• Sonuç bulunamadı

Kuzey Balkanlar: Pasvandoğlu Osman Paşa ve Sırp İsyanı

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 156-186)

B. Osmanlı İç Savaşının Üç Cephesi

1. Kuzey Balkanlar: Pasvandoğlu Osman Paşa ve Sırp İsyanı

Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan’dan çekilmesinin ardından sınır bölgesi haline gelen ve önce Habsburglara, sonraysa Romanovlara karşı verilen yıkıcı savaşlara ev sahipliği yapan Belgrad Paşalığı ile Niş ve Vidin eyaletlerinin yer aldığı Tuna havzasının, Osmanlı iç savaşının ilk cephesi olması hiç de şaşırtıcı değildir. Bu bölge ayanlar arasında kanlı çatışmalara, bitmek bilmeyen eşkıyalık faaliyetlerine, merkezî hükümetin yükselmekte olan bölgesel bir rejimi tasfiye etmeye yönelik başarısız da olsa ilk sistemli girişimine ve yine tarihyazımına İmparatorluktaki ilk ‘‘milliyetçi ayaklanma’’ olarak geçecek Sırp İsyanı’na ev sahipliği yapacaktır.

Habsburglarla Osmanlı arasında birkaç kez el değiştirmesinin ardından 1739 Belgrad Antlaşması’yla nihai olarak Osmanlı hâkimiyetinde kalan Belgrad’da, 3.000 yerli kulu, 2.400 yeniçeri ve 900 sipahiden oluşan büyük bir garnizon kurulmuştu.426 Özellikle İmparatorluğun kaybettiği bölgelerden geri çekilen askerler ve işsiz nüfustan toplanan yerli yeniçeri ve yamaklar, gayr-i Müslim reâyâ üzerinde baskı kurarak süreç içerisinde bölgedeki toprakları üzerlerine geçirmeye ve yasal olmayan vergiler talep etmeye başlamışlardı.427 Bu baskılar, reâyânın İstanbul’dan yardım istemesi, İstanbul’un vergi tabanını korumak için aldığı önlemlerin yetersiz kalması, köylülerin silahlanarak haydutluk faaliyetlerine girişmesi ve giderek daha fazla toprağın çiftlik haline getirilerek yeniçerilerin eline geçmesinden oluşan geleneksel döngüye yol açtı. 1789-92 Osmanlı-Rus ve Osmanlı-Avusturya Savaşları’yla bölgenin kısa süreliğine de olsa bir

426 Aslantaş, op. cit., s. 42

427 Ibid., s. 43

152 kez daha savaş alanına dönmesi, merkezî hükümetin yeniçeri-yamak hâkimiyetini kırması için fırsat sundu. 1792’de bir fermanla Müslümanların şehir ve kasabaların dışında yaşamaları ve çiftliklerin alanlarını genişletmeleri yasaklandı; reâyânın ödeyeceği vergiler sabitlenerek, Sırp knezleri tarafından toplanmaları kararlaştırıldı ve yeniçeri ve yamak grubu paşalıktan sürüldü.428 Paşalık üzerindeki iktidarlarını geçici bir süre için kaybeden yeniçeri ve yamaklar, komşu Vidin eyaletinde, kendi bölgesel rejimini kurma yolunda hayli mesafe kaydetmiş olan Pasvandoğlu Osman Paşa’ya sığındılar.

Babası bölgede çiftlik sahipliği yaparak güç biriktirmiş eski bir yeniçeri olan Pasvandoğlu, 1792-1804 yılları arasında, Vidin eyaleti ve çevresinde temellük stratejilerini çeşitlendirerek ve sınır bölgesiyle savaşların sunduğu fırsatlardan yararlanarak hakimiyetini güçlendirmişti.429 ‘‘Vidin Kalesi’nde mevcut yeniçerilerin uhdesinde bulunan Vidin cizyesi ve ocaklık mukataaları ve muhtemelen bunların bağlı bulunduğu yeniçeri esamelerini ele geçirmesiyle’’ yükselişi başlayan430 Pasvandoğlu, daha sonra idari olarak kendisine tevdi edilen yerlerdekiler başta olmak üzere, bölgedeki daha küçük ayan arasında bir ittifaklar sistemi kurarak seferber edebileceği kaynakları genişletmeye çalıştı. Bunun ardından Doğu Rumeli’ye hakim olan Tırsiniklioğlu ve Yılıkoğlu gibi diğer büyük ayanlarla çatışmaya girerek bölgesel rejiminin sınırlarını güneye doğru genişletmeye girişti. Hem diğer ayanlara hem de yayılmasını engellemeye çalışan merkezî hükümete karşı mücadelesinde esas olarak Balkanlarda faal olan ve Dağlı ya da Kırcali eşkıyası adıyla bilinen eşkıya gruplarıyla ve bazı gayr-i Müslim haydut çetelerinin liderleriyle kurduğu himaye ilişkilerine dayanan Pasvandoğlu, nüfusun askerileşmesi sürecini, kendi bölgesel rejiminin inşası

