• Sonuç bulunamadı

SEMA KAYGUSUZ ÖYKÜCÜLÜĞÜ

2.2.3. Sosyo-Ekonomik Durumlarına Göre Kişiler

2.3.1.2 Kronik Öyküler

Öykü türünün tipik özelliklerinden biri de zamanı kısaltması, daraltmasıdır. Aytaç’ın da ifadesiyle: “anlatıcının merceğine hayattan bir kesit alıp kısa bir zaman parçası içinde küçük şeylerde bütünün anlamını hissettirmeye çalışması” da (Aytaç, 1991: 242) öykü türüne has bir niteliktir. Modern öyküde zamanın olayların başlangıcından sonuna kadar geçen sürenin kısaldığını, öykünün dar bir zaman aralığını kapsadığını, hayattan kısa bir kesiti yoğunlaştırarak sunma eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.

Kaygusuz’un akronik zamanlı öykülerinin yanında kronik bir akışı takip eden öykülerinin de olduğunu görmekteyiz. Kronik zamanlı öykülerinin birçoğunda modern

123

öykünün an’ı yansıtma fikrine sadık kaldığı görülür. Kaygusuz kronik zamanlı on yedi öyküsünden bir iki tanesi hariç büyük bir çoğunluğu birkaç saati kapsayan dar zamanlı öykülerdir. Bu öykülerde özetleme tekniğine başvurulduğunu söyleyebiliriz.

Kaygusuz’un öykülerindeki zamanın neredeyse hiçbir zaman belirli olmaması öykülerin geçtiği zaman aralığı hakkında net bilgilere ulaşmamızı engeller. Kaygusuz’un kronik zamanlı öykülerinde öykünün ne kadar süre içinde yaşandığına dair net bilgiler elde edemeyiz ama bunu tahmini olarak hesaplayabiliriz.

Ortadan Yarısından adlı kitaptaki Yılanlar öyküsü Kaygusuz’un kronik zaman

akışlı öykülerinin içinde en uzun zaman aralığını kapsayan öyküdür. Çocukları olmayan kadınların şifayı yılan yumurtası içerek bulacaklarına inanmaları sonucu yılan yumurtalarının peşine düşmeleri kronolojik bir akışla anlatılır:

“ ‘Tek şifası budur,’ dediler diye dağlara gittiler. Güneşin yaktığı, susuz dudaklar gibi rüzgara değip çatlayan tepelere vardılar. Çalılar, kemikli ellere benziyordu. Kuytulara, kendilerinden daha kuytu deliklere girdi kadınlar. Gölgelerin dibe vurduğu saatte uyuyan yumurtaları buldular. Yılanların yumurtasını; yılların serin, özenle dokunmuş haznesinde bekleyen kıvrımlı akıntıları içtiler.” (OY, 30)

Kadınlar içtikleri yılan yumurtasıyla hamile kalır ve bu hamilelik süreci “Kadınların karnı büyüdü. Bal, süt aşerdiler. Bala, süte doyamadılar çanak çanak.” (OY, 31) gibi cümlelerle özetlenerek anlatılmıştır.

Öyküde net bir zaman ifadesi yoktur ve özetleme tekniğiyle kadınların doğum yaptığı zamana varılır: “Bahar sonu bir zar sıyrıldı kadınlardan.” (OY, 31)

Zaman ifadesinin geçtiği tek cümle kadınların bahar ayında doğum yaptığını anlarız. Öykü kadınların yılan yumurtası içip hamile kalması ile başlayıp bir bahar ayında doğurmasıyla son bulur ve buradan tahminen dokuz aylık bir süreç olduğunu çıkarabiliriz.

“Televizyon Çocuklarım” adlı öykü reklam ajansında çalışan bir kadının yeni açılacak televizyon kanalı için genç yetenekler seçme sürecini anlatan öykü kronolojik bir akışta seyreder. Yeni genç yetenekler seçme, onları eğitme, yayın müdürü ve patron için deneme çekimleri yapma, kimlerin seçildiğini adaylara açıklama ve seçilenlerin kanalda yapacakları ilk programın canlı olacağını öğrenen reklamcının endişelenmesi, işi bırakması, çocukları eve davet edip onları yüreklendirmesi ve genç yeteneklerin canlı yayına çıktıkları andaki yaptıkları öyküde çizgisel bir akışla verilir. Öykünün zamanına dair net bir şey söylemek mümkün değilse de birkaçı kapsadığını tahmin edebiliriz.

