• Sonuç bulunamadı

Ahmet Cevdet AŞKIN

2. Kuramsal Çerçeve Olarak Eleştirel Ekonomi Politik

Marx, analizine kapitalist toplumun temel hücresi olan ve onun tüm özelliklerini taşıyan metadan başlar. O, Kapital’de öz olarak şunları söyler: Her meta ihtiyaç karşılama özelliğinden dolayı kullanım değeri, pazarda başka metalarla değişime sokulması özelliğiyle de değişim değeri ya da değer olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. Tarihsel gelişim içinde meta üretiminin genişlemesiyle birlikte meta (M)- meta (M) değişimine para (P) aracılık eder ve süreç M-P-M şeklini alır. Kapitalizm koşullarında bu süreç, yani satın almak için satma işlemi, yerini daha fazlaya (P')satmak için satın almaya bırakır ve formül P- M- P' biçimine dönüşür. İşçinin emek gücü pazardaki diğer metalar gibi bir metadır, ancak değer üretme yeteneğine sahip özel bir metadır. Kapitalist pazarda üretim için gerekli olan makine ve hammaddeler

27 gibi diğer metaların yanı sıra işçinin emek gücünü de satın alır ve bunun için ücret biçiminde metanın tam fiyatını öder. Kapitalist, satın aldığı emek gücünü üretim sürecine sokarak daha fazla meta üretir ve bunları satarak başlangıçtakinden daha fazla para elde eder, yani sermayesini büyütür. Sermayenin bu şekilde büyümesi kapitalistin tam değerini ücret olarak ödediği işçinin emek gücünü sömürmesi sayesinde gerçekleşir. Çünkü kapitalistin ödediği ücretin o işçinin ertesi gün işe gelmesi için gerekli olan asgari yaşam koşullarını sağlayacak olan yani işçinin kendini aynen yeniden üretmesi için gerekli olan miktardır. Kapitalist ücret ödeyerek meta olarak emek gücünün kullanım değerini satın alır, oysa emek gücü özel bir meta olduğu için değerinden daha fazla meta üretir. Bu fazla üretim artık-üretim, işçinin o üretimde cisimleşen ve karşılığı ödenmeyen emeği de artık-emektir. Kapitalist işte bu karşılığını ödemediği artık-değere kâr maskesi altında el koyarak işçileri sömürür ve sermayesini büyütür. Kısacası sermaye artık-değer sömürüsüne dayanır, onun sayesinde oluşur ve genişler. Marx’a göre kapitalist üretim tarzı kâra endekslidir ve üretilen zenginliklerin kaynağı işçilerin el konulan artık-emekleri yani artık-değer sömürüsüdür (2011).

Marx’ın bu kuramsal çerçevesi içinde iletişim alanına eleştirel ekonomi politik yaklaşımın “kaçınılmaz olarak önce kitle iletişiminin tarihsel olarak toplumsal üretim tarzları ve üretim ilişkileri içinde konumlandırılmasını gerektirir. Bununla birlikte örgütlü etkinlik olarak kitle iletişimin kendi örgütlenme biçimleri, ürettiği ürünleri, üretim biçimleri ve üretim ilişkileri ele alınması gereken konulardır. Aynı zamanda kitle iletişimin ürettiği emtia ile üretilen veya üretilmek istenen ‘izleyici-tüketici’ ile ilişkilerinin, kendine bağlı olan ve kendinin bağlı olduğu endüstrilerle olan ilişkilerinin incelenmesi önde gelen sorunsallardır.” (Erdoğan & Alemdar, 2005, s.268-269)

Frank Webster, eleştirel ekonomi politik yaklaşımın temel ilkelerinden en önemlisi olarak yazılı ya da görsel medyada yer alan haberlerin arkasında yatan medyanın sahiplik yapısı, ilan ve reklam gelirleri, okuyucu ve izleyicinin tüketim kapasiteleri gibi ekonomik karakteristiklere bakmak olduğunu söyler. Çünkü ona göre sözünü ettiği bu ekonomik temel, medyada yer alan içeriğin sınırlarını çizmektedir. İkinci olarak bu yaklaşım, holistiktir; yani, enformasyon ve iletişimi bütün bir sosyo-ekonomik sistem bağlamında analiz eder. Ekonomi politik yaklaşım ayrıca tarihe, trend ve gelişmelerin dönemselleştirilmesine vurgu yapar. Bu çerçevede kapitalizmin gelişiminin farklı dönemlerine ve bu dönemlerin ortaya koyduğu özel sınırlara ve fırsatlara dikkat çeker (2006, s. 126).

