• Sonuç bulunamadı

2. TARİHSEL ARKA PLANDA GÜVENLİK KONULAR

2.2. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Güvenlik Konuları ve Aktörleri

2.2.1.4. Deniz Haydutluğu

Tarihsel arka planı ilkel deniz taşımacılığının yapıldığı çağa kadar geri giden korsanlık veya deniz haydutluğu, geçilen on yıllarda özellikle Somali açıklarında,

Aden Körfezi civarında yaşanan artışlarla birlikte tekrar gündeme gelmiştir. Deniz haydutluğunun ticari taşımacılığa karşı oluşturduğu risk ve küresel ekonomiye ve ticarete olan derin etkisi, mevzubahis sorunun Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik konularının başlığının birini oluşturmasına aracılık etmiştir. Deniz haydutluğu eylemlerinin dünyada sıkça yaşandığı noktalar olarak, Güneydoğu Asya’da bulunan Bangladeş, Malaka Boğazı, Endonezya, Singapur Boğazı, Güney Çin Denizi; Afrika’da Aden Körfezi, Batı Afrika, Somali Kıyıları; Güney Amerika ve Karayip Denizi’nde Jamaika, Haiti ve Peru’dur. Denize kıyısı bulunan devletlerden bazılarının kendi karasularının asayişini temin edememeleri, kargo gemilerinin personelinin yetersiz ve bunların silah kullanamamaları, uluslararası ve geniş kapasiteli ticaret gemilerinin mecburen düşük süratte yol almaları ve manevra imkân ve kabiliyetlerinin seviyesinin az olması gibi faktörler bugünlerde deniz haydutluğunun artış göstermesine aracılık etmiştir. Fakat Somali etrafındaki deniz haydutluğunun asıl sebebi, hâlihazırda bu devletin, kıyıları ve karasularında güvenliğini sağlayacak, otoriter ve meşru ölçüde güç kullanmasını bilen bir hükümetinin mevcut olmayışından kaynaklanmaktadır. Uluslararası Ticaret Örgütü ve Uluslararası Denizcilik Örgütü, 1991-2009 arasında 18 yıllık bir dönemde 293 saldırı, 49 kaçırma, 899 alıkoyma, 11 ölü ve 21 kayıp ile en fazla deniz haydutluğu eylemlerinin yaşandığı yılı 2008 olarak duyurmuştur.362

2008’in 15 Kasım’ında Somali uyruklu deniz haydutlarınca alıkonulan Liberya menşeili ‘Sirius Star’ isimli tanker en yakın dönemde deniz haydutları tarafından kaçırılan en büyük yük ve ticaret gemisi olarak kaydedilmiştir. Petrol tankerinde 100 milyon dolarlık değere sahip bulunan binlerce ton ham petrol olduğu duyurulmuştur.363 Deniz haydutluğundaki artış üzerine, BM, Dünya Gıda Programı’na destek olunması ve söz konusu coğrafyadaki deniz haydutluğuna karşı güvenlik önlemlerinin güçlendirilip söz konusu sorunla mücadele etmek maksadıyla NATO’dan operasyon talebinde bulunmuştur.364

BM’nin operasyon talebi üzerine, NATO’nun Akdeniz’deki 2 No’lu

362

ICC International Maritime Bureau, Piracy and Armed Robbery Against Ships, Annual Report, 1 Ocak-31 Aralık 2008, Birleşik Krallık, 2009, s.1-92.

363

“Pirates anchor hijacked supertanker off Somalia coast”, The Guardian, 18 Kasım 2008, http://www.theguardian.com/world/2008/nov/18/somalia-oil, Erişim Tarihi: 21 Mart 2014.

364

Aslında BM’den evvel de bazı yabancı deniz güçleri, bu coğrafyada güvenliği sağlamaya çalışmıştır. Mesela, Bahreyn’de bu görevi üstlenen ABD 5’inci filosu, on yılı aşkın bir dönemde İran Körfezi ve Kızıldeniz bölgesinde devriye vazifesinde bulunmuş; Cibuti yakınlarında konuşlanmış olan

Hazır Deniz Grubu’ndan (NATO Standing Maritime Group 2: SNMG2) bir donanımlı kuvveti, bu harekât için görevlendirilmiştir.

