• Sonuç bulunamadı

SEMA KAYGUSUZ ÖYKÜCÜLÜĞÜ

2.2.2. Bitkiler ve Hayvanlar

Kaygusuz öykülerinde en çok dikkat çeken noktalardan biri de doğa unsurlarıdır. Kaygusuz öykülerinde doğayı hem atmosfer hem de konu olarak kullanırken bazı öykülerinin kahramanlarını da doğrudan doğadan seçmiştir. Hayvanlar ve bitkiler Kaygusuz’un öykülerinde duyguları ve düşünceleri olan ve bunları ortaya çıkaran canlılar olarak görülür.

Sema Kaygusuz öykülerinde hayvanlar ve bitkiler insanlarla eşdeğer ölçüde yorumlanmış ve öykü kişilerinde bazen baş kahraman olarak konumlandırılmışlardır. Kaygusuz’un doğaya karşı duyduğu ilgi öykülerdeki karakteri de doğrudan etkilemiştir.

Kaygusuz ilk öykü kitabından itibaren bitkiler ve hayvanları öykülerinde kahramanlar olarak kullanmıştır. “Yılanlar” adlı öykü ilk öykü kitabı Ortadan

Yarısından’da yer alan dikkat çekici bir öyküdür. Öyküde çocuğu olmayan kadın

karakterin şifa bulmak için yılan yumurtası yemesi sonucu yılanlar şöyle anlatılmıştır: “Yılanlar ağladı. Kabukların kırılışını duydular öteki tepeden. Yetişemediler. Bir taşla ezilen baş gibi sancılı, ağır, çıtırtılı seslere bakıp ağladılar. Varıp boş kabukların içinde burkularak beklediler. Günlerce. Günler, kısır bir toprağın dipte vuran ateşi gibi kızgınken, günler bir öc duygusunu bir bir doğurup bir bir yitirirken, yılanlar beklediler. Belki dönerler, belki kadınlar içtiklerini tükürürler diye peşlerine düşmediler.kendi içlerinde bir rahim beslemedikleri için lanet ettiler. Bir kez daha büyüyemedikleri için ağladılar. Yılanlar kıvrıla, büküle karınsız ağladılar. Kadınlara benzediler ” (OY, 30-31)

Yılanlar ağlayan, bekleyen, intikam duygusu taşıyan, umutlanan varlıklar olarak nitelendirilmiştir. Yılanlar yavrularını kaybetmiş bir anne olarak çizilmiş ve acıları etkili biçimde verilmiştir.

İki yaşındaki Azem’e yavaş yavaş yaklaşan yılanın öyküdeki ana karakterlerden biri olduğu “Engereğin Oğlu” adlı öykü hayvana karakteri vasıfların yüklendiği bir başka öyküdür. İki yaşındaki Âzem önündeki yoğurt tabağına yavaş yavaş yaklaşan yılan kendini Âzem parmakları arasında bulmuş ve Âzem onu farkında olmadan boğmasına karşı Azem’i sokmamış, onun kendini öldürmesine izin vererek aslında Âzem canını bağışlamıştır. Bir çocuğun canı için kendi canından vazgeçecek kadar fedakar bir yılan karakterinin öyküde yer aldığını görürüz. Yılan, öyküde insani vasıflar taşıyan, merhamet eden, fedakarlık yapan bir karakter olarak çizilmiştir.

106

Kırlangıçları konu edinen “Kışlangıç” öyküsü iki farklı göç yolundan gelen iki ayrı tür kırlangıcın laboratuvar ortamında çiftleşmesiyle birlikte dünyaya gelen yavru kırlangıç öyküsünü kendi dilinden anlatır:

“Annem, yumurtladıktan hemen sonra öldü. Babamı kendi sürüsüne geri gönderdiler. Sihirli bir salgının içinde, pembe ışıkların arasında, kendi akıntımdan kendimi yarattım. Artık bir kışlangıç yumurtasıydım. Çok üşüdüm, annemi istedim… Yaşamam için yapay ısı verdiler. Önceleri sağırdım, iki hafta geçti, uğultuları duymaya başladım. Yüreğimin ritmini hissettim, büyümeye başladım, büyüdükçe korktum.”(SL, 84-85)

