• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.3. Entegrasyon Teorileri

1.3.1. Klasik Teoriler

Entegrasyonun klasik teorileri asimilasyon teorileri olarak bilinen yaklaşımlardır. Bu bölümde klasik teorisyenler olarak geçen sosyologlar da yaygın olarak bilinen asimilasyon teorisyenleri arasında yer almaktadır. Entegrasyon ile asimilasyon arasındaki farklılıklara ilişkin literatürde farklı bakış açıları söz konusu olsa da genel kanaatlerden biri asimilasyonun tek boyutlu; entegrasyonun ise iki boyutlu kültürleşme süreçlerine gönderme yaptığıdır. Her iki süreçte de Favell’ın da belirttiği gibi yerleşme sürecini, ev sahibi toplumla etkileşim ve göçü takip eden sosyal değişim söz konusu olmaktadır. Chicago Okulu’nun ilk kent sosyologlarından biri olan Robert Ezra Park (1864-1944) göçmenlerin entegrasyonunu teorileştiren ilk girişimlerden biri olan Irk İlişkileri Döngüsü kuramının en iyi bilinenlerinden birini ortaya koymuştur. Bu modele göre göçmen entegrasyonu göçmen gurubun tam emilimi ile sona eren tipik ve doğrusal gruplar arası etkileşim gibidir (Schunck, 2014, s. 13). Bu modelde kültürel farklılıkların etkileşimleri yerine hâkim kültür içinde eriyen kültürlerin dönüşüm süreçleri söz konusudur.

Asimilasyon kuramının öncülerinden biri de Burgess’dır. Park ve Burgess asimilasyonu insan ve grupların diğer birey ve toplulukların duygularını ve tutumlarını aldıkları iç içe girme süreci olarak tanımlamışlardır. Bu yolla ortak bir kültürel yaşam içerisinde bir arada olmanın koşulları da ortaya çıkmış olmaktadır (Faist, 2003, s. 337).

Park, Price ve Burgess tarafından geliştirilen “Irk İlişkileri Döngüsü’nün beş aşaması bulunmaktadır. İlk aşamada genellikle barışçıl ilişkilerin yaşandığı kontakt aşaması; ikinci aşamada rekabet yer almaktadır. Rekabet neticesinde ortaya çıkan çatışma üçüncü aşamayı; barınma dördüncü aşamayı, son aşamada ise asimilasyon gelmektedir (Yalçın, 2002, s. 47).

Asimilasyon konusunda Amerikan sosyolojisine esin kaynağı olan Chicago Okulu’nun araştırmacıları iyimser bir bakış açısı ile asimilasyonu analiz etmişlerdir ve bu iyimser yaklaşım tarzı 60’lı yıllara kadar devam etmiştir (Schnapper, 2005, s. 237). Bu çözümlemelerde Amerikan kentlerindeki bütünleşme ve uyum sorularına yanıt aramışlardır. Okulun önemli temsilcileri arasında yer alan Robert Park, empirik çalışmalarla Amerikan kentlerini incelemiş ve uyum konusuna ilişkin çeşitli bulguları,

Darwin’in evrim teorisinin temel savlarını ve kavramlarını referans alarak ortaya koymuştur.

Irk ilişkileri döngüsü teorisini ortaya koyan bir diğer kuramcı ise Amerikalı sosyolog Emory Stephen Bogardus (1882- 1973), bu modeli 19. yüzyılda ve 20.yüzyıl başlarında Amerikan göç deneyimlerine karşı geliştirmiştir. Bogardus'un Irk İlişkisi Döngüsüne göre göçmen entegrasyonu yedi aşamalıdır. Bunlar;

