• Sonuç bulunamadı

1.1. Kavramlar

1.2.2. Liberal Yaklaşımlarda Güvenlik

Uluslararası ilişkilerde liberal yaklaşım, kökleri Onsekizinci ve Ondokuzuncu yüzyıllara kadar giden köklü bir geleneğin ürünüdür. Liberal kuram, bir dünya görüşü olarak öncelikle İngiltere ve ABD’de siyasal ve ekonomik düşünce tarihinde etkili olmuştur.156

Liberalizm, hâlihazırda, uluslararası ilişkiler disiplininde pek çok kuramın çıkış noktasını oluşturmuştur. Örneğin, idealizm, karşılıklı bağımlılık, ulusaşırıcılık, liberal uluslararasıcılık, liberal barış kuramı, neo-liberal kurumsalcılık ve dünya toplumu yaklaşımları liberalizmin birer türevidir. Liberal yaklaşımlar, realistlerden ayrı biçimde “çatışma yerine barış ve işbirliği” temaları üstünde yoğunlaşmaktadır.157

Liberaller, realistlerin aksine uluslararası ilişkileri ilerleme ve amaca yönelik bir değişim için uygun bir ortam olarak algılamaktadırlar. Bireysel özgürlüğün her şeyin üzerinde olduğunu düşünen liberaller, devletin bu özgürlüğe zarar verebilme ihtimalinin sınırlandırılması gerektiğini savunmaktadırlar.158

Realizmin aksine devletler arasındaki ilişkilerin uyumlu ve barışçıl olabileceği varsayımı ile hareket eden liberal paradigma konusunda da geniş bir yazın söz konusudur. Bunlar içinde önemli olanların başında “karşılıklı bağımlılık” teziyle Robert O.Keohane ve Joseph S.Nye gelmektedir. Bu bilim insanlarının “devletlerin birbirleriyle ekonomik olarak yaklaşmasının siyasal olarak da ilişkilerinin normalleşmesine katkı koyacağı” iddialarını kaleme aldıkları birçok eser Türkçe’ye de çevrilmiştir. Bunlar içinde, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Teorisi

Üzerine Bir Değerlendirme adlı kitapta makale olarak yayınlanan “karmaşık

155 Demir, a.g.m., s.62-63. 156 Bozdağlıoğlu, a.g.m., s.154. 157 Arı, a.g.e., s.368-369. 158

Liberal anayasal bir devletin gücü, vatandaşlarına karşı demokratik sorumluluğu, piyasaların taleplerine uyma gereği ve hukukun üstünlüğü ile sınırlanmaktadır. Her ne kadar bu sınırlamaların uluslararası ortamda uygulanabilirlikleri zor olsa da, Liberaller egemen devletlerin gerek birbirleri arasındaki, gerekse kendi içlerindeki istikrarı sağlayabilmek için bunların yerleştirilmesi gerektiğine inanmaktadırlar. (Griffiths, Roach ve Salamon, a.g.e., s.65).

karşılıklı bağımlılık”, Nye ve David A. Welch’in Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini

Anlamak isimli kitapları, Keohane ve Nye’in Foreign Policy’de yayınlanan

“Globalization: What’s New? What’s Not? (And So What?)” başlıklı makaleleri önemli yer tutmaktadır. Ayrıca Andrew Moravcsik’in, Journal of Common Market

Studies dergisindeki “Preferences and Power in the European Community: A Liberal

Intergovernmentalist Approach” International Organization dergisindeki “Taking Preferences Seriously: A Liberal Theory of International Politics” ve Liberal

International Relations Theory: A Social Scientific Assessment isimli çalışmaları

liberal paradigmanın incelenmesinde başat eserler olarak değer bulmaktadır.