Yavru kırlangıç kendi hikayesini, kendi dilinden okuyucularla paylaşmıştır. Dünya’yla tanışma aşamasında yavru bir kırlangıcın dünya karşısındaki çaresizliği, saflığı, tecrübesizliği ön plana çıkmıştır. Kırlangıç karakteri kendi yolunu bulmaya çalışan, annesizliğin ve babasızlığın getirdiği eksikliklerin farkında olan ve hayata tutunmaya çalışan bir karakter olarak çizilmiştir.

Ana karakteri kadın olan “Şeftali” öyküsünde ana karakterin kabuslardan uyanıp acıktığı bir anda yediği şeftali canlı bir varlık özelliklerini taşır:

“Tatlı bir koku yayıldı havaya, şekerli, ateş rengi bir şeftali kokusu. Onu avuçlarına alıp tarttı. Utanmamıştı şeftali, öptü kadının ortaparmağının ikinci eklemini. Bir gıdıklanma geldi kadına, bir istek bir cesaret…arsızca ısırdı şeftaliyi sol yanağından. Söyleşmeler, fısıltılar dökülüverdi ardı ardına. Her ikisi de gevezeleşti birden. Biri koparıyor, ne kadar aldın diye bakıyordu öteki.” (DN, 42)

Şeftali meyvesi karakteristik özellikler taşıyan, ana karakter kadınla birlikte kurulan cinsel bir birlikteliğin bir tarafı olan erkek cinsini sembolize etmiştir. Şeftali öyküde bir yan karakter gibi verilmiştir.

Öyküde “şeftalinin kadına, kadının şeftaliye karışması” durumu iki tarafından eylemde bulunmasını gerektirecek bir durumdur ve şeftali canlı bir varlık gibi öyküde yan karakter olarak var olmuştur.

“Yaprak ve Tüy Zamanları” adlı öykü ana karakterlerin bütünüyle doğadan olduğu bir öyküdür. Ardıç tohumunun dilinden kaleme alınan öykü ardıç tohumu ve ardıç kuşunun sıra dışı ilişkisini anlatır.

Ardıç tohumu, bir gün sırtından iteleyen rüzgarla bir kayanın oyuğuna sürüklenir ve ardıç kuşu buluncaya kadar kendinin kaya kovuğunda çürüyeceğini düşünmüş, aklına hayatını bir şekilde yitirmekten başka bir ihtimal gelmemiştir. Ardıç kuşuyla karşılaştıktan sonra ardıç tohumunun şunları söyler: “Benim gibi bir ardıç tohumunun kısacık yaşamında yapabileceği en iyi şey, dönüşümün kendisi olmaktı. Ne yazık ki sen gelene kadar bunu anlayamamıştım.” (DN, 51)

107

Ardıç tohumu hayatın kendisi için sunacağı imkanlardan habersiz bir karakter iken yaşadığı mucizevi değişimle hayatı değişmiş bir karakter olarak karşımıza çıkar. Ardıç tohumu başına gelebilecek her duruma ayak uyduracak, her şartı kabullenecek bir yapıda olduğunu kendi sözleriyle şöyle ifade etmiştir:

“Emin ol bu hallerden hangisi olsaydım yine de memnun kalırdım yaşamımdan. Çünkü öteki olmanın düşüyle , yaşadığım o anın gerçekliği arasında bir seçim yapmam gerekirse, yine elimdekini seçerim. Bugünün dayatılmışlığına düş gücüyle karşı çıkarak yalnızca aklımı tazeler, yine kendimi seyrederdim.” (DN, 52)

Ardıç tohumu kendi gerçekliğiyle barış içinde olmasıyla olgun bir insanın karakteristik özelliklerini taşıdığının ipuçlarını vermiştir. Ardıç tohumu bu olgunluğa bir ardıç kuşunun onu düştüğü kaya kovuğundan midesine alıp bir dışkı olarak yeryüzüne bıraktığında tohumun bir ağaca dönüşmesiyle ulaşır. Ardıç tohumu tüm gerçekliğin ve kendi duygularının farkında, öz bilinci yüksek bir karakter olarak çizilmiştir.

