• Sonuç bulunamadı

5. BULGULAR

5.1. YTÖ için DHB Listesi

46

47 4. Diller birbirilerine göre “iyi-kötü”, “güzel-çirkin”, gelişmiş-gelişmemiş” diye nitelendirilemez ve bir dil, diğerinden üstün olarak değerlendirilmez.

5. Diller çeşitli nedenlerle zaman içinde değişebilir. Bu nedenle dillerin önceki dönemlerdeki biçimleri bugünkü biçimlerinden farklı olabilir.

6. Dillerde değişim en çok sözvarlığında yaşanır.

7. Yazısı olan dillerin yazılış biçimleri ile söyleniş biçimleri arasında genellikle az ya da çok farklılıklar vardır. Bir dilin yazı sistemi ne kadar eski ise fark da o kadar büyüktür.

8. Bir dilde anlamca ve işlevce tamamen aynı olan iki ya da daha fazla birim, öğe, yapı vs. bulunmaz; böylesi görünümler varsa bunlar zamansal değişime bağlı olarak ortaya çıkmıştır.

9. Diller birbirinden coğrafi olarak ne kadar uzaksa ve zamansal olarak bu uzaklık ne kadar uzun sürmüşse, aralarındaki farklılıklar da o kadar büyük olur.

10. Akraba diller arasında bile bazı açılardan büyük farklılıklar olabileceği gibi akraba olmayan diller arasında da büyük benzerlikler olabilir.

2. Sesbilim

1. İnsandaki ses aygıtı (diyafram, soluk borusu, ses telleri, ağız, dil, diş vb.) dildeki seslerden fazlasını çıkarabilir ama dil sesi olması için, dil sisteminde yer alması gerekir. Bu nedenle her dilde ancak belirli sayıda ses bulunur.

2. Bir dildeki seslerin diziliş olasılıkları sınırsız değildir; sıralanış ve yan yana gelme kısıtlamaları vardır. Örneğin Türkçede bazı sesler sözcüklerin başında veya sonunda

48 yer alamaz; hiçbir sözcük, çift ünsüzle başlamaz; sözcük sonunda ancak birkaç ses için çift ünsüz olmaya izin vardır vb.

3. Sesler kendi aralarında çıkış biçimi, yeri ve süresi açısından (titremli-titremsiz, dudak-diş sesleri, kısa-uzun ünlüler gibi) türler oluşturur.

4. Sesler birbirlerini çıkış biçimi, çıkış yeri ve çıkış süresi açılarından “düşme”,

“türeme”, “benzeşme”, “uzama” gibi yollarla etkileyebilir.

5. Birçok ses olayı, ses türüne göre biçimlenir. Örneğin, Türkçede “yumuşama” diye adlandırılan ses olayı, yalnızca ünsüzleri, ünsüzler içinde de yalnızca titremsiz olanları kapsar.

6. Dil sesleri arasındaki en temel ayrım, ünlü ve ünsüz olanlar arasındaki ayrımdır.

7. Ünsüzler, akciğerden gelen havanın ses yolunda sürtünme, kapanma, patlama gibi bir engelle karşılaşması yoluyla çıkarılan seslerdir ve çıkış biçimi ve çıkış yerine bağlı olarak sınıflandırılır.

a. Ünsüzler; çıkış biçimi açısından, patlamalı ünsüzler (plosive), geniz ünsüzleri (nasal), çarpmalı ünsüzler (rolled), yan daralma ünsüzleri (lateral) ve sürtünücü ünsüzler (fricative) olarak sınıflandırılır.

b. Ünsüzler; çıkış yeri açısından, çift dudak ünsüzleri (bilabial), diş-dudak ünsüzleri (labiodental), dilucu-dişardı ünsüzleri (dental), dilucu-dişseti ünsüzleri (palato-alveolar), dil-öndamak ünsüzleri (apical/palatal), dil-artdamak ünsüzleri (glottal) olarak sınıflandırılır.

c. Ünsüzler, ses tellerinin titreşimi açısından titremli (voiced) ve titremsiz (voiceless) olmak üzere iki sınıfa ayrılır.

49 8. Ünlüler, akciğerden gelen havanın ses yolunda daralma, sürtünme, kapanma gibi herhangi bir engelle karşılaşmadan çıkarılan seslerdir ve sesin çıkarılışı sırasında çene açısına, dudakların biçimine ve dilin devinimine bağlı olarak sınıflandırılır.

a. Ünlüler, çene açısına bağlı olarak “geniş” ve “dar” ünlüler olarak sınıflandırılır.

b. Ünlüler, dudakların biçimine bağlı olarak “yuvarlak” ve “düz” olarak sınıflandırılır.

c. Ünlüler, dilin devinimine bağlı olarak “arka” ve “ön” ünlüler olarak sınıflandırılır.