Liberal uluslararası ilişkiler kuramında analiz tek düzeyde olmayıp; analiz düzeyinde çoğulcu bir yaklaşım içselleştirilerek, uluslararası ilişkiler ve ülkelerin dış politikası, vatandaş, sivil toplum kuruluşları, ulus-devlet, uluslararası örgütler ve uluslaraşırı gruplar seviyesinde icra edilmektedir. Moravcsik, bireyleri ve ulusal baskı gruplarını da uluslararası arenada önemli aktörler olarak görmekte, yüksek politika alanlarında işbirliğini olanaklı kabul etmektedir.159

Devletler arasındaki siyasal sınırların öneminin giderek azaldığı, iç ve dış politika arasındaki ayrımın oldukça zayıfladığını uluslararası politikanın giderek daha fazla ekonomik ilişkilerden etkilendiğini öne süren liberal kuramcılara göre, küreselleşen dünyada uluslararası ilişkilerin işleyişi salt devletler arası bir etkileşim alanı olmaktan çıkmıştır. Buna göre ulus devletlerin aleyhine sermaye, teknoloji, finans, vs. ile küresel politikanın yapısında başlayan dönüşüm, bir süre sonra ulusal sınırların varlığının ortadan kaldırılması veya anlamını yitirmesi ve global bir toplumun ortaya çıkması ile sonuçlanabilir. Neo-liberal politikaların yönlendirdiği ekonomik küreselleşme olgusunun bu süreci derinleştiren en önemli öğelerin başında geldiği belirtilmektedir. Bu süreçte ulus devletlerin küresel ekonominin liberalleşme baskısıyla, ulusal ekonomi üzerindeki denetimini ardı sıra küresel sosyo-ekonomik aktörlere bırakmak zorunda kalacağı varsayılmaktadır. Ulusal ekonomilerin sahip

159

Andrew Moravcsik, “Preferences and Power in the European Community: A Liberal Intergovernmentalist Approach,” Journal of Common Market Studies, Vol:31, No:4, 1993, s.475-477; Ayrıca bkz.: Andrew Moravcsik, “Taking Preferences Seriously: A Liberal Theory of International Politics, International Organization, Vol:51, No:4, Autumn 1997, s.513-553; Andrew Moravcsik,

Liberal International Relations Theory: A Social Scientific Assessment, Weatherhand Center for

olduğu otonominin küreselleşme süreci ile birlikte küresel ekonomik güçlerin baskıları karşısında ortadan kaldırıldığı bir dönemden geçildiği ileri sürülmektedir.160 Uluslararası ilişkilerde devletin rolü, uluslararası işbirliğinin doğası ve belki de en önemlisi, global ajandada ekonomik ve sosyal önceliklerin diplomatik ve askeri önceliklere göre göreli konumları yeniden incelenmeye başlanmıştır.161

Liberaller arasında, iş birliğine mi, yoksa güvenlik ve ekonomi alanlarında uluslararası yasal düzenlemelere mi öncelik verilmesi konusunda bazı fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Örneğin Karl Deutsch, dünyanın belirli bölgelerinde devletler arasındaki ilişkilerin çerçevesini tanımlamada kullanılan ‘güvenlik topluluğu’ kavramını getirmiştir.162

Buna karşılık Keohane, devletlerin rasyonel faydaları veya çıkarlarını niçin azami düzeye çıkarma arayışı içinde oldukları ve devletlerin meydana getirdikleri iş birliği ortamının işlevleri üzerine odaklanmaktadır. Temel amacı, iş birliğini kolaylaştıran koşulları ortaya koymaktadır.163

Liberal yaklaşımlar içinde son çeyrek yüzyılda popülerleşen karşılıklı bağımlılığının öncülleri olan Keohane ve Nye’a göre, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ülkeler arasında artan ticari, kültürel ve politik ilişkiler askeri gücün kullanılmasının sınırlanmasına yol açmıştır. Keohane ve Nye, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkilerdeki realist yaklaşımların merkezi varsayımlarına meydan okumaktadırlar. Devletlerin süregelen önemini kabul ettikleri halde uluslararası gündemin gittikçe artan bir şekilde uluslararası ve uluslarötesi aktörler tarafından oluşturulduğunu iddia etmektedirler. Keohane ve Nye, realizme karşı “karmaşık

160

Veysel Ayhan, İmparatorluk Yolu, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006, s.36-37. 161

Mustafa Aydın, “Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz”, Ankara Üniversitesi Siyasal

Bilgiler Fakültesi (AÜSBF) Dergisi, Cilt:51, Sayı:1, Ankara, 1996, s.95.

