• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 5: NİTEL ARAŞTIRMA BULGULARI

5.2. Kültürel Entegrasyon Bulguları

5.2.1. Aidiyet Duygusu

5.2.1.1. Aidiyet Türleri

Bu çalışmanın nitel verilerinden elde edilen bulgulardan biri de etnisite faktörünün Suriyeli mültecilerin aidiyetleri üzerinde olumlu yönde etkili olduğudur. Bu durum özellikle Türkmen katılımcılar tarafından sıklıkla ifade edilmiştir.

(K-16): “Ben Türk’üm, Türkiye’yi çok seviyorum. Dünyadaki bütün Türkler ile kardeşliğimizin olduğu, çocukluğumuzdan beri annemle babamın öğrettiği ilk şeydir…” (K-6): “Elbette. Biz Türk’üz. Aynı dili konuşuyoruz. Türkiye’deki Türklerle farkımız yok…” (K-15): “Biz de Türk’üz. Burası bizim ikinci vatanımız gibi…”

5.2.1.1.2. Dini Aidiyet

Nitel verilerinden elde edilen bulgulardan bir diğeri de din faktörünün Suriyeli mültecilerin aidiyetleri üzerinde olumlu yönde etkili olduğudur. Görüşme çerçevesinde aidiyete ilişkin sorularda en sık verilen yanıtlardan birini din faktörü oluşturmaktadır. Özellikle Arap grupların aidiyetlerinde belirleyici bir faktör olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu faktör Türkmen ve Kürt Suriyeli gruplar içinde belirleyicidir. Ancak bu faktörün üç etnik grup içinde Araplarda diğer gruplara göre biraz daha fazla olduğu tespit edilmiştir. (K-20): “Evet. Çünkü burası Müslüman bir ülke. Avrupa’da olsaydık hissetmezdik. Ama burası Türkiye…” (K-24): “Türkiye ile Müslümanlık bağımız var. Bizde Türkiyeli sayılırız… (K-12): “Müslüman bir ülkede yaşamamız daha kolay, Türkiye’de bu yüzden kalmakta zorluk çekmeyeceğiz…”

AFAD’ın “Türkiye’deki Suriyelilerin Demografik Görünümü, Yaşam Koşulları ve

Gelecek Beklentilerine Yönelik Saha Araştırması (2017)” adlı çalışmasında “Suriyeli

misafirlerin kendilerini Türkiye toplumunun bir parçası olarak hissedip/etmediği ile ilgili görüşlerine ait bulgularda, kendini Türkiye toplumunun bir parçası hisseden/tamamen hisseden oranı yaklaşık olarak %46’dır. Bu oran dikkat çekici şekilde kamp içinde yaklaşık olarak %84 iken, kamp dışında yaklaşık olarak %43’tür. Bu sonuçlar cinsiyet bağlamında ele alındığında hem kamp içi hem de kamp dışında kadın ve erkeklerin görüşlerinin oranı birbirine benzemektedir. Kendini bu toplumun bir parçası olarak hissetmeyen/hiç hissetmeyen Suriyeli misafirlerin oranı yaklaşık olarak %33’tür. Bu oran kamp içi ve dışına göre bakıldığında ciddi farklılık göstermektedir. Buna göre, kamp içindeki Suriyeli misafirlerin %7’si kendini farklı hissetmekte iken, kamp dışında bu oran yaklaşık olarak %35’tir. Bu sonuçlar cinsiyete göre ele alındığında, genel olarak erkek ve kadınların görüşlerine ait oranlar benzerlik göstermektedir” (AFAD, 2017).

5.2.1.1.3. Mekansal Aidiyet

Aidiyet konusu, göç etmiş/etmek zorunda kalmış bireyler açısından çeşitli boyutları olan bir konudur. Alt boyutlarının her biri aidiyetin derecesinde etkili olmaktadır. Mekânsal aidiyete ilişkin Suriyeli kent mültecilerinin verdikleri yanıtlar bu alana ilişkin tamamlanmamış bir aidiyetin olduğu sonucunu doğurmuştur. Sosyal ve mekânsal aidiyet Suriyeli kent mülteciler özelinde aidiyetin tamamlayıcı faktörleri olarak görülebilir. (K-9): “Bizim Şam Türkiye’nin Ankara’sı; Halep de İstanbul’u gibi…Ama İstanbul’da yaşamak çok zor. Burada bir saat bile çalışmazsanız aç kalırsınız…” (K-17): “İş imkanları için İstanbul’a geldik ama ev kiraları çok yüksek, aldığımız maaşlar çok az…” (K-35): “Bizi hep misafir gibi görüyorlar, İstanbul evimiz gibi nasıl olsun… “

5.2.1.1.4. Sosyal Aidiyet

Sosyal aidiyetin bu çalışmadaki karşılığı makro ölçekli olarak değil mikro ve mezzo düzeyde ele alınmıştır. Suriyeli kent mültecilerinin Türk toplumuna, makro boyutlu, aidiyetleri özellikle dini ve etnik özellikler bakımından, yüksektir ancak topluluk/grup/birey düzeylerindeki etkileşim ve ilişkilerinde ciddi engeller ve aidiyet eksikliği bulunmaktadır.