9. Çıkış süresi, ancak, sürtünme veya tamamen kapanma sonucu oluşan sesler dışındaki sesleri farklılaştırabilir. Bu nedenle dillerde en yaygın uzun/kısa ayrımı, ünlüler arasında görülür. Uzun/kısa ünlü ayrımı olmayan dillerde bu ayrım, ödünç sözcükler yoluyla ortaya çıkabilir.

10. Ardışık hecelerde yanyana gelen ünlüler, birlikte ama birbirlerine benzeşerek sesletilmek üzere “ünlü kayması (dipthong)” sergileyebilir.

11. Sesler çevresel koşullara bağlı olarak çıkış biçimi ve yeri farklılaşan ama ayrı sesler olarak tanımlanamayacak “değişke (varyant)”ler sergileyebilir. Örneğin Türkçede /k/

sesi, ön ünlülerle birlikte “ince /k/”, art ünlülerle “kalın/k/” olarak sesletilir: kesin krş.

kışın. Aksi durumlar ancak ödünçlerde görülebilir: kağıt

12. Her dilde belirli sayıda seslem yapısına izin verilir. Seslemler sözcüklerin alacağı biçimsel değişimlere göre farklı seslemlemeler sergileyebilir. Örneğin Türkçede ka.pak > *ka.pak.ı > ka.pa.ğı

50 13. Sözcük vurgusu olan dillerde vurgu yeri, genellikle, kurallara dayalı olarak belirlenir. Sözcükte yeri (seslemi) kestirilemeyen vurgular olabileceği gibi “baş seslem”, “son seslem”, “sondan bir önceki seslem” gibi belirli bir konumda bulunan vurgular vardır.

14. Art arda gelen sözcüklerin sesleri (son ve baş sesler) arasındaki etkileşimler, hem seslerin söylenişini (“benzeşme, kaynaşma”), hem hecelemeyi (“ulama”), hem de tümcenin söylenişini (“kavşak”) etkileyebilir.

15. Tümcelerin söylenişinde ses tonunun (ses perdesinin) alçak veya yüksek olmasına ya da alçalıp yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan “ezgi”, tümcenin anlamını ve(ya) türünü belirler.

16. Sesler, yazıda imlerle (sembol, karakter, harf vb. ile) gösterilir. Seslerle imler arasındaki ilişki her zaman birebir olmayabilir. Sözgelimi bir dildeki ses sayısı ile o dilin yazıldığı alfabetik yazıdaki harf sayısı aynı olmayabilir; yani, alfabede harf karşılığı olmayan sesler bulunabileceği gibi aynı harfin birden fazla sesi karşılaması da görülebilir.

3. Biçimbilim

1. Sözcükler biçim taşır; ya ayrımlaşmayan ve farklılaşmayan “kök”lerdir ya da ayrımlaşan ve farklı biçimlere dönüşmüş “türemiş” veya “çekimlenmiş”

yapılanmalardır.

2. Sözcükler, gerek başka sözcüklere dönüşürken (türetim), gerekse tümce içinde çeşitli görevler üstlenirken (çekim) ses ve yapı bakımından değişime uğrayabilir.

Sense > sensual, divine > divinity. Türkçede bu anlam da yalnızca “daralma” ve yumuşama görülür: de-yor > di-yor; ara-yor > arıyor; gidelim, tadalım vs. Bazı

51 sözcükler, türemiş veya çekimlenmiş ama yapısı ayrımlaştırılamayacak kadar belirsizleşmiş olabilir. İngilizce go>went. Türkçede böylesi sözcükler bulunmaz.

3. Sözcükler çekimlenirken ve türetilirken hangi tür değişim (çekimleme, bükümleme, ekleme vb.) baskınsa, dilin biçimbilimsel karakterini de (çekimleyen dil, bükümleyen dil, ekleyen dil, yalınlayan dil gibi) o belirler. Örneğin Türkçe ekleyen dillerin tipik üyesidir.

4. Dillerde ekleme, bileşme, yineleme, bükümleme, kayma, tonlama, başkalaşma, kırpma, gerioluşum gibi çeşitli sözcük türetme yolları bulunur. Türkçe bu yolların birkaçını kullanan bir dildir. Birden fazla türetme yolunun bulunduğu dillerde, bunlardan biri daha yaygın ve(ya) daha baskın olabilir. Türkçede ekleme en yaygın türetme yoludur.

