• Sonuç bulunamadı

Müflisin Masa Malları Üzerindeki Tasarruf Yetkisinin Niteliği ve Kısıtlanması

A) Müflis Sıfatı – İflas Masası

II) Müflisin Masa Malları Üzerindeki Tasarruf Yetkisinin Niteliği ve Kısıtlanması

Yukarıda da bahsedildiği üzere, iflas açıldıktan sonra müflisin kendine ait mallar üzerindeki tüm tasarruf yetkisi iflas masasına geçer. Yani iflas açıldıktan ve iflas masası oluştuktan sonra, müflisin alacaklılara karşı malvarlığı üzerindeki tasarrufları hükümsüz hale gelecektir70 (İİK m.191).

Burada tasarruf yetkisinden kasıt, masanın mevcut malını eksiltici nitelikteki işlemlerdir. Satış, mal değişim sözleşmesi veya hibe yolu ile taşınır ve taşınmaz malın devri, irtifak hakkı tesisi, borç ödeme, takas işlemi, alacaktan feragat işlemi, alacağın temliki, hisse devri gibi işlemler tasarruf yetkisine örnek olacak türden işlemlerdir71.

Borçlu, bunlar haricinde borçlanma taahhüt işlemleri yapabilecektir. Örneğin, müflis masaya giren bir malı başkasına satabilir yada bir satış vaadi imzalayabilir. Ancak en önemli nokta şudur ki; müflis, yaptığı satış sözleşmelerinden doğan edim borcunu –malı teslim, mülkiyeti devir- yerine getiremeyecektir. Yani borçlandırıcı işlemler yapabilen müflis, bu borçlandırıcı işlemler sonucunda iflas masasını fiilen eksiltici aksiyonlar alamayacaktır. Ancak yapılan satış sözleşmesi geçerlidir ve satış sözleşmesinin karşı tarafı müflisten sözleşmeye dair edimlerin iflasını talep edebilecektir.

Bu kapsamdaki tasarruf yetkisine dair şu noktadan bahsedilmesi gerekir: iflas masası bazen müflisin gerçekleştirdiği tasarruf işlemi sonucunda müflisin yerine geçerek işlem yapabilir. İflas idaresi, müflisin yaptığı tasarrufu masa menfaatine uygun olarak değerlendirir ise, bu tasarrufa sonradan icazet verebeilir ve müflis yerine geçerek; müflise

70 Atalay, Oğuz: İflasın Ertelenmesi, Prof.Dr. Baki Kuru’ya Armağan, 2004, s.81 (Atalay-Erteleme); Pekcanıtez, Hakan: İflasın Ertelenmesi, İBD, 2005/2, s.348

ait bu tasarruftan kaynaklanan borçları yerine getirebilir. İflas idaresi tarafından verilen icazet, Türk Medeni Kanunu’nun 16. maddesinde düzenlenen “Sınırlı Ehliyetsizlik” kavramındaki icazet ile aynı türden hukuki kavramlardır. Sınırlı ehliyetsiz kişilerin yaptıkları geçersiz işlemlerin yasal temsilcilerinin sonradan verecekleri icazet ile geçerli hale gelebileceği hususu, iflas idaresinin, müflis tarafından gerçekleştirilen geçersiz işlemlere sonradan icazet vererek bu işlemleri geçerli haline getirmesi ile benzetilebilir72.

İflas idaresi, müflisin yaptığı tasarruf işlemini, masa yararına görecek olursa, müflisin yaptığı işleme icazet verebilir; yani bu işlemin iptali iddiasında bulunmaksızın, işlemi onaylayabilir.73.