428 Robert Zens, ‘‘Pazvantoğlu Osman Paşa ve Belgrad Paşalığı 1791-1807,’’ Osmanlı İmparatorluğu’nda İsyan ve Ayaklanma, çev. Deniz Berktay, İstanbul, Alkım, 2007, s. 147, (ss. 141-164)

429 Ibid., s. 150, Rossitsa Gradeva, ‘‘Osman Pazvantoğlu of Vidin: Between Old and New,’’ The Ottoman Balkans 1750-1830, de. F. F. Anscombe, Princeton, Markus Wiener Publishers, 2006, s. 119 ss. 115-163.

430 Fatih Yeşil, op. cit., s. 207.

153 için örgütlemeyi en iyi başaran bölgesel güç olmuştu.431 Pasvandoğlu’nun Belgrad Paşalığı’ndaki dayılık iktidarına verdiği destek, merkezî hükümetin müdahalesi üzerine kaçan yeniçerileri himayesine alması ve daha sonra yeniden Belgrad’a dönerek hâkimiyetlerini tesis etmeleri için onları teşvik etmesi de, bölgesel ittifaklarla rejiminin sınırlarını genişletme stratejisinin bir parçasıydı. İttifaklara ve çatışmalara dayalı bu inşa stratejilerini, fiilen Osmanlı hükümetinden bağımsız bir biçimde bölgede faal olan Fransa, İngiltere, Rusya ve Avusturya gibi devlet temsilcileriyle ilişki kurma ve uluslararası rekabetten faydalanarak nüfuz alanını ve payitaht karşısındaki hareket serbestisini arttırma girişimleri takip etti.432 Osmanlı merkezî hükümeti, bölgede hayata geçirmeye çalıştığı reformların karşısında Pasvandoğlu tarafından örgütlenmiş güçlü bir yerel iktidar bloğu buldu ve defaatle asi ilan ederek üzerine askeri kuvvet gönderdiği Pasvandoğlu’nu tasfiye etmeyi başaramadı. 1798 yılında, bölgenin bütün güçlü ayanlarının da katıldığı Vidin muhasarasının başarısızlığa uğraması ve hemen ardından Napoléon’un Mısır’ı işgal etmesiyle birlikte, Bâbıâli Pasvandoğlu ile uzlaşma yolunu seçti; uzlaşmanın bir parçası olarak yamakların Belgrad’a dönmelerine ve paşalıktaki mülklerini geri almalarına izin verdi.433

Yamaklar, 1792’den 1799 yılına kadar, Pasvandoğlu’nun desteğiyle Belgrad’ı ele geçirmeye yönelik bir dizi teşebbüste bulundular. Belgrad Muhafızı olarak görevlendirilen Hacı Mustafa Paşa bir yandan yamaklara ve onlarla işbirliği yapan garnizonda konuşlanmış yeniçerilere karşı askerî mücadele verirken, diğer yandan özellikle vergiler, kurulmakta olan çiftlikler ve kilise tamirlerine müdahale gibi taleplerini kabul ettiği gayr-i Müslim reâyânın desteğini almaya çalıştı.434 Belgrad’ı yeniçerilere karşı savunmak üzere koyulan ek vergiler yerel halkın itirazlarıyla

431 Halime Doğru, Rumeli’de Yaşam, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2007, s. 114.

432 Finkel, op. cit., s. 358

433 Aslantaş, op. cit., s. 58-9.

434 Hacı Mustafa Paşa, yamakların gücünü kırdığı, önemli görevlere Sırpları getirdiği ve Sırplardan oluşan askerî birlikler kurduğu için Sırpların anası olarak anılıyordu. Ibid., s. 56 ve 63.