5. Ekleme görünen dillerde sözcüklere ekleme daha çok sondan yapılır. Eklemenin önden ve içten yapıldığı diller de bulunur. Türkçede ekleme sondandır.

6. Ekler, eklendikleri tabana göre sesbilimsel olarak değişime uğrayabilir. Örneğin Türkçede ekler ünlü ve ünsüz uyumlarına göre en çok 8 farklı biçime girebilir. Bu ekler ses açısından birbirinden farklı görünüme sahip olsalar da işlev açısından aynı olan birimlerdir. Bazı eklerin ise hiç değişmeyen tek bir biçimi bulunur. Türkçede -ken, -ki, -gil bu tür eklerdendir.

7. Hiçbir sesbilimsel içeriği olmasa da bir (sıfır) ek, paradigmatik olarak varsayılabilir.

Örneğin Türkçede eylem çekimlerinde 3. tekil-kişi kategorisini gösteren öğe, böyle bir ektir.

8. Bir ek, başka bağlamlarda ayrı ayrı görünen birden fazla eki ortaklaşa temsil edebilir. Türkçede belirli geçmiş zaman 1. çoğul-kişi eki (-k) böyle bir ektir; tek bir

52 sesten oluşmasına karşın başka biçimbilimsel bağlamlarda ayrı ayrı eklerle (örneğin geliyorsunuz’da -sun kişiyi, -uz sayıyı) anlatılan hem kişi hem de sayı kategorisini temsil etmektedir.

4. Sözvarlığı

1. Sözvarlığı, dilin kök sözcükleri ve bu kök sözcüklerden türemiş öğelerinden oluşur.

2. Yeni kullanılmaya başlayan bir sözcüğün sözvarlığı öğesi olabilmesi için, o sözcüğün dilde belirli sıklıkta ve yaygınlıkta kullanılıyor olması gerekir.

3. Sözvarlığı öğelerinin kullanım sıklığı ve yaygınlığı zamanla azalabilir ve artabilir.

Kullanım sıklığı ve yaygınlığı belirgin biçimde düşen sözcükler “eski dil” öğesi konumuna düşebilir, zamanla kullanımdan da çıkmış (ölmüş) olabilir.

4. Kullanım sıklığı ve yaygınlığı nispeten yüksek olan ve bu sıklık derecesi zamana ve dönemlere göre pek değişmeyen öğeler, temel sözvarlığı öğeleridir.

5. Başka dilden ödünçleme alınan sözcükler, zamanla “yerlileşerek”, kullanıldıkları dilin kurallarına, özellikle de söyleyiş kurallarına uyar hale gelebilirler.

6. Sözcükler zaman içinde toplumsal değişimlere de bağlı olarak, sahip oldukları anlamları kaybedip yeni anlamlar kazanabilir.

7. Bazı sözcüklerin kurumsallaşmış birden fazla anlamı olabilir.

8. Bir sözcük ile aynı, yakın veya zıt anlama gelen başka sözcükler olabilir. Ancak aynı anlamda olduğu düşünülen sözcüklerde kullanımsal ve değer açısından farklılıklar görülmektedir.

9. Aynı şekilde sesletilen ve yazılan, birbirinden farklı anlamlara gelen sözcükler olabilir.

53 10. Sözcükler birbiri ile kavram alanları açısından “üstanlamlılık” veya “altanlamlılık”

ilişkisi kurabilir.

11. Sözcükler dilde kalıplaşmış anlatımlar olarak deyim, atasözü ve kalıpsözler oluşturur.

12. Sözcükler çeşitli yollarla kısaltılarak kullanılabilir.

13. Sözcüklerin nasıl yazılacağına dair tamamıyla yazı sistemlerini ilgilendiren belirli kurallar bulunur.

5. Sözdizimi

1. Sözcükler öbekleri, öbekler de tümceleri oluşturmak üzere yan yana gelir. Tümceler

“özne” ve “yüklem” olmak üzere iki ana öbekten oluşur; bu öbekler içinde tümleç olan başka öbekler de bulunabilir. Bir öbekte, öbeğin karakterini belirleyen baş öğe ile birlikte, seçimli veya zorunlu başka öğeler de bulunabilir. Baş, öbeğin sağında veya solunda veya her iki konumda da yer alabilir.