“Azrail” adlı öykü bir kadın ve erkeğin birlikte çıktıkları bir sal gezisinde yaşanan olayları anlatan birkaç saatte hatta dakikada gerçekleşen bir öyküdür.

124

Zamanın kronolojik olarak seyrettiği öyküde kadının suda kendi yansımasına baktığı ve yansımasının onunla konuştuğu sırada adam tarafından öldürülmesiyle sonlanır. Öyküdeki zaman belirsizdir.

“Sarhoş” adlı öykü “yazın en boğucu günü”nde (OY, 77) kendini iyi hissetmeyen sarhoş bir kadının uykuya dalma sahnesiyle başlar ve “sabah saat 4.30” (OY, 77) da kapısına gelen sevgilisinin yalvarmalarına karşılık sinirlenmesi, mutfaktan bıçağı alması ve sevgilisini bıçakladığı düşüncesiyle kedisini bıçaklamasıyla son bulur. Olayın zamanına dair bilgiler öyküde az da olsa verilmiştir ve öykü birkaç saatlik bir zaman dilimini kapsamaktadır.

Hediyeler adlı öykü parçalı bir anlatıma sahiptir. Birinci bölümde teyzesinin evini ziyaret ettiği kadın teyzesi için aldığı hediyeleri ona sunması ve teyzesini uğurlaması süresinde yaşadıkları anlatılır. İkinci bölümde ise kadının paydostan önceki birkaç dakika ve paydos ettiği andaki yaşadıkları anlatılır. İki parçada da anlatım kronolojik bir akış izler. Öykü belirsiz bir zamanda yaşansa da kısa bir zaman aralığı içerisinde geçtiğini söyleyebiliriz.

“Düş Kenti’nin Kuşları” adlı öykü bir çay bahçesinde oturup kitap okuyan bir kadının bir ressamın kendini çizdiği düşüncesine kapılmasıyla birlikte geçen birkaç saatin ardından ressam kalktığında çizdiği resmi görmek istemesiyle birlikte kendini çizmediğini anlaması üzerine kurulu bir öyküdür. Öykü kısa bir zaman dilimi kapsar.

Sandık Lekesi adlı kitapta yer alan “Tacettin” öyküsü kabadayı Tacettin’in

“gecenin karasında”(S.L:17) soymaya kalkışan serseriler tarafından tuzağa düşürülerek hastanelik edilmesi ve hastanede geçirdiği birkaç saat içinde yaşadıkları anlatılır. Olaylar Tacettin’in iki serseri tarafından sıkıştırılması, Tacettin’in onları alt etmesi, serserilerin diğer adamları toplayıp Tacettin’e saldırması, Tacettin’in polisler tarafından hastaneye getirilmesi, ayaklarının otuz sekiz numara olmasına rağmen kırk bir numara giydiğinin ortaya çıkması ve başındaki hemşirenin bu duruma durmadan gülmesi, doktor David’in polislere haber vermesi, Tacettin’in itiraz etmesi ve polislerin ifade için geldiklerinde Tacettin’in ortalığı ayağa kaldırması, odadaki herkesi kovması ve bir tek halden anlayan Necla hemşirenin yanında kalmasına ve ona dikiş atmasına müsaade etmesi ve en son dayanamayarak onun yanında hüngür hüngür ağlaması ve Necla hemşirenin bu ağlayışa karşı tepkisiz kalışı şeklinde çizgisel bir sıra izlemiştir.

“Elif’in E’si” adlı öykü doğalı on gün olmuş torunlarına halen bir ad veremeyen Neriman ve Ahmet’in bir gece yarısı Neriman’ın zorlamasıyla torunlarına koyacak isim arayışına girmeleri ve gecenin sonunda Neriman’ın yönlendirmesiyle Ahmet’in bir sonuca varması ve ertesi sabah kızı ve damadına bu ismi açıklaması ekseninde kurulmuştur. Öykü yarım günlük bir zaman dilimini kapsar.