2.2.1.5.Siber Güvenlik

Ülkelerin bilişim teknolojilerine ve özellikle internete olan bağımlılıkları her geçen gün artmaktadır. Dolayısıyla siber ağlar, küresel yaşamın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Siber Uzay, Siber Boşluk, Siber Ortam; bilgi ve iletişim sistemlerinin oluşturduğu kara, deniz, hava ve uzayı da kapsayan sayısal ortamdır. Siber (cyber) bilgisayar ve bilgisayar ağlarını içeren veya ilgilendiren bir kavram olmaktadır. Siber alanda bilişim sistemine yönelik veya bilişim sisteminin kullanıldığı suçlar ise siber suçlar olarak adlandırılmaktadır.365

Bu suçların, ulusal ve/veya uluslararası güvenliği tehdit ettiği veya uluslararası sistemin bekasına yönelik zararlar verdiği durumlar ise “siber terör” olarak tanımlanabilmektedir. Siber terör bir başka anlatımla, hedef seçilen ülkeye ait bilgi sistemlerini etkilemek, kontrol etmek suretiyle icra edilen organize siber saldırılar olmaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle siber uzay yoğun şekilde paylaşılan ve geniş kullanıcı kitlesine sahip bir alana dönüşmeye başlamıştır. Devletler güvenlik haberleşmelerinden kamusal hizmetlerine kadar birçok bilgiyi buradan sunmaya başlamışlardır. Diğer taraftan işlemcilerin günden güne daha da hızlanması kamusal hizmetlerde otomasyon olanağı sağladığından, e-uygulamalar daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle su, gaz, elektrik dağıtımı gibi hizmetlerin yanında havayolları, karayolları ve denizyollarının kontrolünün de bilgisayar sistemlerince yapılması hızlandırılmıştır.366 Bu durum, yaşamı kolaylaştırmakla birlikte, siber terörizmi bir tehdit olarak beraberinde getirmektedir. Öyle ki 2011 yılında yayınlanan Cyber Security Watch Survey (CSWS) raporuna göre, çalışmalarına konu olan 607 kullanıcıdan yüzde 43’ü bir önceki yıl siber suçlardan dolayı zarar görmüştür.367

Bu rakam ciddi bir tehdidi

ve Batı devletleri tarafından oluşturulmuş Combined Task Force 150 de buna benzer görevleri birkaç yıl boyunca üstlenmiştir. Tüm bunlara ilaveten NATO 2007’den bu yana, hava ulaştırması yardımı vererek Somali’deki Afrika Birliği Misyonu’nu desteklemekteydi.

365

Hakan Hekim ve Oğuzhan Başıbüyük, “Siber Suçlar ve Türkiye’nin Siber Güvenlik Politikaları”,

Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Dergisi, Cilt:4, No:2, 2013, s.136.

366

Salih Bıçakçı, 21. Yüzyılda Siber Güvenlik, (Ed). Mustafa Aydın, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2013, s.29.

367

David S. Wall, “Enemies within: Redefining the insider threat in organizational Security policy”,

bünyesinde barındırmaktadır. Yirmi birinci yüzyılda teknolojinin ulaşmış olduğu boyutlar, siber güvenlik olgusunu ulusal ve uluslararası güvenliğin önemli ve ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Siber savunma, bilgi sistemlerine yönelik saldırıların, ortaya çıkacak olumsuz etkilerin önlenmesi ve sistemlerin bekasının sağlanması için alınması gereken tedbirlerin tümü olmaktadır. Teknolojinin ve e- uygulamaların gelişmesinin insanlığa sunduğu kolaylıkların yanında başlıca endişe, mevzubahis donanıma karşı gerçekleştirilecek bir “siber terör” faaliyetinin söz konusu olmasıdır. Çünkü böyle bir saldırının gerçekleştirilmesi için saldırganların ihtiyaç duyabilecekleri gerekli teknolojik gelişmişlik yeterli, mevcut ve temini kolaydır.368