154 karşılaşsa da Sırplara kendilerini silahla korumaları için izin verildi ve gayr-i Müslim halk, bir sınır bölgesinde ilk defa devlet tarafından silahlandırıldı.435

1799’da yamakların Belgrad’a dönüşüne izin verilmesi, bölgede reâyâ, yamaklar, Pasvandoğlu ve Hacı Mustafa Paşa arasındaki çatışmanın fitilini yeniden ateşledi ve 1801 yılında Belgrad Muhafızı Hacı Mustafa, Pasvandoğlu’ndan aldıkları destekle bir kez daha Belgrad’a hâkim olan yamaklar tarafından öldürüldü. Merkezî hükümetin sancak üzerindeki denetiminin kırılmasıyla birlikte, yamak reisleri olan dayılar, bölgedeki timar ve zeametleri sipahilerin elinden alıp çiftliklere dönüştürerek yamaklara dağıtmaya, doğrudan üreticiler üzerindeki vergi yükünü ağırlaştırmaya, bölgedeki köylere inşa edilen hanlara yerleştirilen askerî unsurlarla birlikte köylülük üzerindeki denetimi arttırmaya, önceki dönemde idari ve mali görevler üstlenen knezleri tasfiye etmeye ve toplanan gelirleri payitahta göndermeden yamaklar arasında paylaştırmaya başladılar.436 Dayıların, tasfiye ettikleri Müslüman sipahiler ile gayr-i Müslim knezler arasında kendilerine karşı girişilecek bir isyan için kurulan ittifaka ve yapılan hazırlıklara verdikleri tepki, knezlerin idamı ve reâyânın silahsızlandırılması oldu. 1804 Şubat’ında, yaklaşık bir hafta içinde knezlerden, din adamlarından, tüccarlardan ve bölükbaşlarından oluşan yetmişe yakın kişinin öldürülmesinin ardından, katliamdan kurtulan knezlerin eskiden çete reisliği, sonrasında yamaklara karşı verilen mücadelede bölükbaşılık ve dayılar döneminde de domuz tüccarlığı yapan Kara Yorgi’yi teşvikiyle tarihe Sırp İsyanı olarak geçecek ayaklanma başladı.437

Kısa süre içerisinde askerî başarı elde eden isyancılar, dayıların sancaktan bütünüyle uzaklaştırılması, payitahttan gönderilecek memurlara ödenecek yasal vergiler dışında vergi toplanmaması, kilise tamiri, evlilik, dinî vecibelerin yerine getirilmesi gibi konularda gayr-i Müslimlerin rahatsız edilmemesi, ürünlerin istenilen fiyattan

435 Zens, op. cit., s. 158

436 Ibid., 161; Aslantaş, op. cit., 68.

437 Ibid., s. 74.

155 satılabilmesi, reâyânın kendi knezlerini seçebilmeleri, seçilen knezlerin reâyânın temsilcisi olarak tanınması ve vergilerin onlar tarafından toplanması gibi taleplerde bulunurken, dayılık rejiminin kurulmasından önceki döneme geri dönülmesinden başka bir şey istemiyorlardı.438

Merkezî hükümetin isyana karşı ilk tepkisi de, bölgedeki dayılık rejiminin tasfiyesi için asilere cephane göndermek ve dayıların ortadan kaldırılmasının ardından reâyânın taleplerini kabul ederek huzursuzluğu yatıştırmaya çalışmak oldu. Fakat dayılık rejiminin çöküşüyle birlikte, knezlerle ayaklanma sırasında güç tabanı kazanan askerî liderler arasında hareketin hedeflerine yönelik stratejik bir ayrışma yaşandı ve ayaklanma, knezlerin aksine Osmanlı hâkimiyetinin devamında herhangi bir çıkarı bulunmayan askerî liderlerin etkisiyle kısa süre içinde doğrudan Osmanlı karşıtı bir hüviyet kazandı. 1804 yılında dayılara karşı başlayan ve eski düzenin tesisini hedefleyen ayaklanma, askerî liderlerin öne çıkmasıyla önce Osmanlı egemenliğine karşı bir isyana, ardından da Osmanlı-Rus Savaşları’nın bir parçası haline gelen bir bağımsızlık savaşına dönüştü. 1806-1812 Savaşı’nın ardından imzalanan Bükreş Antlaşması’yla birlikte uluslararası bir boyut kazanan Sırp direnişi, 1815 yılında başlayan ve yine isyanın liderliği ile Bâbıâli arasında varılan bir uzlaşmayla sonuçlanan ikinci bir isyan girişiminin ardından,439 nihayet 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı ve Edirne Antlaşması’yla birlikte, bölgeye özerklik verilmesiyle sonuçlandı.

