• Sonuç bulunamadı

25 çaplı hayvancılık ve tarımsal faaliyetler, örneğin, kümes hayvanı, mantar, sebze ve meyve yetiştirme geçimlik faaliyetlerin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır.

Kentsel dönüşüme konu edilen gecekondu alanlarında yaşayan aileler yaşadıkları mekânın özelliklerini kullanarak yoksulluğa karşı mücadelede piyasa gelirlerinin tamamlayıcısı olarak geçimlik üretim faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.

Gecekondu alanlarında kentsel dönüşüm gerçekleştirildiği takdirde, gecekondulu geçimlik üretim faaliyetlerinin büyük bir bölümünü artık gerçekleştiremez duruma gelecektir. Eğer kentsel dönüşüm fiziksel boyutu ile birlikte sosyal ve ekonomik boyutu ile projelendirilmez ise, gecekonduluların geçim standartlarının düşeceği öngörülebilir. Yeni konutlar için belirlenen yüksek aidatlarda hesaba katıldığında yoksulluğun artacağı öngörülmektedir.

Kıray’a göre, gecekondular, tarım ve nüfus değişikliklerine uymayan, sanayileşmeyen, örgütleşmeyen, kentlere yayılan uzmanlık gerektirmeyen, az gelir getiren işlerde çalışan büyük kitlelerin barınak yerleridir. Gecekonduları yıkmak, ıslah etmek, tapu vermek, buraları düzeltmek ya da yok etmek yeterli çözüm olamaz.

Sağlıklı bir yerleşme için sanayi, örgüt ve artan ürünün dağılımından gecekonduluların daha fazla pay alması gereklidir (Kıray, 1998: 27). Bu görüşlere göre kentsel dönüşüm uygulamalarında mutlaka ekonomik boyut hesaba katılarak projelendirme yapılması gerekmektedir.

26 yansımasından kaynaklanan ayırt edici özelliklerinin ve niteliklerinin tümü olarak tanımlanmaktadır (Keleş, 1998: 77-78; TÜBA, 2011: 700). Kent kimliği, kent imajını etkileyen, her kentte kendine özgü farklı nitelikler taşıyan, fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik, tarihsel ve biçimsel etmenlerle şekillenen, kentliler ve onların yaşam biçiminin oluşturduğu, sürekli gelişen, geçmişten geleceğe uzanan büyük bir sürecin ortaya çıkarttığı anlam yüklü bütünlük olarak da tanımlanmaktadır (Çöl, 1998: 13-14). Bu tanımlara göre, insanlar gibi kentlerinde kimliklerinin olduğu ve tarihsel süreç içinde oluştuğu söylenebilir. O halde, bir kenti tanımlayan ve diğer kentlerden ayıran belirleyici nitelikteki öğelerin bütününe kent kimliği denilebilir (Gülkal, 2013: 6). Kent imgesi (city image) ise, tasarımı, düzenlenişi, görünümü ve yapılarının yapı tasarımcılığı özellikleriyle, bir kentin insanlarda bıraktığı izlenim olarak tanımlanmaktadır (Keleş, 1998: 77). Kent imgesi tanımına göre, kentsel imgeler, insanlar ve çevresi arasında işleyen iki yönlü bir süreçtir (Lynch, 2011: 7).

Her kentsel çevre farklılıklar ve ilişkiler ortaya koyar. Kent imgesinin oluşmasında fiziki özelliklerin yanı sıra algısal özellikler de etkilidir. Bu bağlamda, kentsel çevre ile kentte yaşayanların etkileşimi kent kimliğinin ana belirleyici unsurlarındandır.

İnsanlar, barınmak için ev; çalışmak için işyeri; yürümek için yol, kaldırım, cadde, sokak; alış veriş için pazar yerleri; kamusal hizmetler için kamu binaları;

dinlenmek, eğlenmek için meydanlar, parklar, bahçeler vb. yaparak bir kent oluştururlar. Bu kentsel öğeler ve bunların insanlarla etkileşimi bir kentsel kimlik oluşturur. Kentte yaşayanlar kenti etkilediği gibi, kentte içinde yaşayanları etkiler.

İnsanların şekillendirdikleri kentler, sakinlerine kimlik kazandırmaya başlar ve kent onların kimliği olur. İnsanların mekânsal kimliği kentin kimliği ile özdeşleşir. Öyle ki, insanlar doğup, büyüdüğü, yaşadığı kentin adı ile tanımlanmaya başlar. Örneğin,

27 Ankara’lı, İstanbul’lu, Bayburt’lu, Paris’li, Chicago’lu vb. (Aktaş, 2009). Bazen kentlerde yetiştirdiği insanlarıyla anılır. Örneğin, Atatürk’ün kenti Selanik, Mevlana’nın kenti Konya, Lincoln’ın kenti Springfield vb. Bu örneklere göre, kentsel kimliğin oluşum sürecinde insan, toplum ve çevre etkileşiminin rolü büyüktür. Bu bağlamda, kentsel kimlik insan ile toplum ve çevrenin karşılıklı etkileşimine dayalı olarak gelişim ve değişim gösterir. Kentler süreç içinde kimliklerini oluşturan bazı tarihi kültürel değerleri koruyabilir, kaybedebilir veya yeni kimlik öğeleri kazanabilirler.