Siber terörde, klasik bombalı saldırılardaki gibi “olay yerinde” olmak gerekli değildir. Saldırıların başlatılması için gerekli olan genel ağ bağlantılarına kolaylıkla erişilebilmekte ya da yeni nesil cep telefonları bu amaçlarla kullanılabilmektedir. Yüzyılın gitgide teknolojiye ve bununla doğrudan bağlantılı bir şekilde bilgisayara bağımlığının arttığı hakikati dikkate alındığında, ilerleyen dönemlerde gerçekleşebilecek savaşların ve terör eylemlerinin de teknolojiden yoğun olarak faydalanacağı tezi doğru olmaktadır. Askeri yazında Yumuşak Savaş olarak kendisine yer bulan bu kavramlaştırma, düşman kuvvetleri tarafından karşı yöne uydurmaca veriler yollanılması şeklinde yanıltarak moral motivasyonlarının bozulmasına sebebiyet vermektedir.369

Siber saldırganlar olarak bireysel bilgisayar korsanları, sanal ortamdaki protestocular, organize suç örgütleri, terörist organizasyonlar, devlet destekli çalışanlar, içeriden gelen tehditler sıralanabilmektedir. İnternet üzerinden siber ordu oluşturmak da mümkün olmaktadır. Anonymous ve Lulz Sec, dünyadaki en büyük hacktivist gruplardandır.370

2000’den bu yana, bu gruplar tarafında çeşitli kurumlara saldırılarda bulunulmuştur. Siber saldırı sebepleri olarak; siyasi sebepler, rekabet, can sıkıntısı ve medyatik olma dürtüsü verilebilir. Amaçlar olarak ticari gelir ve

368

Sait Yılmaz ve Olay Salcan, Siber Uzay’da Güvenlik ve Türkiye, Milenyum Yayınları, İstanbul, 2008, s.43.

369

“Bilgi Teknolojisi Savaşı ve Riskler”, http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=56&sayfa=64 (20.08.2013).

370

Parmy Olson, “We Are Anonymous: Inside the Hacker World of Lulzsec, Anonymous and the

Global Cyber Insurgency”, The Guardian, 18 Ağustos 2013,

http://www.theguardian.com/technology/2013/aug/18/we-are-anonymous-parmy-olson-review, Erişim Tarihi: 22.09.2014.

düşünce özgür (süz) lüğü söylenebilir.371

Siber terör, geçmişte de kullanılmakla beraber bugünde ve gelecekte de devletlerin dışındaki aktörler tarafından da icra edileceği için son derece kritik, üzerinde durulması gereken bir güvenlik konusudur. Mesut Hakkı Caşın’ın da üzerinde durduğu üzere bugün “devletlerin bazıları

tarafından bu işleri yapmak üzere özel muhabere ve elektronik istihbarat casusluk taburlarının kurulduğu” gözlemlenmektedir.372

Mevzubahis güvenlik konusu üzerinde NATO da önemle durmaktadır. Öyle ki Estonya’nın Nisan ve Mayıs 2007’de bir dizi önemli siber saldırıya uğramasından sonra NATO’nun odak noktası müttefik ülkelerin siber güvenliğinin arttırılmasına yardımcı olacak şekilde genişletilmiştir. Yeni Stratejik Kavram’a göre, “Siber saldırılar, ulusların ve

Avrupa-Atlantik toplumunun refahı, güvenliği ve istikrarını tehdit edecek bir noktaya ulaşabilmektedir”.373

Haziran 2011’de benimsenen yeni siber savunma kavramı, NATO’nun kendi ağlarının korunmasını İttifak’ın temel siber savunma sorumluluğu olarak tanımlamaktadır.374

Şekil IV: NATO’nun Güvenlik Konuları

Kaynak: www.nato.int, Erişim Tarihi: 01.03.2015.