Sırp direnişi, Osmanlı-Avusturya Savaşı sırasında tecrübe kazanmış milis güçlerle haydut çetelerini, dayılık rejimine karşı mücadele eden ve Hacı Mustafa Paşa döneminde başta vergi tahsilatı olmak üzere reâyâ temsilcileri olarak idari ve mali görevler kazanmış knezleri, Avusturya ile yapılan domuz ticaretinden hatırı sayılır kaynaklar biriktirmiş tüccarları ve bir yandan çiftlikleşme nedeniyle topraklarını yitirme

438 Ibid., s. 82.

439 Bu ikinci isyanın da esas nedeni Bükreş Antlaşması’ndan sonra Belgrad’a muhafız olarak gönderilen Süleyman Paşa’nın çiftlikleşme sürecini yeniden başlatması ve ağır vergiler koymasıydı. Ibid., s. 154.

156 tehdidiyle karşı karşıya kalan, diğer yandan ağır vergiler altında ezilen köylüleri, önce bölgesel rejime ardından da merkezî hükümete karşı reâyâ statüsünden kurtulma mücadelesinde bir araya getirmişti. 1830’lardan sonra Sırp milliyetçiliğinin üzerinde yükseleceği bu direnişin kaderini, farklı toplumsal kesimler arasında kurulan ittifakın Babıâli’nin ikna ve cezalandırma taktikleri karşısındaki gücü,440 bu ittifak içinde ortaya çıkan hizip çatışmaları441 ve en çok da Yunan İsyanı ile 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nda somutlaşan bölgesel ve uluslararası krizler belirledi.

a. Güney Balkanlar: Tepedelenli Ali Paşa ve Yunan İsyanı

Babıâli’nin Pasvandoğlu’nu tasfiye etmek için bölge ayanı arasında kurduğu ittifakın en önemli isimlerinden biri, Yanya merkezli bir bölgesel rejim inşasında epey yol kat etmiş bulunan Tepedelenli Ali Paşa’ydı. Tepedelen müteselliminin oğlu olarak dünyaya gelen Ali, ayanlar arası mücadelede babasının öldürülmesinin ardından doğduğu kasabayı terk ederek, dönemin ruhuna uygun bir biçimde, bölgede faal olan çetelere katılmış, kleftlerle de ilişkiler kurmuştu.442 Balkanlardaki ayanlar arası mücadele ve nüfusun askerileşmesi sürecinin yarattığı fırsatlardan yararlanan Ali Bey, kısa süre içerisinde Toskalık olarak bilinen Güney Arnavutluk’taki yerel beyler üzerinde hâkimiyet kurarak, onlara ait timar ve zeametleri kendisi çiftlikleri haline getirmiş ve artığın doğrudan kendisine bağlı görevliler vasıtasıyla temellük edilerek tek elde toplandığı bir bölgesel rejimin temellerini atmıştı.

Bu temellük stratejisi sayesinde önemli miktarda kaynak biriktirmeyi başaran Ali Bey, bölgedeki askerileşmiş Arnavut unsura dayanarak, Pasvandoğlu ya da İşkodralı

440 Babıâli, Sırp isyanı boyunca, reâyâ statüsünün, yani Osmanlı egemenliğinin kabulü karşılığında Sırpların idari ve mali taleplerini kabul etme ile güç kullanarak asileri sindirme arasında salınan bir dizi strateji izlemişti.

441 İsyanın ilk döneminde knezlerle çete liderleri arasında ortaya çıkan ihtilaf, ikinci isyanda, etkileri Sırbistan’ın siyasi hayatında uzun bir süre hissedilecek Obrenoviç ve Karacorceviç hizipleri arasındaki çatışmaya evrilecekti.

442 Katherine E. Fleming, The Muslim Bonaparte: Diplomacy and Orientalism in Ali Pasha’s Greece, Princeton, Princeton University Press, 1999, s. 36-7.

157 Mahmud Paşa gibi isyan halindeki ayanın tasfiyesi, başta Dağlı eşkıyası olmak üzere eşkıyalık faaliyetlerinin durdurulması, Sırp isyanının bastırılması gibi harekâtlarda yer aldı ve Osmanlı idari sistemi içinde hızla yükselerek 1802 yılında Rumeli Valiliği’ne getirildi. Her ne kadar bu görevde uzun bir süre kalamayacak olsa da hem 1778-1792 Savaşı sırasında, hem de Mısır seferinin ardından Osmanlı, Rusya ve İngiltere’nin Fransa’ya karşı açtığı ortak savaşta üstlendiği görevlerle uluslararası bir aktör haline gelerek, Büyük Güçlerle Babıâli’den bağımsız ilişkiler kurdu ve bölgedeki etki alanını genişletti. 443 Yerel beylere ve Sulyotlar gibi dağlı Ortodoks aşiretlere karşı gerçekleştirdiği askerî seferlerle bütün Toskalık üzerinde hâkimiyet kuran Ali Paşa, Kigalık adı verilen Kuzey Arnavutluk’a ve Mora Yarımadası’na doğru ilerlemeye başladı.

