• Sonuç bulunamadı

Gazelhanlar Tarafından İcra Edilen Fuzûlî Şiirleri

1.3. SÖZLÜ FORMÜL KURAMI VE HOMEROS

2.3.1. Gazelhanlar Tarafından İcra Edilen Fuzûlî Şiirleri

Sıra gecesi, harfene/herfene, yaren sohbeti gibi geleneksel halk meclislerinde çeşitli hikâyeler anlatılmakta, oyunlar gösterilmekte ve musiki icra edilmektedir. Fuzûlî şiirlerinin de halk meclislerinde okunduğu bilinmektedir. Bunlardan biri de Urfa sıra geceleridir.10

Musikinin yoğun bir biçimde görüldüğü halk meclislerinde, gazel okuyan kimselere gazelhan denilmektedir. Bu meclislerde, musiki icrası, kuvvetli bir gelenekle sürdürülmeye devam etmektedir. Öyle ki özellikle sazlı-sözlü icraların hâkim olduğu meclislerde ve bu tür meclis geleneğinin bulunduğu yörelerde gazelhanlar halk meclislerinde ayrıcalıklı yer edinmektedirler. Bu sebeple daha geniş kesimler tarafından gazel okuma geleneği benimsenmektedir. Muhsin Macit, “Urfa Sıra Gecelerinde ve Musiki Meclislerinde Okunan Gazellerin İşlevi” başlıklı makalesinde icra edilen gazellerin kuşaktan kuşağa aktarıldığı ve bu geleneğin özellikle Urfa, Harput, Diyarbakır ve tasavvufi çeşnisi belirgin olmakla birlikte Erzurum musiki meclislerinde de yaşadığını ifade etmektedir. Bu şekliyle okunan gazelin, divanın ve tecnislerin hem söz hem de nağmeleriyle halk zevkini şehir kültürü ve çalgılarıyla birleştiren mahallî klasikler olduğunu ifade etmektedir (Macit, 2010: 85).

Divanlardan devşirilen gazelleri meşk geleneğiyle icra eden gazelhanlara halk özel bir ilgi göstermektedir. Çünkü hem sesleri hem de icra performansları Allah tarafından kendilerine lütfedilmiş, özel kimseler olarak görülmektedir.

Halkın farklı bir değer gösterdiği gazelhanların geleneklerinin tarihi de bu açıdan önemlidir. Geleneğin tarihinin eskiye dayanması onun ne kadar köklü bir geçmişe sahip olduğunun da bir göstergesi olmalıdır. Konuyla ilgili araştırma yapıldığında göze ilk çarpan çalışma İlhan Başgöz ve Abuzer Akbıyık’ın birlikte hazırladıkları “Tenekeci Mahmut Güzelgöz”. Urfalı Tenekeci Mahmut Güzelgöz adlı çalışmalarıdır. Bu çalışmada gazelhanlık geleneğinin tarihî geçmişine değinilmekte

10 Yapılan araştırmalarda diğer halk meclislerinde Fuzûlî şiirlerinin okunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamıştır.

ve Urfa folklorunda anlatılan bir rivayet aktarılmaktadır. Bu çalışmaya göre, günümüzde sıra gecelerinde ve medya organlarında icra edilen gazelhanlık geleneğinin geçmişini 17. yüzyıla kadar dayandıranlar olduğunu belirten yazarlar Kuloğlu Mustafa adlı bir âşıkla IV. Murat arasında geçen bir rivayeti de şu şekilde aktarmaktadır:

IV. Murat, Bağdat seferinden dönerken Urfa’da konakladığı sırada Kuloğlu Mustafa’yı dinlemek ister. Ancak Kuloğlu Mustafa padişahın huzuruna çıkmayı kabul etmez. Bunun üzerine kılıç zoruyla kendisini padişahın huzuruna çıkarırlar. Padişaha mahur makamına yakın, maya ile başlayan “ Bülbül güle kon dikene konma” adlı türküyü okur. Padişah hiç duymadığı bu türkünün makamını sorduğunda Kuloğlu Mustafa, “Kılıçlı makamıdır” diye cevap verir. O günden sonra Urfa’da bu makamda okunan eserlere “Kılıçlı Makam” adı verilmiştir (Akbıyık 2006: 68–69).

