• Sonuç bulunamadı

Şehirler, sadece coğrafyaya konu olmadığı için birçok disiplin tarafından amaca uygun olarak farklı şekillerde tanımlanmış. Coğrafyacılar, şehir yerleşmelerini tanımlarken daha çok ekonomik fonksiyon ve nüfus kriterini kullanmışlardır. Bu kriterlere dayalı birçok tanım yapılmış. Buna göre şehirler; ekonomik fonksiyonları arasında tarımsal fonksiyonların daha az olduğu, diğer fonksiyonların yoğunluk kazandığı, özellikle hizmet sektörüne ait faaliyetlerin ağırlık kazandığı yerleşmelerdir (Tolun-Denker, 1976: 27, Doğanay, 1995: 486-487, Tanoğlu, 1969: 193). Şehirler, iktisadi olduğu kadar kültürel bakımdan kesin hatlarla sınırlanamayan bölgelerin kavşak noktalarıdır (Bobek, 1927). Şehir; kırsal yerleşmelerden farklı olarak az veya çok planlı, kapalı, toplu veya çoğunlukla bir merkezin etrafında toplanmış çok çeşitli ve farklı kullanışlara sahne olan alanlardan meydana gelmiş bir yerleşme şeklidir (Dorries,

1930). Daha genel bir tanımla şehirler, heterojen karaktere sahip yerleşmelerdir (Mayer, 1943). Şehir yerleşmeleri dar veya geniş bir nüfuz bölgesi dâhilinde çeşitli faaliyet ve hizmetleri kendisinde toplayan, bu tesir bölgesi ile ekonomik, sosyal ve idari bakımdan bir bütün oluşturan, onunla birlikte yaşayan ve gelişen, ayrıca etki sahasının çeşitli ihtiyaçlarını karşılayan ve mekânda çevresi ile bir birlik oluşturan yerleşmelerdir (Göney, 1984: 13). Şehirler iş bölümünün ve mesleki ihtisaslaşmanın gerçekleştiği yerler olup bu özellikleriyle kırsal yerleşmelerden ayrılırlar (Tuna, 2010: 220).

21. yüzyıl şehirlerin çağı olarak ifade edilirken dünyada daha fazla kırsal alan şehirleşmekte, daha fazla insan şehirde yaşamaktadır. Bununla birlikte şehir coğrafyası henüz gereken değeri bulamamış ve bir alt disiplin olarak kalmaya devam etmiştir (Loretta Lees, 2002: 102). Dünyada şehir coğrafyası ile ilgili çalışmaların tarihi çok eski olmadığı gibi şehirlerle ilgili diğer disiplinlerin de çalışmalarının uzun bir geçmişi yoktur. Şehirlerle ilgili ilk önemli sistematik çalışmalar Almanya’da Kohl (1841) ve Amerika’da Tappan (1855) ve Dickinson’un yapmış olduğu çalışmalardır. Ancak şehir çalışmalarının gerçek kökeni iki yüzyılın başı olan 1891-1911 yılları arasında gerçekleşmiş. Beşeri coğrafyacı Ratzel Almanya’da (1891) ve 1897-1911 yılları arasında, Semple’nin Amerika’da şehir coğrafyasına önemli katkıları olmuş. Şehirlerin lokasyonu ve dağılımı üzerinde bir de Almanya’da Richthofen and Hettner ‘in, İngiltere’de Chslom’un ve Fransa’da Reclus ile diğer birkaç bilim adamının önemli katkıları olmuş. Bahsedilen araştırmacılar Amerika’da önemli çalışmalar yapmış, bunlar az çok tesadüfi, betimsel, eksik ve ilkel olarak değerlendirilmiştir. Bu dönemde şehir coğrafyası henüz düzenli ve sistematik olarak gelişmemiş. Ancak bu çalışmalar, genel şehir coğrafyasına yapılan ilk büyük katkı olarak değerlendirilmiştir. Amerika’da şehir çalışmalarında dikkate değer iki önemli çalışma da Cooley (1894) ve Weber (1899) tarafından yapılmış. Weber’in çalışması şehirleşme çalışmalarının ilk önemli istatistiksel çalışmasıdır. Emerson “New York Şehri’nin Bir Coğrafik Yorumu” isimli çalışmayı yapmış olsa da gerçek ve düzenli şehir coğrafyası çalışmaları Amerika’da Jefferson (1909) tarafından yapılmış. Jefferson; Japonya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki şehirlerin dağılışları ve nüfusları ile ilgili birçok çalışma yapmış. Fransa’da ise şehir coğrafyası çalışmaları Blanchard tarafından başlatılmış (Singh, 1996: 3).