Bu çalışmanın alan araştırması bulgularından sonra “etkileşimiz entegrasyon” olarak kavramsallaştırdığımız bir durum yaşanmaktadır. Etkileşimiz entegrasyon, göç eden mültecilerin göç edilen ülkenin yerlileri ile yaşadıkları sosyal etkileşim ve ilişkiler konusundaki eksikliğine işaret etmektedir. Nicel ve nitel tekniklerde kullandığımız ölçüm araçlarında, gözlemler esnasında da bu durumun varlığına ilişkin bulgulara sıklıkla rastlanılmıştır. İstanbul’da yaşayan Suriyeli kent mültecilerinin Türkler ile olan arkadaşlıkları, komşuluk ilişkileri oldukça düşük bulunmuştur. Suriyelilerin bu tür ilişki ve etkileşimler konusunda oldukça istekli olmalarına rağmen bir ağ şekline dönüşemeyen bir durum söz konusudur.

Entegrasyon en genel ifadeyle “yeni gelenler ile yerliler arasında, yeni gelenler ile geldikleri toplumun bütün sistemleri arasındaki interaktif bir süreçtir”. Yeni gelenler ile yerliler arasında karşılıklılık temelinde inşa edilen, ilerleyen ve genişleyen bir sürece işaret eder. Hukuki açıdan Suriyelilere tanınan olanaklar ne kadar genişletilirse genişletilsin entegre olmanın en işlevsel yanı sosyal ilişki ve etkileşimlerde yatmaktadır.

Bu da karşılıklı eğilim ve isteğe ihtiyaç duymaktadır. Ancak Türk toplumunun hepsini dahil edip, yanlış bir genelleme yapmadan, çoğunluğunda Suriyelilerle bir arada yaşama felsefesine dair bir bakış açısı yerine onlara karşı geçicilik üzerine inşa edilmiş bir felsefeyle yol aldıklarını ileri sürebiliriz.

Sosyal aidiyet eksikliği mülteciler açısından sosyal bağ kurmanın önündeki engellerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Suriyeli kent mültecilerinde dil, din ve köken faktörünün etkisi ile kendilerini Türk toplumuna ait hissetme oranları yüksek olsa da aidiyetin boyutlarına ilişkin eksiklikler görülmektedir. Bunlardan biri de sosyal aidiyettir. Suriyeli mültecilerin akrabaları ve Suriyeli arkadaşları haricinde Türk komşularıyla ya da diğer sosyal ortamlardaki Türklerle kurdukları iletişim çok sınırlıdır, hatta çoğunda yok denecek kadar azdır. Yaşanılan yerdeki topluluğa aidiyet eksikliği o topluma entegrasyonu da zorlaştıracaktır. Suriyeli ve Türk topluluklar ortak bir kimliğin taşıyıcısı ya da üst kimliğin birleştirici unsuruna sahip olsalar da nihayetinde iki farklı kültür insanı söz konusudur. Entegrasyon bir açıdan da iki kültürün etkileşimine ihtiyaç duyan bir olgudur. Sosyal aidiyete ilişkin bulgular ise şöyledir;

(K-21): “Bence Türklerin biz Araplara bakış açısı biraz kötü…” (K-9): “Ev sahibimiz dışında kimseyle konuşmuyoruz. Onunla da sadece kira günleri konuşuyoruz…” (K-28): Suriyeli olduğumuz için bizimle sohbet etmiyorlar, sokakta karşılaştığımızda tuhaf tuhaf bakıyorlar…”

AFAD’ın “Türkiye’deki Suriyelilerin Demografik Görünümü, Yaşam Koşulları ve

Gelecek Beklentilerine Yönelik Saha Araştırması (2017)” adlı çalışmasında “%44’ü

kültür farklılığının, %40’ı sosyal hayata ilişkin farklılıkların, %29’u ahlaki farklılıkların, %18’i dini yaşama ilişkin farklılıkların, %60’ı savaşın yarattığı psikolojinin ve % 72’si ise maddi yetersizliklerin uyum sağlamanın önünde engel teşkil ettiğini ifade etmiştir. Katılımcıların sadece %33’ü kendilerini topluma ait hissetmediklerini ifade etmiştir” (AFAD, 2017).

“Suriyeli misafirlerden tamamıyla uyum sağlayanların toplam oranı yaklaşık %50’dir. Bu oran kamp içinde yaklaşık %90 iken, kamp dışında yaklaşık %46’dır. Bu sonuçlar cinsiyet bağlamında ele alındığında hem kamp içinde hem de kamp dışında erkekler kadınlara göre daha yüksek oranda uyum sağlamışlardır. Türkiye’deki sosyal hayata uyum sağlayamayan Suriyeli misafirlerin toplam oranı yaklaşık %21’dir. Bu oran kamp

dışında yaklaşık %23’iken, kamp içinde yaklaşık %3’tür. Kadın ve erkekler açısından bakıldığında ise sonuçlar benzerdir” (AFAD, 2017).

Suriyeli misafirlerin Türkiye’ye uyum sağlamalarında engel teşkil eden faktörler sırasıyla; maddi yetersizlikler (%71,8), savaşın yarattığı psikoloji (%60,1), kültür farklılığı (%44,4), sosyal hayata ilişkin farklılıklar (%40,3), ahlaki farklılıklar (%28,5) ve dini yaşama ilişkin farklılıklardır (%18,1). Bu sıralama ve oranlar hem kamp içi hem de kamp dışındaki Suriyeli misafirler için hemen hemen aynıdır. Erkek ve kadın bağlamında ele alındığında sıralama ve oranlar bazında ciddi bir farklılık göze çarpmamaktadır. Elde edilen bu bulgulara ek olarak, Suriyeli misafirler genel olarak dini yaşama ait (%81,90) ve ahlaki farklılıklar (%71,50) konusunu Türkiye’ye uyum açısından büyük çoğunlukla bir engel olarak görmemektedirler (AFAD, 2017).