• Sonuç bulunamadı

1.2 ĠSLAM SANATININ TEMEL KAYNAKLARI

1.2.1 Kur‟an

Bu râzı vâkıf-ı esrâr-ı Kur‟ân olmayan bilmez

ġeyhülislam Yahya (g. 154/4)

Kelime anlamı itibariyle de “çokça okunan” demek olan “Kur‟an”, Müslüman hayatının her alanında kendini gösterir. Bu ilahî hitabın kuĢatıcı varlığı, hem ilkesel hem de biçimsel olarak sürekli hissedilir. Bu anlamda da Ġslam sanatına etki etmemesi düĢünülemez. Hatta Kur‟an‟ın, Ġslam sanatlarının kendisinden neĢet ettiği en önemli kaynak konumunda olması da bu sebebe dayandırılabilir. Çünkü Ġlahî kelamın, insanın muhatap alınarak beĢerî bir dille ifade edilmesi, Kur‟an‟ın Ġslam sanatında kaynak olmasının bir nedeni olarak ele alınabilir. Bu yüzden olsa gerek El-Faruki de Ġslamî sanatların, büyük bir isabetle “Kur‟anî sanatlar” olarak adlandırılabileceğini savunur (El-Faruki, 1999: 202). Kur‟an sözlü bir kaynak olmasına rağmen sadece edebiyat ve musiki gibi fonetik sanatları değil, mimarî ve hat gibi plastik sanatları da doktriner anlamda etkilemiĢtir. Kur‟an‟ın bu kaynaklığı ayrıca Ġslam sanatının da bir özelliği olan sanat ediminin hayatın bir parçası olarak “amel” kavramı içinde değerlendirilmesi sonucunu doğurmuĢtur.

45

Ġslam sanatı, anlamsal değerini çok boyutlu ve aĢkın niteliklere sahip olmasından alır. O, “bir ıĢık ya da sıcaklık gibi”, ibadetin güzelliğini yayar ve aynı zamanda da onu korur. Burckhardt bunun, öncelikle Ġslam‟da Hz. Peygamber‟in, ashabına Kur‟an‟ı tilavet etmelerini yani onu ritmik ve hoĢ bir sesle okumalarını tavsiye etmesiyle meĢruiyet kazandığını ifade eder. Böylece Burckhardt‟a göre vahyedilmiĢ kelam ahenkli bir Ģekilde yankılanır. Bu durum, Ġslam‟da “her halükarda sanatla ibadet arasında mümkün olan en sıkı ya da en sağlam bağ”ın kurulmasını sağlamıĢtır (Burckhardt, 2013: 119). Kur‟an, güzel sanatlara ait muhteva ve formun ilk ve en önemli modelidir. Ayrıca Kur‟an, Ġslamî sanatların ikonografisi için de en mühim kaynak konumundadır (El-Faruki, 1999: 197). MeĢruiyetini böylece hem üst metin olarak Kur‟an‟dan hem de onun kendisine vahyedildiği Hz. Peygamber‟den alan Ġslam sanatı, ifade imkânı bakımından anlam ve biçim olarak baĢka kaynaklara tevessül etmeyecektir.

Ġslam sanatı bağlamında Kur‟an‟ın yazılması (hat) ve okunmasına (tilavet) özellikle dikkat çeken bir diğer araĢtırmacı olan Seyyid Hüseyin Nasr da tüm Ġslam sanatlarının buradan doğduğunu belirtir. Ayrıca manevî bir vizyon taĢıması nedeniyle Ġslam sanatlarının bu anlamda kutsal sanatla bağlantılı olduğunu yine Nasr da vurgular. Nasr‟a göre en önemli Ġslam sanatı; Kur‟an‟ın okunması, tilavetidir. Ġkincisi Kur‟an‟ın yazımı, üçüncüsü ise ilahî kelamın tezahürlerinin gösterilebileceği bir mekânın tesisi, yani caminin inĢa edilmesidir. Böylece ibadet edilebilecek, Kur‟an‟ın okunup Allah kelimesinin yayılabileceği bir mekân anlayıĢı oluĢturulmuĢ olur (Aktaran: E.Güzel, 2008: 71).

