• Sonuç bulunamadı

a)-Yönetenler b)-Yönetilenler

1-Seyfiye 2-Kalemiye 3-İlmiye Tüccar ve esnaflar

Köylüler Göçebeler Saray halkı

1. Osmanlı Toplumunun Etnik Yapısı

 Kuruluş Dönemi’nde Osmanlı toplumunun büyük çoğunluğu Türkmenlerden oluşuyordu.

 Zamanla sınırların genişlemesine paralel olarak Slavlar, Bulgarlar, Rumlar, Araplar, Romanlar ve Ermenilerde Osmanlı sınırları içine dâhil olmuşlardır.

 Osmanlı Devleti, bu kadar farklı milletleri hoşgörülü bir politika uygulandığından uzun süre idare edebilmiştir.

Osmanlı Devleti, Ermeniler için “Milleti Sadıka” tabirini kullanmıştır.

 1789 Fransız İhtilâli’nin yaymış olduğu milliyetçilik akımı Osmanlı idaresi altında yaşayan azınlıkları etkilemiş ve bu milletler birer birer Osmanlı Devleti’nden kopmuşlardır.

2. Osmanlı Toplumunun Sosyal Yapısı

 Osmanlı Devleti, çok uluslu ve çok dinli bir yapıya sahipti.

 Ancak Türkler, devletin kurucusu olarak esas unsuru meydana getiriyordu. Fakat yine de bütün Müslümanlar hâkim unsur durumundaydılar.

 Osmanlı Devleti'nde toplum, yönetenler (asken) ve yönetilenler (reaya) olarak ikiye ayrılıyordu a) Yönetenler (Askeriler)

 Askeri sınıf yani yönetenler, padişahın kendilerine dini adli askeri ya da idari yetki tanıdığı devlet görevlilerinden oluşmaktaydı.

 Askeri sınıfın en önemli özelliği vergi yükümlülüğü dışında bırakılmalarıdır.

 Padişahın idari ve dini yetki tanıdığı devlet görevlileridir.

 Bunlar, saray halkı, Seyfiye, İlmiye ve Kalemiye gruplarından oluşuyordu.

1) Saray Halkı:

 Bu sınıfın en üstünde Padişah bulunur. Osmanlı Devletinde hem padişahların oturdukları yer, hem de en yüksek devlet görevlilerinden bazılarının çalıştığı merkez saraydı

2) Seyfiye:

 Osmanlı toplumunda, yönetim görevi de bulunan askeri grup 'seyfiye" olarak adlandırılmıştır.

 Seyfiye, ehl-ı örf veya ümera olarak da isimlendirilmiştir.

 Seyfiye kapıkulu ve tımar sistemleri içinde yetişen ve görev yapan kişilerden meydana geliyordu.

 Sadrazam, beylerbeyi, sancak beyleri, neferler, tımarlı sipahiler

 Bu sınıf askerlik ve yöneticilik yapıyordu ve vergiden muaf tutulmuşlardı.

3) İlmiye:

 Bu sınıfı oluşturan kişilere ulema adı da verilmektedir.

 Bu sınıfın en kıdemlisi şeyhülislam ve kazaskerdir.

 İlmiye, yargıçlık, noterlik ve mahalli yönetim işlerini yürüten kadılardan, tıp ve müneccimlik yani astroloji alanındaki uzmanlar ile her seviyedeki eğitim ve öğretim elemanlarından meydana geliyordu

 Kadılar, kazaskerler, imamlar, müezzinler, şerifler, tarikat şeyhleri, şeyhülislam ve Hz. Peygamber'in soyundan gelen seyyid ve şerifler de ilmiyeye dâhildi.

 İlmiye mensuplarının büyük çoğunluğu Türk asıllıdır.

4) Kalemiye:

 Osmanlı idari ve mali bürokrasisinin mensuplarından oluşuyordu.

 Bir nevi devletin bürokrat kesimidir.

 Divan'daki temsilcileri Nişancı ve Defterdarlardı.

