• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: NESRU’L-CUMÂN VE TEFSİR ÖZELLİKLERİ

2.3. Dirâyet Açısından Özellikleri

2.3.1. Arap Dilinden Yararlanması…

Müslüman âlimler, Kur’ân’ın doğru anlaşılması için lafızların anlamlarını tespit etmeye yönelik pek çok çaba sergilemişlerdir. Sahabeden özellikle İbn Abbâs ve İbn Mes’ûd’un Kur’ân’daki bazı lafızların lügat manası üzerinde durduğu nakledilmektedir.508 Tabiîn dönemi ile sonraki devirlerde âlimlerden kimi çöldeki Arap kabilelerine giderek,509 kimi Arap şiirine başvururak kelimelerin anlamını öğrenmeye çalışmıştır.510 Tedvin döneminden bu yana sarf, nahiv ve lügatle ilgili pek çok kitap yazılmıştır. Bazıları kelimelerin lügat anlamlarını izah etmeye gayret etmiş,511 bazıları da doğrudan Kur’ân’la ilişkili olarak “Me‘âni’l-Kur’ân”, “Müşkilü’l-Kur’ân”, “İʻrâbu’l-Kur’ân”, “Garîbu’l-Kur’ân” veVücûh ve Nezâir” ilimlerine yönelik eser yazmıştır.512 Kur’ân’ın edebi üstünlüğüyle ilgili “İʻcâzü’l-Kur’ân” türünde kitaplar telif etmişlerdir.513

Tefsir yazan âlimler, İbn Haldûn’un dil ilimleri olarak saydığı lügat, nahiv, beyân ve edebiyattan yararlanmışlardır. Dilbilimsel tahliller kimi tefsirde yoğun, kiminde seyrek olsa da hemen hemen hiçbir müfessir bu tür izahlardan uzak duramamıştır. Zira bir metni anlamak için önce o metnin ait olduğu dili iyi anlamak gerekmektedir. Konu Arapça olan Kur’ân metnini tahlil ve tefsir etmek ise o zaman dilin unsurları olan lügat, sarf ile nahiv ilimlerinden yararlanma zarureti doğmaktadır.514 İʻcâz açısından bunlara meânî, beyân ve bedî ilimlerini de eklemek gerekmektedir. Bu nedenle bazı müfessirler sarf ve nahiv ilimlerinden yararlanarak âyetleri tefsir etmiş,515 Taberî gibi bazıları kelimelerin manası

508 Bz.: Küçükkalay, 187-190.

509 Aydın, İsmail, Filolojik Tefsirin Doğuşu ve Gelişimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir, 2010, s. 135; Aydın, İsmail, Kur’ân’la İlgili İlk Filolojik Çalışmaların Tefsir İlmi Açısından Değerlendirilmesi, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c. 11, sy. 1, ss. 37 -63, 2011, 40.

510 Aydın, Filolojik Tefsirin Doğuşu ve Gelişimi, 144-150.

511 Bk.Aydın, Filolojik Tefsirin Doğuşu ve Gelişimi, 134-141.

512 Bk. Karagöz, Mustafa, Dilblimsel Tefsir ve Kur’ân’ı Anlamaya Katkısı, Ankara Okulu Yayınları,

Anakara, 2010, 148-217; Aydın, Filolojik Tefsirin Doğuşu ve Gelişimi, 116-133; Aydın, Kur’ân’la İlgili İlk Filolojik Çalışmaların Tefsir İlmi Açısından Değerlendirilmesi, 44-54.

513 Bk.Yavuz, Yusuf Şevki, “İ‘câzü’l-Kur’ân”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İSAM Yayınları, İstanbul, 2000,

XXI, 403-406.

514 Karagöz, 228-237.

81

üzerinde durmuş, Arapların kelimeyi istimaline örnekler vermiş, şiirden şahitler getirmiştir.516 Zemahşerî ve Ebüssuûd gibi bazıları ise âyetlerin iʻcâzını öne çıkarmaya çalışmıştır.517

Ayrıca Arapça’nın zenginliği, müşterek lafızları (çok anlamlı, eş anlamlı ve zıt anlamlı lafızları) barındırmış olması ayrı ilimlerin ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir. Tedvin döneminden itibaren Halil b. Ahmed (ö. 175/791), Kutrub (ö. 210/825), Asmaî ö. 216/831) ve Ebû Hilâl el-Askerî (ö. 410/1009) gibi bazı âlimler bu alanlarda müstakil kitaplar telif etmişlerdir.518 Ulûmu’l-Kur’ân kitaplarında da müşterek lafızlar ve ezdâd kelimelerle ilgili bölümler yazmışlardır.