Şehir coğrafyasının gelişim periyodunun ilk basamağı, bölgesellik ve bölgesel ilişkiler ile ilgili çalışmaların yapıldığı 1920’li yıllardan itibaren başlamış. 1927’de

Alman coğrafyacı Bobek, İngiliz-Amerikan coğrafyacısı olarak tanınan Dickinson (1929) ve ekonomist Reilly (1929 - 1931) bölgesel merkez olarak şehirleri çalışarak şehir coğrafyasının gelişim dönemlerinin başlangıcını oluşturmuşlardır (Aurosseau, 1924).

1940 yılından sonra yaklaşık 20 yıllık süre boyunca şehir coğrafyasında yeni bir dönem gelişmiş. Niceliksel dönüşümün sonucunda istatiksel, matematiksel metotlar şehir coğrafyasına girmiş ve şehirsel lokasyonlardan oluşan çalışmaların yerini betimleyici coğrafya çalışmalarına bırakarak söz konusu dönemde şehir coğrafyasının en büyük konsepti olmuş (Singh, 1996: 4).

1955 yılından itibaren şehir coğrafyasında tümden gelim yöntemleri, niceliksel ve teorik yaklaşımlara dâhil olmuş; şehir coğrafyasında model ve sistemler dönemi başlamış. Bu eğilim daha çok disiplinler arası uygulamalı bir eğilimdir. Bu dönemde özellikle 1960’tan itibaren Taylor’un “Şehir Coğrafyası” ve Mayer ve Kohn’nun “Şehir Coğrafyasında Yorumlamalar” isimli çalışmaları ile Dickinson’un “Şehir, Bölge ve Bölgesellik” (1947) isimli eserleri şehir çalışmalarına öncülük etmiş (Singh, 1996: 5-6).

1970’lerin sonundan itibaren şehir coğrafyasının konuları önemli oranda genişlemiş. Yeni araştırmalar; merkezi ekonomiler, silikon peyzajlar, telekomünikasyon ağları, yeni şehircilik, yeni orta sınıf şehirler ve küresel sınıflar üzerine yoğunlaşmış. Araştırmalar kenar şehirlerden, varoşlardan ve şehirlerin kendi içlerini oluşturan özelliklerinden uzaklaşıp küresel ölçekli çalışmalara kaymış (Gregory and etc, 2009: 785).

1980’li yıllarda şehir coğrafyasında feminizm ve postmodernizm akımları etkili olmuş. Feminizm, şehir coğrafyacılarını şehirdeki kadınların yaşamlarını incelemeye sevk etmiş ve feminist teorinin şehir coğrafyasındaki ağırlığı yeniden düşünülmüş. Bunun sonucunda şehir coğrafyası çalışmalarında ırk ve sınıf gibi özelliklerden ziyade şehir nüfusunun cinsiyet, yaş ve engellilik gibi yanları, sosyal yapıları ağırlık kazanmaya başlamış (Gregory and etc, 2009: 786).

1990’lı yıllarda sosyal coğrafyadaki kültürel dönüşüm, feminizm ve potmodernizm unutulmuş ve yeni kültürel coğrafya bir disiplin olarak ortaya çıkmış. Böylece şehir coğrafyasının niceliksel ve uygulamalı çalışmaları kültürel coğrafya çalışmaları ile ilişkilenmiş (Gregory and etc, 2009: 786). Yeni kültürel coğrafyanın gelişmesi ve peyzaj çalışmalarının yeniden canlanmasıyla şehir çalışmaları yeniden önem kazanmış. Ancak şehir “Kültürel Bağlamda Şehir” hem üretici hem de kültürün