Hz. Peygamber‟in vefatıyla birlikte ortaya çıkan Kur‟an‟ın eskiden olduğu gibi doğru anlaĢılması meselesi, daha sonraki yüzyıllarda Kur‟an özelinde dil bilim ve söz sanatlarına dair araĢtırmaların doğmasına neden olmuĢtur. Turan Koç‟a göre bu araĢtırmalar, hem estetik duyarlılığın geliĢmesine katkıda bulunmuĢ hem de baĢta edebî sanatlar olmak üzere, diğer sanat dallarının geliĢmesinde temel bir itici güç olmuĢtur (T.Koç 2008: 57). El-Faruki, Kur‟an‟ın bu yönünü Ģöyle ifade etmektedir:

46

“Kur‟an‟ın kendisi sonsuz yapının en mükemmel örneğidir; edebî sanatların bütün gelecekteki oluĢumlarını, görsel sanatları (dekorasyon ve mimarî eserlerin her ikisini de) ve hatta ses sanatlarını ve musikiyi etkileyen bir örnektir. Edebî bir eser olarak Kur‟an okunurken ritminden, akıcılığından ve belagatinin derinliğinden sarsılmayan bir Müslüman yoktur. O, Müslümanlar üzerinde estetik ve hissi tesire sahiptir. (…) Belagatinin taklit edilemezliği, onu bütün sanatlar için bir model olmaktan alıkoymaz. Bu katkı Ġslamî kültüre, yüzyıllar boyunca birçok kültür ve toplumlardan tevarüs eden motif ve tekniklerin uyarlanmasını ĢekillendirmiĢ, yeni motiflerin ve tekniklerin ortaya çıkmasını belirleyen bir çekirdek olmuĢtur.” (El- Faruki, 1999: 193)

Kur‟an, okuruna etkisini telkin yoluyla değil ikna yoluyla göstermeyi hedefler. Kur‟an‟ın bu belirleyici rolü, onun muhatabını ikna eden bir anlatım gücüne sahip olmasıyla da ilgilidir. Kur‟an tebliğ ettiği hususlarda, muhatabının hayatı için önemli ve öncelikli olduğu konusunda onu ikna eder. Kur‟an, bu ikna edici gücünü aynı zamanda metninin güzelliğinden alır. Ayrıca içerdiği anlam ve imalar nazmının estetik değerini alabildiğine artırır. Ġslam sanatının bir özelliği olan iyi ve güzelin özdeĢliği Kur‟an‟da da görülebilmektedir. Turan Koç, A‟raf suresi 31. ayette geçen “Mescide giderken güzel olan Ģeylerinizi alın.” ilahî kelamına, bu eĢdeğerliğin bir örneği olarak dikkat çekmektedir. Ayette bizzat ilahî kelam, insan elinden çıkma Ģeylere de güzel vasfını layık görmektedir. Koç, bunu sanat eserinin güzelliğine Kur‟an‟dan bir örnek saymaktadır: “Ayrıca Kur‟an‟da geçen „hüsün‟ „cemâl‟ „ziynet‟ „tayyip‟ vb. kelimeler bir kısmı ağırlıklı olarak görsel olanla ilgili olmakla birlikte, bazıları doğrudan doğruya ahlak ya da davranıĢ güzelliğini dile getirir. Kısaca güzellik hayatın ve varlığın her alanıyla ilgili bir olgu-değer bütünlüğü içinde kavranır. Bu durum Kur‟an‟ın güzel olanla iyi arasında bir ayırım yapmadığı gerçeğiyle de ilgili bir husustur.” (T.Koç, 2008: 71-72)

Kur‟an, güzel ile iyi arasında ayrım yapmadığı ve bu ikisini bir saydığı gibi, güzel olarak vasıflandırdığı varlıkları da insanın bildiği, tanıdığı ve yakınında olan nesnelerden seçmiĢtir. Bu Ġslam sanatındaki temaĢa kavramına, Kur‟an‟dan bir vurgudur. Güzellik örneği olan varlıkların fantastik değil alabildiğine gerçek olması, Kur‟an‟ın ve ondan neĢet eden sanatın hayata dönük olmasıyla ilgilidir:

47

“Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan odur. Rahmân‟ın yaratıĢında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir. Gerçek Ģu ki biz yakın göğü kandillerle süsledik.” (Mülk, 67/3-4-5) Ġnsanın, en yakına (yakın göğe) dikkat kesilmesini buyuran ayet-i kerime temaşayı emretmektedir. Yine Kur‟an‟da göklerin ve yerin eĢsiz biçimde yaratıldığı vurgulanırken “bedîu‟s-semâvâti ve‟l-ard” (Bakara, 2/117) ifadesine yer verilmesi üzerinde durulmalıdır. Bedi‟nin, estetik sözcüğü dilimize aktarılırken tercih edilen bir lafız olması, Kur‟an‟ın estetik üzerine bir diğer etkisi olarak telakki edilebilir. Ayetlerde göğe bu dikkat çekiĢ, sanatın sadece anlam boyutunu belirlememiĢ, onun biçim boyutunu da etkilemiĢtir. Kur‟an‟daki bu ve benzeri ayetler, Ġslam sanatında süsleme motiflerine de kaynaklık etmiĢtir (Çam, 2012: 93). Ġslam sanatında süsleme ögesi olarak çok kullanılan yıldız ve çokgenlerin göğü temaĢa ve tefekkür emrinin bir neticesi olduğu da anlaĢılmaktadır.

Oliver Leaman, Kur‟an‟ın birçok yerinde34 insanbiçimci (antropomorfik) bir dil kullanıldığına dikkat çeker (Leaman, 2010: 94). Kur‟an‟daki bu üslup özelliğine rağmen ondan neĢet eden Ġslam sanatına, bu anlamda antropomorfik biçimin yansımaması oldukça önemlidir. Kur‟an‟ın bu üslup özelliği, insanın bildiği bir çevreye dikkat kesilmesi (temaĢa) amacına matuf olarak yorumlanabilir. O yüzden Kur‟an‟ın bu üslubu mecazlık içerir. Bu durum, Kur‟an‟ın muhatabının dünyasını dikkate alıp ona göre seslenmesi olarak anlaĢılmalıdır. Ġslam sanatı, Allah‟ın karĢısında acziyetinin idrakinde olmasını istediği sanatkâra, insana ve çevresine dikkatle bakmayı öğütler ve form olarak tasvir ve taklitten kaçınmasını ister.

Kur‟an-ı Kerim‟de Ģairler üzerinden “sapkınlık”, “yalancılık” ve “ilkesiz ve ĢaĢkın biçimde dolaĢma”35

(ġuara, 26/224-226) eleĢtirilerinin getirilmesi, Ġslam

34 “Allah, „Ey Ġblîs‟ dedi, Kendi ellerimle yarattığım Ģu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan

nedir?” (Sad, 38/75) ayetinde, Allah‟ın elinden bahsedilmesi „antropomorfik dil‟e bir örnektir. Ama bu tür kullanımın mecazî olduğunu Leaman da dile getirir (Leaman, 2010: 94).

35 Elmalılı M. Hamdi Yazır‟ın, bu ayetle ilgili yaptığı açıklamalar da Ģairlerdeki ilkesizliği ifade

etmektedir: “Hak ve hakikat peĢinde değil, sadece heva ve hevesleri peĢinde giden, hep zevk ve eğlence arayan ĢaĢkınlar ve azgınlar onların ardında düĢer. (...) ġairler eğri doğru, iyi ve kötü her konuya dalar, her vadide otlar ve ifadede ne denli hayret ve Ģiddetli arzulara dalarsa o kadar etkili

48

sanatlarının Kur‟anî çerçevesinin çizilmesinde yol haritası olacaktır. Bu çerçevede “yalancılık”ın, sanatta “tasvir”i benimsemeyle; “sapkınlık”ın da “beka arzusu” ve “dram”la; eĢleĢtiği söylenebilir. Ġslam sanatında “açıklık-anlaşılırlık”, “adalet”, “asembolik”, “gayrişahsîlik”, “gerilimsizlik”, “tasvirden kaçınma”, “tenevvü” ve “üsluplaştırma” gibi kavramların ayetteki bu eleĢtirilere karĢı oluĢtuğu ifade edilebilir. Yine “ilkesiz ve ĢaĢkın biçimde dolaĢma”nın ise Ġslam sanatında “kozmolojik idrak”, “tabiatla uyum”, “telkinden kaçınma”, “temaşa” gibi kavramların ortaya çıkmasında etkili olduğu da rahatlıkla söylenebilir.

