• Sonuç bulunamadı

Klasik Musiki Formunda Bestelenerek İcra Edilen Fuzûlî Şiirleri

1.3. SÖZLÜ FORMÜL KURAMI VE HOMEROS

2.3.3. Klasik Musiki Formunda Bestelenerek İcra Edilen Fuzûlî Şiirleri

bestekârları tarafından da bestelenmiştir. Divan şairleri arasında bilgilere göre en fazla bestelenmiş eseri bulunan şair Fuzûlî’dir. Fuzûlî’nin bestelenmiş eserlerinin hemen hemen hepsi kendisinin Türkçe Divanı’ndaki gazelleri arasından seçilmiş olduğu gibi, Leylâ ve Mecnûn adlı mesnevisinden ve Hadîkatü’s-Sü‘edâ adlı Kerbelâ olayının ve oniki imamın anlatıldığı nazım -nesir karışık olarak kaleme alınmış eserinden de bestelenmiş şiirleri bulunmaktadır. Bestekârlar Fuzûlî’nin eserlerinde yer alan şiirlerini her türlü (ilahi, nefes vb.) formlarda bestelemiş ve icra etmişlerdir. Fuzûlî’nin şiirleri en çok lâ-dini formlarda bestelenmiştir. Halk Şiiri ve Divan Şiirinin Müşterekleri adlı çalışmasında Cemal Kurnaz da divan şiiri ile âşık edebiyatı şiiri arasındaki yakınlaşmanın, vezin kullanımındaki müşterekliği aşan bir boyuta eriştiğini 18. ve 19. yüzyıllarda gazelin, biçim bakımından olmasa da içerik bakımından zenginleştiğini belirtmiş ve klasik Türk musikisi bestekârlarının ve kalem şuarasının şiirleri bu yakınlaşmayı pekiştirdiğini savlamıştır (Kurnaz, 2005, 115).

Bilhassa Fuzûlî’nin divanındaki gazellerinin güfte olarak bu kadar tercih edilmesinin sebebi şiirlerinin üslubunun âşıkane ve lirik bir eda ve muhteva özellikleri ile yazılmış olmasından olabilir. Ruşen Eşref Kam, “Fuzûlî’nin Bestelenmiş Manzumeleri” başlıklı makalesinde 14 şiirinin bestelendiğinden bahsetmektedir. Kam, şiirlerin bestekârlarından, bestelendiği devirlerden ve beste makamlarından derinlemesine bahsetmektedir. Kam’ın tespitine göre, Fuzûlî’nin daha pek çok gazeli bestelenmiştir ancak bunlar hafızalardan silinip gitmiştir. Tespit edilenler ise günümüze daha yakın zamanda bestelenmiş olan şiirleridir. (Kam, 1959: 98) Ancak bestelenen beyitlerin bazıları Fuzûlî’nin Türkçe Divanı’ndan farklılıklar göstermektedir. Gazellerdeki sözler ile bestelenmiş şiirlerin güfteleri arasındaki bu farka “Fuzûlî’nin Bestelenmiş Şiirleri” başlıklı makalesinde Mustafa Uzun da değinmektedir. Türk edebiyatında Fuzûlî gibi tanınmış pek çok şair ve mutasavvıfın bestelenmiş şiirleri üzerine çalışmaları ve arşivi bulunan Uzun, bestekârların seçtikleri şiirlerin, kullandıkları formlara göre belli beyitlerini güfte olarak değerlendirdiklerini hatta yine bu formlar gereği olarak güftelere terennüm denen ve şiirde bulunmayan ilaveler yaptıklarından söz etmektedir. Bu durumun daha çok kâr, beste ve semâî gibi büyük formlarda ortaya çıktığına işaret etmektedir (Uzun, 1996: 328). Söz konusu farklılıklar Kenan Akyüz, Süheyl Beken, Sedit Yüksel ve Müjgan Cunbur tarafından birlikte hazırlanan Fuzûlî Türkçe Divanı adlı çalışmadan tespit

edilerek dipnot şeklinde gösterilmiştir. Tespit edilen bu farklılıklar diğer nüshalarda da görülmeyen farklılıklar olup varyantlaşma olarak değerlendirilebilir. Nitekim bu farklılıklara örnek olabilecek bir besteyi, Uzun yukarıda adı geçen makalesinde Ahmet Avni [Konuk]’un Hânende adlı eserinden alıntılamıştır. Fuzûlî’nin:

Âlem oldu şâd senden ben esîr-i gâm henüz Âlem etti terk-i gam bende gam-i âlem henüz

beytiyle başlayan “henüz” redifli gazelinin sadece mahlas beytini güfte olarak seçen şâir ve bestekâr Nazîm bunu, terennümlerle şu şekilde zenginleştirerek hafif usûlünde ve Beyâtî makamında bestelemiştir:

Ey Fuzûlî eyledi her derde dermân ol tabîb

Bir benim zahmımdır ancak bulmayan merhem henüz Âh nazlı yârim şîve-kârım âh dil-pesendim

Sîne bendim amân amân âh esîr-i gam henüz (Uzun, 1996: 329)

Uzun, yukarıdaki güftede beytin ikinci mısrâı divandan farklı olarak “Bu benim zahmım mı âyâ bulmayan merhem henüz” şeklinde kaydedildiğini ve bu durumun bir nüsha farkı olabileceğini belirtmektedir. Uzun, yaptığı çalışmalarda bütün güfte mecmûaları ile divanlar arasında bu kabil farklılıkların olduğu tespit etmiştir. Bu farklılıkların sebebini ise iki şekilde izah etmeğe çalışan Uzun, bazen bestekârların güfteyi bu şekilde hatırlamasından, bazen de güftede prozodi bakımından ufak tefek değişiklikler yapma hakkını kendinde görmesinden kaynak olabileceğinden bahsetmektedir (Uzun, 1996: 329/5).

Uzun, aynı makalesinde icra esnasında yapılan değişikliklere de değinmektedir. Bazı durumlarda da irticâlî olarak okunan kaside ve gazel formunda da gazelhan icraya başlarken, geçki yapıp, makam değiştirirken ve eseri bitirirken güftelere bir nevi terennüm sayılabilecek “Meded yâ sahibe’l-imdâd, meded yâ sahibe’l-meydân, Hak dost, dost, âh, aman aman, yâr” vs. gibi birtakım cümleler ilave edilebilir. Bu gibi ilaveler, Fuzûlî’nin eserleri için de geçerli olup bunlar şiirlere bir müdahâle olarak düşünülmemelidir (Uzun, 1996: 329). Fuzûlî’nin eserlerinde yer alan bu

gazellerinin çeşitli sebeplerle değişime uğramış olması varyantlaşma olarak değerlendirilebilir. İcra geleneğine bağlı olarak devam eden klasik musikilerin bestelenmesi sözlü kültürde Fuzûlî’ye ait gazellerin de icralarının yaygınlık kazanmasıyla bir süre sonra gazellerin değişmektedir. Bu değişim kimi zaman besteyi yapan bestekârın istemiyle kimi zaman da sözlü gelenekte yaşayan gazelin icracının farkında olmadan ya da öğrendiği halinin aslından farklı olması sebebiyle icracıdan istemsiz olarak gerçekleşmektedir. Ancak her durumda da gazelin makta beytinde Fuzûlî mahlası geçmektedir. Bu gazeller icra yolu ile halk arasında yaygınlaşmaya başladıktan sonra gazel gerçekte Fuzûlî’nin olsun olmasın ayırt edilememektedir. Edisyon-kritik işlemi ile doğru metne ulaşmaya ya da farklılıkların tek tipe indirilmeye çalışılması araştırıcıları Tarihi-Coğrafi Fin yöntemindeki ur-form arayışlarının benzeri bir sonuca ulaştırır. Ancak Fuzûlî mahlasının geçtiği her bir gazel oikotype formülüyle değerlendirilebilir. Başka bir deyişle Carl Von Sydow’un ifadesiyle her bir değişiklik yani varyant icracısının ve bağlamının farklılıkları dolayısıyla kendine has özellikler taşımaktadır. Bu bakımdan her bir değişme müstakil değerlendirilmelidir. Bu varyantlaşmalar da oikotype olarak adlandırılmaktadır.