2. Dillerde sözcüklerin yan yana gelmesini düzenleyen diziliş kuralları vardır. Bu kurallara göre dizilişler, nispeten serbest veya nispeten zorunlu olabilir. Sözcüklerin dizilişinde belirli ölçülerde serbestlikler olsa da çoğu dilde “temel sözcük dizilişi”

vardır.

3. Bir tümce, başka bir tümce içine, ekler ya da işlevsel sözcükler ile birlikte “neden, sonuç, amaç, nitelik, yer, zaman” gibi kavramlar açısından bilgi taşıyan tümcecikler olarak yerleşebilir. Bu tür tümceler, tümceciklerin yapısına göre türlere ayrılır.

4. Bir tümce, öğeleri arasındaki olası yapısal ilişkilerden hareketle birden fazla anlama (“okuma”ya) sahip olabilir.

54 5. Tümceler, anlam olarak “tam” olmasına karşın bağlamsal veya yapısal olarak bir öğesi veya öğeleri “eksik” (“eksiltili tümce”) görünebilir.

6. Edimbilim

1. Konuşucu, kurduğu sözcelerle dinleyiciye veya dinleyicilere belli bir bilgi aktarımında bulunabileceği gibi, bir isteği de aktarabilir. Bu aktarımı dilin kullanım koşullarına bağlı gerçekleştirir.

2. Sözcelerin (içerdiği sözcüklerin, öbeklerin ve tümce veya tümcelerin) sözlüksel anlamı, bu sözcenin kullanıldığı “konuşma ortamı”na göre değişebilir. Dinleyici o sözcelerden, sözcüklerin sözlüksel anlamı dışında kalacak biçimde, kendince anlamlar çıkarabilir.

3. Konuşucu sözcesini, belirli bir anlama gelmesini sağlayacak ön bilgileri dinleyicinin bildiğini varsayarak üretebilir.

4. Bir sözce, bu sözce ile birlikte gerçekleşecek olan eylemin bir parçası olabilir: Seni kınıyorum, Sizi karı koca ilan ediyorum, Bu bebeğe kendi adımı veriyorum vs.

7. Toplumdilbilim

1. Bir dilin kullanımı, o dili kullanan kişinin yaş, cinsiyet, toplumsal konum gibi (“idiolekt”) veya kişilerin meslek grubu, toplumsal katman gibi (“sosyolekt”) toplumsal özelliklerine ve konumlarına bağlı olarak farklılaşabilir.

2. Bir dil, bu dili kullanan toplum dışındaki toplum veya toplumlarca “yapı ve sözvarlığı açısından basitleştirilerek” kullanılabilir (“pidgin”), hatta bu biçim (“değişke”), o toplum veya toplumların kendi “anadil”lerinden karışmalarla yeni bir anadili konumuna (“creol”) gelebilir.

55 3. Bir dilin, belli yöre, bölge veya ülkelerde nisbeten küçük (“ağız, şive”) veya büyük (“lehçe”) farklılıklarla kullanılan biçimlerinden biri, o dili konuşan bütün topluluklarca kabul edilen iletişim dili (“ölçünlü dil”) olabilir.

4. Bir dilin ölçünlü biçimi ile diğer biçimleri (“ağız, şive, lehçe”) arasında, özellikle de sözvarlığı ve söyleyiş açısından karışmalar olabilir. Bu tür karıştırmalar, kullanıcıların saygınlığını düşürebilir.

5. Bir dilde, kullanılması toplumun geneli tarafından hoş karşılanmayan, istenmeyen, hatta yasaklanan sözcükler, anlatımlar olabilir.

6. Ülkeler dil politikalarıyla, dile yön verme çabası içerisine girebilirler ve dile yön verebilirler.

8. Ruhdilbilim

1. İlk dil (“anadili”) veya ilk diller (“ikidillilik, çokdillilik”), doğuştan gelen bir yetenek olarak çocuklar tarafından ortalama ilk 2 yıl içinde öğrenilmiş kabul edilir ama dil gelişimi çocuğun sonraki yıllarında da devam eder.

2. Anadili edinme süreci ile yabancı dil öğrenme süreçleri aynı değildir.

3. Bireyin psikolojik ve karakteristik özellikleri, onun dil öğrenim ve gelişim süreçleri ile dili kullanımını doğrudan etki eder.

4. İkidilli ve çokdilli bireylerde, dil kullanım becerileri her dilde eşit olmayabilir; o birey üzerinde dillerden biri diğeri veya diğerlerine baskın olabilir.

