• Sonuç bulunamadı

İşgalci kuvvetlerce direnç gücü tamamen kırılmış olan Osmanlı Devleti, tüm kıyılardan işgal altında olup Batı Anadolu’da ilhak tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu ortamda ortaya çıkmış olan Kuya – yı Milliye kendi topraklarını savunmak, işgalci kuvvetleri yurttan atmak için düzensiz örgütlenmeler yoluyla, tard edilen Osmanlı Ordusu’nun alternatifi olmasa da düşmana karşı direnç göstermeyi başarmıştır. Millî mücadele döneminin ilk bir buçuk senesinde askeri nitelikte etkinlik gösteren Kuva – yı Milliye, özellikle son zamanlarda kendi menfaatini düşünen çete reisleri gibi iktidar sahipleri tarafından suiistimal edilmeye başlanmıştır.

311 Mütercimler, 2013, a.g.e, s. 83–84.

Kuva-yı Milliye reislerinin bazı bölgelerde kuvvetlere katılamayacak kadar yaşlı olanları zorla silah altına alması, askere gelenlerden nakdi bedel ya da mal yardımı istemeleri, herkesi para vermeye zorlamaları, tarımla uğraşanlardan aşar vergisi olarak adam başıma üç kuruş almaları gibi yolsuzluklar ve toplanan bu paraları keyfi olarak harcamaları şikayetlere sebep olmuştur.313

Yetki ve sorumluluk itibariyle elde ettikleri itibarı suiistimal etmenin yanında işkence ve adam öldürme hatta idam etme gibi faaliyetlerde de bulunmuş olan bazı çete liderleri, halkın nefretinin kazanılmasında etkili olmuştur. Bu işkence ve idamlar arasında Bolu Komutanı Arif Bey’in makineli tüfek erlerinden birini, atını yaralattığı iddiasıyla öldürmesi bulunmaktadır. Akabinde erin kardeşi de Bolu Komutanı Arif Bey’i öldürmüştür. Yine Kasap lakaplı Bolu Kalem Reisi Osman Bey Konya – Ilgın İsyanında iki sehpanın boş olduğunu görüp, yoldan odun taşıyarak geçen bir kişi ve oğlunu astırmıştır.314

Fahrettin Altay’ın anılarından Demirci Mehmet Efe’nin uygunsuz davranışlarını şöyle anlatmaktadır:315

“Demirci Mehmet Efe, Mustafa Kemal’den başka komutan dinlemezdi. Mühründe Kuva–yı Milliye Komutanı yazılı idi. Onun keyfi hareketleri cinayete kadar gitmiştir. Demirci Mehmet Efe, Denizli Rumlarını Isparta’ya sürmek istemişti. Bunu yapmaya gelenler Isparta’da bazı kişilerin mukavemetine uğradılar. Çarpışma sırasında Demirci’nin adamlarından birkaç kişi öldü. Denizli’ye gelen Demirci Mehmet Efe, bu hareketle ilgili görerek Askerlik Daire Başkanı ile Sancak Kadısını ve harekete katılanlardan bir kısmını öldürttü.”

Uç örneklerin yanında genel olarak ele alınabilecek zararlar da bulunaktadır. Aslında bu zararlar Kuva–yı Milliye’nin dağılması ve/veya dağıtılmasının da yolunu açmıştır. Kuva–yı Milliye’nin Millî Mücadeleye verdiği zararların kaynağı, bünyesinde bulunan eşkıya çeteleridir. Zira eşkıya çetelerini oluşturan gruplar, devlete asilik yapmak, cinayet işlemek gibi suçlardan ötürü yargıdan kaçanlar, asker kaçakları gibi

313 GENKUR, 1991, a.g.e, s. 172–173.

314 Apak, a.g.e, s. 208. (Aktaran Özkök 1983)

konar göçer yaşayan, gelecekten umudunu kesmiş olan kişilerden oluşmaktadır. Eşkıyaların temel faaliyet kaynağına bakıldığında gayrimeşru alanlar olup gelir kaynakları da aynı şekildedir. Dolayısıyla başlarda Millî Mücadele’nin silahlı kolu olarak varlık gösteren gruplar zamanla bölgelerindeki köyleri yağmalayan, haraç alan davranışlar sergilemeye başlamış ve halkın nefretini kazanmışlardır.

Konya Vekili Vehbi Bey, Kuva–yı Milliye’nin bir eşkıya grubuna dönüştüğünü Büyük Millet Meclisi’nde şöyle ifade etmiştir:316

“Kuva–yı Milliye firarileri zaten silahına güvenmiş eşkıya takımındandır. Kuva–yı Milliye deyince ve Karesi hududunu geçince eşkıya ocağı demektir. Ve ekseriyetle Kuva–yı Milliye demek, eski cepheyi geçtikten sonra şakavet ocağı demektir. Bunu saklamakta bir mana yok, fiiliyattır bu. Ve meydandadır. Bugün köylü yakıp kavuruluyor. Ne kimse hayvanına sahip ne de ırz ve namusuna sahip. Ne de hayatına sahip. …Bu vaziyet karşısında ‘köylü, Büyük Millet Meclisine merbut olacaktır’ derlerse aldanmış oluruz.”