Ruşen Eşref Kam’ın çalışmasına göre Fuzûlî’nin en eski bestelenmiş manzumesi,

ÁşyÀn-i murg-i dil zülf-i perìşÀnuñdadur

Kande varsam ey peri göñlüm senüñ yanuñdadur19

matla’lı gazelidir. 17inci asır, Sultan Murad IV. (1623–1640) devri bestecilerinden Kasımpaşalı Koca Osman bu gazelden iki beyti hafif ikaiyle, Segâh makamında Murabba beste olarak bestelemiştir. Uzun’un çalışmasında beste formundaki eserler arasında yer alan ve Kemânî Corci’nin Isfahan, II. Hafif bestesi olan bu beytin yanı sıra iki beste daha bulunmaktadır. Bu bestelerden ikincisi İ. Fennî Ertuğrul’un, Dikleş-hâverân II. Hafif bestesi:

Bende Mecnun’dan füzûn âşıklık istidadı var Âşık-ı sadık benim Mecnun’un ancak adı var

19 ÁşyÀn-i murà-i dil zülf-i períşÀnuñdadur Òanda olsam ey perí göñlüm senüñ yanuñdadur

ve üçüncü olarak bestekarı meçhul, Rast terennümsüz beste: Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı

Bundan sonra aynı asrın Sultan Mehmet IV (1648–1687) devri bestecilerinden Enderun-i Humayun Serhanendesi Kasımpaşalı müezzin Mustafa Ağa,

èÁlem oldı şÀd senden men esír-i gam henÿz èÁlem itdi terk-i àam mende àam-i èÀlem henÿz

matla’lı gazelden Çenber ikaiyle Beyatî makamında bir Murabba beste yapmıştır. Sultan Mehmet IV. (1648–1687) ile Sultan Ahmet III. (1703–1730) devri bestecilerinden Diyarbakır’lı Seyyid Nuh (Ölümü 1714) Fuzûlî’nin,

Mushaf dimek hatÀdur ser safha-i cemÀle Bu bir kitÀb sözdür fehmîden ehl-i hÀle20

matla’lı gazelini Nîm Fahte ikaiyle Hüseyni makamında murabba beste şeklinde bestelenmiştir.

Sultan Selim III. Ün musahipleri arasına geçmiş olan ünlü bestecilerden Vardakosta Ahmet Ağa (Ölümü 1794), Fuzûlî’nin,

Yakma cÀnum nÀle-i bì-ihtiyÀrumdan sahın Tökme kanum Àb-i çeşm-i eşk-bÀrumdan sahın

Cevr odı yahdı meni yanumda durma ey göñül Bir dutuşmuş Àteşem kurb ü civÀrumdan sahın

(Sakın) redifli gazelinden beyitleri Ağır Çenber ikaiyle Vech-i Arazbar makamında murabba beste şeklinde düzenlenmiştir.

Musahip Seyyid Ahmed Ağa’nın bu makamdaki ikinci eseri, Ağır Aksak Semaî ikaiyle bestelemiş olduğu Ağır Semaî’dir. Bu eser için de Fuzûlî’nin (Senin) redifli gazelinden şu beyitler seçilmiştir:

Kıldı zülfüñ tek perìşan hÀlümi hÀlün senüñ Bir gün ey bì-derd sormazsan nedür hÀlüñ senüñ

20 Mushaf dimek hatÀdur ol safha-i cemÀle Bu bir kitÀb sözdür fehm iden ehl-i hÀle

Tiz çekmezsen cefÀ tìgin meni öldürmeğe Öldürür her gün meni Àhirde ihmÀlüñ senüñ21

XIX. asır bestecilerinden Tanburî Ali Efendi de (1836-1890) Fuzulî’nin Leylâ

ve Mecnûn Mesnevisi’ndeki (Mecnun’un dilinden) söylenmiş gazellerden birinin matla ve makta beyitlerini alarak Ağır Çenber ikaiyle Muhayyer Sünbüle makamında murabba’ beste şeklinde bestelemiştir.

