• Sonuç bulunamadı

Mücâhedenin Süreci Bağlamında Nefsin Değeri:

A. NEFSİN TANIMI VE MAHİYETİ

5. Mücâhedenin Süreci Bağlamında Nefsin Değeri:

Nefis, tasavvufta ve İslam düşünce geleneğinde yorumlanması müşkil bir kavram olmuştur. Genel kabul dikkate alınarak nefisten bahsedildiğinde ise nefis, daha çok insanın tabi yönelimlerini, arzularını, isteklerini, kural kaide tanımadan isteğine ulaşmayı hedefleyen, bu yolda her yolu meşru bilen ve menfaatini gözeten yönlerini ifade eder. Bu yönüyle nefis için eğitilmemiş ham insan vasıflandırması uygundur.56 Şerrin de takvanın da yüklendiği bir merkez olarak nefis, sûfîler tarafından şerre meyilli oluşu ile tarif edilmiştir.

“Nefis, insanın insan olması için tamamlayıcı bir unsurdur. İnsan ancak nefis ile birlikte bir insandır. Bu açıdan nefis Allah’ın insana ihsan ettiği büyük bir lütuftur. İnsanın Allah’ın emirlerini yerine getirmesinde nefsin yadsınamaz bir rolü vardır. Örneğin; oruç tutmak için inanın yemek ve içmek gibi temel gereksinimleri olması gerekir. Yemeğe, içmeye ve cinsel tatmine ihtiyacı olmayan bir varlığın orucundan bahsedilemez. Bu anlamda nefis, insanı Rabb’ine götüren bir binektir. Dolayısıyla da her binek gibi nefsin de sahibi üzerinde bazı hakları vardır. Kişi kendisine emanet olarak verilmiş bu nefis bineğine iyi bakmalı ve onun ihtiyaçlarını meşru olan yollarla tatmin etmelidir.”57

Nefis, kulluk sürecinde insanın rabbine ulaşmasındaki en büyük engellerden biridir. Bertaraf edilmesi gereken huyları ve hileleri olan nefis, Mevlana’nın teşbihi ile de uyuyan bir ejderha gibidir ve her an fırsat kollar. Bu sebeple nefse karşı daima müteyakkız olunmalıdır. “Bir taş parçası yüzlerce testiyi kırar ama pınarın suyu durmadan kaynar, taş ona kar etmez. O yüzden putu kırmak kolaydır. Ama nefsi küçük görmek büyük hatadır. Zira nefsin her an hileleri vardır. Her hilesinde yüzlerce firavun, yandaşları ile birlikte helak olmuştur. Bu yüzden nefisten, Hz. Musa’nın Allah’ına iltica etmek gerek. Aksi halde Cüneyd-i Bağdadi’nin (v. 297/909) dediği gibi çok güçlü nefsin isteklerine uymak ilerde küfrün esası olacaktır. Çünkü tatmin edilmiş nefis, zalim ve nankör olan insanın farkında olmadan kendi içinde tapındığı bir varlık olabilir ve insanın helakına yol açar.”58

56 Ekrem Demirli, “Özgürlük Nefsin Arzularına Karşı Durabilmektir”, Diyanet Dergisi, S. 324,

Ankara, Aralık-2017, s. 24.

57 Çatak, “Mevlana Celâleddîn Rûmî’nin Nefis Anlayışı”, C. I, s. 223. 58 Kaval, “Mevlana’nın Mesnevî’sinde Nefis Kavramı”, s. 152,153.