125

Engereğin Oğlu adlı öykü gergin geçen birkaç dakikayı etkileyici biçimde okuyucuya sunmuştur. “YILAN EVE GELDİ.” (SL, 29) ifadesiyle başlayan öykü yılanın iki yaşındaki Âzem önündeki bir tas yoğurda doğru yavaş yavaş yaklaşması, Âzem yanındaki mindere sürünerek çıkması, annesi Zilver’in sessizlikten şüphelenerek odaya girmesi, oğlu Âzem elindeki yılanı görmesi, Zilver’in olduğu yerde kalışı, Âzem yılanı sıktırması ve sıkıldığında da onu elinden atması, Zilver’in yerde yatan yılana bakması ve onun öldüğünü anlaması, yaşadığı şokun etkisiyle Azem’e bir tokat atması ve yerde yatan yılanı büyük bir hürmetle bahçenin en güzel yerine gömmesi ile son bulur. Öykü heyecanlı geçen birkaç dakika ya da saati etkili bir şekilde işlemiştir.

“Aşkar” adlı öykü bir anne kız arasında geçen yıkanma süresi kadar bir zaman aralığını konu edinmiştir. Anne banyoda yıkanmakta olan kızının yanına giderek onu yıkamaya başlar ve bu sırada köyde ölen bir adam hakkında konuşurlar ama adamın anne kız hayatındaki yerini hiçbir zaman öğrenemeyiz. Sadece kızda ve annede iyi izler bırakmadığını kızın nefret ve öfkesinden anlarız. Öykü kısa bir zaman dilimini kapsamaktadır.

“Selametle Kalın Hanımefendi” adlı öykü bir sokağa yanaşan ve gürültüsüyle tüm sokak sakinlerini rahatsız eden bir kamyonun bir eve yanaşmaya çalışması, bunu zor olsa da başarması, yanaştığı apartmandan eşyaların yüklenmesi ve Cevat Bey’in sessiz sedasız evden ayrılışını konu edinir. Gözlemin ve sokak atmosferinin güçlü olduğu öykü birkaç saatlik zaman dilimi kapsar , kronolojik bir sıralamayı takip eder ve belirli bir zaman ifadesi barındırmaz.

“Küllük” adlı öykü önemli bir iş görüşmesine giden adamın görüşme sırasında yaktığı sigaradan sonra odada küllük bulunmayışına karşı yaşadığı kriz durumunu külleri paçasına boşaltarak aşmış ve iki hafta sonra bir mektup alarak işe kabul edildiğini öğrenmiştir. Öykü belirsiz zamanda geçen kısa süreli bir olayı anlatmıştır.

Doyma Noktası adlı kitaptaki “Şeftali” öyküsü bir kadının yatağında yatarken

hissettiği açlık ve susuzlukla mutfağa yönelip dolapta bulduğu şeftaliyle yaşadığı erotik çağrışımları olan bir doyum yaşaması kronolojik bir ilerlemeyle okuyucuya anlatılır. Kadının şeftaliye, şeftalinin kadına karıştığı fantastik öykü birkaç dakikalık bir süreyi kapsamaktadır.

“Kılçık” adlı öykü hafta içi her öğlen yemeğini aynı restoranda yiyen Kadir Bey’in ürkütücü yeme alışkanlığına hizmet eden Sezgin’in yine bir öğle yemeğinde yaşadıkları anlatılır. Kronolojik bir akışla ilerleyen öykü bir öğle yemeği kadar geçen süreyi kapsamaktadır.

“Yüzeysel Şeyler” adlı öykü bir kız çocuğunun ağzından kaleme alınan bir öyküdür. Askeri lojmanda yaşayan kadınların hayatındaki traji-komik durumların

126

kronolojik bir çizgide anlatıldığı öykü birkaç saati kapsayacak bir zaman aralığında gerçekleşir.

“Üzüntü Avcısı” adlı öykü parçalı anlatımı olan bir başka öyküdür. Birinci bölümde bir genç kızın arkadaşıyla arasında geçen ergenlik sorunlarından biri olan obeziteye karşı bir çözüm bulma çabası oluş sırasıyla diyaloglar eşliğinde anlatılır. İkinci bölümde ise genç kızın okuldan eve dönüp onun için kaygılanan annesiyle arasında geçen diyaloglu kısımdır. İki bölümde de kronolojik bir akış söz konusudur ve tahminen yarım güne yakın bir süreyi kapsar.