371

Siber Terör için bkz.: Cihangir Dumanlı, “Askeri Teknoloji Hızla Gelişiyor”, Cumhuriyet Strateji

Dergisi, Sayı: 168, 2007, s.21.

372

Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın ile 02 Aralık 2014 tarihinde Özyeğin Üniversitesi’nde yapılan mülakattan alınmıştır. Caşın, “siber güvenlik sadece batılı değerlerin hegemonyası için ya da kurulması için değil bana göre devletlerin savunması için çok önemlidir. Çünkü savunmanın burada ideolojik bir ayrımı yoktur. Yani siz eğer bir devletin bilgisayar sistemini çökertiyorsanız o komünist de olabilir, faşist de olabilir. İdeolojik olarak biz bunu sınıflandıramayız” demektedir.

373

“Active Engagement, Modern Defence”, Strategic Concept for the Defence and Security of the

Members of the North Atlantic Treaty Organisation adopted by Heads of State and Government in Lisbon, http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_68580.htm, Erişim Tarihi: 02.03.2014.

374

“NATO and Cyber Defence”, http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_78170.htm?, Erişim Tarihi: 01.03.2014.

NATO, siber savunmaya büyük önem vermekte ve bu konuda bünyesinde bir teşkilatla çalışmaktadır. Bu çerçevede bünyesinde bir teknik merkez kurmuştur. Caşın, ayrıca NATO’nun bir uluslararası örgüt olarak devletlere tavsiyelerde bulunabileceğini, olası ataklara karşı yöntemler geliştirebileceğini, devlet ve özel sektörün birlikte hareket etmesi ve güçlü bir siber savunma mekanizmasının kurulması için uluslararası hukuk dâhilinde çalışmalar yürütebileceğinin altını çizmektedir.375

2.2.1.6.Enerji Güvenliği

Enerji arz güvenliği; ihtiyacın yeterli, güvenilir, erişilebilir bir şekilde temini ve bunun sürdürülebilir olması anlamına gelmektedir. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel ve en önemli olmazsa olmaz girdilerinden birisi olan enerji arzı, ülkelerin birinci öncelikli konuları arasında yer almaktadır. Gerek süreklilik gerekse bulunabilirlik açısından enerji; bugün ve gelecekte, dünyada enerji tüketimi yüksek gelişmiş ülkelerin olduğu kadar, gelişmekte olan ülkelerin de, en önemli konularından biri haline gelmiştir. Diğer yandan, yeterli rezervlerin olduğu ve yeni kaynaklara yönelme hususundaki tüm öngörülere karşın, enerji temin hızının ve paylaşımının mertebesi de enerji güvenliği açısından gündeme gelmektedir.376

Enerji arz güvenliği, ülkelerin ulusal güvenlik konuları içinde en başta yerini almakta, ekonomik bir konu olmanın da ötesine geçerek bir ülkenin sanayileşme, kalkınma ve savunma politikalarında izlenmesi gereken ana politikanın bileşenini oluşturmaktadır. Dünya üzerinde başat güçlerin ve tabi ki de NATO üyesi ülkelerin enerji kullanımları ve gelecekte enerjiye olan ihtiyaçları (Bkz. Şekil II) ve bu konudaki mücadeleleri Soğuk Savaş sonrası dönemin temel özneleri arasında yer almaktadır. NATO da bu dönemde neo-liberal kuramın düşünceleri doğrultusunda 2008 Bükreş zirvesinden başlayarak enerjinin kontrolüne ve akışına özel bir önem vermiş ve kapitalizmin teminatı küresel şirketlerin enerjiye kesintisiz erişimi adına kendi savunma ve müdahale politikalarını bu yönde tayin etmeye özen göstermiştir.

375

Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın ile 02 Aralık 2014 tarihinde Özyeğin Üniversitesi’nde yapılan mülakattan alınmıştır.