Daha en başından kurduğu ittifak ağını sürdürebilmek için Bâbıâli ile çatışmak zorunda kalan Pasvandoğlu’ndan farklı olarak, iktidarının son yıllarına kadar merkezî hükümetle ipleri açıkça koparma yoluna gitmeyen Ali Paşa’nın hâkimiyeti altındaki bölgenin stratejik önemi, Bâbıâliye, Paşa’nın bölgesel rejimini genişletmek için attığı adımları kabul etmekten başka bir seçenek bırakmadı. Ali Paşa’nın temellük stratejilerini merkezileştirerek gelir kaynaklarını bütünüyle kendisine borçlu olan bir iktidar bloğu kurabilmesi, bölgedeki çatışma dinamiklerini kontrol altında tutabildiği ve elde edilen artığın bir kısmının payitahta gönderilmesini sağlayabildiği ölçüde, rejiminin Babıâli tarafından kabul görmesini mümkün kılıyordu.

Bu merkezileşmiş temellük stratejilerinin başında, hemen tüm bölgesel rejimlerde olduğu gibi, vergi toplama hakkının elde edilmesi geliyordu. Ali Paşa payitahtta kurduğu ilişkiler ve rüşvet ağı sayesinde hem kendisi hem de emri altındaki

443 Fleming, op. cit., s.27; Hamiyet Sezer Feyzioğlu, Tepedelenli Ali Paşa İsyanı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017, s. 31-41.

158 akrabaları ya da mahmileri için iltizam ve malikâneler elde etti.444 Böylece bölgedeki vergi gelirlerinin yerel beyler ve ağalar arasında dağılmasındansa tek elde toplanmasını sağladı. Diğer bir strateji çiftlikleşmenin sürdürülmesi ve yoğunlaştırılmasıydı. Ali Paşa, yoğun vergilendirme nedeniyle borçlanan köyleri çiftlik haline getirerek ya da halihazırda çiftlikleşmiş köyleri ucuza satın alarak önemli miktarda köyü kendi aile mülküne dönüştürdü. Ali Paşa yükselmesini borçlu olduğu bölgedeki derbent teşkilatından da,445 daha fazla köyü kendisine bağımlı hale getirmek için yararlandı.

Derbendçi başbuğu olarak emrindeki Arnavut askerlerle bölgedeki şiddet ve güvensizlik ortamını bir yandan derinleştirirken diğer yandan da eşkıyalık faaliyetlerine karşı koruma sağlıyor ve bu sayede bazı köyleri ağalık haline getirererek ürünlerin belirli bir miktarına el koyuyordu.446 Son olarak, başta tahıl olmak üzere, Avrupa’ya yasa dışı yollarla ihraç edilen ürünler üzerinde kurduğu dış ticaret tekeli ve gümrük sistemi ile önemli miktarda kaynağın özel bir ordunun beslenmesi için ayrılmasını mümkün kılıyordu.447

Temellük stratejilerinin merkezileşmesinin doğrudan sonucu, Ali Paşa’nın sarayında, bölgesel rejimin üzerinde yükseleceği birtakım bürokratik mekanizmaların yaratılması olmuştu. Bürokratik dil olarak demotik Yunancanın kullanıldığı bu mekanizmalar içinde armatoi, sekreter, mali idareci vb. görevlerde Ali Paşa’nın maiyetine katılan pek çok Ortodoks Rum, tıpkı Hacı Mustafa Paşa döneminde Belgrad Paşalığı’ndaki Sırp knezler gibi ilk kez idari ve askerî yapı içinde görev alma ve tecrübe

444 Dimitris Dimitropoulos, ‘‘Aspects of the Working of the Fiscal Machinery in the Areas Ruled by Ali Paşa,’’ Ottoman Rule and the Balkans, 1760-1850, der A. Anastasopoulos, E. Kolovos, Retimno, University of Crete, 2007, s. 61-72.

445 Osmanlı İmparatorluğu’nda yolların kesiştiği ve merkezi önem taşıyan yerlerde güvenliğin sağlanması amacıyla derbentler kurulur ve yakın köylerde yaşayanlar bu derbentlere sağladıkları hizmet nedeniyle kısmen ya da bütünüyle vergiden muaf tutularlardı. Daha fazla ayrıntı için bkz. Ayşe Değerli Keçici,

‘‘Osmanlı Devleti’nde Bir Taşra Güvenlik Örgütü Olan Derbent Teşkilatı,’’ Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 1 (2008), s. 44-53.