19 Nefis iyilik ile kötülüğün, hayr ve şerrin mücâdele sahasıdır. Fakat terbiye görmeyen çocuk gibi isteklerinde had ve hudud bilmemezlik çok zaman kulu Allah’tan uzaklaştıran bir perde olmuştur. Bu yönü ile kınanmıştır. Bununla birlikte nefis olmadan Allah’a vasıl olmak da mümkün değildir. Nefsi yok etmeye çalışmak isabetli bir adım değildir. “Psikiyatr Şeyh Nurbahşi, nefs-i emmârenin asla tamamen yok edilmemesi gerektiği uyarısında bulunmaktadır. Onun iyi huylara ve amellere dönüştürülmesi gerekir. Çünkü nefs-i emmâreyi yok etmek kendimizi yok etmektir. Sûfîler nefsin yok edilmesinden söz ettikleri zaman ‘fena-yı nefis’ ifadesini kullanırlar. Bu ifade nefse dair kötü özelliklerin yok edilmesi ve bunların doğru bir insanda bulunması gereken niteliklere dönüştürülmesine işaret eder. Ancak nefsin kendisi yok edilemez. Sûfîler ‘bir kimsenin nefsinin olmadığını’ söylediklerinde, o kişinin nefsinin kötü özelliklerini, iyi insanî niteliklere dönüştürdüğünü ve artık o kimsede nefsin hiçbir izinin görünmediğini kastederler.”59 Nefsin yok olması, nefsanî özelliklerin zevali olarak anlaşılmazsa fena kavramı da benliğin yok olması ve kişiliksizleşme olarak algılanabilir. Fena, sahte yüzleri atarak gerçek benliğe ulaşmaktır. Sahte benliğin çözülmesi ile nefs-i emmâreye ait olan kötü vasıflar yok olur, insan kendisini hakiki manada bulmuş olur.60 Nefsin ölmesi veya yok olması

olarak ifade edilen bütün kalıplar mecazidir. Bu kalıplar ile kastedilen nefse hâkim olmak, ölmeden önce nefsanî isteklerin sonunu getirerek nefse tahakküm kurmaktır.61

Nefis aslı itibarıyla kötülüğe meyillidir. Ancak Allah’a ulaşma yönü ile çok değerlidir. Nefis ile mücâdele, mücâhede insanı manevi olgunluğa eriştirdiği için Allah katında değerli kılar. Eğer kul iradeli olur ve nefsinin her arzu ve isteğine, hevasına uymadan sonunu düşünerek hareket ederse nefis terbiye olacak ve kulu hayra teşvik eden bir amil haline gelecektir. Ancak yine de özünde şer kodları yüklü olduğu için, arzu ve istekleri tamamen bitmiş olmayacak, sadece söndürülmüş olacaktır. “Mevlana konu ile ilgili olarak şunları söyler: ‘…nefis, soğukta donmuş ejderha gibidir. Güneş çıkıp hava ısınınca Firavun gibi neler yapmaz? O yüzden her nefsin eline fırsat geçse, yüzlerce Musa’nın ve Harun’un yolunu vururdu. Ona bu

59 Robert Frager, Tasavvuf Psikolojisinde Gelişim, Denge ve Uyum: Kalp, Nefis ve Ruh, çev. İbrahim

Kapaklıkaya, Sûfî Kitap yay. İstanbul 2018, s. 109.

60 Aksöz, , “İnsan Benliğinin Arınması”, s. 97. 61 Demirci, “İçe Dönük Mücâhede Cihâd”, s. 14.

imkânı vermemek için, o donmuş ejderhayı şehvet güneşinden uzak tutmak gerekir.”62 Nefsin iplerini bırakmak, kesbedilen makam ve mertebelerin zevaline

sebebiyet verebileceği için nefis her an gözetim ve sıkı irade ile kontrol altında tutulmak zorundadır. “Nefsin iyi ve kötü potansiyeli bünyesinde barındırdığı için merkezi bir konum elde ettiğini vahiy teyit etmiştir.63 Bu açıdan nefsin mahza bir

tehlike veya düşman olarak telakki edilmesi, nefis hakkındaki sahih bilgi elde etme çabalarını akamete uğratacaktır. Dolayısıyla burada vurgulanması gereken husus nefsin bünyesinde barındırdığı kötüyü işleme meylini muhasebe yoluyla kontrol altında tutmak ve münkere fırsat vermemektir… Nefsin bilinçli bir yaklaşımla kontrol edilmediği takdirde, şeytanın da saptırmasıyla beşerdeki; dünyaya aşırı meyletme, kibir, arzularının ardından sürüklenme gibi duyguları tahrik ederek insanı, çevreyi ve toplumu ifsat etmesi imkân dâhilindedir. Bu sebeple, nefsin söz konusu gücü karşısında sürekli uyanık olmak, insanın maslahatına muvafık bir durumdur.”64