Ġslam sanatının, Kur‟an‟dan aldığı en önemli biçimlerden biri de “modüler

yapı” ilkesidir. Garaudy, Kur‟an‟da yer alan bu modüler sistemi, Batı düĢüncesi

diğer bir deyiĢle modern düĢünceyle karĢılaĢtırır. Kur‟an‟daki bölümlerin (ayet ve sureler) birbiriyle irtibatsızlığını konuĢma üslubunun güzelliğine bağlar: “Yapının biçimine verilen önemin, organik birliğin sağlanması düĢüncesinin ve unsurların bütünlüğü oluĢturmada iĢ birliği etme kaygısının yön verdiği Batı sanatından tamamen farklı olarak Kur‟an‟ın güzelliği, Yüce Allah‟ın bizimle konuĢtuğu o dilin bütün diğer iĢaretlerinin (ayetlerinin) güzelliği gibi, bölümlerinin irtibatsızlığından (birbiriyle bağlantılı olmayıĢından) doğar.” Yine Garaudy‟ye göre her ayetin kendi baĢına anlam bütünlüğü taĢıması, bir ibadet görevi ve bir eyleme teĢvik içindir. Garaudy, bu üslup özelliğini caminin36

her bölmesinin bütün yönlere, sonsuzca geniĢlemesine benzetir. Bu özellik ayrıca bir nazım biçimi olan kasidenin de her beytinin kendine özgü bir anlam bütünlüğü taĢımasıyla da ilgilidir (Garaudy, 2013: 14-15).

Tekrar kavramı, Ġslam sanatında yeterince anlaĢılmadığı için onun eleĢtirilen

bir özelliği olmuĢtur. Oysa tekrar, Ġslam sanatının ontolojik boyutuyla ilgilidir. Ġslam sanatında “tekrar” kavramının doğuĢu, Kur‟an‟ın üslup özelliğinde aranmalıdır. Özellikle Kur‟an kıssalarının sunum biçimi buna en iyi örneklerdendir. Bizzat kıssa kelimesinin lügat anlamı da tekrar kavramını çağrıĢtırır. Kıssa, kelimesi “bir Ģeyin izini takip ederek arkasına düĢmek” anlamındadır (Görgün, 2014: 93). El-Faruki‟ye

olacağından, her telden çalmak için iyi ve kötü her vadide mest olmuĢçasına dolaĢırlar.” (Yazır, ty: 375)

36 Garaudy, Osmanlı camilerinin merkezî bir plana bağlı olduğunu iddia ettiğinden onların bu

49

göre Kur‟an, “gerçeğe ve tabiata uygun tasviri” öne çıkarmaz, bir düzenleyici ilke olarak hikâyemsi geliĢmeyi reddeder. Kur‟an sanki muhatabı, hikâyelere ve karakterlere daha önceden aĢinaymıĢ gibi belli olaylara yer yer atıf ve tekrarlamalar yapar (El-Faruki, 1999: 193). Klasik Türk Ģiirindeki manzum kliĢeler de Kur‟an‟ın bu tekrar üslubuyla iliĢkilendirilebilir. Bu estetik imajlar da biri söylenince ötekilerin de zihinde ve ifadede onun ardı sıra hazır bulunduğu birbirine bağlı unsurlardan oluĢur (Akün, 1994: 422).

Kur‟an‟da asıl amaç hikâye yazmak, edebî zevk vermek değil, öğretici ve ahlakî olmaktır. El-Faruki‟ye göre bu tarz, ayetlerin okuyucuyu bir seri, birbirlerine zıt ve dramatik bir Ģekilde uyarılmıĢ ruh haline sürüklenmesini önler. Bunun yerine okuyucu belirli Ģekillendirmelerden arınmıĢ yahut soyutlanmıĢ duygularla harekete geçirilir. Ayet ve sureler dinleyicinin hislerini canlandırmakla beraber, bunu bir takım ruh hallerini uyandırmadan yapar (El-Faruki, 1999: 194). Bu üslup tarzından hareketle Ġslam sanatında sanatkârın tasvirden kaçınıp soyuta yönelmesi ve eserine kendi psikolojisini yansıtmaması Kur‟an etkisiyle açıklanabilir.