446 Ibid., s. 71. Epir, Teselya ve Makedonya’daki Ulah köyleri de Ali Paşa’nın kendilerine önerdiği koruma karşılığında, Paşa’nın payitahttaki önemli müttefiği valide sultana gönderilmek üzere yüklü ödemeler yapıyorlardı. Fleming, op. cit., s. 53.

447 Ibid., s. 51

159 kazanma fırsatı bulmuştu.448 Aynı şekilde, temellük stratejilerindeki merkezileşmeye koşut olarak yerli beylerle Müslüman ağaların tasfiyesi ve vergilerin ayni olarak toplanması, Ali Paşa’nın hakimiyetindeki bölgelerde aracılık işlevi gören gayr-i Müslim eşrafın da güç kazanmasını beraberinde getirmişti.449

Babıâli karşısında göreli olarak uzun bir süre bağımsız hareket etme şansını sağlayan bu merkezileşme, 1820 yılında II. Mahmud’un bölgesel rejimleri tasfiye stratejisi çerçevesinde Tepedelenli Ali Paşa’yı asi ilan etmesiyle birlikte, yerel rejim açısından bir zafiyete dönüştü. Yaklaşan Osmanlı orduları karşısında güçlü bir yerel iktidar bloğunu harekete geçiremeyen Ali Paşa, kısa süre içinde elindeki toprakları kaybederek Yanya kalesine çekildi; iki yıllık bir direnişin ardından teslim oldu ve idam edildi.450 ‘‘Yanya Aslanının aslında bir kağıttan kaplan olduğunun orta çıkmasıyla’’451 birlikte, önemli bir fay hattı da tetiklenmişti. Tarihe ‘‘Yunan Devrimi’’ ya da ‘‘Yunan İsyanı’’ olarak geçecek ve 1832 tarihli İstanbul Antlaşması hükümlerine göre bağımsız Yunanistan Krallığı’nın kurulmasıyla sonuçlanacak ayaklanma bu dönemde başladı.

Bir süredir Balkanlarda Rusya’nın askerî olarak destekleyeceği genel bir Hristiyan ayaklanması için faaliyet yürüten Filiki Etairia, (o dönemki Osmanlıların deyimiyle ‘‘Dostlar Şirketi’’) ayaklanmanın başlaması için II. Mahmud’un Tepedelenli Ali Paşa üzerine yürümesini bir fırsat olarak görmüş ve üç ayaklı bir plan hazırlanmıştı.

Buna göre, örgütün lideri olan Aleksandr İpsilanti harekete geçirdiği kuvvetlerle birlikte Boğdan’a girerek Sırplarla da işbirliği içinde kuzey Balkanların gayr-i Müslim nüfusunu arkasında toplayacağı bir ayaklanma başlatacak ve silahlı mücadelede

448 Dimitropoulos, op. cit., s. 72. Örneğin bu isimlerden Ali Paşa’nın oğlu Muhtar’ın kişisel doktorluğunu yapan Kolettis, Yunan isyanı sırasında önemli bir figür olarak karşımıza çıkacaktır. Fleming, op. cit., s.

65.

449 Dimitropoulos, op. cit., s. 68; Martha Pylia, ‘‘Conflits Politiques et Comportement des Primats Chretiens en Moree, avant la Guerre de l’Independance,’’ Ottoman Rule and the Balkans, 1760-1850, der A. Anastasopoulos, E. Kolovos, Retimno, University of Crete, 2007, s. 139. (137-148)

450 Feyzioğlu, op. cit., s. 124-128.

451 Galant, op. cit., s. 18.

160 Rusya’nın desteği elde edilerek Osmanlılar bölgeden çıkarılacaktı. İkinci olarak İstanbul’da başlatılacak sokak gösterileriyle isyan payitahta taşınacak ve Rum Ortodoks Patriği’nin desteği sağlanacaktı. İsyanın üçüncü ayağını ise Tepedelenli Ali Paşa ile Babıâli arasındaki çatışma sayesinde isyancıların rahat hareket edebilecekleri güçlü bir merkez haline gelebilecek Mora oluşturuyordu.452 Fakat her ne kadar Filiki Etairia ayaklanma için yaygın bir ağ kurmuş olsa da, harekete geçmesi beklenen gruplar arasında eylem ve araç birliği olmadığı gibi, ayaklanmanın her üç ayağında da siyasal çatışma dinamikleri ve gündemleri birbirinden farklıydı.453