İnsan yaradılış itibariyle şeytandan aşağı mertebelere de inebilir, meleklerden üstün bir makama da çıkabilir. Nefsini tezkiye ve terbiye eden bir insan, kâmil insan olmaya ve melekleşmeye doğru ilerler. Bu anlamda Mevlana’nın hadis şerifi referans alarak izah ettiği melekteki salt akıl, hayvandaki salt nefis ve insandaki akıl ve nefsin birlikteliği 65 ile kulluktaki kalite, nefis ve aklın iş birliğine bağlı görünmektedir. Salt

nefis ile hareket insanı havyalardan da aşağı hallere sürükleyebilmektedir. Meleklerden daha üstün olması ise insanın salt akıldan değil de, nefis ve akıldan müteşekkil bir varlık olmasındandır. Çünkü melek nefis gibi bir engelle karşı karşıya değildir, tabiatı gereği kulluk eder, isyan edemez. Ancak insan nefsine rağmen tercihte bulunur ve meleklerden üstün olma vasfını nefis vesilesi ile kazanır. Bu bağlamda insanı ve fillerini kıymetli yapan nefsi ve nefsinin terbiyesi ile ulaştığı yüce makamlardır. “Sûfî psikolojisinde insanoğlu meleklerle hayvanlar arasında bir derecededir. Her ikisinin fıtratını da paylaşırız. Meleklerden daha yükseğe (a’lâ-yı illiyyîn) yükselme ya da hayvanlardan daha aşağı (esfel-i safilîn) düşme potansiyeline sahibiz. Bu nedenle olumsuz huylar ve eğilimlerimizle yüzleşerek

62 Kaval, “Mevlana’nın Mesnevî’sinde Nefis Kavramı”, s. 153. 63 Bkz. Şems, 91/ 8.

64 Ali Erbaş, “İyi ve Kötünün Mücâdele Alanı Nefis”, Diyanet Dergisi, S. 324, Ankara Aralık-2017,

s. 5.

65 Emine Yeniterzi, “Mesnevi’de Nefis Terbiyesi”, Diyanet Dergisi, S. 324, Ankara Aralık-2017,

21 mücâdele etmek zorundayız. Buna bâtıni cihâd, içsel mücâdele, nefis terbiyesi denir. Ayrıca fıtratımızın olumlu, manevi eğilimlerini su yüzüne çıkarıp aktif hale getirebilmek için, aklımızı ve irademizi güçlendirmeye ihtiyacımız vardır. Tasavvuf yolunda ilerledikçe batınî mücâdele daha zorlu ve daha hassas hale gelecektir. Tasavvuf psikolojisi sağlıklı, müspet nefis ile benmerkezli, nefs-i emmâre arasında ayrım yapmaktadır. Müspet nefis bize hizmet eder ve hedeflerimize ulaşmamıza yardım eder. Nefs-i emmâre (menfi nefis) ise; şişirilmiş bir öz-değer, benmerkezlilik, yaşama egoistçe bir yaklaşıma sahiptir. Sürekli olarak bizi kendisine hizmet ettirmeye çalışır. Tıpkı bizi taşıması gerekirken, bizim sırtımızda taşıdığımız eşek gibidir.”66

Yüce yaratıcıya vasıl olabilmesi için insan gerekli donanım ile tezyin edilmiştir. Kalp, akıl, ruh ve nefis bu donanımların parçalarıdır. Mücâhede ile terbiye edilmeye müsait olan ve mücâhede neticesinde insanı kâmilliğe erişebilen nefsin, manevi olgunluktaki yeri çok önemlidir. Hayr ve şer potansiyeli ile birlikte şer işleme meyli daha baskın olan nefsi zabtedebilmenin, onu eğitmekteki kolaylığın ve de nefsi yüce bir ahlaka kavuşturabilmenin yolunu Sühreverdî ruh ile nefis arasındaki ülfete bağlamıştır. Ona göre ruh iki türlüdür; hayvanî ve insanî ruh. Hayvanî ruh, bütün canlılarda olan ruhtur ve tek başına farkındalık anlamında bir kıymeti haiz değildir. Halk âlemindendir. Fakat hayvanî ruha eklenen insanî ruh emir âlemindendir ve insanı kıymetli kılan etkenlerdendir. İnsanî ruhun gelişi ile insan, konuşma ve ilhamın mahalli olan bir nefis olmuştur. Böylece nefis, Allah’ın yaratmasıyla ulvî ruhtan oluşmuştur. İnsandaki hayvanî ruh olan nefsin, ulvî ruhtan meydana getirilmesi, emir âleminde olmuştur. Ve bu şekilde ruh ile nefis arasında karşılıklı bir aşk ve ülfet oluşmuştur.67