 Defter eminleri, reisülküttap, Anadolu ve Rumeli defterdarı, nişancı

 Kalemiye mensuplarında usta – çırak ilişkisi göze çarpmaktadır.

b) Yönetilenler (reaya, tebaa, halk)

 Osmanlı Devleti'nde yönetilenlere reaya (halk) adı verilmektedir.

 Osmanlı toplumunun büyük bir kısmını oluşturmaktadır.

 Köylüler, şehirliler, göçebeler, askeri, ilmi ve kalemi olmayanlar bu sınıfı oluşturmaktadır.

 XIX. yüzyıldan sonra reaya, daha çok Müslüman olmayanlar için kullanılırdı.

 Reaya ile askeri sınıfın farkı, reayanın vergi ödemesi, askerlerin ise vergi vermemesiydi.

 Yönetilenler dini yönden de ikiye ayrılmıştı:

o Müslümanlar: Müslümanlar yönetici olurlar, askerlik yaparlar ve öşür verirlerdi. Müslümanlar genellikle, tarım ve sanatla uğraşırlardı.

o Gayrimüslimler: Askerlik yapmazlar, buna karşılık "Cizye" denilen vergiyi verirlerdi. Cizye yetişkin ve sağlıklı erkeklerden alınırdı. Genellikle ticaret ve tarımla uğraşıyorlardı. Islahat Fermanı ile devlet memuru olma hakkını elde ettiler.

Yerleşim Durumuna Göre Osmanlı Toplumu 1) Köylüler

 Köylerde oturup, çiftçilikle uğraşıyorlardı.

 Kendilerine verilen toprağı işler, geçimini sağlar ve devlete vergi öderler.

2) Şehirliler

 Şehirlerde oturup, ticaret ve sanatla uğraşıyorlardı.

 Şehirlilerde kendi aralarında:

a) Askeriler b) Tüccarlar c) Esnaflar

 olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır.

3) Göçebeler (Konargöçerler)

 Bunlara Yörük adı veriliyordu.

 Geçim kaynakları hayvancılıktı.

Devlete küçükbaş hayvan vergisi (âdeti ağnam), sürülerden alınan vergi (ağıl resmi) ve ayrıca yaylak, kışlak vergisi ödüyordu.

 Göçebeler kavşak ve dağ geçitlerini korumakla görevliydiler.

 Gerekli durumlarda askere alınıyorlardı.

 Nehir veya deniz kenarında yaşayanlar donanmaya yardım ediyorlardı.

3) SOSYAL HAREKETSİZLİK a) Yatay Hareketlilik

 Devleti oluşturan fertlerin herhangi bir statü değişmesi olmadan bir yerden başka bir yere göç etmesine denir.

 Orta Asya’dan Anadolu’ya, Balkanlara veya Avrupa’ya yapılan göçler örnek olarak gösterilebilir.

 Ülke sınırları içinde insanların bir bölgeden başka bir bölgeye, köyden şehre göç ederek yerleşmesi olayına yatay hareketlilik denir. Bu hareketlerden bir kısmı kendiliğinden gerçekleştiği gibi bir kısmı da devletin imar ve iskân politikasının uygulanması sonunda gerçekleşmiştir.

b) Dikey Hareketlilik

 Dikey hareketlilikte sınıflar arası geçiş söz konusudur.

 Meselâ yöneten sınıfından yönetilen sınıfına geçme veya yönetilen sınıfından terfi edip yöneten sınıfına geçme gibi.

 Dikey hareketlilik gayrimüslimler için de geçerliydi. Meselâ Devşirme sistemi ile bir gayrimüslim sadrazamlık makamına kadar yükselebiliyordu.

 Kısaca Dikey hareketlilik, bir kişinin, yönetenlerden yönetilenlere ya da yönetilenlerden yönetenler sınıfına geçiş yapabilmesidir. Yönetilen statüsünden yöneten statüsüne geçmenin üç şartı vardı: Müslüman olmak, üzerine aldığı vazifeleri en iyi şekilde yerine getirmek ve padişaha tam bir sadakatla bağlı olmak

4) MİLLET SİSTEMİ

 Osmanlı Devleti bünyesinde Hristiyan Yahudi, Ermeni gibi farklı etnik gruplar yaşıyordu.