Ayaklanmanın İstanbul ayağı hiçbir zaman hayata geçirilemedi ve Rum Ortodoks Patriği ayaklanmaya katılanları aforoz ettiğini açıkladı. Babıâli’nin başlangıçtaki korkularına rağmen Rusya’nın İpsilantis’in yanında bir savaşa girmeyeceği anlaşıldı. Planlanan ayaklanmanın yerel unsurları taraf değiştirdiler ve Osmanlı’nın önemsiz çatışmaların ardından İpsilantis’in kuvvetlerini mağlup etmesiyle birlikte Boğdan’daki huzursuzluk, bizatihi Fenerli haspodarlara ve yerel boyarlara karşı bir köylü ayaklanmasına evrildi. Bununla birlikte, Filiki Etairia liderlerinin öngördüğü gibi Mora Yarımadası, ayaklanmanın merkezi ve yedi yıl boyunca sürecek kanlı çatışmaların sahnesi haline geldi.

İsyanın sona ermesinin ardından bağımsız Yunan Krallığı’nın çekirdeğini oluşturacak Mora, Osmanlı iç savaşındaki bu ayrıksı konumunu, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında derinleşen kriz dinamiklerine borçluydu. Öncelikle, bölge 1769-70 yıllarında Osmanlı-Rus Savaşı sırasında güçlü bir reâyâ ayaklanmasına sahne olmuş, ayaklanmanın bastırılmasının ardından Arnavut başıbozuk kuvvetlerle yeniçerilerin bölgeyi kasıp kavurduğu bir terör dönemi yaşanmıştı.454 1779 yılında Mora valiliğine

452 Ibid., s.17-18.

453 Idem.

454 Osmanlı yetkililerinin bölge üzerindeki otoritelerini bütünüyle kaybettikleri bu dönem

‘‘Alvanokratia’’ (Arnavut yönetimi) olarak adlandırılmaktadır. Anna Vlachopoulo, ‘‘Like the Mafia? The

161 atanan Kaptan-ı Derya Gazi Hasan Paşa kanlı çatışmaların ardından Arnavut başıbozukların hâkimiyetine son verse de,455 Osmanlı egemenliğinin sarsıldığı bölge, vergi vermek istemeyen ve topraklarını genişletme peşindeki köylülerin, iktidarlarını Müslüman hâkim sınıfla paylaşmak zorunda kalan büyük toprak sahiplerinden oluşan gayr-i Müslim eşrafın ve her biri emrindeki askeri unsurlara dayanarak birer Ali Paşa olma hesabındaki armatoi/kleft reislerinin her an fitilini ateşlemeye hazır olduğu bir barut fıçısına dönmüştü. 456 XIX. yüzyıl krizinin hemen tüm dinamiklerini içinde barındıran Mora, Osmanlı iç savaşının en kanlı ve sonuçları itibariyle en belirleyici cephesi olacaktı.

Yerli bir papazın isyan bayrağını açmasıyla başladığı rivayet edilen ayaklanma, bölgedeki Müslüman nüfusun müstahkem şehirlere çekildiği, yarımada üzerinde isyancıların hızlı bir şekilde hâkimiyet kurduğu ve karşılıklı katliamların yaşandığı ilk evrenin ardından farklı yerel ve sınıfsal çıkarlara sahip grupların karşı karşıya geldiği bir iç savaşa dönüştü.457 Diasporadan, Ali Paşa’nın sarayından ve İstanbul’daki Fenerli ailelerden Mora’ya geçenlerle birlikte daha da artan bölgesel ve hizipsel gerilimlerin iç savaşa evrilmesi458 ve köylülerin Müslüman toprak sahiplerinin tasfiyesinin ardından köylerine dönmesiyle birlikte zayıflayan ayaklanma, II. Mahmud’un Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı bölgeye çağırmasıyla birlikte gerileme evresine girdi. Mehmed Ali’nin Girit ve Mora valilikleri karşılığında disiplinli ordusunu ve donanmasını savaşa sokmasıyla hızla ilerleyen Osmanlı kuvvetleri kısa süre içerisinde Mora’daki hemen

Ottoman military presence in the Morea in the eighteenth century,’’ Ottoman Rule and the Balkans, 1760-1850, der A. Anastasopoulos, E. Kolovos, Retimno, University of Crete, 2007, s. 125. (123-136)

455 Yerli halkın askere alınmasıyla Arnavutları kendi topraklarına sürmeye ya da imha etmeye yönelik bu askerî müdahaleler uzun vadede yine başarısız oldular ve Arnavutlar bölge hayatının bir parçası olmaya devam ettiler. Antonis Anastasoplilos, ‘‘Kaos Kıvılcımının Çakılması: Osmanlı’nın Karaferye Bölgesinde Ayanlar Arası Çatışma ve Devlet Müdahalesi 1758-59,’’ Osmanlı İmparatorluğu’nda İsyan ve Ayaklanma, der. Jane Hathaway, çev. Deniz Berktay, İstanbul, Alkım, 2007, s. 139.