İletişim alanında eleştirel ekonomi politik yaklaşımı temel alan çalışmalarda yoğunlaşma esas olarak 1970’lerden sonra görülmeye başlar. Kanadalı iletişim bilimci Dallas Smythe, 1977 yılında yayınladığı ve Avrupalı Marksistleri özellikle maddi tabanın belirleyiciliğini gözden kaçırmakla eleştirdiği Communications: Blind Spot of Western Marxism makalesi ile bu alanda tartışmaları tetikler. Smythe, medya şirketlerinin aslında izleyicileri reklam verenlere “sattığını”, onları sömürdüğünü ileri sürerek “izleyici metası” kavramını ortaya atar.

Kısmen Smythe’den esinlenen Christian Fuchs, Eleştirel İnternet Kuramı’nı ortaya attığı ve kapitalist internet ekonomisinde Google gibi şirketlerin kullandığı sermaye birikim modelinin analizini yaptığı makalesinde şunları söyler (2009, s.75):

“Marksist eleştiri kavramına dayanan Eleştirel İnternet Kuramı, internet ve toplum ilişkisindeki antagonizmaların tanımlanması ve analiz edilmesi olarak anlaşılabilir. O, internetin nasıl biçimlendiğini ve çatışma halindeki rekabet ve işbirliği güçlerini nasıl biçimlendirdiğini gösterir. Tahakküm ve sömürünün nasıl yapılandığının ve interneti nasıl yapılandırdığının, sınıfların oluşumuna ve potansiyel sınıf mücadelelerine teknolojik olarak nasıl aracılık ettiğinin gösterilmesini hedefler. Toplumsalın henüz kuvveden fiile çıkmamış, internet destekli gelişim potansiyellerini saptar ve işbirliği, kendi kaderini tayin, katılım, mutluluk ve öz yönetim açısından insani ve toplumsal potansiyelleri sınırlandıran yapıları radikal biçimde sorgular.”

28

Çağdaş kapitalizmin üretici güçlerinin enformasyonal ağlar etrafında örgütlendiğini savunan ve bununla bize Manuel Castels’i hatırlatan Fuchs, bu ağların kapitalist sermaye birikimini hem geliştirdiğini hem de altını kazdığını söyler. Çünkü bir tarafta AT&T, Vodafone, Verizon, Deutsche Telekom, Nippon ve Telefonica gibi enformasyon devlerinin hâkim olduğu bir sistem, diğer tarafta bu sistemin kâr mantığına karşı toplumsal faydayı temel alan alternatif bir üretim modeli söz konusudur. Belirli ölçüde kapitalizme meydan okuyan bu model, ekonomik malları bireysel olarak sahiplenilen mülkiyet olarak değil tüm insanların erişebildiği ve herkesin faydalandığı ortak mallar olarak görür. Açık bilgi, açık erişim ve işbirliğiyle üretim biçimlerine vurgu yapar. Kaynak kodlarına serbestçe ve ücretsiz olarak erişilmesini hedefleyen sanal açık kaynak toplulukları bu modelin felsefesine göre faaliyet gösterirler. Keza Wikipedia gibi çevrimiçi ansiklopediler de açık kaynak ilkesinin uygulandığı bilgiye ücretsiz erişim sağlayan platformlardandır (2009, s.77-78).

Burada bir parantez açarak açık kaynak kodlarının kâr ve kapitalizmi ortadan kaldırmadığının ve kaldırmayacağının altının çizilmesi gerekir. Tek tek kişiler ve şirketler bu açık kaynak kodlarını kullanarak fikri ürünler yaratmakta ve para kazanmaktadır (Weber, 2004, s.3). Bununla birlikte açık kaynak ilkesinin internetin ortak çıkara dayanan bir platform olarak kullanılmasına imkân vermesi asıl öne çıkarılması gereken yönü olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim açık kaynak hareketleri, dev yazılım firmalarının dijital alanı “kapatması”na karşı programcıların dijital araçlar ve web mimarisini kullanarak mücadele ettikleri bir yöntem olarak değerlendirilmektedir (Jackson & Kuehn, 2016, s. 415).

Kapitalizmin internet üzerinde sermaye birikim modeli ile alternatif modeline dikkat çeken Fuchs, aynı çizgiyi devam ettirerek metalaşmış internet ekonomisi ve metalaşmamış internet ekonomisi kavramlarını geliştirir (2009, s.80):