5. Bir dil, geç dil gelişim aşamalarında (“yabancı dil olarak”) öğrenilmiş olsa da, kullanma sıklığı ve süresine bağlı olarak zamanla ikidillilik veya çokdillilik sürecinde yer alacak konuma gelebilir.

56 6. Dili kullanmak, nihayetinde, öğrenilmiş ve geliştirilmiş bir beceri olduğu için, eğer yeterince kullanılma ortamı sağlanmazsa, dil becerileri gerileyebilir.

9. Metindilbilim

1. Yazılı veya sözlü, belirli bir iletisi olan her dil öğesi, bir metindir.

2. Tümce dilbilgisi gibi metin dilbilgisinde de söz edilebilir.

3. Metinde yer alan bir öğenin anlamı, içinde yer aldığı metinsel bağlama dayalıdır.

4. Metinde yer alan dilsel öğelerin anlamsal içeriğine, metinde daha önce veya daha sonra geçen bir başka öğeden hareketle (“anaphoric/cataphoric”) ulaşılabilir.

5. Metinde yer alan gönderimsel öğelerin gönderim kaynağına metnin dışından (“dünya bilgisi” yoluyla) da ulaşılıyor olabilir.

6. Metni oluşturan birimler (öbekler, tümceler) arasındaki bağlantılar, kavramsal olarak (“coherence”) veya açık dilsel bağlayıcılar kullanılarak (“cohesion”) kurulur.

Bu listede yer alan bilgilerin YOT okutmanları tarafından bilinmesi gerektiği düşünülmektedir. Maddeler, alan ile ilgili birçok konuyu içinde barındırmaktadır. Bir maddenin anlaşılabilmesi konu ile ilgili birden fazla bilgiye sahip olmayı gerektirmektedir. Örneğin 4. Bölüm Sözvarlığının 1. maddesi olan “Sözvarlığı, dilin kök sözcükleri ve bu kök sözcüklerden türemiş öğelerinden oluşur.” Bilgisi için kök sözcük ve türemiş öğelerin nasıl yapılandığına ilişkin bilgi sahibi olunması gerekir.

Sözdizimi Bölümünün 1. maddesi olan “Sözcükler öbekleri, öbekler de tümceleri oluşturmak üzere yan yana gelir. Tümceler “özne” ve “yüklem” olmak üzere iki ana öbekten oluşur; bu öbekler içinde tümleç olan başka öbekler de bulunabilir. Bir öbekte, öbeğin karakterini belirleyen baş öğe ile birlikte, seçimli veya zorunlu başka

57 öğeler de bulunabilir. Baş, öbeğin sağında veya solunda veya her iki konumda da yer alabilir.” ifadesini anlamlandırabilmek için sözcük öbekleri ve sözdizimi kuralları konusunda bilgi sahibi olmak gerekir. Sözdizimi Bölümünün bir diğer maddesi olan

“Bir tümce, başka bir tümce içine, ekler ya da işlevsel sözcükler ile birlikte “neden, sonuç, amaç, nitelik, yer, zaman” gibi kavramlar açısından bilgi taşıyan tümcecikler olarak yerleşebilir. Bu tür tümceler, tümceciklerin yapısına göre türlere ayrılır.”

bilgisi için yantümceleme özelliklerini, ad yantümcelerini, ortaçlı yapıları, ulaçlı yapıları ve işlevlerini tanıyor olmak önemlidir. Edimbilim Bölümündeki “Konuşucu, kurduğu sözcelerle dinleyiciye veya dinleyicilere belli bir bilgi aktarımında bulunabileceği gibi, bir isteği de aktarabilir. Bu aktarımı dilin kullanım koşullarına bağlı gerçekleştirir.” maddesi de sözce kavramı konusunda, sözcelerin nasıl işlevler taşıyabileceği konusunda bilgi sahibi gerektirir. Ruhdilbilim Bölümünün 2. maddesi

“Anadili edinme süreci ile yabancı dil öğrenme süreçleri aynı değildir.” ile edinim ve öğrenme arasındaki farka ilişkin bilgilere sahip olmak önemlidir. Metindilbilimin 6. Maddesi “Metni oluşturan birimler (öbekler, tümceler) arasındaki bağlantılar, kavramsal olarak (“coherence”) veya açık dilsel bağlayıcılar kullanılarak (“cohesion”) kurulur.” bilgisi adıllar, gönderimsel öğeler, bağlaçlar gibi birçok dilsel birimin işlevine yönelik bilgi sahibi olmayı gerektirir. Diğer her bir madde de kendi içinde bu tür ayrıntılara sahiptir.

58