İbn Korkmaz, kelimelerin kökeni ve manası üzerinde uzun uzun tahliller yaptığı ve kavramlaşmış ıstılahları geniş bir şekilde açıkladığı Fethu’r-Rahmân’ın519 aksine

Nesru’l-Cumân’da kelimelerin lügat manasıyla, sarf veya nahivle ilgili nadir olarak

tahliller yapmıştır. Âyetlerin üslûbuyla ilgili yazdığı özel seciʻler dışında Kur’ân’ın üslûbu ve belagat hakkında da az miktarda açıklama yapmıştır.

2.3.1.1. Kelimelerin Lügat Anlamları

İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân’da sınırlı sayıda kelimeyi lügat açısından ele almıştır. Anlamını izah ettiği kelimelerin manalarını da kısaca açıklamaya çalışmıştır.520 Bazen de kelimelerin anlamını karşılaştırmalı olarak vermiş ve onu âyetlerle izah etmiştir.521 Bu husustaki yöntemine şunlar örnek verilebilir:

516 Karagöz, 97.

517 el-Cüveynî, Mustafa ed-Dâvî, Menhecu’z-Zemahşerî fî Tefsîri’l-Kur’ân ve Beyâni İ‘câzihi, 2. Baskı,

Dâru’l-Meârif, Kahire, ts., s. 216-264; Yerinde, Âdem, Dil ve Belâgat Yönünden Ebüssuûd Efendi’nin Tefsiri İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm, Usûl İslam Araştırmaları, sy. 26, ss. 241-276, Temmuz-Aralık 2016, 243-244.

518 Karagöz, 268.

519 İbn Korkmaz, Fethu’r-Rahmân, III, 2b; 3b; III, 4a; III, 5a; III, 8a; III, 9b; III, 10a,b; III, 12a; III, 13b;

III, 14a; III, 17a-b; III, 18a; III, 20b; III, 21a; III, 27a; III, 30a; III, 31a-b; III, 32b; III, 37a,b; III, 40a; III, 47a-b; III, 48a; III, 49a; III, 51a; III, 52a; III, 55a; III, 59b; III, 60b; III, 61a; III, 65b; III, 70b; III, 71a; III, 75b; III, 80a; III, 82b; III, 83a; III, 86b; III, 91a; III, 92a; III, 96b; III, 97a; III, 102b; III, 110a,b; III, 113a-b; III, 114a,113a-b; III, 117113a-b; III,119a; III,

520 Bk: İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 8b; I, 13a;I, 73a; I, 94b; I, 205b; I, 212a; I, 227a; I, 233a; I, 237a;

I, 264b; I, 267b; I, 268a; I, 275a; I, 280a; I, 284a; I, 295a; I, 298a; I, 344b; I, 381a; II, 7a; II, 38a; II, 39b; II, 59/1a; II, 65/2b; II, 66/2a; II, 66/2a; II, 70/2b; II, 75a; II, 76a; II, 81a; II, 170b; II,183a; II, 211b; II, 218b; II, 249a; II, 341a; II, 346a; II, 361b; II, 395/2a.

82

A’râf sûresi 143. âyettte geçene ةبوتلا kelimesini, “tevbe, daha önce işlemiş olduğu cürümden dolayı pişman olmak ve üzüntü duymaktır.”522 şeklinde açıklamıştır. Nisâ sûresi 17. âyette geçen kelimeye “Tâib: Kapıya geri dönendir. “Allah tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır.”523 Yani Allah’ın kabul edeceği tevbe, günahtan rücûʻda samimi olan, Allah’a dönen ve kapısına geri gelenin tevbesidir.”524 anlamını vermektedir. İbn Korkmaz Tahrim sûresi 8. âyetteki kelimeyi de şöyle açıklamaktadır: “İnâbe tevbeden üstündür. Tevbenin hakikati işlemekte olduğu günahtan geri dönmektir. İnâbe ise kalben geri dönmektir. Rab, kapıya döneni kabul edendir, tevbeyi kabul eden icabet edendir. İnâbe, kapıdan reddedilmeme sebebi ve cayılmayan pişmanlığın gerekçesidir. Çünkü o, kalbin gaflet uykusundan uyanışıdır.”525

İbn Korkmaz, A’râf sûresi 143., Nisâ sûresi 17. ve Tahrim sûresi 8. âyetlerde geçen “tevbe” kelimesinin lügat anlamını izah etmiş, bazen de onu yakın anlamlısı olan “inâbe” kelimesiyle karşılaştırarak açıklamıştır.

Müfessir, Nisâ sûresi 176. âyette geçen ةللاكلا kelimesini şöyle açıklamaktadır: “Kelâle iki tarafı kesik olan ve akrabalarının varis olduğu kimsedir. O, gözetecek kimsesi olmayan, anne-baba ve çocukları bulunmayan kişidir.”526 A’râf sûresi 42. âyetinde geçen َعْس ُو kelimesine “İnsanın darlık ve sıkıntıda değil de kolaylık ve bollukta gücünün yettiği şeydir.”527 manasını vermektedir. A’râf sûresi 55. âyetindeki ءادتعلَا kelmisenin sözlük anlamını şöyle açıklamıştır: “İʻtidâ: Bir şeyi olması gereken yerin dışına koymak ve mevkisinin dışında tutmaktır.”528 Tevbe sûresi 1. âyetteki ناذلَا kelimesinin “duyuru ve ilan.”529 anlamında olduğunu belirtmektedir.