Kanun “hükümsüzdür” ifadesiyle müflisin, tasarrufa yetkisizliğine rağmen, yapmış olduğu tasarruf işlemlerinin yaptırımını düzenlemiştir. Yani yetki noksanlığına ragmen, gerçekleştirilen işlemlerin sonuçları önem teşkil etmektedir. Doktrinde, özellikle, madde kapsamındaki hükümsüzlüğün kapsamının, uygulama alanının ne olduğu konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Hükümsüzlüğün nispi yahut mutlak manada bir hükümsüzlüğü kapsayıp kapsamadığı sorunsalı bu bağlamda önemlidir. Kanun metninde yer alan “alacaklılara karşı hükümsüzdür” ifadesi bu tartışmaların doğmasında büyük rol oynamaktadır. Burada hangi çeşit bir hükümsüzlük vardır sorusuna verilecek yanıt, hem teorik açıdan ve hem de pratik açıdan önem arz etmektedir. Eğer iflasın açılmasından sonra müflis tarafından yapılan tasarruf işlemlerinin yalnızca alacaklılara karşı hükümsüz olduğu kabul edilirse, ki bu nisbi hükümsüzlük prensibi olarak değerlendirilebilir, bu durumda nispi hükümsüzlüğe yönelik iflâs kuralı sadece belirli kişileri koruma düşüncesiyle ve belirli kişiler yönünden sonuç doğuracak şekilde oluşturulmuş olacağından, Kanun tarafından korunan “alacaklıların” hakları ihlal edilmediği müddetçe, müflisin tüm tasarruf işlemleri kural olarak geçerli sayılacak, yalnızca bir alacaklı tarafından işlemlerin hükümsüzlüğü iddia edilirse, tasarruf işlemi hükümsüz hale gelecektir. Yani durumdan etkilenen kişinin iddiası üzerinde, hükümsüzlük durumu hukuken vücut bulacaktır.

Bu durumda “alacaklılar” müflisin yapmış olduğu masaya ilişkin her tasarruf işleminde, işlemin kendi yararlarını ihlal edip etmediğini inceleme zorunluluğu altında

72 Aral, Fahrettin: Temyiz Kudretinden Mahrum Şahısların Hukuki Sorumluluğu, (BATİDER, Yıl: 1980, Cilt:10, s. 732-755.), s. 746.; Dural, Mustafa: Türk Medeni Hukukunda Gerçek Kişiler, İstanbul 1977, s. 74; Öztan, Bilge: Medeni Hukukun Temel Kavramları, 24. Bası, Ankara 2006, s. 258

gireceklerdir. Eğer alacaklılar haklarının ihlal edildiği düşüncesinde ise, tasarruf işleminin hükümsüzlüğünü ileri sürerek, ilgili işlemi hükümsüz hale getirebileceklerdir.Buna karşılık, bu konu ile ilgili hükümsüzlük yaptırımı “mutlak hükümsüzlük” olarak kabul edilirse, müflisin iflâs masasına yönelik gerçekleştirdiği tasarruf işlemi, hukuki anlamda geçerli bir sonuç doğurmayacak; müflisten masa mal ve hakkını kazanmak düşüncesiyle tasarruf işleminin tarafı olan kişi bu mal ya da hakkın mülkiyetini kazanamayacak; hükümsüzlüğün giderilmesi de geri dönüşümsüz olarak imkansız hale gelecektir. Ortada yasak bir işlem olması ve bu yasak işlemin gerçekleştirilmiş olması sebebiyle; amaçlanan hukuki sonuçlar doğmayacaktır. Bu halde, müflis ile tasarruf ilişkisine girmiş olan (lehine tasarruf işlemi yapılmış olan) kişi tasarruf konusu üzerinde mülkiyeti kazanamamış; tasarruf işlemine bağlanan hukuki sonuç doğmamış demektir. Ayrıca, tasarruf işleminin hükümsüzlüğü herkese karşıdır ve herkes tarafından ileri sürülebilir. Örneğin, bu görüş uyarınca; hakkında iflas tasfiyesi başlamış bir kişi/kurumun bir tasarruf ilişkisi içerisinde girdiği 3. kişi, mutlak hükümsüzlük prensibi uyarınca, tasarruf yasağından dolayı, asla hak sahibi olamayacaktır74.

Kanımca, kanun hükmünün özü gereği; hükmün nispi hükümsüzlük prensibi uyarınca oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bu hükmün asıl amacı, iflas tasfiyesi başlamış bir müflisin mal kaçırma, trampa, hibe, rehin, irtifak vs. gibi yollar ile iflasa tabi malvarlığı üzerinde tasarruflar yapmasını engellemektir. Yani alacaklıların mal varlıklarına ulaşmasını engelleyici eylemler engellenmeye çalışılmaktadır. Bu engelleyici ve önlemsel işlemin, mutlak hükümsüzlük yaptırımına tabi tutulması; hükmün özünün uygulanmasına engel teşkil edebilecektir75.

III) Müflisin Tasarruf Yetkisi Kapsamında Üçüncü Kişilerin İyi Niyetli Olması