı bir yer yoktu. Allah yeşil yakuttan dörtgen bir kaya yarattı. Onun ortasında da yedi bin parlak yıldız yarattı. Yıldızların her birinde bir deniz var etti ve Allah’tan başka hiç kimse onlardaki mahlûkatın niteliklerini bilmez. Meleğin ayakları bu kayada durmaya muktedir oldu. Ancak kaya yerinde duramadı. Allah onun için kırk dört bin boyunu, bu kadar da burnu, ağzı, dili, boynuzları ve ayakları olan büyük bir öküz yarattı. Her iki ayağının arasındaki uzaklık beş yüz yıllık yolculuk mesafesindedir. Allah, öküze bu kayayı sırtına ve boynuna almasını emretti. Bu öküzün önceki kitaplardaki adı Levmân’dır. Sonra bu öküzün ayaklarının sağlam basacağı bir yer olmadı. Allah, heybetinden kendisine bakılamayacak kadar büyük bir balık yarattı. Hatta anlatılır ki, bütün denizler onun burun deliklerinden birine konulacak olsa çöldeki bir hardal gibi olacaklar. Allah balığa emretti ve öküzün ayakları için karargâh oldu. Bu balığın adı “Behmût”tur. Bu balığın da üstüne yerleşip sabit kalacağı bir yer olmadı. Allah onun karar kılıp duracağı yeri deniz yaptı. Denizin altında hava vardır. Havanın da altında karanlık vardır. Yaratılmış mahlûkatın ilmi bu karanlıklarda sona ermektedir.”502 Müfessir’in

501 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 201a-b.

79

aktardığı bu bilgiler, kendisinden önceki bazı müfessirlerce de tefsirlerine alınan dönemin varlık anlayışıyla ilgili İsrâliyyaât kaynaklı şâz görüşlerdir.503

İbn Korkmaz, Hz. İbrahim (a.s.) ve Nemrût’la ilgili de şöyle bilgiler aktarmaktadır: “Mahrumiyet halkı Hz. İbrahim’e bir ateş yakma binası inşa etti. Binayı muhkem yaptılar. Temellerini geniş kazdılar, duvarlarını yükselttiler. Nemrût odun toplanması için seslendi. Halk hayvanların sırtında odun toplamakla meşgul oldu. Binanın uzunluğu altmış zirâʻ oldu. Temel direklerinden birinden ötekine kadar olan mesafe yetmiş kulaç oldu. Tabanına taş döşediler. Kapılarını kapattılar. Kırk gün ciddiyetle ve özenle odun taşımaya gittiler. Hatta kadın hastalandığında derdi ki: “Eğer iyileşirsem kesinlikle İbrahim için odun toplayacağım.” Böyle adak adardı. Ve ateşi yaktılar. Alev alev yandı. Toz ve duman şehirlerini ve etrafındaki yerleri örtecek kadar yükseldi. Hararetli yanışından ve uçuşan kıvılcımlardan dolayı ateşten, demirin demire çarpması gibi sesler duyuldu. Onun alev titreşimleri ve homurtuları bir gecelik yürüyüş mesafesinde duyuldu. Onları karanlık örttü, gam kuşattı. Çok yüksekten bile bir kuş oradan uçarak geçseydi, düşer ve şiddetli hararetinden tutuşup yanardı.”504 Müellifin yazdığı bu ifadeler akla uygun görünmeyen abartılar içermektedir.

Müfessir, Cebrâil’in (a.s.) Hz. Meryem’in gömleğinin yakasına üflediğini şöyle ifade etmektedir: “Meryem bir gün ailesinden ayrıldı. Cebrâil onun bulunduğu yerde ona göründü. Meryem: “Senden Rahmân'a sığınırım."505 diyerek sığınağa sığındı. Cebrâil: “Ben Allah’tan sana gönderilmiş elçiyim.” dedi. Ve Meryem’in gömleğinin yakasına üfledi. O da doğal hamileliğe değil de kudret hamline gebe kaldı. Vaktine kadar hamileliği devam etti.”506 Bu bilgilerin de naslara dayanmadığı, İsrâiliyyât kaynaklı olduğu görülmektedir.

Müfessir, birkaç yerde Vehb b. Münebbih ve Ka’bu’l-Ahbâr’dan isim vererek nakilde bulunmuştur.507 İsrâiliyyât kabilinden yazdıkları daha çok şahıs ve mekân isimlerinden oluşmaktadır. Burada önemli olan diğer bir husus onun kıssalara dalıp gitmekten

503 Bk. Begavî, Ebû Muhammed Hüseyin b. Mesûd, Me‘âlimü’t-Tenzîl fî Tefsiri’l-Kur’ân, (I-V), (thk.

Abdurrezzek el-Mehdî), Dâru İhyâi Türâsi’l-Arabî, Beyrut, 1420, V, 129; el-Makdisî, el-Mutahhir b. Tâhir, el-Bed’u ve’t-Târîh, (I-VI), Mektebetü’s-Sekâfeti’d-Dîniyye, Bûr Saîd, ts., II, 47-48.

504 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 77a-b.

505 Meryem, 19/18.

506 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 142a.

80

kaçınmış olmasıdır. Ayrıntılı olarak yazdığı abartılı bazı bilgilerin Kur’ân’ın ibret alma gayesine uygun düştüğü söylenemez.