376

Mete Göknel, “Nükleer Enerji, Nükleer Teknoloji ve Güvenlik Cephesi”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:9, Sayı:104, Aralık 2008, s.67.

Şekil V: Dünya Enerji Tüketimi

Dünya Enerji Tüketimi (%)

NATO 37 Rusya 6 Çin 20 Hindistan 4 Japonya 4 Diğer 27 Brezilya 2

Kaynak: Mehmet Efe Biresselioğlu, “NATO’nun Değişen Enerji Güvenliği Algısı: Türkiye’nin Olası

Konumu”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt:9, No:34, Yaz 2012, s.236.

Soğuk Savaş sonrası dönemde enerji konusunda sağlanacak uluslararası işbirliği, gelişmiş devletler adına büyük önem arz etmiştir. Anılan dönemde International Energy Agency, OPEC, U.S. Energy Information Administration, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı, stratejik araştırma merkezleri ve ülkelerin çeşitli kurum ve kuruluşları bu konuda koordineli bir şekilde çalışmaya özen göstermiştir.377

Bu kurum ve kuruluşlara ilaveten, enerji güvenliği, ana amacı ittifak üyelerini askeri tehditlere karşı savunmak olan NATO’nun öncelikli konu başlıkları arasına, daha önce de değinildiği üzere neo-liberal kuramın düşünceleri doğrultusunda ancak son on yılda dâhil olabilmiştir:

“[…]Bunun başlıca nedeni, özellikle Almanya ve Fransa gibi İttifak’ın eski üyelerinden bazılarının enerji güvenliği konusunu İttifak’ı ilgilendiren askeri güvenlik (hard security) konusu olmaktan ziyade ekonomik meselelerle ve ulusal çıkarlarla ilişkilendirerek (soft security) değerlendirmeleridir. Bu yaklaşım enerji güvenliği konusunu ulusal politikalarla alakalandırarak, NATO’yu dışarıda bırakmaktaydı. Fakat Sovyetler Birliği’nin çöküşünü takiben ortaya çıkan yeni jeopolitik ve jeostratejik ortam, NATO ve AB genişlemeleri, Rusya Federasyonu’nun enerji ihracatçısı olarak yükselişi ve enerjiyi dış politika aracı olarak özellikle Gürcistan ve Ukrayna gibi NATO üyeliğini hedefleyen devletler üzerinde kullanmaya başlaması ile Ortadoğu ile Kuzey Afrika’da meydana gelen istikrarsızlıklar üye ülkelerin, dolayısıyla NATO’nun yaklaşımında önemli bir dönüşüm yaşanmasına neden olmuştur[…]”.378

Yeni Stratejik Kavram’da Müttefikler, ülkelerin uluslararası ticaret, enerji güvenliği ve refahın temelini oluşturan hayati iletişim, nakliye ve transit yollarına

377

A.Necdet Pamir, “Dünya’da ve Türkiye’de Enerji Güvenliği”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:1, Sayı:12, 2001, s.79.

378

Mitat Çelikpala, Enerji Güvenliği: NATO’nun Yeni Tehdit Algısı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2013, s.1.

giderek daha bağımlı hale geldiklerini kabul etmektedir. Bu nedenle, bu yolların herhangi bir saldırıya veya kesintiye uğratma tehlikesine karşı dayanıklı olmaları için daha fazla uluslararası çabaya ihtiyaç bulunmaktadır.

NATO, 2008 Bükreş Zirvesi’nde kabul edilen beş temel alan üzerinde yoğunlaşarak ortaklarıyla birlikte enerji güvenliğini yaymaya çalışmaktadır. Bu alanlar arasında, bilgi ve istihbarat paylaşımı ve füzyonu, istikrarın yayılması, uluslararası ve bölgesel işbirliğinin ilerletilmesi, sonuç yönetimini destekleme ve kritik altyapıyı koruma bulunmaktadır.379

NATO ayrıca Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi, Akdeniz Girişimi ve İstanbul İşbirliği Girişimi vasıtasıyla ortaklarıyla da işbirliği içindedir. Bu forumlar, enerji üreticileri, tüketicileri ve transit ülkeleri bir araya getirerek ortak endişe konuları üzerinde görüşmeler yapılmasını sağlamaktadır.