ürünü olarak tanımlanmaya başlanmış (Mapes, 2009: 12-15). Günümüzde şehir coğrafyasındaki peyzaj çalışmaları eski çalışmalardan farklı bir hâl almıştır. “Peyzaj” artık hem karalar üzerindeki fiziksel etkiden hem de ideolojik etkiler hakkında da bilgi verir olmuştur. Peyzajın ideolojik yönünü anlamak için, önemli sosyal teoriler geliştirilmiş ve yerlerin belli başlı politik özellikleri anlaşılmaya çalışılmış (Mapes, 2009: 12-15). Bu dönemde, şehir coğrafyası çalışmalarında insan merkezli şehir teorileri sorgulanmaya başlanmış. Örneğin hayvanlar, şehir teorileri içerisine dâhil olmuş. Wholc, West and Gaines (1995) şehir teorilerinde tür üstü şehir teorilerinin oluşumuna yol açmışlar. Böylelikle şehir coğrafyacıları, şehir coğrafyası analizlerinde daha fazla dil ve kültür çalışmalarıyla bütünleşmiş. Yine bu dönemde küresel şehirler ve küresel ekonomik yapılar üzerinde yeniden yoğunlaşılmış (Gregory and etc, 2009: 787). Tüm bu gelişmelerle birlikte artık şehir coğrafyası daha emin bir pozisyon almış. Ancak şehir coğrafyasının hâlâ önemli problemleri vardır. Lees’e göre şehir coğrafyasının günümüzde iki önemli problemi vardır. Bunlardan ilki kimlik sorunudur. Şehir coğrafyacıları şehir coğrafyasını oluşturan şeyin ne olduğu hakkında hemfikir değiller. İkincisi ise şehir coğrafyasının hala eski yaklaşımlardan etkilenen bir alt disiplin olmasıdır. Hall’a göre ise şehir değişim süreçlerini anlamak ve şehirleri sınıflandırmak, coğrafyacılar ve diğer şehir çalışanları için günümüzde de problemdir (Hall, 2006: 3).

Dünyada şehir coğrafyası alanında görülen bu gelişmelerin Türkiye’deki yansımaları 1940’lı yıllara dayanır. Yani dünya genelindeki şehir coğrafyası çalışmalarının tarihi geçmişinden daha yenidir. Türkiye’de şehir coğrafyası ile ilgili çalışmaları, nicel ve nitel özellikleri açısından 1945- 1990 ile 1990 ve sonrası olmak üzere iki dönemde incelemek mümkündür. 1945-1990 yılları arasında yapılan şehir coğrafyası çalışmaları konu çeşitliliği açısından incelendiğinde genel olarak şehirlerin kuruluş ve gelişmesi, şehirsel fonksiyonlar, nüfus kriteri, yer değiştiren şehirler, şehirsel koruma, şehirleşme-gecekondulaşma ilişkisi ve Türkiye’de şehirleşme hareketleriyle ilgilidir.

1990 yılından sonra yapılan çalışmalar incelendiğinde ise şehir coğrafyası çalışmalarının sayıca arttığı, konu yelpazesinin genişlediği görülür. Bu çalışmalar içerdikleri konular açısından incelendiğinde daha önce çalışılmış olan konulara ek olarak peyzaj, uzaktan algılama ve şehirsel gelişim, şehir- iklim ilişkisi, kent pazarları, şehirlerin risk analizleri, mülteci hareketleri - şehir ilişkileri, kentsel kimlik, kentleşme modelleri, tarihi şehir coğrafyası çalışmaları, kültürel coğrafyaya ait çeşitli konular ve

şehir ilişkileri ile ilgilidir. Şehir coğrafyası çalışmalarında konu yelpazesi açısından görülen bu genişleme ve değişim, zaman içerisinde birçok farklılığı beraberinde getirmiş. Örneğin kır-şehir ayrımında kullanılan nüfus kriteri, 1990 öncesi çalışmalardan çok farklıdır. Çünkü günümüzde Türkiye nüfusu ve şartları farklıdır.

Şehirlerin giderek önem taşıdığı, şehir coğrafyasının gelişmeye devam ettiği dünyada ve ülkemizde çalışmamızın hem şehir coğrafyası hem de Turhal’la ilgili yapılacak çalışmalarda kaynak niteliğini taşıyacağını düşünüyoruz.