162

Bölgesel bağlamda, ‘güvenlik topluluğu’ kavramının iki anlamı bulunmaktadır. İlk olarak, devletler topluluğu, diplomatik yöntem veya mekanizmalar sayesinde kendi üyeleri arasındaki çatışmaların zor kullanılarak çözülmesini engelleyebilmektedir. İkincisi, toplumun dış bir aktör veya aktörlere karşı toplu olarak askeri bir cephe oluşturabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Güvenlik topluluğunun ortaya çıkması ile ilgili daha birçok varsayım veya kriter vardır. Örneğin, var olan her bölgesel örgüt, türü ne olursa olsun, problem ve krizlerle başa çıkabilmek için gerekli diplomatik teknikleri geliştirme noktasında yeterli kurumsal olgunluğa erişmiş olmalıdır. Dahası böyle bir olgunluk, örgütsel düzeyde farklılıkların giderilebilmesi için üye devletler arasındaki karşılıklı farklılıkların giderilebilmesi için üye devletler arasındaki karşılıklı isteklilik ile beraber ortaya çıkmalıdır. Son olarak, güvenlik topluluğu içerisindeki devletler, dış aktörlere karşı ortak bir tehdit algılamasına sahip olmalıdırlar. Detaylar için bkz.; Lynn Miller, “The Prospect of Order Through Regional Security”, Regional Politics and World Order, (Der). Richard A.Falk ve Saul H.Mendlovitz, W.H.Freeman, San Francisco, 1973.

163

karşılıklı bağımlılık” (Complex Mutual Interdependence) modelini ortaya

atmaktadırlar.164

Keohane ve Nye’a göre, hükümetlerin ülke içi faaliyetlerinin çerçevesi genişledikçe ve firmalar, bankalar ve sendikalar ulusal sınırları aşan kararlar aldıkça farklı ülkelerin iç politikaları birbirleriyle gittikçe daha çok örtüşmektedir.165

Uluslarötesi iletişim bu sonuçları daha da güçlendirmektedir. Böylece dış ekonomik siyaset, iç ve dış politika arasındaki sınırı belirsizleştirerek ve dış politika ile ilgili konuların sayısını arttırarak iç ekonomik siyaseti geçmişe oranla daha fazla etkilemektedir. Bu eğilim çevre ve teknoloji üzerindeki kontrol konularındaki eş güdümlü gelişmelerle güçlenmiştir.166

Karşılıklı bağımlılık temelinde yürüyen ilişkilerde aktörler arasında gizli ve açık çok sayıda pazarlık söz konusu olmaktadır. Çatışma ve işbirliği ilişkileri çerçevesinde her bir aktör faydasını maksimize etmenin yollarını aramaktadır.

164

Karmaşık karşılıklı bağımlılığın üç temel özelliği bulunmaktadır. İlki çoğulcu yapıyı tarif etmektedir. Buna göre çok sayıda kanal toplumları birbirine bağlamaktadır. Bunlar arasında resmi dışişleri bağlantılarının yanı sıra üst düzey hükümet yetkilileri arasındaki resmi olmayan iletişimi; hükümet dışı yetkililer arasındaki resmi olmayan bağlar da sayılabilmektedir. İkinci özellik, askeri gücün dışında da gündeme farklı aktörlerin yön verebileceğini ileri sürmektedir. Öyle ki devletler arası ilişkilerin gündemi açık veya tutarlı bir hiyerarşi içinde düzenlenemeyecek çok sayıda konudan oluşmaktadır. Bu konular arasında hiyerarşi olmaması her şeyden önce askeri güvenliğin gündeme hep aynı şekilde egemen olmadığı anlamına gelmektedir. Son olarak hükümetler askeri kuvveti aynı bölgedeki başlıca hükümetlere karşı ya da karmaşık karşılıklı bağımlılığın egemen olduğu konularda kullanmayı tercih etmemektedirler. (Robert O. Keohane ve Joseph S. Nye, “Karmaşık Karşılıklı Bağımlılık”, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Teorisi Üzerine Bir Değerlendirme, Çev. Zana Çitak, (Der). Howard Williams, Moorhead Wright ve Tony Evans, Phoenix Yayınları, Ankara, 2007, s.349- 352).