1. Aşama: Merak

2. Aşama: Ekonomik Karşılama

3. Aşama: Endüstriyel ve Sosyal Antagonizm (Karşıtlık) 4. Aşama: Yasama Antagonizmi

5. Aşama: Adil Oyun/Tarafsızlık Eğilimleri 6. Aşama: Sessizlik/Pasiflik

7. Aşama: İkinci Kuşak Zorlukları (Schunck, 2014, s. 14).

İlk aşama, yeni gelen göçmenlere karşı sıcak bir ilgi ve sempatinin olduğu “merak” evresidir. Bogardus’ın ekonomik karşılama olarak adlandırdığı ikinci aşama, yerli nüfusun istenilmeyen olarak algıladığı göçmenlerin ülke ekonomisine, genellikle işgücü piyasasının sektörlerine doğru emildiği aşamadır. Bu aşamada göçmenler ucuz işgücü olarak karşılanırlar. Bir sonraki aşama, endüstriyel ve sosyal antagonizm aşaması, onların dikey sosyal hareketlilik arzusuna sahip olan torunları ile birlikte artan göçmenlerin sayısı, yerli nüfusun göçmenleri rakip olarak gördüğü evredir. Yerli nüfus göçmenlerin asimilasyon eksikliğinden, konut ayrımından ve yüksek doğurganlığından endişe duyarlar, bunun sonucunda göçmenlerin belirli yerleşim alanlarına erişimini ve mesleki yukarı hareketliliğini engellemeye çalışırlar (Schunck, 2014, s. 14).

Yasama karşıtlığı aşamasında göçmenlere karşı yargı tedbirleri söz konusu olmaktadır. Ancak bu önlemler, alıcı toplumun evrenselliğine aykırı değerlerdir. Bu çelişki, alıcı toplumun bir bölümü tarafından fark edilir ve “adil oyun eğilimleri” üretilir- beşinci aşamada. Bu aşamada ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını amaçlayan düşünceler dile getirilmektedir. Antagonizmi, göçmenler için yeni bir sempati dalgasına bile yol

açabilecek bir “sessizlik” izler. Son aşama, “ikinci nesil zorluklar” dan oluşmaktadır. Göçmenlerin çocukları, alıcı toplumun çekirdek alanlarını özümser ve ebeveynlerin kaynak ülkesi ile bağlantısını kaybeder. Bununla birlikte, bazı durumlarda, ikinci kuşak, alıcı topluma sadece kısmen entegre olma sorunuyla karşı karşıya kalır (Schunck, 2014, s. 14).

Asimilasyonla ilgili bir diğer teori Asimilasyonun Yüzleri teorisidir. Ronald Taft tarafından Avustralya’da geliştirilmiştir. Taft’a göre yeniden sosyalleşme olan asimilasyon, içerisinde bir dizi psikolojik faktörü de barındıran bir süreçtir. Göç edenlerle göç alan topluluk arasındaki ilişkilerde kültüre, dil bilgisine, sosyal etkileşime, üyeliklere, entegre olma durumlarına ve normlara uygunluğa bakılmalıdır (Yalçın, 2002, s. 48). Bunlar inceleme nesnesi yapılırken motivasyon, çaba, algılanan başarı ve gerçek başarı gibi dört temel unsura dikkat edilmelidir. Taft ayrıca birincil ve ikincil entegrasyondan söz eder. Kalıcı olma konusunda isteklilik, barınılan yerden memnuniyet duyma, aidiyet duygusu ve vatandaşlığa geçme fikri ve isteğini birincil entegrasyon; göç edilen ülkenin normlarını edinme, dil becerisi ve sosyal kaynaşmayı ise ikincil entegrasyon olarak tanımlar (Yalçın, 2002, s. 48).

Avustralya'da göçmen entegrasyonu üzerine çalışan Ronald Taft, grup üyeliğini değiştirme süreçlerini açıklayan genel bir asimilasyon modeli geliştirmiştir. Irk ilişkileri döngüsü grup ilişkilerine odaklanırken; Taft’ın sosyal ve psikolojik modeli bireye odaklanır. Tutumlara, normlara ve davranışlara daha fazla önem verir (Schunck, 2014, s. 16).