Oleg Grabar Kur‟an‟ın, “belli baĢlı anlatı sekansları37 izlememesi” nedeniyle görsel formlara çevrilmeye elveriĢli olmadığını belirtir. Grabar, bu sebepten Hristiyanlığın dört kitabının ve Eski Ahid‟in aksine Kur‟an‟ı, estetik çeĢitlilikten yoksunlukla suçlar (Grabar, 1988: 65). Oysa bu durum, Kur‟an‟ın muhatabında psikolojik bir etki, büyü ve telkin oluĢturmayı amaçlamamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Kur‟an; muhatabını, akıl ve iradesini korur biçimde kalpten bir teslimiyete çağırır. Ġslam sanatının önemli kavramlarından biri olan “telkinden kaçınma”, bu anlamda Kur‟an‟dan etkiyle oluĢturulmuĢ bir ilkedir, denebilir.

Kur‟an kendi metninin dıĢında bir amaç taĢıdığı için onun anlatı kurgusunda belli bir kural yoktur. Burckhardt‟a göre o, ne birbiriyle ilgisiz konuları alıĢılmadık bir biçimde bir araya getiriĢinde ne de sözlü takdiminde bir kural benimser. Hatta o,

37 Bir sinema terimi olan sekans, film anlatımının birbirini izleyen planlardan ya da sahnelerden

oluĢan ve kendi içinde bütünlüğü olan birimine denir (Teksoy, 2012: 204). Grabar bununla Kuran‟da konu ve anlatım bütünlüğünün bulunmadığını ifade etmek istemektedir. Yazara göre olumsuz bir tespit gibi görünen bu durum, aslında Kur‟an‟ın belagatı içinde son derece etkili bir icaz özelliğidir.

50

hiçbir tertip ve telif yasasına da itaat etmez; bütün ölçü kurallarından uzak durur38

. Kur‟an‟ın, güçlü ve nüfuz edici ahenkli üslubu hiçbir sabit ölçü takip etmediğinden okurun karĢısına ne çıkacağını önceden kestirmesi mümkün değildir. Onda bazen bir davul vuruĢu gibi ısrarlı bir kafiyenin sürdürüldüğü görülür bazen de çok çarpıcı ve beklenmedik bir Ģekilde ritminin değiĢerek hız ve nefesinin birden yavaĢladığı hissedilir. Kur‟an, mest edici bir geçmiĢe çağıran ses ahengine sahiptir. Onun sahip olduğu ilahî güneĢ, beĢerî çölde Ģavkır. ĠĢte arabesk tezyinindeki göz alıcı ve akan ahenk ile mimarînin soyut ve Ģeffaf karakteri bu kutuplarda buluĢur (Burckhardt, 2013: 79-80).

Touati, bu “tertip ve telif yasasına itaat etmeme” durumunu “edebî mülkiyet” anlayıĢının yokluğu olarak ifade eder (Touati, 2004: 120). Bu durum, Klasik dönemde Müslüman toplumlarda çok yaygındır. Kur‟an‟ın bu “kuralsız”lığını mesnevi anlatılarında da görmek mümkündür. Dolayısıyla bu anlatı geleneği de aslında Kur‟an‟a dayandırılabilir. ġeyh Gâlib‟in Hüsn ü AĢk‟taki

Esrârını Mesnevî‟den aldım

Çaldım velî mîri mâlı çaldım (2020)

beytinin de yine bu çerçevede anlaĢılması gerektiği söylenebilir. Çünkü gelenekte eğer bir Ģey hakikatse onun herkese ait olduğu inancı yaygındır. Hadiste buyrulduğu gibi “Ġlim, müminin yitik malıdır.” (Tirmizi, 2827).

Benzer Belgeler