Öyle ser-mestem ki idrÀk etmezem dünya nedür Men kimim, sâkî olan kimdir mey-i sahba nedür

Ah ü feryÀdum Fuzûlî incidipdür èÀlemi Ger belÀyı èÀşk ile hoşnud isen gavga nedür

Fuzûlî’nin, Leylâ ve Mecnûn Mesnevisi’ndeki (Bu İbni Selâmın keyfiyet-i vefatıdır ve Leylâ’nın ol belâdan necatıdır) bölümünü takip eden gazelin ilk iki beytini, şarkı bestecisi Hacı Arif Bey, Curcuna ikaiyle Rast makamında bestelemiştir:

èÂşık oldur kim kılar canın feda canına

Meyl-i canan etmesün her kim ki kıymaz canına

Canını canana vermekdür kemali âşıkın Virmeyen can itiraf etmek gerek noksanına

Osmanlı imparatorluğu devrinde nazırlık, sefirlik, Şurayi Devlet Mülkiye Dairesi ve Ayan Azalıkları gibi mühim mevkilerde bulunmuş olan Ziya Paşa (1847– 1929) Fuzûlî’nin bir gazelinden aldığı şu dört mısrayı, Nişabûrek makamında Yürük Semaî olarak bestelemiştir:

Ey gül ne èaceb silsile-i müşk-i terüñ var

21 Tiz çekmezsen cefÀ tìgin meni öldürmeğe Öldürür Àhir meni bir gün bu ihmÀlüñ senüñ

Ey şûh ne hoş can alıcı èişvelerüñ var22

Azürde dili şerhaladı tünd nigÀhuñ

Ey gözleri ahu ne yaman gamzelerüñ var23

Udi Nevres de Fuzûlî’nin:

ÁşyÀn-i murg-i dil zülf-i perìşÀnuñdadur

Kande varsam ey peri göñlüm senüñ yanuñdadur24

Çekme dÀmen nÀz idüb üftÀdelerden kıl hazer Göklere açılmasun eller ki dÀmÀnuñdur25

mısralarını İsfahan makamında, Ağır Aksak ölçüsüyle bir şarkı haline getirmiştir. Fuzûlî’nin Şiî olduğu tartışmaları araştırmacılar arasında devam ederken diğer taraftan Âlevî-Bektaşî toplumu Fuzûlî’yi Yedi Ulu Ozan’dan biri ve Şiî olarak kabul etmektedir. Bu sebeple onun bazı gazelleri, Bektaşîlerin Nefesi olarak Cem bezmlerinde okunup çalınır ve bunların ritmiyle sema edilirdi.

İstanbul Konservatuarının yayımlamış olduğu Bektaşî Nefesleri arasında Fuzûlî’nin bestelenmiş iki gazeli var; bunlardan biri Pençgâh makamındadır, güftenin matlaı şudur:

Mushaf dimek hatÀdur ser safha-i cemÀle Bu bir kitÀb sözdür fehmîden ehl-i hÀle26

22 Ey gül ne èaceb silsile-i müşk-i terüñ var V’ey serv ne hoş cÀn alıcı èişvelerüñ var

23

Acıtdı meni acı sözüñ tünd nigÀhuñ Ey nahl-i melÀhet ne èaceb telh berüñ var 24 ÁşyÀn-i murg-i dil zülf-i perìşÀnuñdadur Òanda olsam ey perì göñlüm senüñ yanuñdadur 25 Çekme dÀmen nÀz idüb üftÀdelerden vehm kıl Göklere açılmasun eller ki dÀmÀnuñdur 26 Mushaf dimek hatÀdur ol safha-i cemÀle Bu bir kitÀb sözdür fehm iden ehl-i hÀle

Diğeri Rast makamındadır, güftesi Fuzûlî’nin meşhur musammet şeklindeki gazelidir:

Beni candan usandırdı cefÀdan yÀr usanmaz mı Felekler yandı Àhımdan murÀdım şem’-i yanmaz mı

Meşhur hanendelerin sesleriyle plaklara alınmış Fuzûlî’nin pek çok manzumeleri bulunmaktadır. Tanburi Cemil’in plakları arasındaki şu gazeller Fuzûlî’nin güfteleriyle okunmuştur:

1. Hafız Osman Suzinâk makamında gazel:

Dil virme gönül èâşka ki èâşk âfet-i candır èÂşk èâfet-i can olduğu meşhur-i cihandır 2. Hafız Âşir Suzinâk makamında gazel:

27ÁşyÀn-i murg-i dil zülf-i perìşÀnuñdadur

Kande varsam ey peri göñlüm senüñ yanuñdadur 3. Mızıkalı Hafız Yaşar Hicaz gazel:

Bende Mecnÿn’dan füzun èâşıklık istièdÀdı var Âşık-ı sâdık menem Mecnÿn’uñ ancak adı var

gibi gazeller, bunların tespit edilmiş örnekleridir (Kam, 1959: 97–101).

Mustafa Uzun, adı geçen makalesinde Fuzûlî’nin ladinî eserleri arasında beste, semai, şarkı ve gazel formundaki güftelerine yer vermiştir. Bunlar arasında semai formunda bestelenmiş beyitleri şu şekildedir:

İsmail Dede Efendi’nin Isfahan yürük semâîsi: 1. Âh eylediğim serv-i hıramanın içindir

Kan ağladığım gonca-i handanın içindir Ârif Sâmi Toker’in Kürdîli Hicazkâr yürük semaisi: 2. Dost bî-pervâ, felek bî-rahm devrân bî-sükûn Dert çok, hem-derd yok düşman kavî tâli zebûn Münir Nurettin Selçuk’un Nihavent, Nakış yürük semaisi: 3. Ruhsârına ayb etme nigâh ettiğimi

27 ÁşyÀn-i murg-i dil zülf-i perìşÀnuñdadur Òanda olsam ey perì göñlüm senüñ yanuñdadur

Gözyaşı döküp nâle vü âh ettiğimi

Fuzûlî’nin şarkı olarak bestelenmiş eserlere şu beyitlerle başlayan şiirler örnek gösterilebilir:

İsmail Hakkı Bey’in Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn Mesnevisi’nde yer Mecnûn’un dilinden söylenen şiirin Nihavend şarkısı:

1. Öyle ser-mestem ki idrÀk etmezem dünya nedür Men kimim, sâkî olan kimdir mey-i sahba nedür Emin Ongan’ın Bestenigâr şarkısı:

2. Perîşân hâlin oldum sormadın hâl-i perîşânım

Gamından derde düştüm kılmadın tedbîr-i dermânım

Fuzûlî’nin 20 gazelinin bestelenmiş olduğu tespit edilmiştir. Bunlara örnek olarak da şu gazeller verilebilir:

Münir Nurettin Selçuk’un Hüzzam gazeli:

1. Kıldı zülfün tek perîşân hâlimi hâlin senin Bir gün ey bî-derd sormazsın nedir hâlin senin H. Sâdettin Arel’in Hüseynî gazeli:

2. Şifâ-yı vasl-ı kadrin hecr ile bîmâr olandan sor Zülâl-i şevk zevkın neş’e-i dîdâr olandan sor H. Sâdettin Arel’in Şevk-efzâ gazeli:

3. Ey gönül ol hançer-i müjgâna eylersin heves Kasd-ı cân ettin bekâ-yı ömrden peyvendi kes

Fuzûlî’nin lâ-dini eserleri arasına,

Yandı cânım hecr ile vasl-ı ruh-i cânân isterem Derd-mend-i firkatem dermân-ı dîdâr isterem

Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn Mesnevisi’nde yer alan beytiyle başlayan gazeline Refik Fersan tarafından bestelenmiş Selmek kârçesi de ilave edilebilir (Uzun, 1996: 332–333).