Toplum ve insan ilişkileri ile teknoloji ve ulaşım, iletişim alanındaki gelişim ve değişimler kent kimliğinin oluşum sürecinde önemli öğelerdir. Sürekli değişme halinde olan toplum ve insan ilişkileri bu kimliğin sürekli olarak yeniden tanımlanmasını ya da üretilmesini gerektirmektedir (Tekeli, 1991; Ocakçı & Türk, 2012: 226). Dolayısıyla kent kimliği süreklilik göstermektedir. Bu süreçte çevre etiği açısından doğal ve kentsel çevrenin korunması ve yeni kimlik öğeleriyle uyumu kent kimliğinin olumlu imajının devamlılığını sağlamaktadır. Çevresel ve kentsel değerlerin tahrip edilmesi halinde ise kentin imajı olumsuz etkilenmektedir.

Kent kimliği tanımlarından da anlaşıldığı üzere, kent kimliğinin oluşmasında sadece fiziksel, mimari özellikler değil, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşam ve ilişkiler de önemli rol oynamaktadır. Kısaca bir kenti farklılaştıran, ayırıcı özelliklerini oluşturan her şey onun kimliğidir (Kaypak, 2010a: 375). Kentin topoğrafyası, kurulduğu yerin jeolojik yapısı, iklim özellikleri, kent tasarımı ve mekânsal planlaması, altyapısı, fiziksel, mimari yapılaşma özellikleri kent kimliğinin maddi öğelerini oluştururken, sosyal, kültürel, ekonomik yapı, kentsel ve doğal çevre ile insan ilişkileri algısal öğelerini oluşturmaktadır.

28 Kentsel kimlik öğeleri, bir kenti temsil ettikleri konusunda üzerinde toplumsal uzlaşı bulunan doğal, sosyal ve yapılaşmış çevre öğeleridir (Ocakçı &

Türk, 2012: 226). Kentsel kimlik öğeleri bir kenti fiziksel ve sosyal yönleri ile diğer kentlerden farklılaştıran özelliklerin tümüdür.

Kent kimliğini oluşturan öğeler Çizelge 1.’de görüldüğü üzere üç başlık altında incelenebilir (Ocakçı, 1991; Ocakçı & Türk, 2012: 226-228). İlki ve kentsel kimliğin en kalıcı öğelerinden olan doğal çevreden kaynaklanan kentsel kimlik öğeleri, kentin kurulduğu bölgenin topoğrafyası, iklimi, bitki örtüsü, jeolojik yapısı vb. ile ilgilidir. Örneğin, San Francisco coğrafi konumu, topoğrafyası, cadde ve sokaklarıyla ön plana çıkmaktadır. Yedi tepe üzerine kurulan İstanbul’un kentsel kimliği İstanbul Boğazı, Haliç ile şekillenmektedir.

İkincisi ve kentsel kimliğin insanların çevreyi değiştirme çabalarına dayanan yapılaşmış çevreden kaynaklanan kentsel kimlik öğeleri, insanların ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda çevreyi şekillendirmeleri ile ilgilidir. Örneğin, İstanbul’da Galata Kulesi, Taksim Meydanı, Moskova’da Kızıl Meydan, Venedik’te San Marco Meydanı, Paris’te Eiffel Kulesi kentsel kimlik öğeleri olarak içinde bulundukları kentlerin tanımlanmasında kullanılmaktadırlar.

Üçüncüsü ve insan, toplum ve kent ilişkilerine dayanan sosyal çevreden kaynaklanan kentsel kimlik öğeleri Ocakçı ve Türk’e göre (2012); demografik, kurumsal ve kültürel yapıya yönelik alt belirleyicilerden oluşmaktadır. Örneğin, Vatikan din kenti, Paris moda kenti, İzmir ticaret kentidir.

Çi

DOĞA

DO KAYN FLOR

FA İK ÖZEL TOPO ÖZEL

DOĞAL

izelge 1. Ke

AL ÇEVRE

OĞAL NAKLAR

RA VE AUNA

KLİM LLİKLERİ OĞRAFİK LLİKLER

ANITLAR

ent Kimliği

ALGI

Öğeleri

ET YAP Ç KEN

AL BUL CAD SOK M ÖZE

YA

MEY PAR

YAPA

İ

TKİLEŞİM İ ILAŞMIŞ EVRE NT KİMLİĞ

LTYAPI, LVARLAR,

DDELER, KAKLAR MİMARİ

ELLİKLER

APILAR

YDANLAR RKLAR

AY ANITLAR

İNSAN M

MGE Ğİ

R

TOP Ç

EK ÖZ

ÖZ ÖZE

TA ÖZE

ÖZ

29 PLUMSAL ÇEVRE

KONOMİK ZELLİKLER ÜLTÜREL

ELLİKLER NÜFUS ELLİKLERİ ARİHSEL ELLİKLER

DİNSEL ZELLİKLER

R

R

30 Kent kimliği öğelerinden olan kentsel simge ve imgeler somut olabileceği gibi soyut da olabilir. Anıtkabir, Ankara Kalesi, Hacı Bayram Cami, Atakule, Ulus ve Kızılay Meydanı Ankara kent kimliğini oluşturan önemli somut mimari öğelerdir.