Allah’a giden yollar insanlar adedince çoktur. Fakat yol temelde ikidir. İlki; peygamber, veli ve müminlerin yoludur. Diğeri ise şeytana ve nefse uyanların yoludur. Nefis Allah’a giden yolda şeytanın en büyük yardımcısı, insanın önünü kesen en usta haramidir. Fakat velilik makamına da nefsin vasıtasıyla, nefis terbiye edilerek ulaşılır. Terbiye görmüş ve velilik makamına ulaşan nefis nefis-i kâmile sıfatını alır. “Her ne kadar nefsanî tabiat kendisinde mevcut ve baki ise de O, nefsanî 66 Frager, Tasavvuf Psikolojisinde Gelişim, Denge ve Uyum, s. 36, 39.

afetlerden de mahfuzdur. Bu sebeple tabi ve beşeri şeylerden hoşlanma hali kendisinde mevcut olduğu halde, dini konularda fitneye düşecek derecede nefsanî zevklerden haz almaz.”68

Eşya zıttı ile kaimdir. Kötü olmadan iyi ve iyinin kıymeti bilinemez. İnsanın kemâle ermesi ve veli makamına ermesi için nefsin de olması şarttır. Nefis olmadan kemâlat olmaz. “Muhakkiklere göre en kâmil insanın terkibi üç manadan meydana gelir. Birincisi ruh, ikincisi nefis, üçüncüsü bedendir. Bunlardan her ayn ve varlık için bir sıfat mevcut olup onunla kaimdir. Ruhun akıl, nefsin heva ve bedenin his sıfatı vardır.”69 Nefsin heva sıfatından kurtulması ile imanı güçlenir ve kendisine

sükûnet iner. Mekkî, imanın artmasıyla inen sükûnetile nefsin hevadan uzaklaşacağını ve gaflet perdelerinden kurtularak Allah’a olan muhtaçlığını anladığını ifade eder. İnsanın nefsi yaradılışı üzere hareketlidir. Hareket durduğunda nefis huzur ve fazilete kavuşur.70 Nefsin sükûnete erip itminana ermesi, kınanmış vasıflardan kurtulup âli makamlara erişmesi de, kendini ve yaratıcısını bilerek ona göre davranması ile olur. Nitekim Şibli’ye (v. 334/949) “Nefis, azığı hazır olunca mutmain olur.” sözünün manası soruldu. “Nefis, kendisine rızık vereni tanıyınca mutmain olur.” diyerek açıkladı.71

Özetle nefis tasavvuf geleneğinde daima kötülüğe, zevke, arzuya, hevaya çağıran bir varlık olarak nitelendirilmiştir. Bununla birlikte safiyete erip arınabileceği güzel ahlakla da ahlaklanabileceği ifade edilse de nefse karşı insanlar, her zaman için teyakkuza davet edilmiştir. Bu anlamda nefis Allah’ın mahlûkatındandır ve Allah boş yere bir yaradışta bulunmayacağı gibi, abes işlerle iştigalden de münezzehtir. Dolayısıyla, Allah nefsi insanlara külfet olsun diye değil, kendisine ulaştıracak vasıflarla donatarak yaratmıştır. Nefis olmadan insanın Allah’a vasıl olması düşünülemez. Bunun için nefsin varlığı kemâlât yolunda önemlidir.

68 Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 114. 69 Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, s. 262. 70 Mekkî, Kûtü’l-Kulûb,s. 292.

71 Ebû Nasr Abdullah b. Ali es-Serrâc et-Tûsî, el-Lümâ-İslam Tasavvufu, haz. Hasan Kâmil Yılmaz,

23