2.2.1.7.Bulaşıcı Hastalıklar

Küreselleşen dünyada artan ticari, siyasi ve kültürel faaliyetler doğrultusunda özellikle 2000’lerden bugüne artış gösteren insan, mal ve hizmet yer değiştirmeleri, bulaşıcı hastalıklar ve virüsleri de sınır tanımaz biçimlere sokmuştur. Bunlar bireysel ve toplumsal zararlara yol açabilecek risklere neden olarak gösterilmektedir. Yoksulluk, kıt kaynaklar ve iç savaşlar ve bunalımlar yaşayan devletlerdeki sıhhi imkân ve kabiliyetler ve söz konusu coğrafyada yaşadığı sıkıntılar nedeniyle refah düzeyi daha yüksek olan topraklara göç etme davranışı, göç alan devletlerde de çok ciddi sağlık problemlerinin meydana gelmesine aracılık etmektedir. Refah ve sağlık hizmetleri bakımından gelişmiş devletler, göç almayı önlemeyi başarsalar da, topraklarında oluşabilecek ciddi sağlık riskleri engellemekte muvaffak olamamaktadırlar.380

Son on yılda meydana gelen iki grip salgını ve on yılların problemi AIDS gibi bulaşıcı hastalıkların uluslararası sistemde yarattığı etkiler, salgın ve bulaşıcı hastalıkların da küresel bir risk oluşturabileceğinin en temel kanıtı olmaktadır.

379 “Bucharest Summit

Declaration, 3 Nisan 2008,

http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_8443.htm, Erişim Tarihi: 11.02.2015. 380

Halit Burç Aka, “Küresel Güvenlik Bağlamında Sağlık”, Stratejik Öngörü, Sayı:11, 2007, s.123- 124.

Dünya bu bağlamda artık salgın ve bulaşıcı hastalıkları da önemli bir tehdit olarak algılamaktadır. Örneğin 2000’li yılların ortalarında yaşanan ve H5N1 virüsüyle ortaya çıkan Kuş Gribi, biyolojik terör endişelerini de beraberinde getirmiştir. Virüsün hayvanlardan bulaşarak ve küresel olarak hızla ilerleyerek ölümlere yol açmasının düşündürücü olduğunu ileri süren Kathleen M. Vogel, virüsün yok olmayarak gün geçtikçe şekil değiştirmesinin ciddi bir şekilde takip edilmesini önermektedir.381

Bulaşıcı hastalıkların, uluslararası bir tehdit olarak gündeme gelip, hakkında ciddi projeler üretilmeye başlanmasının ne kadar doğru bir tespit olduğu, son dönemde ortaya çıkan ve Afrika’yı etkisine alan Ebola ile birlikte, geçerlilik kazanmıştır. Dünyayı tehdit eden ölümcül virüs Ebola, ilk olarak bundan 38 yıl önce, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ortaya çıkmıştır. Uzun bir aranın ardından 2013’te tekrar tırmanışa geçen virüs şimdilerde dünyanın endişe ile takip ettiği bir duruma erişmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayınladığı verilere göre Ebola’dan bugüne kadar 2 bin 900 kişi hayatını kaybetmiştir. Dünya çapında Ebola vakalarının sayısı ise 5 bin 843’e ulaşmıştır.382

2.2.1.8.Çevre Sorunları

Çevre, geniş anlamıyla, insanların biyolojik (tüm diğer canlılara ilişkin) ve biyolojik olmayan (hava, su gibi doğal faktörlere ilişkin) genel yaşam koşullarının tümünü kapsamaktadır.383

Çevreyle ilgili siyasetin geçmişi on dokuzuncu yüzyıldaki sanayileşmeye kadar götürülebilmektedir. Çevre sorunları bu dönemle birlikte gittikçe artan oranda uluslar arası kaygıların odağı haline dönüşmüştür. Bu, çevre sorunlarının özlerinde ulus-ötesi bir nitelik taşıdığı ve devletlerin sınırlarının ötesine taştığı yönünde gittikçe artan bir farkındalığı yansıtmıştır.