Gazelhanlar geçimlerini gazel meşk ederek sağlayamadıkları için birçoğunun asıl mesleği farklıdır. Cem Behar, gazelhanların asıl mesleklerini tespit ettiği “Osmanlıda Musiki Öğrenim ve İntikal Sistemi: Meşk” başlıklı makalesinde Urfalı gazelhanların büyük çoğunluğunun esnaf veya zanaat erbabı olduğunu az sayıda da devlet memurunun bu sanatı icra ettiğini klasik Türk müziğinin ustaları gibi gazelhanların da önemli bir kısmının müezzin veya hâfız olduğunu ifade etmektedir. Behar, makalesinin devamında aralarında mevlithanların da olduğu orta sınıftan bu insanların usta-çırak ilişkisine dayalı meşk sistemiyle geleneğe dâhil olduklarını belirtmektedir (Behar 1988: 83–108). Macit, yukarıda adı geçen makalesinde Cem Behar’ın makalesine gönderme yaparak gazelhanlık geleneğinin sürdürülmesinde çırakların ezber kabiliyetlerinin payının büyük olduğuna vurgu yapmış, bu sebeple meşkin, aynı zamanda bir hafıza eğitimi olduğunu savlamıştır (Macit, 2010: 87).

Usta çırak ilişkisi içerisinde yetiştiklerini ifade eden gazelhanlar, hem sözleri/şiirleri hem de şiirlere eşlik eden ezgileri birlikte öğrenmektedirler. Bu da ustayla geçirilen zaman dilimleriyle doğru orantılıdır. “Ustaya yakın olmak,” bu nedenle önemlidir. Akbıyık’ın gazelhanların “ustaların gittiği mekânların yakınında ya da ev ya da bağ kiraladıklarına” ve bu sayede “ustaların seslendirdiği gazelleri ezberlediklerini” belirtmektedir.11 Abuzer Akbıyık’ın 1986 yılında Şanlurfa’nın ünlü

11 Gazelhan Kolay Yetişmiyor, (28 Ocak 2006)

http://www.Millîgazete.com.tr/haber/Gazelhan_kolay_yetismiyor/15681#.UV2DrJOeOmV alındığı tairh 04 Nisan 2013.

gazelhanlarından Tenekeci Mahmut Güzelgöz ile yaptığı röpotajdaki şu anekdot da usta-çırak ilişkisinin ilginç bir örneğini sunmaktadır:12

Mesleği tenekecilik olan Mahmut Güzelgöz bu sebeple tenekeci lakabı ile bilinmektedir. Güzelgöz, bu işe ilk olarak altı, yedi yaşına gelince annesiyle beraber bazı kına gecelerine, dağ haremlerine ve özel toplantılara iştirak ederek ve buralarda kadınlarla beraber hoyrat, mani söyleyerek başlamıştır. Derviş Ahmet, Tahir, Mustafa Çavuş gibi isimlerden dersler alan Güzelgöz, ustalarını tamamen kulaktan dinleyerek öğrendiği hoyrat, uzun hava ve gazelleri ile taklit etmiştir. Kadınların da kendi aralarında icra meclisleri yaptıkları buradan da anlaşılmaktadır. Erkeklerin ve kadınların yarı ortamlarda eğlendikleri ve ayrı ortamlarda gazeller seslendirdikleri bilinmektedir.

Güzelgöz usta-çırak ilişkisinin çok önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. Derviş Ahmet’in kendisinin ustası olduğunu kendisinin de Mehmet Özbek, Abdullah Varak, Lütfi Emiroğlu, Halil Çekirge, Kazancı Bedih, Mehmet Güçlü ve Delioğlu’na ustalık yaptığına değinmektedir. Eski ustaların bildikleri gazelleri yanlış okunur ve yanlış yayılır endişesi ile çoğu defa kimseyle paylaşmadığını hatta kendi ustasının Fuzûlî’nin gazelinin yarısını bir de Abdî’nin gazelinin yarısını birleştirerek okuduğundan bahsetmektedir. Ustasından gazel öğrenmek için çok sıkıntı çektiği döminde radyo, televizyon ve teyp gibi aletler olmadığı için öğrenmenin tek yolunun ustası olduğunu belirten Güzelgöz, bununla ilgili bir anısı şöyle aktarmaktadır.