Bununla birlikte Taft, üç farklı asimilasyon şekli arasında ayrım yapar: monistik, çoğulcu ve etkileşimci. Monistik asimilasyon, Park'ın anlayışına benzer. Etkileşimci asimilasyonda iki gruba benzerlik söz konusudur. Bir grubun diğerine tek taraflı emilimi ile değil ancak iki grubun davranış ve normlarının karşılıklı bir şekilde bir araya gelmesiyle sağlanır. Çoğulcu asimilasyon ise iki grubun farklılıklarını karşılıklı olarak kabul ettiği bir durumu tanımlamaktadır (Schunck, 2014, s. 17).

İsrail’de göçmen entegrasyonu üzerine araştırmalar yapan Shmuel Eisenstadt (1923-2010), göçün alıcı topluma olan etkisini incelemiştir. Eisenstadt’ın Göçmen Emilimi modelinde, göçmen entegrasyonu, göçmenlerin güdülerinin, yeteneklerinin ve alıcı

toplumun entegrasyona yönelik fırsatları ve kısıtlamalarının bir etkileşimi sonucu ortaya çıkar ve Taft’ın açıklamasına benzer şekilde, tam bir asimilasyon yalnızca olası bir sonuçtur (Schunck, 2014, s. 18).

Eisenstadt’a göre göçmen hangi gerekçelerle göç sürecini başlattıysa değişiklik yapmak istediği olgu da o olacaktır. Eğer ekonomik nedenli göç ise, ekonomik değişim dışında bir değişiklik talebi de olmayacaktır. Göçmenlerin uyum sağlama motivasyonu, kaynak ülkesine ve kültürüne çeşitli şekillerde bağlı olduğu için evrensel bir durum değildir (Schunck, 2014, s. 18). Bu açıdan evrensellik iddiası taşıyacak olan her entegrasyon biçimine de şüpheli yaklaşılacaktır. Göç edenlerin profilleri, göç edilen yerin tarihi ve diğer faktörler göz önüne alındığında evrensellik yerine yerellik daha fazla ön plana çıkacaktır.

“Eisenstadt’a göre,’entegrasyon’ üç boyutta ele alınabilir. Bunlar;

 Kültürel boyut (Rollerin ve normların öğrenilmesi),

 Kişisel boyut (Kişisel razı olma durumu ve duygusal uyum),

 Kurumsal boyut (Göçmenlerin kabul edildikleri toplumdaki kurumlarda var olabilmesi) şeklindedir” (Perşembe, 2005, s. 47).

Amerikalı sosyolog Gordon’ın Göçmen Asimilasyonu teorisinde ise yedi asimilasyon tipi ve yedi evre vardır. Birinci evre kültürel asimilasyon evresidir. Bu evrede ev sahibi toplumun kültürel modelleri benimsenir. İkinci evre yapısal asimilasyon evresidir. Azınlık grubu üyeleri göç ettikleri topluluğun birincil gruplarına girişini tanımlar. Üçüncü evre, azınlıkların kendi köken gruplarının dışından eş seçtikleri, birleşme evresidir. Dördüncü evre ise ev sahibi toplumla özdeşleştikleri, özdeşleşme evresidir. Beşinci evrede, azınlık grubunun düşmanca durumlarla karşılaşmadığı evredir. Altıncı evre, ayrımcılığın bulunmadığı evredir. Yedinci ve son evrede, “medeni” asimilasyon yaşanır: Azınlık grubu ile toplumun bütünü arasında hiçbir siyasal çatışmanın yaşanmadığı evreyi betimler. Gordon bu çözümlemelerden üç sonuca ulaşmıştır: İlki, kültürel asimilasyon (buna, kültürleşme de diyebiliriz) gelir; İkincisi,yapısal asimilasyon bunu izlemeyebilir, o zaman kültürel asimilasyon sonsuza dek sürer; ve son olarak yapısal asimilasyon yaşanmışsa (2. evre), ardından bütün diğer evreleri sürükler (Schnapper, 2005, s. 299-300).