456 Kleft ve armatoi’nin isyana katılma nedenleri, isyandan önceki 30 yıl içinde Osmanlı ve yerel makamlar tarafından uğradıkları zulüm ve Tepedelenli Ali Paşa ile payitaht arasındaki mücadelenin yarattığı krizdi. Stathis, op. cit., s. 170.

457 Finkel, op. cit., s. 384.

458 Gallant, op. cit., s. 20 ve 23, Finkel, op. cit., s. 384.

162 tüm önemli merkezleri ele geçirerek, isyancıları dağlık bölgelere sıkıştırdılar. 1827’de önce Fransa, İngiltere ve Rusya’nın denizden, 1828 itibariyle de Rusya’nın tek taraflı olarak karadan başlattığı askerî müdahale olmasaydı, Mora isyanı da tıpkı birinci ‘‘Sırp İsyanı’’ gibi bastırılmış olacaktı. 459 Önce Osmanlı donanmasının sonrasındaysa ordusunun aldığı ağır yenilgilerin ardından, Büyük Güçlerin gözetiminde bağımsız bir Yunan devleti kuruldu ve devletin başına Avrupa’dan Büyük Güçlerin onay verdiği bir kral getirildi. Fakat bağımsızlığın ardından da sular durulmadı ve uzun bir süre daha Yunan Krallığı köylü isyanları ve farklı devletlerden destek alan hizip mücadelelerine sahne oldu.460

Modern çağın ilk başarılı milliyetçi ayaklanması olarak görülen Yunan İsyanı, hem Yunan milliyetçi hem de Avrupa modernist tarih yazımında, Fransız Devrimi sonrası çağda Aydınlanma ve milliyetçilik fikirlerinin taşıyıcısı burjuvazi tarafından örgütlenmiş bir hareket olarak resmedilmiştir.461 Evrimci milliyetçilik anlayışının par excellence bir örneği olan bu anlatı, hem Osmanlı-Yunan tarihyazımındaki hem de milliyetçilik çalışmalarındaki tartışmaların etkisiyle önemli eleştirilere uğramıştır.

Örneğin Christine Philliou, Yunan ve Avrupa tarihyazımlarındaki adlandırmasıyla

‘‘Yunan Devrimi’’nin hem Yunanlığını hem de devrimliğini sorgular. Philiou’ya göre,

‘‘Yunan’’ kategorisi, sınırları belirli ve değişmez bir tarihsel entite olarak görülmüş ve XIX. yüzyıl başında Osmanlı tebaası üzerinde etkili olan ailevi, yerel, dinî pek çok

459 Gallant, op. cit., s. 24.

460 Konstantin Çukalas, Yunanistan Dosyası, çev. Şeyla, İstanbul, Ant Yayınları, 1970.

461 L. S. Stavrianos, ‘‘Antecedents to the Balkan Revolutions of the Nineteenth Century,’’ The Journal of Modern History, Cilt 29, Sayı 4 (Aralık, 1957), s. 335-348. Bu makele söz konusu anlatının en açık örneklerinden biridir. Richard Clogg, ‘‘The Greek Mercantile Bourgeoisie ‘Progressive’ or

‘Reactionary’?,’’ başlıklı makalesinde (Balkan Society in the Age of Greek Independence, der. Richard Clogg, Londra, Macmillan, 1981, s. 85-110), Yunan burjuvazisine atfedilen bu tarihsel rolü sorgular ve başta Filiki Etairia olmak üzere milliyetçi çevrelere katılan tüccarların büyük oranda diasporada yaşayan ve maddi açıdan gerilemekte olan kişiler arasından çıktığını, İmparatorluk sathında iş yapan büyük tüccar ailelerinin esasen çatışmanın dışında kalmaya çalıştıklarını belirterek, hem ‘‘burjuvazi’’ teriminin kullanımı hem de Ortodoks tüccarlara atfedilen ‘‘ilericilik’’ misyonu hakkında uyarılarda bulunur. Yine Yannis Yannoupoulos da, aynı derlemede yer alan ‘‘Greek Society on the Eve of Independence’’ başlıklı makalesinde XIX. yüzyıl başında Balkanlardaki üretim ilişkilerini inceleyerek, bölgedeki birikim stratejilerinin pre-kapitalist niteliklerinin altını çizer.

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 156-186)