“Sadece kullanım değeri olan, değişim değeri olmayan ve bu nedenle de kullanıcılara bedelsiz olarak ve reklam verenlere yer açılmadan sağlanan kârsız armağanlardan oluşan internet ekonomisi, metalaşmamış olarak tarif edilebilir. Dosya paylaşan platformlar, Wikipedia, Linux ve Indymedia buna örnektir. Metalaşmış internet siteleri ise her zaman kâr yönelimlidir ama sundukları mallar zorunlu olarak değişim değerine sahip olması ya da piyasa yönelimli olması gerekmez. Bazı hallerde (örneğin Google, Yahoo, MySpace, YouTube, Netscape) kâr amacıyla yüksek reklam fiyatları istenilmesini sağlayacak şekilde mümkün olan en fazla sayıda kullanıcıyı çekmek için ücretsiz mallar ve platformlar armağan olarak sunulur. Bazı hallerde de dijital ya da dijital olmayan mallar internet yardımıyla satılır (örneğin Amazon) ya da malların değişimine aracılık edilerek kazanç sağlanır (örneğin eBay). Bu tür sitelerin birincil yönelimi araçsal akıldır: yani kâr etme ve yatırılan sermayeyi büyütme.”

Bu çalışmanın konusu olan sosyal medyada dijital emek sömürüsünün mekanizmasının anlaşılması açısından Fuchs’un tarif ettiği biçimiyle armağan ekonomisi önemli bir işlev görmektedir. Çünkü mümkün olduğunda fazla sayıda kullanıcıya ücretsiz olarak sunulan hizmetler sayesinde söz konusu platformlar üçüncü kişilere satılacak reklam yerlerinin fiyatlarını yükseltebilmekte ve kullanıcıların profil bilgilerini reklam verenlere ya da diğer şirketlere satabilmektedir. Bu çerçevede Fuchs, internet armağan ekonomisinin Smythe’in izleyici metasının özel bir biçimi olarak okunabileceğini belirtir (2009, s.81). Dijital armağan olgusuna, sosyal medya platformlarının kâr yönelimli işleyişini kabul etmekle birlikte kullanıcıların karşılıklı olarak birbirlerini tanımalarına ve sosyalleşmelerine imkân sağlamasına daha çok önem veren bir yaklaşım da söz konusudur (Romele & Severo, 2016). Sosyolojik olarak nitelendirilebilecek bu yaklaşım, insanların şirketlerin kendi üzerlerinden kazanç sağlamalarına rağmen platformları kullanmaya neden devam ettiklerinin açıklanmasında işlevsel olabilir. Fuchs’un dijital armağana eleştirel ekonomi politik yaklaşımı, hâkim sistemin ekonomik kodlarını çözmeyi, o temelde güç ilişkilerini açığa çıkarmayı ve alternatifler sunmayı hedefler.

Fuchs’un internet üzerinden kapitalist sömürü mekanizmasının işleyişine ilişkin düşünceleri ve kavramsallaştırmaları zaman içinde derinleşen bir seyir izler. Diğer bir ifadeyle, armağan ekonomisi

29 çerçevesinde baktığı emek sömürüsünü, kullanıcıların sosyal medya platformlarında yürüttüğü tüm faaliyetlerine genişletmesi, yani dijital emek ve dijital emek sömürüsü kavramlarına ulaşması söz konusudur.

Fuchs, dijital emek ve dijital emek sömürüsü kavramlarını Digital Labour and Karl Marx (2014) kitabında geliştirir. Ona göre enformasyon ekonomisiyle ilgili günümüzde yapılan çalışmalarda sermaye tarafına ağırlık verilmesi, emek tarafının büyük ölçüde ihmal edilmesi söz konusudur.Fuchs bu duruma Nicholas Garnham’ın Capitalism and Communication (1990) ve Emancipation, The Media and Modernity (2000) kitaplarında dikkat çektiğini hatırlatır. Keza Vincent Mosco’nun The Political Economy of Communication (2011) kitabına atıf yaparak yazarın “Emek, iletişim ve Kültürel Çalışmalar’ın kör noktası olmaya devam ediyor. O nedenle emeğin Kültürel Çalışmalar’ın yenilenmesi gündeminin ya da projelerinin üst sırasına yerleştirilmesi lazım” tespitini aktarır (2014, s.5). Dijital medya bağlamında emek ve değer üretiminin mekanizmasını açığa çıkarmaya çalışan Fuchs’a göre Web 2.0 ile kullanıcı tarafından üretilen içeriğin, sosyal ağ platformlarına ücretsiz erişimin ve çevrimiçi reklamcılıkla gelir elde eden diğer ücretsiz erişilen platformlarının yükselişe geçtiği günümüzde, fotoğraf dâhil her türlü imajı yükleyen, yorumlar yazan, ilişkide olduğu kişilere mail gönderen, arkadaş sayısını artırmaya çalışan ya da başkalarının profillerini tarayan internet kullanıcılarının izleyici metası ürettiklerini, söz konusu platformların hiçbir karşılık ödemedikleri bu emeğin ürününü reklamcılara sattıklarını, dolayısıyla aktif kullanıcıların emeğini sömürdüğünü savunur (s.100). Bu dijital emek sömürüsünün üç unsuru vardır (s. 95-96):

➢ Zorlama: Kullanıcılar, iletişime girmek, paylaşmak, toplumsal ilişkiler kurmak ve sürdürmek için ticari platformları kullanmaya ideolojik olarak zorlanırlar. Aksi durumda hayatlarının daha az anlamlı olacağı onlara hissettirilir.