Fuzûlî’nin şiirlerinin dinî musikimize ait formlarla bestelenmiş eserler arasındaki yeri ve birinci gruptakilere kıyasla sayısı çok azdır. Bunda onun tasavvufî muhtevada pek çok şiiri bulunmakla birlikte, mutasavvıf bir şair olmasının yahut bu yönüyle tanınmış olmasının rolü büyük olsa gerektir. Ancak tekkelerde, özellikle de havassın devam ettiği tasavvufî topluluk ve tarikatlarda Fuzûlî’nin şiirlerinin kaside, gazel, durak ve ilahî olarak rağbetle okunmuş olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hatta onun şiirlerinin nefes olarak bestelenmiş bir iki örneğinden hareketle daha çok hece vezniyle ve kolay anlaşılır bir şekilde kaleme alınmış güftelerin tercih edildiği Bektaşî musikisinde de kullanılmış olması bu umumi rağbetin bir delili sayılabilir. Burada yeri gelmişken temas edilmesi gereken bir husus şudur: Nefesler gerek güfte gerekse musiki bakımından daha basit ve sade eserler oldukları hâlde, Fuzûlî’nin özellikle dil örgüsü bakımından ağır ve sanatlı şiirleri Bektaşîlerce niçin tercih edilmiştir? Sadeddin Nüzhet Ergun’un Türk Musikisi Antolojisi adlı eserinde de işaret ettiği bu meselede yaptığı izah konuyu açıklığa kavuşturmaktadır:

Bektaşîliğin esaslarından biri de davet olduğu için, maruf şahsiyetleri daima kendi tarikatlarında tanıtmak ve halkı bu zümreye ısındırmak isterler. Fuzûlî ve Şeyh Galib gibi pek meşhur birtakım divan şairlerini de bu tarikat mensubu gösterirler. Bu hususta istinad ettikleri en mühim delil Ehl-i Beyt muhabbetidir. Bir şair eğer Ehl-i Beyt muhibbi ise onların nazarında mutlaka Bektaşîdir. Hâlbuki Ehl-i Beyt muhabbeti İslamiyet’in esaslarından biridir (Ergun, 1942).

Ayrıca belirtmek gerekir ki Fuzûlî’nin nev’in en kuvvetli örneği olan Hadîkatü’s-süedâ adı makteli, bazı dergâh ve evlerde Muharrem aylarında on gece sırayla okunduğu gibi buradaki bazı şiirler de bestelenip Muharremiye/Muharrem İlahîsi olarak Sünni tekkelerde sevilerek okunmuştur (Uzun, 1996: 333).

Fuzûlî’nin dinî musiki formlarıyla bestelenmiş eserleri genel olarak ilahî diye isimlendirilebilir. İlahî olarak bestelenmek üzere yazılmış şiirler şeklinde tarif edilebilecek bu türe giren eserlerde esas olan muhtevasının dinî ve tasavvufi maksatlarla meydana getirilmiş olmasıdır. Bu bakımdan hemen her tür ve şekilde yazılmış manzumeler ilahî formunda bestelenmiştir. Ancak ilahiler de kendi aralarında bir takım tasniflere tabî tutulmaktadırlar. Aşağıda zikredilecek bu türler arasında güftesi Fuzûlî’ye ait olanlar şu örneklerde bestelenmiştir:

I. Tevşihler: Na’t olarak yazılmış veya daha genel bir ifade ile Hz. Peygamberi konu edinen şiirlerden tekkelerde Rebî’ülevvel ayında, ayrıca mevlid ve mirâciye bahirleri arasında okunmak üzere bestelenmiş olan ilahilere tevşih denilmektedir. İlahîlere göre daha ağır ve oturaklı eserlerdir. Fuzûlî’nin Tanbûrî Aziz Bey tarafından Hümayûn makamında tevşih olarak bestelenmiş bir na’tı tesbit edilebilmiştir:

Ey olan mi’râc burhân-ı ulüvv-i şân sana Yere inmiş gökten istikbâl edip Kur’ân sana

II. Duraklar: Mevlevilik dışındaki tarikatların hemen hepsinde kelimeleri tevhid zikrinden sonra okunan, bir tespite göre durak evferiyle ölçülmüş, araştırmacıların ekseriyetine göre ise serbest olarak icra edilen ilahilerdir. Bestesi ağır ve sanatkârane, icrası ise maharet isteyen bu formdaki eserler arasında Fuzûlî’nin:

Şifa-yı vasl-ı kadrin hecr ile bîmâr olandan sor Zülâl-i zevk şevkın neş’e-i dîdâr olandan sor

beytiyle başlayan şiiri Behlül Efendi tarafından Müsteâr makamında bestelenmiştir. III. İlahîler: Fuzûlî’nin bu formdaki birkaç eserinden ve en tanınmış olanlarından biri, Musullu Hâfız Osman tarafından Hüzzam makamında bestelenmiştir:

Vaslın bana hayat verir firkatin memât Sübhâne hâliku haleka’l-mevte ve’l-hayat beytiyle başlayan Türkçe-Arapça mülemma gazelidir.

