• Sonuç bulunamadı

Klasik Tasavvuf Kaynaklarında Mücâhedenin Tanımı

A. MÜCÂHEDENİN TANIMI VE GENEL ÇERÇEVESİ

3. Klasik Tasavvuf Kaynaklarında Mücâhedenin Tanımı

Mücâhedenin tasavvuf terminolojisindeki yerinden bahsettik. Kavramlar, Hz. Peygamber zamanında uygulama olarak mevcut olsa da bir ilmî disiplin bünyesinde ortaya çıkması Hz. Peygamberin vefatından sonraki dönemlerde, hicri II. asırdan sonrasına tekabül etmektedir. Tasavvuf alanındaki temel konuları ele alması ve en geniş sınırları ile izah etmesi bakımından bazı âlimler ve eserleri en çok başvurulan kaynaklar olup klasik tasavvuf eserleri olarak yerini almıştır. Bu anlamda ilmî ve pratik sahada en önemli konu olan mücâhede kavramının klasik kaynaklarda nasıl incelendiğine bakmak, mücâhedenin tasavvufî gelenekteki yerini ortaya koymak 99 Bkz. Bakara 2/218.

100 Demirci, “İçe Dönük Mücâhede Cihâd”, s. 14-15. 101 Uludağ, “Mücâhede”, C. XXXI, s. 441.

gerekli ve önemlidir. Konunun alt başlıklarına geçmeden önce, klasik kaynaklar bağlamında mücâhede kavramının genel çerçevesine değinilecek ve kadim ulemanın kavramı hangi perspektiften değerlendirdiği kısaca incelenecektir.

İç dünyamız ve manevî gelişim olarak niteleyebileceğimiz tasavvufun tanımlamasında, mücâhede kavramının muhtevasını görmek mümkündür. Yani bir yerde tasavvuf, mücâhede; mücâhede tasavvuftur denilebilir. “Ebu Hasan Nuri’ye, ‘Tasavvuf nedir?’ diye sorulmuş. O da: ‘Nefsin tüm haz ve arzularını terk etmektir.’ diye cevap vermişti. ‘Tasavvuf nedir?’ diye soran bir şahsa Cüneyt şu cevabı verdi: ‘Halka uyma kirinden arınmak (Hakk’a tabi olmak), tabii (ve süflî) huylardan ayrılmak, beşerî (ve aşağı) sıfatları söndürmek, nefsanî davalardan uzaklaşmak, ruhani vasıflar kazanmaya gayret etmek, hakiki ilimlere sarılmak, daima en uygun olana göre hareket etmek, herkese nasihatte bulunmak, Allah’a verilen ahit üzerinde samimiyetle durmak, Rasulallah (s.a.v.)’a ve şeraitine uymak.’.”103 “Tasavvuf, tamamen (nefis adına) çile ve ıstıraptır. Çile ve ıstırap bulunmayınca (nefis rahat olunca) tasavvuf gerçekleşmez.”104

Bu tanımlardan yola çıkıldığında, tasavvufun nefsin arınması anlamında gerçekleştirilen ilmî ve pratik bir disiplin olduğu görülecektir. “İsmi yüce olan Allah kitabında şöyle demektedir: ‘Allah için gerektiği gibi cihâd (gayret) edin.’ Cihâdın hakikati, sıdk için adım atacak bir yerin kalmamasıdır.”105 Yani, cihâd insanın

varlığının bütününü içine alacak kadar onu kuşatmış olması demektir. Bu ise yoğun bir motivasyon ve gayret ile gerçekleştirilir. “Riyâzet ve mücâhede baştan sona kadar nefse muhalefet etmekten ibarettir. Bir kimse nefsini tanımadığı sürece, yapmış olduğu riyâzetin ve mücâhedenin ona bir faydası olmaz.”106 Mücâhedenin istenilen

neticeyi vermesi için yapılan çalışmaların, uygulanan mücâhede usullerinin bireysel anlamda kişiye göre farklılık göstereceği realitesini göz ardı etmeden, sâlikin ilk olarak nefsini tanımak ile yola başlaması gerekir. Nihaî hedef için ilk adım, kişinin kendi kabiliyet ve eksikliklerini bilmesi veya kendisine bildirecek liyakatli bir

103 Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 60.