“Meclisin düzenleneceği akşam mekâna herkesten önce erken gelen Güzelgöz, kimseye görünmeden ustası Derviş Ahmet’in bulunduğu odanın hemen yan odasına geçer. Ustasının okuduğu gazeli iyice dinleyerek ezberler. Daha sonra yeni gelmiş gibi yaparak meclise dâhil olur. Gazel okuma sırası kendisine geldiğinde gazellerini okuduktan sonra ustasından biraz önce dinlediği fakat daha ustasının kendisine öğretmediği gazeli de okur. Bunun üzerine ustası şaşırarak bu gazeli kendisine öğretmediğini ve nerden öğrendiğini sorunca Tenekeci Mahmut durumu anlatır.”

Ong, 20. yüzyıl halk ozanlarıyla yapılan ve kaydedilen söyleşilerin, ozanların gösteri kayıtlarını desteklediğini tespit etmiş ve bu gösteri kayıtlarına değinmiştir. Bu söyleşilere ve gözlemlere dayanarak halk ozanlarının nasıl öğrendikleri hakkında

12 (Akbıyık, 1986), Tenekeci Mahmut Güzelgöz ile Röportaj ve Müzik Faslı Görüntüleri, alındığı tarih 04 Nisan 2013. http://www.dailymotion.com/video/xe4c3q_urfaly-unlu-gazelhan-tenekeci-

bilgiler elde edilmiştir. Tenekeci Mahmut’un yukarıdaki hikâyesi bu bağlamda Ong’un şu ifadelerini akla getirmektedir.

Destansı şarkılarını, başka ozanların tek bir kez aynen tekrarlamadan, ama standart izlekler için standart kalıplarla söyledikleri şarkıları aylar ve yıllar boyu dinleye dinleye öğrenirler. Elbette şarkıdan şarkıya kalıplar ve konular da değişebilir; ozandan ozana da aynı şarkı ve şiirin “bitiştirilişi” farklı olabilir. Hatta belirli söz kümeleri, hangi ozanın aktarmış olduğunu bile ele verebilir. Ancak bütün bu şarkı malzemesi, konuları, kalıpları ve kullanış biçimleri belli bir geleneğin malıdır. Özgünlük, yaratılan yeni malzemede değil, geleneksel malzemeleri her ayrı ortama uydurabilmekte ve dinleyici topluluğunu derinden etkileyebilmektedir (Ong, 1999: 77-78). Tenekeci Mahmut’un anlattıkları ile Ong’un şöyleşilere ve gözlemlere dayanarak elde ettikleri bilgiler ışığındaki tespitlerinde her iki durumda da ozanın ya da icracının şarkılarını söylerlen ustasından dinleye dinleye ezberlediğinden ve bazı yerleri farklılık gösterse bile belli gelenek kalıplarının kullanıldığından bahsedilmektedir. Öğrenmenin bu kadar zor olduğu bir dönemde teyp gibi kafasına kaydederek ezber yaptığını, saatlerce ustasını dinlediğini belirten Güzelgöz, çok çetin şartlar altında gazel öğrenmeye çalıştıklarını hatta bunun için ustalarının özel işlerini yaptıklarını onlara hizmet ettiklerini belirtir. Şimdiki gençlerden şikâyetçi olan Güzelgöz, gençlerin heves etmediğine, gelip sormadıklarına ve iki, üç türkü öğrendikten sonra usta oldum diyerek çekip gittiklerinde yakınmaktadır. Sözlü kültürün hâkim olduğu usta çırak ilişkisinde dinleyerek öğrenme, usta malı söyleme her zaman gazehanlığın kuralları arasında sayılmıştır.