 Devlet uyguladığı politikalar sayesinde bu farklı grupları rahatça bir arada tutmuştur.

 Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra buradaki Rum ve Ermenileri özerk cemaatler şekline getirmiş hatta bu unsurların başına bizzat patrik atamıştır.

Osmanlı özerk cemaatler şeklinde örgütlediği bu unsurlara daha sonra “millet” adını vermiştir.

 Osmanlı Devleti’nin ülkede yaşayan toplulukları etnik kökenini dikkate almaksızın, din ya da mezhep esasına göre örgütleyerek yönetme biçimine “millet sistemi” deniliyordu. Devlet, her inanç topluluğunu kendi içinde serbest bırakarak onlara belirli bir özerklik tanımıştı. Osmanlı toplumunda Türk, Arap, Acem, Boşnak ve

Arnavutlar, Müslüman çoğunluğu oluştururken Ortodoks, Ermeni ve Yahudiler diğer üç temel millet olarak kabul ediliyordu

Fatih Sultan Mehmet, 1461’de İstanbul’da Gregoryen Ermeni Patrikhanesi’ni kurdu.

 Bursa Metropolit’i Ovakim’i patrik olarak atadı.

 Fatih Sultan Mehmet’in başlattığı bu uygulama Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde genişleyerek devam etmiştir.

II. Mahmut’a ait aşağıdaki söz, Osmanlının millet sistemine ne kadar önem verdiğini gösterir. “Ben tebaamdan Müslümanları camide, Hristiyanları kilisede, Yahudileri ise havrada görmek isterim.”

 Tanzimat ve Islahat Fermanları ile Ermenilere verilen imkânlar daha da artırılmıştır.

 Yine 1876 ve 1908 yılında açılan Osmanlı Mebusan Meclisi’nde birçok azınlık milletvekili görev yapmıştır.

 Yahudilerde Osmanlı toplumunun önemli bir unsuruydu. 1492’de Hristiyan zulmünden kaçan Yahudiler, Osmanlı Devleti tarafından kurtarılarak Selânik ve İstanbul’a yerleştirilmiştir.

Bilgi Notu:

 Osmanlı Devleti’nde Ermeni, Rum ve Yahudi toplumundan başka Süryani, Nasturi ve Keldani toplumları da huzur içinde yaşıyorlardı.

İskân Siyaseti: Osmanlı Devleti feth ettiği yerlerdeki yerleşik halka dokunmaz onları yurtlarından atmazdı.

Bununla birlikte bölgede kendi kanunlarını uygular ve bu kanunlara herkesin uymasını isterdi. Osmanlı toprağı yapılan bölgelere göçebe olarak yaşayan, toprağı olmayan Türkmenler yerleştirilir ve buraların Türkleşmesi sağlanırdı. Feth edilen bölgeler her türlü imar faaliyeti ile canlandırılır, Osmanlı mimarisinin tipik örnekleri buralarda oluşturulurdu.

5) OSMANLIDA AİLE

 Osmanlı toplumunda aile İslami kurallara göre şekilleniyordu. Aile genellikle anne, baba ve küçük çocuklardan oluşmakla birlikte dede, amca ve teyzelerle de birlikte yaşayan aileler vardı.

 Geniş aileler genellikle konaklarda yaşıyorlardı ve bunların hizmetçileri de bulunuyordu.

 Osmanlı toplumunda tek eşle evlilik yaygındı.

Boşanma durumunda kadının mağdur olmaması için Mehir uygulamasına önem verilmiştir.

MEHİR

 Evlenen bir erkeğin nikâh esnasında kadı ve şahitlerin huzurunda kadına verdiği nikâh bedelidir.