381

Kathleen M. Vogel, “Expert Knowledge in Intelligence Assessments: Bird Flu and Bioterrorism”,

International Security, Vol:38, No:3, Winter 2013, s.39-40.

382

“Ölümcül Ebola virüsü hakkında bilmeniz gereken 10 şey”, Milliyet Gazetesi, 30.09.2014, http://www.milliyet.com.tr/olumcul-ebola-virusu-hakkinda/dunya/detay/1948145/default.htm, Erişim Tarihi: 02.10.2014.

383

Çevresel değişim ve bozulma artık küresel olaylar olarak değerlendirilmektedir. İklim değişikliğinin güvenliğin bir unsuru olması, son on yılda disiplinin aktörleri tarafından sıkça çalışmalara konu edilmektedir.384

“Sera Gazları” olarak bilinen (başta karbondioksit ve kloroflorokarbonlar)

gazların, atmosferde gittikçe yoğunlaşmasına bağlı olarak ortaya çıkan küresel iklim değişimi, 1980’lerin ortalarından itibaren çevre gündemini işgal etmeye başlamış ve uluslararası politika alanında da ayrı bir tartışma konusu haline gelmiştir. Geçilen yüzyıl boyunca insanoğlu tarafından yürütülen faaliyetlerin, küresel ısıyla doğrudan ilişkili çeşitli gazların atmosfere salınımı konusunda oldukça büyük bir etken olduğu kabul edilmektedir. Yakın gelecekte daha da artacağına inanılan bu salınımların küresel iklimi etkiliyor olduğunun bilinmesiyle birlikte, küresel ısı dengesinin nasıl çalıştığı konusundaki bilgi yetersizliği ve algılayış düzeyi bugün ve gelecekte durumu belirsiz kılmaktadır. Bu çerçevede geleceğe yönelik bir tehdit olarak küresel ısınma ve iklim değişikliğini de gündemine alan NATO’nun, 19-20 Kasım 2010 Lizbon Zirvesinden bu yana mevzubahis konuyu tartışır duruma geldiği gözlemlenmektedir. Yaklaşan küresel iklim değişimi tehdidinin ulusal hükümetlere ve ulusal/uluslararası düzeydeki karar alıcılara ciddi ekonomik, sosyal ve siyasal zorluklar yüklemektedir. Mevzubahis görüşlerin nezdinde, iklim değişikliğinin, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, fakirliğin artışı ve kıt kaynaklar çerçevesinde, bundan böyle devletlerin meselesinden öte bir durum olduğu anlaşılmaktadır. Ulus- devletin de sınırlarını aşan göç, hızlı nüfus artışı, hastalık, yoksulluk, açlık ve çevreye zarar veren risklerin çoğalması ülkelerin gücünü ve otoritesini yok edebileceğinden bu tehditlerin kontrolde tutulması önem taşımaktadır. Söz konusu riskler çerçevesinde düşmesi beklenen devlet saygınlığı ve otoritesi, terörist faaliyetlerinin artışına ve organize suç çetelerine eylemleri için gerekli ortamın hazırlanmasına aracılık edebilmektedir. Mevzubahis tehlikelerden gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere göre çok daha çabuk ve derinden etkilenmektedir. Çevre kirlilikleri ve kıt kaynakların yol açabileceği toplumsal bunalımlar ülke içinde veya devletlerarası çatışmalara ve savaşlara neden olabilecek duruma gelebilir. Bu ve buna bağlı sebeplerle çevre kirliği ve iklim değişikliği bir ulus-devletin bekasından çok

Benzer Belgeler