104 Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif, s. 91. 105 Tirmizî, Hatmu’l-Evliyâ, s. 68. 106 Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, s. 259.

33 mürşide gitmesi gerekmektedir. Hucvirî, bu konuda asıl gazanın kişinin kendi nefsinden başlayarak onunla mücâhede etmesi olduğunu ifade etmiştir.107

Allah kula hayr ve şer programlarını birlikte yüklemiştir. Kötü özellikleri bulunan nefsin, Hakk’a ulaştırabilecek iyi özellikleri de mevcuttur. Sühreverdî bu konuyu eserinde tohum ve çakmak taşı örnekleri ile izah eder. Tohum ve çakmak taşı usulünce kullanıldığı takdirde insana hizmet eder. Bu örneklerde olduğu gibi Allah insana da hayr ve şer mekanizmasını birlikte yüklemiştir. Bu durum Kur’ân-ı Kerîm’’de şöyle geçmektedir: ‘Yemin olsun, o nefse ve onu düzenleyene ve sonra da ona isyanı ve takvasını ilham edene.’108 ‘Şüphesiz nefsini temizleyen felaha ermiş.

Onu (küfür ve isyanla) kirleten de hüsrana uğramıştır.’109. Nefiste her iki kabiliyet de

vardır. Ayette ifade edildiği gibi nefsi kötü huylardan arındırmak, insanı zahiri ve batınî hallerinde istikamete erdirir, ahlakını güzelleştirir.110 Bu neticelere

ulaşabilmesi için sâlik nefsi üzerinde uğraşmalı ve nefsini terbiye etmelidir. Zira nefis, mizaç gibi birtakım sabiteleri olmasına rağmen değişim ve gelişime açıktır. Sabiteleri değişmeyecek olsa da hayra ve güzele kanalize edecek hale getirilebilir, terbiye edilerek kendisine bahşedilen kabiliyet ve istidatları şerre kullanmasının önüne geçilebilir. Gazzâlî konu ile ilgili olarak kuş ve binek hayvanlarının terbiye edilerek kendisinden faydalanılabilen bir hale getirildiğini örnek verir. Kuş ve binek hayvanlarının terbiye edilmesi misalinde olduğu gibi, nefis de birtakım çalışmalarla iyiyi ve güzele alıştırılmak suretiyle kötülükten uzaklaştırılabilir. Ölümü hatırlatarak, dünya nimete bakmaktan, ona sevinmekten men ederek, geçici heveslerden nefsi arındırarak, kendisinden asla ayrılmayacak olan Allah’ın zikri ile meşgul ederek nefis terbiye edilir.111 Hucvirî de nefsin terbiyesi için Hz. Peygamberden aktardığı hadisler ile bedenî zevklerden kurtulmanın, ihtirası terk etmenin, aç susuz durmanın kalbi saflaştırdığını ve yaratıcısını görebilecek bir kıvama getireceğini, Rabbini görür gibi ibadet etmeye sevk edeceğini ifade etmiştir.112

Özetle klasiklere baktığımızda, mutasavvıf âlimlerimizin nefsin arıtılması konusunu içeren mücâhede konusuna bazen doğrudan temaslarla, bazen de dolaylı 107 Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, s. 265.

108 Bkz. Şems, 91/7-8. 109 Bkz. Şems,91/9-10.

110 Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif, s. 351. 111 Gazzâlî, İhyâ-u Ulûm’id-Dîn, C.III, s. 163. 112 Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, s. 392.

yollardan ifadeler ile eserlerinin pek çok kısmında yer vermişlerdir. Allah’a vâsıl olmak olarak yolun en baş ve en sonu olan mertebeden başlayarak, nefsin tanınması, arıtılması, mücâdele edilmesi başlıklarının hepsini mücâhede olarak değerlendirmişlerdir. Bunlardan hareketle şunu rahatlıkla ifade edebiliriz, tasavvuf mücâhede demektir. Zira mücâhedenin neticesi, tasavvufun varmak istediği noktadır.