Divan edebiyatı geleneğinin etkisini eskisi gibi sürdürmediği günümüzde sıra geceleri ile birlikte divan şiiri örnekleri günümüze taşınmaktadır. Günümüzde anlamları bir bir unutulan sözcükleri barındıran ve artık gündelik hayatta kendisine çok da yer bulamayan bu gazellerle eğlence meclislerinde karşılaşılması oldukça dikkat çekicidir. Başka başka meslekler icra eden ve divan şiiri geleneğinden uzakta yetişmiş kişiler tarafından sürdürülmesinin gazelhanlık geleneğine birtakım etkileri olmuştur. Bu etkilerden en önemlisi, gazellerin icrasında müziğin vazgeçilmez bir unsur oluşudur. Gazelhanlar sözleri ezgilerle birlikte öğrenmektedirler. Bu sayede aslında artık anlam dünyalarında yer almayan kelimeleri, tamlamaları müzik ve ritm yoluyla anımsamaktadırlar. Ezber, tekrarlama ve sıra gecelerine çok sık katılma da öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Ancak çırak olarak seçilecek kişinin de yeterli bir alt yapıya sahip olanların tercih edilmesinde önemli bir belirleyicidir:

Usta gazelhanların geçmişte icazet verdikleri gazelhanlarda ses güzelliğinin yanı sıra iyi bir müzik kulağı, geniş ses aralığı ve edebi bilgiye sahip olma şartlarını aradığını aktaran Akbıyık, ''Usta gazelhanlar edebiyat bilgisi iyi olmayan birinin gazele sesiyle hayat veremeyeceğini düşünüyorlardı. Çünkü edebi yönü zayıf olan birinin gazeldeki anlamları farklı yorumlayabileceğinden endişe ediliyordu.13

Divan edebiyatı geleneği içerisindeki şuara meclislerinin şair adaylarının yetişmesindeki rolü ve önemi gazelhanları yetiştiren sıra geceleri meslisleri için de geçerlidir. Kazancı Bedih’in sıra gecelerini yüzlerce türkü, gazel, maya ve hoyrat öğrenilen bir konsevartuvar olarak nitelendirişi de bunu ortaya koymaktadır.14

Urfa musiki meclislerinde icra edilen gazeller arasında Abdî, Kânî gibi mahallî klasiklerin, Kuddusî gibi mutasavvıfların ve ilginç bir tesadüfle Yaşar Nezihe Bükülmez’in gazellerinin yanı sıra Ahmet Paşa, Nabî ve Fuzûlî gibi divan şairlerinin şiirleri de yer almaktadır. Türkülerin oluşumunda aruzlu türlerin de etkili olduğu bilinmektedir. Ali Yakıcı, Halk Şiirinde Türkü -Tanım-Tasnif-İnceleme-Metin- adlı eserinde divan, selis, semai gibi âşık fasılları içinde yer alan türkülerden başka Fuzûlî, Nesîmî ve Nedim gibi kullandığı dil ve mazmunlar bakımından halkın kendisine yakın hissettiği kimi divan şairlerinin gazellerinin de türkü repertuvarındaki yerini aldığı ve özellikle Harput, Urfa, Kerkük, Diyarbakır vb. türkülerinde Fuzûlî’nin de aralarında olduğu aruz veznini kullanan şairlerin tesirinin görüldüğünü ifade etmektedir (Yakıcı, 2007: 175). Yakıcı aynı eserinde sıra gecelerindeki türkü icralarına değinerek türkü ve gazeller arasında genellikle hoyrat okunduğuna vurgu yapar ve Fuzûlî’nin “Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı” mısrasıyla başlayan gazelini gecede okunan önemli eserler arasında göstermektedir (Yakıcı, 2007: 251). Urfalı gazelhanların repertuvarlarında yer alan gazeller bu kadarla sınırlı değildir. Macit, adı geçen makalesinde yaptığı araştırmaya göre şairlerin şiirlerinin okunma sıklığı bakımından ikinci sırayı Fuzulî’nin aldığını tespit etmiştir. Fuzûlî’nin şiirsel üslubu açısından diğer şairlerden çok farklı bir yerde olduğu birçok meclis ortamında icra edilmesinden de anlaşılmaktadır. Makalesinde bu duruma vurgu yapan Macit, hem yüksek kültürün temsilcileri tarafından hem de

13 Gazelhan Kolay Yetişmiyor, (28 Ocak 2006)

http://www.Millîgazete.com.tr/haber/Gazelhan_kolay_yetismiyor/15681#.UV2DrJOeOmV alındığı tairh 04 Nisan 2013.