➢ Yabancılaşma: Platformların ve yaratılan kârın sahibi kullanıcılar değil şirketlerdir.

➢ El koyma: Kullanıcılar, hedefli reklam sermayesi birikim modelleriyle fonlanan kurumsal internet platformlarında vakit geçirirler. Bu esnada karşılığı ödenmeyen dijital emek tarafından değer yaratılır. Yani kullanıcıların dijital emekleri, toplumsal ilişkileri, profil verilerini, kullanıcı tarafından üretilen içeriği ve işlem verilerini (tarama davranışlarını) üretir. Bu ise internet şirketleri tarafından hedeflemek istedikleri belirli kullanıcı gruplarını seçmeleri için reklam şirketlerine satılmak üzere sunulan veri metasıdır. Sömürü, kullanıcıların kendi çevrimiçi çalışma zamanlarının nesnelleştirdiği veri metası yaratmaları ve bu verilere kendilerinin değil, kullanma ve gizillik politikaları koşulları sayesinde onları sahiplenme hakkını elde eden kurumsal internet platformlarının el koymasıyla gerçekleşir. Kurumsal internet platformları, internet kullanıcısının faaliyetinin sonucu olan veri metayı satış için reklam şirketlerine sunarlar. Değerin gerçekleşme süreci, yani değerin kâra dönüşümü, hedeflenen kullanıcıların ilanı gördükleri anda (görme başına ödeme) ya da ona tıkladıklarında (tıklama başına ödeme) gerçekleştir. Veri metaların tümü her zaman satılmaz ve bazı spesifik veri metası grupları diğerlerine göre daha popülerdir, ama sömürü her zaman metanın üretimi ve el konulması noktasında ve metanın satımından önce meydana gelir.”

İnternet kullanıcılarının bu dijital emek sömürüsünü nasıl karşıladıkları yani ücretsiz olarak kurumsal platformlara erişimlerinin karşılığında dijital emek ürünlerinin metalaşması ve reklam verenlere satılmasına gönüllü olup olmadıkları sorusunun yanıtının kuramsal olarak verilemeyeceğine dikkat çeken Fuchs, koordinatörlüğünü üstlendiği “Gözetim Toplumunda Sosyal Ağ Siteleri” araştırma projesinin sonucunda katılımcıların yüzde 82,1’inin ziyaret ettikleri web sitelerinde hedeflenmiş reklamlar istemediklerini ortaya koyduğunu belirtir. Araştırmaya göre katılımcıların yüzde 59’u Facebook’un verileri reklam şirketlerine satmaması halinde bile bu tür reklamları istemezken, satılması koşulunda karşı çıkma oranı yüzde 94,7’e yükselir. Fuchs, bu araştırmanın sonuçlarının şirketlerin kontrolü altında bir internetin yerine tüm kullanıcıların kontrolünde ve onların yararına işleyen bir internete yani, ortak üretim, ortak sahiplik, ortak kontrol, sınıfsal çıkarın ötesinde ortak çıkar ve ortak yarara yönelik bir internet talebine işaret ettiğini ileri sürmektedir (2014, s. 291-292).

30

Çalışmanın kuramsal çerçevesini çizen bu bölümü noktalamadan önce sosyal medyanın demokratikleşmeye olan etkisiyle ilgili yeni medya söylemine Fuchs’un eleştirel yaklaşımına işaret etmek yerinde olacaktır. Fuchs’a göre demokrasinin hiçbir önemli siyasal sonucu olmayan ve hâkim iktidar yapılarını öylece bırakan enformasyon üretimi olarak anlaşılması, mevcut tahakküm biçimlerinin ideolojik olarak meşrulaştırılmasından başka bir şeye hizmet etmez. Sosyal ağların ideolojik bir karakteri vardır. Onlar kapitalist bireyselleşmeyi, sermaye birikimini ve mevcut düzenin meşrulaştırılmasını ileriye götürürler. Bunun alternatifi, kolektif siyasal ve toplumsal hedeflere açık biçimde yönelik grup profillerine, ortak profil yaratımına ve grup bloglarına imkân sağlayan platformların yaratılmasıdır (2009, s.83, 84). Kurumsal sosyal medya platformlarından kitlesel kopuşu sağlama potansiyelinde olan Occupii, N-1 ve Diaspora* gibi platformlar bu türdendir (2014, s.303).