165

Uluslararası sistemde karşılıklı bağımlılık, aktörlerin karşılıklı olarak ilişkili veya bağlantılı olduğu anlamına gelmektedir. Böylece en az bir aktöre, en az bir olayda, en az bir yerde olan bir şey diğer bütün aktörleri de etkileyecektir. Bu nedenle, var olan bir ilişkiler sisteminde aktörler, yerler ve olaylar arttıkça karşılıklı bağımlılık da artacaktır. (Graham Evans ve Jeffrey Newham, The Penguin

Dictionary of International Relations, Penguin Books, London, 1998, s.256). Karmaşık Bağımlılık

kuramı çerçevesinde yazılmış aktüel bir örnek için bkz.; Fahri Türk ve Kaan Gaytancıoğlu, “Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türk-Irak İlişkileri (2002-2012)”, Türk Dış Politikasında Orta Doğu ve Orta Asya: 1990’lardan Günümüze, (Ed). Fahri Türk, Paradigma Akademi Yayınları, Edirne, 2013, s.141-168. Türk ve Gaytancıoğlu, on yıllardır çatışma üzerine kurulmuş olan Türkiye-Irak ilişkilerinin, Ankara’nın 21 Şubat 2008 tarihinde Bağdat ile ilişkileri geliştirme kararı almasından sonra normalleşmeye başladığını ileri sürmektedirler. Yazarlar, Kuzey Irak’ta faaliyet gösteren Türk firmalarının desteklenmesi ile başlayan süreçte iki ülke Cumhurbaşkanlarının karşılıklı ziyaretleri ve ardından diplomatik ilişkilerin yoğunlaşmasının, iki ülke arasında ekonomik, kültürel ve bilimsel işbirliğini ivme kazanmasına neden olduğunu öne sürmektedirler. Yani bir bakıma, ilk önceleri hükümet dışı aktörler Türkiye Irak ilişkilerinde meydana gelen yakınlaşmada önemli bir rol oynamışlardır. Türk ve Gaytancıoğlu böylece, Keohane ve Nye’in “karmaşık karşılıklı bağımlılık

yaklaşımı”nın iki ülke ilişkilerinde açıklayıcı bir güce sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

166

Uluslararası karşılıklı bağımlılık bu yapı içerisinde uluslar arası çatışmaları azaltan bir etkiye sahiptir.167 Keohane ve Nye’a göre günümüzde hükümet dışı aktörler faaliyetlerini hızlandırmış ve çok uluslu şirketler ise kurumsallaşarak daha rekabetçi olmaya başlamıştır.168

Bu bağlamda devletler, karşılıklı bağımlılık dolayısıyla dış etkilere açık duruma gelmişlerdir. Bu etki ticari, ekonomik yardım, yatırım ilişkisi, kültürel etkileşim gibi farklı nedenlerden kaynaklanabilmektedir. Devletler arasında artan ekonomik ilişkilerin çatışmayı engelleyeceğini varsayan karşılıklı bağımlılık yanlılarına göre, uluslararası ilişkilerde meydana gelen ekonomik temelli birçok gelişme askeri gücün kullanılmasını zorlaştırmaktadır.169

Bugün, tüm aktörlerin iç içe geçmiş olduğu uluslararası ilişkiler sisteminde karşılıklı bağımlılık anlayışı giderek önem kazanmaktadır.170

Mearsheimer’e göre Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan barış, liberal yaklaşımların savunduğu gibi AB çatısı altında oluşturulan ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel işbirliğinin sonucu olmamıştır. Mearsheimer, Avrupa’daki barışı Avrupa’nın kendi kurduğu liberal sosyo-ekonomik ve siyasi kurumlarla değil, süper güç olan ABD’nin kurduğu hegemonik askeri yapı olan NATO ile açıklamaktadır:

“Avrupa’da yarım yüzyıldan fazla bir zamandır hüküm süren çatışmasızlık, hegemonik bir güç olarak ABD’nin buradaki askeri varlığının bir sonucudur. ABD öncülüğünde NATO, tüm kıtanın güvenlik sorununu tepeden çözmüştür. Nitekim Sovyet tehdidi kalkmış olmasına rağmen Avrupa ülkeleri NATO’da ayrılma yolunda herhangi bir tercih bildirmemiştir”.171

Benzer Belgeler