14 Mehmet Demir (18 Ocak 2012). Âşık Gazelhan: Kazancı Bedih.

http://www.gazeteipekyol.com/koseyazisi/asik_gazelhan-_kazanci_bedih_657.html alındığı tarih 04 Nisan 2013.

belli başlı Osmanlı kültür merkezlerinin dışında halk musikisiyle klasik musikinin harmanlandığı muhitlerdeki sanatkârlar tarafından güftesi Fuzulî’ye ait gazellerin sevilerek okunduğunu hatta âşık edebiyatının temsilcileri tarafından da üstat olarak kabul edildiğini belirtmektedir (Macit, 2010: 90–91).

Gazel okuma geleneğinde de başka gelenek aktarımlarında olduğu gibi yazılı olmayan belli kaideler olduğu söylenebilir. Gazelhanlar yazılı olmayan bu kurallara sözleşmişçesine uymakta ve özen göstermektedirler. Buna göre, gazelhanlar belli makamlarda gazel okurlar. Ancak bu makamların öğrenilmesinde nota yazısı değil, meşk geleneğinin kuralları geçerlidir. Klasik edebiyat şairlerinin kendilerini yetiştirme gelenekleri içinde yer alan icrada bulunma ya da icra ortamlarında bulunarak şiir yazmayı veya başkaları tarafından yazılan şiiri icra etmeyi öğrendikleri yönteme benzer bir yolla gazelhanlar da icra etmeyi öğrenmektedir. Dolayısıyla başlangıçta yazılı metinler olsa da sözlü gelenek içinde gazeller icra edildiğinden zaman zaman orijinal metinlere müdahale söz konusu olmaktadır. Böylece icra edilen şiirin çeşitlemeleri oluşmakta hatta şiir çeşitlemelerinden bir icra kolu oluşturarak gelenek içinde devam etmektedir. Bunun iki sebebi üzerinde duran Macit, ilk olarak gazelin veznini bozmayacak şekilde yapılan kelime değişimlerine değinmektedir. Bu durumu örneklendiren Macit, gazelhanın, yedi beyitli bir gazelin sadece beş beytini okuduğunu bazen vezni bozmayacak şekilde söz ve söz gruplarının yerine muhitin aşina olduğu, yerel çağrışımları olan ve anlamı pekiştirdiğine inanılan farklı tercihlerde bulunabildiğine değinmektedir. Böyle bir değişime örnek olarak Leylâ Hanımın gazeline “dünyâda” sözcüğüyle başladığı hâlde Kazancı Bedihin, bu gazele “aldanma” sözü ile başladığını bu tercihte dizede ikinci sırada yer alan “gönül” kelimesinin etkisi olduğunu göstermektedir. “Aldanma gönül” ibaresinin, vezin bakımından bir sorun oluşturmadığı gibi muhitin türkülerden aşina olduğu bir kullanım olması bakımından da geleneğe daha uygun olduğunu belirten Macit, ikinci olarak gazelhanın müzik cümlesini tamamlamak için gazel dizesinin başına, sonuna “aman aman, eyvah, âh” gibi sözcük ve ünlemler eklediğini ve böylece küçük de olsa değişiklik yapıldığını belirtmektedir. Bu durumları gazelhanların tercihleri olarak yorumlayan Macit, meşk geleneğiyle metinleri ezberleyen gazelhanların gazelleri tahmin edilemeyecek düzeyde doğru okuduklarını demek ki, gazelhanların gazelleri anlayarak okuduklarını gösterdiğini tespit etmiştir (Macit, 2010: 92).