Vehbi Bey’in Kuva–yı Milliye’ye dair olan olumsuz görüşlerini Karahisarı Sahip Vekili Mehmet Şükrü Bey şöyle desteklemekte ve halkın şikayetlerini dile getirmektedir:317 “Vatanın menfaati gibi külfeti de müşterektir. Zenginler Kuva–yı

Milliye namı altında toplanarak halka, ahaliye, köylüye vergi tarh etmek suretiyle halkı bizar etmiştir. Köylü, ‘zenginler kesesini dolduruyor’ diyor. Yahut ‘Müdafaa–i Milliye’de bulunan adamlar birer birer suretle tarafını bularak askerlikten kaçıyor’ diyor.”

Halkın kendi kendisini savunma ihtiyacı neticesinde ortaya çıkmış olan Kuva–yı Milliye, düzenli bir ordu niteliği taşımamaktadır. Özellikle Osmanlı Devleti’nin ve topraklarının yoğun işgal altında olduğu dönemde devletini ve milletini sonuna kadar savunmuş ve bu uğurda büyük kayıplar vermiştir. Tüm doğru ve yanlışlarına rağmen Türk Milleti, bu halk örgütlenmesinde görev alan herkese minnettardır. Ancak devletlerin düzenli ve profesyonel ordulara ihtiyacı vardır ve Kuva–yı Milliye bu

316 Gizli Celse Zabıtları, (1 Mayıs 1920), Büyük Millet Meclisi, Devre: 1, Cilt: 1, s. 87.

niteliklere sahip değildir. Bünyesinde bulunan eşkıyalar, efeler gibi gayri nizami silahlı örgütler, profesyonel askeri disipline ters hatta muhalif bir zihniyete sahiptir. Bütün bunların toplamında Kuva–yı Milliye faaliyetleri, Haziran 1919’da başlamış, Birinci İnönü Savaşı’nda düzenli ordunun kurulmasıyla dağılmış ve yok olmuştur.318

Millî Mücadele dönemi, Türk Yurdu’nun neredeyse her bölgesinde farklı olayların ve gelişmelerin cereyan ettiği bir süreci içermektedir. Kıyı bölgelerde işgalci devletlere karşı direniş bulunmakta, iç bölgelerde Mustafa Kemal ve kurmaylarının ulusal nitelikte kararlar aldığı, halkın iradesini ortaya koyan, kongreler düzenlenmektedir. Başkent İstanbul’da da İngiliz baskısı altında halktan kopuk bir yönetim söz konusudur. Aynı dönemde gerçekleşen bu gelişmeler, birbiriyle doğrudan bağlantılı olmasa da özellikle Mustafa Kemal ve kurmaylarının öncülük ettiği gelişmeler, diğer bölgelerde cereyan eden olayları etkilemiştir. Bu bağlamda çalışma, Millî Mücadele sürecinde Batı Anadolu bölgesindeki siyasi ve askeri olaylar olarak daraltılmış olmasına rağmen, Batı Anadolu’da varlık gösteren mukavemet cephelerinin yanında Mustafa Kemal ve kurmaylarının ulusal düzeyde aldıkları kararlara da değinmek yerinde olacaktır.

318 Mütercimler, 2005, a.g.e, s. 84.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSAL KONGRELER VE DÜZENLİ ORDUYA GEÇİŞ

Mustafa Kemal’in görevlendirmesi neticesinde Samsun’a çıkması ve uzun zamandır aklında olan, halka dayalı, eş güdümlü kurtuluş mücadelesi, Amasya Tamimiyle birlikte başlamıştır. Bunula birlikte doğrudan Mustafa Kemal’in katıldığı Erzurum Kongresi (Doğu Vilayetleri Kongresi) ve Sivas Kongresi’nin neticesinde 16 üyeden meydana Heyet–i Temsiliye, İstanbul Hükümeti’ni yok sayarak yurdun temsilcisi haline gelmiştir.

Millî Mücadele, yurdun çeşitli bölgelerinde açılan cephelerle yapılmıştır. Her cephe kendi içerisinde, diğer cephelerden bağımsız olarak, Kuva–yı milliye birliği oluşturarak mukavemet göstermiş, dolayısıyla ayrı ayrı ele alınabilmektedir. Ancak Millî Mücadelede yurdun bütününü ve tüm cepheleri doğrudan ilgilendiren gelişmeler Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla başlamıştır. Bu doğrultuda Millî Mücadele döneminin gelişiminde ve bürokratik sürecinin işlemesinde kongreler dönemi büyük önem taşımaktadır.

Ulusal kongreler sonrasında ülkenin tek temsilcisi olarak varlık kazanan Büyük Millet Meclisi, yalnızca bürokratik bir süreci değil özellikle Batı Anadolu’da yapılan savaşlarda da denetleyici ve düzenleyici olarak faaliyet göstermiştir. Genişleyen Kuva–yı Milliye hareketinin Millî Mücadele’ye olan zararlarının da görünür hale gelmesiyle birlikte Kuva–yı Milliye’nin feshedilmesine karar verilmiştir. Zira ulusal kongrelerde alınan kararlar ve Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla siyasi bir yapı oluşmuş, bu siyasi yapıyla birlikte askeri bir düzenlemenin de gerekliliği baş göstermiştir.

3.1. MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI, HAVZA GENELGESİ VE