Evlilik kadı tarafından gerçekleştiriliyordu. Evlilik gerçekleştikten sonra bu durum Tereke defterine kaydediliyordu.

 Osmanlıda evin reisi babadır. En büyük yardımcısı ise annedir. Kadın çeyiz getiriyor ve Mehir alıyordu. Bundan dolayı kadın boşanma durumunda bunları talep edebiliyordu.

 Boşanma her ne kadar erkeğin tek taraflı isteğine bağlı gibi gözükse de, İslâm hukuku bu konuda kadına önemli haklar vermiştir.

Osmanlı evleri, genellikle kargir ve ahşaptan yapılırdı. Evlerde kadınlara ait haremlik ve erkeklere ait selamlık bölümleri bulunmaktadır.

6) SOSYAL DAYANIŞMA Vakıf Sistemi:

 Kişilerin kendilerine ait menkul, gayrimenkul mallarını veya paralarını toplum yararına oluşturulacak eğitim, din, sağlık, bayındırlık gibi sosyal ve kültürel alanlarda daimî kamu hizmeti verecek kuruluşlara bağışlaması veya oluşturmasıdır.

Vâkıf: Vakfeden kişiye denir.

Mevkûf: Vakfedilen mala denir. Mütevelli: Vakıf yöneticisine denir.

 Vakfiye: Kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmeye denir.

Vakıfların faydaları:

Osmanlı Devleti sınırları içinde uygulanan iskân faaliyetlerinde,

Yerleşim yerlerinin sosyo-kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasında,

Yolların, han, kervansaray gibi binaların yapım ve işletiminde,

Halkın sağlık, eğitim ve öğretim alanlarındaki ihtiyaçlarının karşılanmasında,

İhtiyacı olan tüccarlara vakıflarda biriken paradan kredi kullandırılarak ticaretin desteklenmesinde etkili olmuşlardı

Osmanlıda Vakıflar

Vakıf, zengin kişilerin kazandıkları mallarının bir kısmını ömür boyu insanlığın hizmetine sunmalarıdır. Malını vakfeden kişiye vâkıf, vakfedilen mala mevkuf, vakfın kuruluş belgesine vakfiye ve vakfın yönetim

kuruluna mütevelli adı verilir.

 Bir kişinin malını vakfedebilmesi için; özgür, yetişkin ve malın kendisine ait olması gerekir. Vakıf malları satılamaz, başka birine devredilemez veya miras bırakılamazdı.

 Hayır kurumları ve sosyal müessese olan cami, han, hamam, kervansaray, yol, imarethane gibi müesseseler vakıflar aracılığıyla kurulurdu.

 Genellikle vakıflar Padişah, vezir, beylerbeyi, valide sultan gibi üst düzey kişiler tarafından kurulmuştur.

Vakıfların Yararları

 Vakıflarda biriken paralar geri ödeme şartıyla tüccarlara veriliyordu. Bu da ticari hayatı canlandırıyordu.

 Han, hamam, kervansaray gibi yerlerin işletimi sağlanmıştır.

 İskân faaliyetlerinin gerçekleşmesinde vakıflar faydalı olmuştur.

 Şehir ve kasabaların sosyal ve kültürel ihtiyaçları sağlanmıştır.

 Sağlık ve eğitim faaliyetlerinin yapılması sağlanmıştır.

 Vakıflardan toplanan avarız akçesi sayesinde ortak giderler karşılanmıştır.

 Vakıflar sayesinde birçok eğitim kurumu bu kurumlardan birçok bilim adamı yetişmiş, binlerce ciltlik kütüphane açıldığı gibi, yoksul halka üç öğün yemek veren imarethaneler (aşevi) kurulmuştur.

 Not: II. Mahmut Dönemi’nde Evkâfı Hümayun Nezareti (Vakıflar Bakanlığı) kurularak, tüm vakıflar tek çatı altında toplanmıştır.

OSMANLI DEVLETİ’NDE SOSYAL YARDIMLAŞMA ÖRNEKLERİ