Musiki üzerine ve özellikle de Şanlıurfa musikisi üzerine çalışan Akbıyık, “Şanlıurfa ve Musiki” başlıklı makalesinde makam geleneğine uygun olarak gazel ve hoyrat okuyan gazelhanların isimlerini sıralamaktadır. Bu sıralamaya göre, Kazancı Bedih, Gulha Hafız, Akif Hoca, Şevki Hafız, Karaköprülü İsmail, Ömer Hafız, Arabizade Fazlı, Fazoyun oğlu Mustafa, Dede Osman, Mustafa Şahin, Naci Yoluk, Azem Osman (Uluoğlu), Fırıncı Mahe (Gözoğlu), Mustafa Savaş, İbrahim Özkan, Keçeci Emin (Taşkıran), Melik Mehmet (Madak), İzzet Çullu, Halhallı gibi isimler geleneğe bağlı gazel ve hoyrat okuyan isimlerdir (Akbıyık, 1996: 50). Ancak bu isimlerden birçoğu günümüzde yaşamamaktadır. Bununla birlikte pek azının da icraları kayıt altına alınabilmiştir. Kayıt altına alınan gazelhanların icraları arasında Fuzûlî şiirlerinin de olduğu görülmektedir. Macit, adı geçen makalesinde Urfa sıra gecelerinde icra edilen şiirlerin arasında Fuzûlî şiirlerinin de olduğunu belirtmektedir(Macit, 2010: 91). Kazancı Bedih, Osman Azem, Bekçi Bakır, Çulha Hafız, gibi gazelhanların okuduğu Fuzûlî’ye ait altı gazelin matla beyitleri şu şekildedir:

1. 1. 1. 1.

Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Meni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem‘i yanmaz mı

(Kazancı Bedih; Akbıyık, 1999: 567; Akyüz, 1990: 259-260) 2.

2. 2. 2.

Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün

Hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı Garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı

(Kazancı Bedih; Akbıyık, 1999; 574: Akyüz, 1990: 264) 3.

3. 3. 3.

Mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün Kerem kıl kesme sâkî iltifâtın bî-nevâlardan Elinden geldiği hayrı dirîğ etme gedâlardan (Osman Azem; Akyüz, 1990: 235)

4. 4. 4. 4.

Fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün

Mende Mecnûndan füzûn âşıklık isti‘dâdı var Âşık-ı sâdık menem Mecnûnun ancak adı var (Bekçi Bakır; Akyüz, 1990: 167)

5. 5. 5. 5.

Mef‘ûlü Mefâ‘îlü Mefâ‘îlü Fe‘ûlün Cân verme gam-ı aşka ki aşk âfet-i cândır Aşk âfet-i cân olduğu meşhûr-ı cihândır (Çulha Hafız; Ayan, 1981: 138)

6. 6. 6. 6.

Fâ‘İlâtün Fâ‘İlâtün Fâ‘İlâtün Fâ‘İlün

Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür Men kimem sâkî olan kimdür mey-i sahbâ nedür (Kazancı Bedih; Ayan, 1981: 352)

Gazelhanların okuduğu Fuzûlî şiirlerinden 5. ve 6. numaralı makta beyitleri verilmiş şiirler Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn Mesnevisi’nde diğer şiirler ise Türkçe

Divanı’nda yer almaktadır. 5 numaralı gazel “mecnun atası dilinden” başlığını, 6 numaralı gazel ise “mecnun dilinden” başlığını taşımaktadır. Sıra geceleri geleneğinde kadın gazelhanlar bulunmamaktadır. Zaten sıra geceleri geleneğinin hâli hazırda yaşatıldığı coğrafyada toplumun sosyolojik yapısı gereği kadının erkeklerin de katıldığı bir ortamda şarkılı müzikli icralarda bulunması uygun görülmemektedir. Bu sebeple gazelhanların tamamı erkek yorumculardan oluşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Leylâ ve Mecnûn Mesnevisi’nden seçilen gazellerin tesadüfen seçilmediği görülmektedir.

“Cân verme gam-ı aşka ki aşk âfet-i cândır Aşk âfet-i cân olduğu meşhûr-ı cihândır”

“Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür Men kimem sâkî olan kimdür mey-i sahbâ nedür”

maktalı gazel ise “mecnun dilindendür” başlığı ile Leylâ ve Mecnûn Mesnevisi’nde yer almaktadır. Gazelhanların okumayı tercih ettikleri gazellerin cinsiyet kimlikleri açısından erkek ağızlı olduğu görülmektedir.

