• Sonuç bulunamadı

Kurtubi’ye Göre Ayetlerin Tefsiri ve Açıklaması:

Belgede Kuran ve sünnette nazar (sayfa 43-49)

B İRİNCİ BÖLÜM KUR’AN’DA NAZAR

II- KALEM SURES İ 68/51 ve 52 AYETLER VE MÜFESSİRLERİN GÖRÜŞLERİ

3. Kurtubi’ye Göre Ayetlerin Tefsiri ve Açıklaması:

Kurtubi, bu surenin gerek sebeb-i nüzulünde gerekse “Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Allah’a sığınırım” ayetinin tefsirinde nazar değmesi konusuna değinmeyerek “Bu sure ile Allah Peygamberine bütün kötülüklerden kendisine sığınmasını emretmektedir”98 değerlendirmesini yapmaktadır.

4. İbn Kesir’e Göre Ayetlerin Tefsiri ve Açıklaması:

Ebû Said el-Hudri (r.a)den gelen bir rivayette o söyle demiştir: “Muhakkak ki Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) cin ve insan nazarı değmesinden Allah'a sığınırdı. Muavvizât (İhlas, Felak ve Nas) sureleri nazil olunca bunları okudu, diğerlerini terk etti.”99

İbn Kesir Muavvizeteyn surelerinin başında bu rivayeti zikretmiştir.100 Ayetin

tefsirinde ise göz değmesinden bahsetmeden haset eden kişiyi, “kıskandığı şeyi uygulayıp ve kıskandığı kişideki nimeti yok etmek için ciddiyetle işe koyulduğunda Allah’ın yarattıkları içerisinde en çok eziyet veren, en kötü vasıtalara başvuran kişidir,”101 diye tarif etmektedir.

97 Fahrettin er-Razi, a.g.e. , XXIII/592-593 98 Kurtubi, a.g.e. ,XIX/478

99 Tirmizi, a.g.e., Tıb, 16 (4/395); İbn Mace, a.g.e., Tıb, 33 (2/1161). 100 İbn Kesir, a.g.e. , 15/8807

5. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a Göre Ayetlerin Tefsiri ve Açıklaması:

Yazır, surenin nüzulüyle alakalı olarak Razi’nin aktardığı rivayetlere yer verdikten sonra “Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Allah’a sığınırım”102 ayetinin tefsirinde de haset ile nazar arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak şu açıklamayı yapmaktadır:

“Ve herhangi bir hasetçinin” başkasında gördüğü bir nimeti çekemeyip de ona göz diken, onun mutlaka son bulmasını temenni eden hasetçinin “haset ettiği vakit şerrinden” yani nefsindeki hasedinin gereğini fiile çıkarmağa kalkıştığı, haset ettiği kişiye karşı sözlü ve fiilî zarar verme başlangıçlarını şer girişimlerini ve icraya başladığı zaman şerrinden. Çünkü haset düşüncede kaldıkça haset edenin kendinden başkasına zararı yok demektir. Diğer bir ifade ile de denilmiştir ki: haset galeyan edip de hasetlendiğine karşı ki ve öfke, düşmanlık kastıyla kötü nefsini yönlendirdiği vakit ki, “göz değme” denilen durum ve afet de çoğunlukla o anda olur. Onun için “haset” ile “göz değme” bir birinden ayrılmaz gibi düşünülür. O sırada haset edenin nefsi öyle bir çirkin durum alır ki o his ile fırlattığı kötü bakışların kıvılcımları, haset edileni zayıf buluverdiği takdirde bazen onu yıldırım gibi çarpar. Ve nice haset edenler ve kötü gözlüler vardır ki haset gözüyle baktıkları zaman bazı yılanların gözleriyle bakışlarındaki eza gibi ezâlandırırlar. Bu his ile harekete geçen kötü nefisler ise her hileye başvurur, ellerinden gelen her fenalığı göze alırlar. Ve onlar için haset edilenin helâkinden başka bir suretle teselli kabil olmadığından dolayı o yolda içlerini yiye yiye kendilerini de yakar helâk ederler. Ancak hasedin gereğini icraya kalkışmayıp da yalnız kendi nefsinde sakladığı ve bu yolda nefsi ile mücadele edebildiği takdirde haset edilene bir şerri dokunmaz ve nefsiyle mücadelesinden dolayı sevap bile alırsa da gönlünde o haset hissi devam ettikçe kendi kendini yer, zararı sırf kendine olur. “Haset ettiği zaman” diye kayıtlanması bu farka işaret için olduğunu söylemişlerdir.103

6. Değerlendirme:

Müfessirlerin görüşlerini aktardıktan sonra Felak suresi ile alakalı olarak şunları söyleyebiliriz: Bu surenin de içinde bulunduğu Muavvizât (İhlas, Felak ve Nas) sureleri her türlü kötülükten Allah’a sığınmayı, O’nun himayesine girmeyi ifade etmektedir. Bazı müfessirler, “Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Allah’a sığınırım” ayetinin nazar değmesinden Allah’a sığınmayı ifade ettiğini söyleseler de müfessirlerin çoğunluğu bu