“Sokak Kadını” adlı öykü bir sokağın “Yarasa Sokak’ın olağanüstü sessiz dört hafta geçirmişti” ifadesiyle başlarken bir özetleme yapar. Birbiriyle aynı monotonlukta dört hafta geçiren sokak o gün kendine heyecan aradığından olsa gerek içerisindeki bir ahşap evden dumanlar çıkarmaya başlar. Evin yanmaya başlaması, mahallenin hayretle ama bir yandan da heyecanla evi izlemeye koyulması, itfaiyenin gelmesi, fırfırlı eteği, ağzında sigarasıyla Seda’nın ortaya çıkması, Seda’nın itfaiye erleriyle kurduğu anlamsız yakınlık, yangının “yarım saat sonra sıra dışılığını kaybetmesi” ve yangının söndürülmesi ve kül olan evden mahallenin eşyaları kurtarmaya çalışması Seda’nın tekrar evine çekilmesi ve sokağın normal yaşantısına tekrar dönmesi şeklindeki olaylar çizgisel bir oluş sırasıyla geriye dönüşler olmadan verilir. Öykü kısa bir zaman aralığını kapsamıştır.

Kaygusuz öykülerinde zaman akronik ve kronik şekliyle de kullanılmıştır. Kaygusuz’un öykülerinin çoğunluğu akronik zaman ile kurgulansa da kronik zamanla kurgulanan öyküleri de vardır. Kaygusuz modern öykünün zamanı öyküde bir işlev olarak kullanmasından etkilenmiş ve öykülerinde akronik zamanı tercih ederek zaman unsurunun öykünün diğer unsurlarıyla iş birliği ederek ana vurguyu desteklemesine imkan sağlamıştır. Akronik zamanlı öykülerde zaman geriye ileriye dönük sıçramalar yapmış ve öykü zamanı geniş bir aralığa yayılmıştır. Kaygusuz kronik zamanı tercih ettiği öykülerde ise zaman doğrusal bir süreç izlerken öykülerin genelinde uzun bir zaman aralığı değil kısa zaman aralıkları anlatılmıştır.

2.4. Mekân

İnsanların yaşadığı coğrafya hayatlarında önemli oranda etkilidir. Bireyin içinde bulunduğu çevre dikkate alınarak karakteri, sosyal ve kültürel kimliği, ekonomik durumu hakkında çeşitli çıkarımlar yapmak mümkündür. İnsanı merkeze alan edebi eserlerde de mekân önemli bir unsurdur, öyküdeki kişilerden ve zamandan bağımsız düşünülemez. Mekân ile insan arasında kurulan bağ edebi eserlerde de mekân unsurunun edebi eserin zeminini oluşturmasına neden olmuştur. Edebi eserler mekân unsuruyla birlikte daha gerçekçi bir hal alırlar ve okuyucunun zihninde daha kalıcı hale gelirler. Mekân edebi eserde somutlaştırma işlevi görür.

127

Mekân unsuru, destan, masal, efsane, halk hikayesi gibi geleneksel metinlerde pek önemli değilken Tanzimat’tan sonra ortaya konulan romanlarla birlikte önem kazanmıştır. 18. Yüzyıla kadar mekân tasvirlerinin bilinçli bir işlevselliği yokken bu yüzyıldan sonra mekân önemli bir görev yüklenerek mekân tasvirlerinin daha bilinçli bir şekilde yapılmasına sebep olmuştur (Çetin, 2015: 135). Edebi eserdeki kişiler ile mekânlar arasında kurulan bağ zamanla mekân unsurunun edebi eserin vazgeçilmez bir unsuru haline getirmiştir.

Öyküde mekân “nereye, nereden, nereye” gibi önemli soruların cevabını daha öz bir şekilde anlatmanın yolu mekân unsurunun nasıl kullanılacağından geçmektedir. Mekân ile öykü arasındaki bağ güçlü olursa okuyucunun öyküye yükleyeceği anlam da o derece mümkün olacaktır.