Öyküdeki ardıç kuşu karakterine dair bilgileri ise ardıç tohumunun anlattıklarından öğreniriz: “Geldiğinde ne kadar aç, nasıl da yalnızdın. Dağların üstünde uçmadığın, dolaşmadığın yer kalmamıştı. Beni bulduğunda güzün en ışıklı saatlerindeydik. Gücenmiş, bitkin düşmüş, umudunu kaybetmemiştin.” (DN, 51)

Ardıç kuşu karakteri yaşamını sürdürmek için çalışan tüm canlılar gibi çizilmiştir. Ardıç kuşu ardıç tohumunda sebep olduğu dönüşümün farkında olmadan hayatını yaşayan bir karakterdir. Ardıç kuşu karakteri oldukça doğal bir karakterdir.

Kaygusuz öykülerinde kişiler kadrosu ağırlıklı olarak kadınlardan oluşsa da erkeklerin sayısı da azımsanmayacak derecededir ve iki cins arasında afaki bir fark görülmemektedir. Kaygusuz kadın karakterleri birçok farklı yönleriyle ön plana çıkarmıştır. Kaygusuz öykülerinde kadınları güçlü, yalnız, mutsuz, erkekler tarafından mağdur edilen, kendiyle savaşan, psikolojik sıkıntıları olan, içinde bir gizem taşıyan, toplumun eril bakışı altında ezilmiş gibi birçok şekilde görülmüştür. Kaygusuz, kadın karakteri anlatırken onları kutsamamış, kadınları iyi ve kötü özellikleriyle cinsiyetinden çok insani özelliklerini ön plana çıkarmıştır. Kaygusuz toplumun kadın üzerindeki baskısını kadın karakterler üzerinde hissettirse de bunu asıl mesele olarak işlememiştir.

Kaygusuz öykülerinde rastladığımız erkek karakterler yalnız, kaba, farkında olarak ya da olmayarak kadınları üzen, onları mağdur eden, hayata tutunmaya çalışan kişiler olarak karşımıza çıkar. Kaygusuz, bazı öykülerde erkek cinsini kadınları mağdur eden yönüyle ele aldıysa da öykülerin geneline baktığımızda erkeklerin çok olumsuzlanmadığını, erkek düşmanlığının görülmediğini söyleyebiliriz. Kaygusuz

108

erkek karakteri de kadın karakterler gibi daha çok insani yönleriyle ön plana çıkarmıştır.

Kaygusuz’un öykülerinde görülen çocuk karakterlerin, özellikle de Esir Sözler

Kuyusu kitabındaki çocuk karakterlerin, Kaygusuz’un biyografisine ait izler

barındığını söyleyebiliriz. Kaygusuz çocuk karakterlerde üzerinde çocuklara ait tüm insani duyguları yansıtmaya çalışmış, çocukları sadece tek bir yönden ele almamıştır.

Kaygusuz öykülerinde bitki ve hayvanlarında öykü kişisi olarak yer aldığını görürüz. Kaygusuz bitki ve hayvanlara insani vasıflar yükleyerek onlara da öyküde karakteristik özellikler kazandırmıştır. Bitki ve hayvan karakterlerinde insani duygular içinde verildiğini gördüğümüz öykülerde hayvan ve bitkiler kutsanmamış, kendi doğallığı içinde verilmiştir.

Kaygusuz öykülerinde kişiler kadrosuna genel olarak göz attığımızda ne bir cinsin ne de bir türün kutsandığını söylememiz mümkün değildir. Kaygusuz tüm karakterleri iyi ve kötü yönleriyle, kendi doğallığı içinde öykülerde kullanmıştır.