IV. Muharremiyye: Fuzûlî’nin bu formda bestelenmiş en tanınmış eseri

Hadîkatü’s-Sü‘edâ isimli eserindeki “Mersiye-i İmâm-ı Hüseyn Radıyallâhu anh” başlıklı beş bendlik mersiyesidir.

Mâh-ı Muharrem oldu şafaktan çıkıp hilâl Kılmış gazâ döküp yüze hûn-birle eşk-i âl

Bendiyle başlayan bu mersiyenin Muharrem ayında tekkelerde pek içli ve yanık bir edâ ile ayrıca kaside şeklinde okunduğu da bilinmektedir. Dinî musiki icracıları arasında fevkalâde güzel mersiye okuyuşları ile tanınmış birçok mersiyehân bulunmaktadır.

Mâh-ı Muharrem oldu Meserret haramdır Mâtem bu gün şerîate bir ihtirâmdır

beytiyle başlayan ikinci bendi ise çeşitli makamlarda birkaç defa bestelenmiştir. Bu mersiyenin bestesi Fuzûlî’nin başka güftelerini de bestelemiş olan bestekâr Cinuçen Tanrıkorur’a aittir. Sanatkâr her bendin ilk ve son beyitleriyle vasıta beytini Dügâh makamında ve curcuna usulünde bestelemiştir.

V. Nefesler: Kısaca Bektaşî erkânlarında, törenlerinde okunmak üzere, halk musikisi eserlerine yakın ve ilahilere göre daha basit olarak bestelenmiş, büyük bir kısmı Bektaşî şairlerince yazılmış ve bu tarikatın Ehl-i sünnet dışı inanış ve anlayışlarını anlatan eserler şeklinde tarif edilebilir. Fuzûlî’nin iki şiiri üç ayrı makamda nefes olarak bestelenmiştir. Bunlardan:

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdam muradım şem’i yanmaz mı

beytiyle başlayan gazel Rast Mâye ve Karcığar makamlarında bestelenmiştir. Mushaf demek hatâdır ol safha-i cemâle

Bu bir kitâb sözdür fehmeden ehl-i hâle

beytiyle başlayan gazel ise Pencgâh makamında bestelenmiştir.

Son olarak Fuzûlî’nin aynı güftelerin çeşitli makamlardan bestelenmiş olanları da dâhil olmak üzere 100’e yakın eserinin mevcudiyetinden söz edilebilir. Bunlar arasında:

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdam muradım şem’i yanmaz mı

beytiyle başlayan gazel, biri beste, biri semâî, beşi şarkı ve iki defa da nefes olarak bestelenmiştir. Şimdiki tespitlere göre en çok bestelenen eser budur.

Öyle sermestem ki idrâk etmezem dünya nedir Ben kimem sâkî olan kimdir mey ü sahbâ nedir

beytiyle başlayan, Mecnûn’un dilinden söylenmiş gazel ise üçü beste, biri divan dördü de şarkı formunda olmak üzere sekiz defa bestelenmiştir (Uzun 1996: 336).

Fuzûlî’nin çeşitli makamlarda bestelenmiş diğer gazelleri şu şekildedir:

1. Acemaşîran Nakış Beste

Merhem koyup onarma sinemde kanlı dağı Söndürme öz elinle yandırdığı çerâğı

Aşkında her birinin öz zülfü boynu bâğı

Devran havâdisinden yok korkumuz28 Fuzûlî Dârü’l-emânımızdır meyhâneler bucağı

2. Gerdâniye Beste