İbn Korkmaz, kelimelerin lügat manasını kısaca açıklamıştır. Özellikle kavramlaşan kelimeler üzerinde durmuştur. Bazen kelimenin lügat manasını bir cümleyle bazen debir veya iki kelimeyle açıklamıştır. Fethu’r-Rahmân’ın aksine burada geniş izahata

522 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 298a.

523 Nisâ, 4/17.

524 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 176b.

525 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, II, 343b.

526 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 216a.

527 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 282a.

528 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 285b. Başka örnekler için bk: II, 71/2b; II, 79a; II, 93b; II, 367a; II,

379a-b.

83

yönelmemiştir. Kelimenin anlamıyla ilgili herhangi bir âlimden aktarımda da bulunmamıştır.

2.3.1.2. Sarf ve Nahiv Yönünden Gramer Tahlilleri

İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân’da sarf yönünden gramer tahlillerinde bulunmamıştır. Nahiv yönünden ise az miktarda açıklama yapmıştır.530 “Maʻrife” ve “nekra”, zamir, istifham bahsiyle ilgili izahlarda bulunmuştur. Bu husustaki ifadelerine şu örnekler verilebilir: “Mevcudât isimlerinin başına genellikle ta’rif ve istiğrâk için elif ve lâm gelmektedir.”531 Başka bir yerde ise elif ve lâmın sadece “istiğrâk” için geldiğini ifade etmektedir.532

İbn Korkmaz, Zümer sûresi ٌةَنَسَح اَيْنُّدلا ِّهِّذَه يِّف اوُنَسْحَأ َنيِّذَّلِّل ْمُكَّب َر اوُقَّتا اوُنَمآ َنيِّذَّلا ِّداَبِّع اَي ْلُق “Şöyle de: "Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır.”533 âyetinde geçen ةنسح kelimesiyle ilgili şöyle demektedir: “Hasene kelimesinin nekra oluşu tazim içindir.”534 Bakara sûresi ِّهيِّف َبْي َر َلَ ُباَتِّكْلا َكِّلَذ “Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen Kitap'dır.”535 âyetinde geçen كلذ kelimesini tahlil ederken şöyle demektedir: “Zâlike ismi işarettir. Ondaki zâ ve lâm uzaklık, kâf ise hitap içindir.”536

Müfessir, Bakara sûresi ِّفو ُرْعَمْلاِّب َّنُهُت َوْسِّك َو َّنُهُق ْز ِّر ُهَل ِّدوُل ْوَمْلا ىَلَع َو “Anaların yiyecek ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak çocuk kendisinin olan babaya borçtur.”537 âyetinde geçen ه (hû) zâmirinin raci olduğu yeri şöyle izah etmiştir: “Anaların yiyeceğini sağlamak, çocuğun kendisine ait olduğu babaya borçtur.” هل‘daki zamir دلاو kelimesine dönmektedir.”538

Enbiyâ sûresi ِّنَم ْح َّرلا َن ِّم ِّراَهَّنلا َو ِّلْيَّللاِّب ْمُكُؤَلْكَي ْنَم ْلُق “De ki: “Geceleyin ve gündüzün sizi Rahman'dan kim koruyabilir?”539 âyetinde geçen ْنَم edatının soru anlamında değil,

530 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 5b; I, 11a; I, 26a; I, 99b; I, 176b; I, 252a; II, 75a; II, 76a; II, 101b; II,

144a; II, 155b; II, 210a; II, 217b; II, 265a; II, 347a; II, 374a; II, 394/3a; II, 395/2a.

531 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 5b.

532 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 26a.

533 Zümer, 39/10.

534 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 217b.

535 Bakara, 2/2.

536 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 11a.

537 Bakara, 2/233.

538 İbn Korkmaz, Nesru’l-Cumân, I, 99b.

84

azarlama manasında olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Buradaki “ ْنَم” inkâr ve tevbih (azarlama) anlamında soru edatıdır.”540

İbn Korkmaz, çok az sayıda gramer tahlili yapmakla yetinmiştir. Bir dilci ve edebiyatçı olmasına rağmen sarf ve nahiv konularında ayrıntıya girmekten ve geniş bilgiler vermekten kaçınmıştır. Gramer tahlillerini daha çok manayı berraklaştırmak maksadıyla yapmıştır. Birçok yerde, 5. örnekte olduğu gibi soru edatının inkâr,541 tevbih,542 te’kit543 veya inkâr ve tevbih544 anlamına geldiğini yazmıştır.