102 Felak, 113/5. 103 Elmalılı, a.g.e. ,

ayetin yalnız göz değmesiyle sınırlandırılamayacağını ve bütün hasetçileri içine aldığını söylemektedirler. İbn Kayyim ise bunu şöyle ifade etmektedir: “Hasetçi nazar değenden daha geniştir. Yani her nazar değen hasetçidir ama her hasetçi nazar değdirmez. Öyleyse hasetçiden Allah’a sığınma, nazar değenden de Allah’a sığınma demektir.”104

Diğer bir hususta nazar manevi bir rahatsızlık olduğu için Hz. Peygamber (s.a.v.) onun tedavisinde Muavvizat sureleri nazil olduktan sonra bu sureleri okumuş diğer duaları ise terk etmiştir.105 Buda bize Muavvizat surelerinin nazar değmesinden de Allah’a sığınmayı içine aldığını göstermektedir.

AETLER VE MÜFESSİRLERİN GÖRÜŞLERİ

IV. KEHF SURESİ

ْذِإ َََْو

ءَ8 َﻡ َDْ/ُ4 َ&َE َﺝ َDْ/َ7َد

ُ/ا

ِ$ ِإ َةُ4 َ

ِ/

ََأ ِنَُﺕ نِإ

َ& ِﻡ 3َ4َأ

ًا@ََوَو ًJَﻡ

106

“Bağına girdiğinde: Mâşâllah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan”107

Konu bütünlüğünü sağlayabilmek için sadece 39. ayetin değil, kıssanın tamamıyla ilgili ayetlerin mealini verdik. Yine 39. ayetin tefsirine geçmeden önce ayetin ifade ettiği manayı daha iyi anlayabilmek için kıssanın tamamın mealini ve tefsirini aktaracağız.

32. Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.

33. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık.

34. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: “Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm.” 35. (Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: “Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam.”

104 İbn Kayyım,a.g.e. , VI/383.

105 Tirmizi, a.g.e., Tıb, 16 (4/395); İbn Mace, a.g.e., Tıb, 33 (2/1161). 106 Kehf, 18/39.

36. “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.”

37. Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: “Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?” 38. “Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.” 39. “Bağına girdiğinde: Mâşâllah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):

40. Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir.”

41. “Yahut bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın.”

42. Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini ovuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. “Ah, diyordu, keşke ben Rabbime hiçbir ortak koşmamış olsaydım!”

43. Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.

44. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel akıbeti veren yine O’dur.108

Taberi, yukarıda ki ayetlerde anlatılan kıssayı şu şekilde tefsir etmektedir: Ey Muhammed, gece gündüz rablerine yalvaran o müminleri, yanından kovmanı isteyen

müşriklere şu iki adamın durumunu misal ver. Biz o adamlardan birine iki üzüm bağı vermiştik. O iki bağın çevresini hurma ağaçlarıyla donatmış ve aralarında bir ekinlik meydana getirmiştik. Bu iki bağ da ürünlerini eksiksiz olarak vermişlerdi. Bu iki bağın arasından bir de ırmak akıtmıştık. Ayrıca bu bağların sahibi olan kişinin, altın ve gümüş gibi başka mallan da vardı. Bu bağların sahibi olan zengin kişi gururlandı ve fakir olan arkadaşına şöyle demeye başladı. “Benim malım senden daha çok. Ayrıca bana arka çıkacak adamlarım da seninkinden daha fazla.” İşte o kişi bu şekilde böbürlenerek cehennemi hak ettiği için kendisine zulmeden bu adam bağına girince gururlandı ve şöyle dedi: “Bunun hiçbir zaman yok olabileceğini sanmıyorum. Şayet öyle bir şey olacak olsa da rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam yemin olsun ki ben, bu dünyadakinden daha hayırlı bir yer bulurum.” Evet, âhiret hayatını inkâr eden ve sadece dünya için yaşayan kâfirler böyle düşünür ve böyle konuşurlar. Fakat akıbetleri hiç de düşündükleri gibi olmaz.

Bunun üzerine kendisiyle münakaşa eden arkadaşı da ona şöyle dedi: “Senin aslını topraktan sonra da seni bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni adam şekline getireni mi inkâr ediyorsun? Fakat bana gelince (Ben müminim) O, benim rabbim olan Allah'tır. Ben, rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. Sen bağına girdiğin zaman “Maşallah, Lâ kuvvete İlla Billah” (Allah dilemiş de olmuş, güç yetirme ancak Allah'ın yardımıyladır) demen

gerekmez miydi? Eğer beni malca ve evlatça kendinden aşağı görüyorsan, belki rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir ve seninkinin üzerine gökten bir afet indirir de bahçen kaygan bir toprak haline gelir. Veya suyu yerin dibine çekilir de bir daha arayıp bulamazsın.”