Sıra gecelerinde icra edilen Fuzûlî şiirlerinde bir diğer husus ise, okunan tüm Fuzûlî şiirlerinin aşk içerikli olması ve çekilen aşk acısını anlatmasıdır. Gazelhanlar şiirleri icra ederlerken kendilerini de gazeli içselleştirip aynı acıyı ya da benzer acıyı hissetmekte ve böylece icra daha içten ve samimi olmaktadır. Dokunaklı bir söyleyiş ile dinleyici için de benzer etkiler bırakan icralar duygusal yoğunluklar yaşanmasına sebep olmaktadır.

Fuzûlî’nin okunan gazellerinin vezinlerine bakıldığında kullanım sıklığına göre şöyle bir dağılımın olduğu görülecektir:

1) Mef‘ûlü mefâ‘îlü mefâ‘îlü fe‘ûlün Fuzûlî 5

2) Mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün Fuzûlî 1, 3

3) Fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün Fuzûlî 4, 6

4) Fe‘ilâtün fe‘ilâtün fe‘ilâtün fe‘ilün Fuzûlî 2

Fuzûlî’nin şiirlerinin vezin kalıplarından yukarıdaki sıralamada gazelhanların iki ve üç numaralı vezin kalıplarının diğerlerine göre kullanım sıklığının fazla olduğu görülmektedir. Gazelhanların söylemiş olduğu Fuzûlî’ye ait iki gazelin vezin kalıbı “Mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün” şeklindedir. Bu bahrin sâlim şekli Hezec Bahri (= güzel sesle şarkı söyleme), diğeri iki gazelinin vezin kalını ise “Fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün” şeklindedir. Bu bahrin sâlim şekli ise Medîd Bahri (= uzatılmış)dir.15 Gazelhanların Fuzûlî’den okuduğu gazelleri tesadüfen seçmediği

15 Vezin kalıpları için bkz. İpekten, Haluk (1999): Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yayınları, İstanbul. s.134.

buradan da anlaşılmaktadır. Sadece gazellerin konusu değil aynı zamanda gazellerin sâlim şekilleri de gazellerin seçiminde önem arz etmektedir. Bu sebeplerden dolayı her gazelin seslendirilemeyeceği söylenebilir.

Macit, divan şiirinde en sık kullanılan kalıpların aşağıdaki gibi sıralandığını ve bu durumunun da geleneğe uygun olduğunu ifade etmektedir.

1. Mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün 2. Fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün 3. Fe‘ilâtün fe‘ilâtün fe‘ilâtün fe‘ilün 4. Mef‘ûlü mefâ‘îlü mefâ‘îlü fe‘ûlün

Fakat divan şiirinde kullanım sıklığı bakımından dördüncü sırada olan kalıp, burada ilk sırada görülmektedir. Diğer divan şiirlerinde olduğu gibi bu durum Fuzûlî’nin okunan şiirinde de görülmektedir. Macit, bu durumu Mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün kalıbının, gerek açık hecelerinin fazlalığı gerekse ritmindeki değişkenlik sebebiyle musiki diline aktarılmaya elverişli olmasıyla açıklamaktadır. Bunun yanında bilhassa son devir divan şairlerince daha çok tercih edilmiş bir kalıptır. Urfa gazelhanlarca okunan gazellerin şairleri de, Ahmed Paşa, Fuzûlî ve Nâbî dışındakiler, 18. yüzyıl sonrasında yetişen mahallî klasiklerdir (Macit, 2010: 90).

İcra edilen Fuzûlî şiirleri bu şekilde gelenekteki yerini de almış olmaktadır. Gazelhanların severek okudukları Fuzûlî şiirleri, gazelhanlar tarafından söylenen başka şairlere bile ilham kaynaklığı etmektedir. Fuzûlînin böylesine bir etkiyi, şiirlerindeki sade ve lirik söyleyişten kaynaklanan üslup özelliğinden sağladığı