Malı ve evladı az olan mümin kul, malı ve soyunun çokluğuyla övünen kâfir kul ile tartışarak ona şu cevabı vermiştir: “Yoksa sen, atan Âdem (a.s.)i topraktan yaratan, seni de bir damla meniden var eden sonra da seni düzgün bir adam haline getiren yaratıcını inkâr mı ediyorsun? Ben, senin gibi asla olmam. Ben derim ki: “Allah benim rabbimdir. Beni besleyip büyüten ve terbiye eden O’dur. Ben, hiçbir kimseyi rabbime ortak koşmam.” Sen, bağına girip orada bulunan şeyleri beğendiğinde: “Allah neyi dilerse o olur, güç ve kuvvet ancak Allah’ın yardımıyladır” demiş olsaydın ya. Şayet sen beni, mal ve evlat bakımından senden daha aşağı bir derecede görüyorsan şunu iyi bil ki, umulur ki rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir. Senin, yok olmayacağım sandığın bağının üzerine de gökten bir afet gönderir ve bağın, kupkuru bir toprak ve kaygan bir zemin haline gelir. Veya oradan akan su yerin dibine geçer de sen onu arayıp bulmaya dahi güç yetiremezsin.” “Benim bu bahçemin yok olacağını hiç sanmıyorum” diyen adamın bahçesini afetler çepeçevre kuşattı ve bütün ürünlerini yok etti. Bunu görün o inançsız kişi çardakları yerle bir olmuş olan bağının manzarasına dayanamayarak oraya harcadığı emek karşısında içi yanarak ellerini ovuşturmaya ve sızlanmaya başladı. Bahçesi felakete uğrayan bu inançsız kişi: “Keşke rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım” diyordu.

Evet, kâfirler, uğrayacakları akıbeti gördükten sonra bu şekilde sızlanacaklar fakat sızlanmaları kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir. Bu hususta diğer bir ayette de şöyle duyurulmaktadır: “O gün kişi yaptığı amellere bakar. Kâfir ise: “Keşke toprak olsaydım” der.”109

Böylece o iki bahçenin sahibi olan bu kişi için, Allah’a karşı kendisine yardım edecek hiçbir destekçisi bulunmadı ve bizzat kendisini dahi kurtaramadı. İşte böyle zor durumlarda ve bu durumların en zoru olan kıyamet gününde hüküm sadece Allah’ındır,

ancak onun dediği olur. Dost edinilecek de sadece Allah’tır. Onun dışındaki dostlar aciz kalırlar. Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlı ve ulaştıracağı sonuç da daha güzeldir. O halde niçin onu bırakıp da başkalarını dostlar ediniyorsunuz? Onlardan yardım bekliyorsunuz? 110

Kıssanın tamamını aktardıktan sonra konumuzla ilgili ayetin tefsirine geçecek olursak, kıssanın bütünlüğü içerisin de 39. ayette mümin olan kişi kâfir olan arkadaşına her şeyin yaratıcısının Allah olduğunu ve Allah’ın dilediği şeyin olacağını hatırlatarak onu imana çağırmakta ve sahip olduğu bahçelerin Allah’ın dilemesiyle olduğunu söylemektedir.

Taberi ve İbn Kesir, bu manayı ifade ettikten sonra “Sen bağına girdiğin zaman

"Maşallah Lâ Kuvvete İlla Billah" demen gerekmez miydi?” ayet-i kerimesiyle ilgili olarak

Bazı âlimlerin şöyle dediğini aktarırlar: “Bir kimsenin kendi durumunu, çoluk çocuğunu ve malını beğenmesi halinde "Maşallah Lâ Kuvvete İlla Billah" demesi gerekir.”111

Kurtubi de kıssanın tefsirinde nazar konusuyla ilgili şu rivayetleri aktarmaktadır: Enes b. Malik de dedi ki: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Kim, bir şey görüp de onu beğenecek olursa, "maşallah la kuvvete illa billah” derse ona hiç bir nazar değmez.”112

Yine rivayet olunduğuna göre dört şeyi söyleyen kimse dört şeyden emin olur. Bu sözü söyleyen nazar değmesinden yana emin olur, “hasbunallah ve ni'melvekil” diyen şeytanın desiselerinden emin olur, “ufevvidu emri ilallah” diyen şeytanın hile ve tuzaklarından emin olur, “lâ ilahe illa ence subha-neke innî kuntu minezzalimîn” diyen kimse de üzüntü ve kederden emin olur.113

110 Taberi, a.g.e. ,V/354-356.

111 Taberi, a.g.e. ,V/355; İbn Kesir, a.g.e. , IX/4989.

112 Heysemî, Nurettin Ebu’l-Hasen Ali, Mecmau'z-Zevâid, Beyrut, 1967, V/109. 113 Kurtubi, a.g.e. , XI/24

İKİNCİ BÖLÜM

Belgede Kuran ve sünnette nazar (sayfa 43-49)