Ankara’nın başkent olması, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşam imgelenebilir soyut özelliklerdir.

Bir kentin tarihi, coğrafyası, içinde yaşayan medeniyetleri, ilk yerleşimden bu güne geçirdiği evreleri, topografyası, bitki örtüsü, iklimi, jeopolitik konumu, içinde yaşayan insanları kentin kimliğini şekillendirir. Aynı zamanda kentin Doğu kenti veya Batı kenti oluşu, deniz ve karayollarıyla olan bağlantısı, başka kültürlere olan açıklığı veya kapalılığı, içinde barındırdığı canlı türleri, geçirdiği işgaller veya savaşlar, depremler, bir devlete başkentlik yapıp yapmadığı ve daha birçok etken kent kimliğini etkilemektedir. 20. yüzyılda turizm, sanayi, hizmet, tarım vb. sektörler kent kimliğini etkileyen başlıca unsurlar olmuşlardır (Aktaş, 2009). Örneğin, Gaziantep sanayi kenti, Antalya turizm kenti, Los Angeles sinema kenti, Manchester sanayi kenti olarak anılmaktadır.

Tarihsel süreçte büyük göçler afet veya savaşları izlemektedir. Bu göç hareketlerinden farklı olan ise Sanayi Devrimi sonrası göçlerdir. Sanayi devrimi sonrası sanayi kentlerine göçler kentsel altyapı yetersizliği nedeniyle büyük sorunlara neden olmuştur. İstanbul örneğinde olduğu gibi göçler kent kimliğine o kadar büyük etki etmektedir ki, kentsel altyapı ve hizmet yetersizliği nedeniyle bu kentler gecekondularıyla, trafik sorunlarıyla anılan kentler haline gelmektedir.

Özellikle II. Dünya savaşı sonrasında kentlerin yenilenmesi gündeme gelmiş ve teknolojik gelişmelere paralel olarak kentsel mekânların benzeşim süreci

31 başlamıştır. Tek tip kentsel tasarım ve yapılaşma sosyal yaşamı ve kültürel yapıyı etkilemeye başlamıştır. Kentlerin tek tipleşme süreci, kentsel kimlik bunalımı tartışmalarına neden olmuştur. Bunun sonucunda, kentlerdeki geleneksel yöresel mimari özelliklerin ortadan kaldırılarak, benzer yapılaşmaya doğru yönelişe tepkisel bir gelişme olarak, kentlerin kimliklerinin korunması süreci başlatılmıştır. 1970’li yıllardan itibaren kent kimliğini koruma adına yerellik, geleneksellik, korumacılık gündeme gelmiştir (Ulu & Karakoç, 2004a: 59, 2004b: 2). Türkiye’de kent kimliğini koruma tartışmaları, TOKİ tarafından kentlerin yöresel mimarisiyle uyumsuz dikdörtgen karton kutu şeklindeki yapıların bütün Anadolu kentlerinde yapılması sürecine rastlamaktadır. Bu konudaki etik sorunu, bu tek tipleşme sürecinin salt kent mekânında değil, toplumsal yaşam biçiminde de gözlenmesi oluşturmaktadır (Kiper, 2004: 16).

Kent kimliğinin, kent siluetinin, kent imajının, kent estetiğinin korunması tartışmaları TOKİ’nin uygulamalarını etkilemekle birlikte halen Anadolu kentlerinde tek tip tasarım ürünü yapılaşma devam etmektedir. Özellikle, kentsel dönüşüme kaynak temin etme amaçlı alışveriş merkezi (AVM) yapma projeleri, halkı tüketime yönlendirmenin yanı sıra, kentlilerin tüketim alışkanlıklarını da etkilemektedir.

Tarım dışı üretimin merkezi olan kentler, bu üretim özelliklerini de kaybederek, her türlü üretimin denetimini elinde bulunduran tüketim kentleri haline gelmektedir.

Üretimin denetiminin üretim merkezlerine kayması halinde ise, kentler sadece tüketicilerin oturduğu yatakhaneler haline gelecektir.

Küreselleşme olgusuna paralel gelişen yerel kimliklerin korunması ve geliştirilmesi düşüncesi, mekânsal kimlik anlayışında gelişmelere neden olmuştur.

32 Toplumsal kimliğin kent kimliği ile etkileşimi kent kimliklerinin de korunması ve geliştirilmesi çabalarını artırmıştır. Diğer taraftan, uluslararası rekabet edebilir kentler yaratma düşüncesi özgün kent kimliğinin korunması ve geliştirilmesi eksenli kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin artmasında etkili olmuştur. Kentsel yaşam kalitesinin arttırılması çalışmalarının yanı sıra kentin özgün kimliğine katkı yapabilecek Ankara’da Atakule ve saat kulelerinin inşası örneğinde olduğu gibi yeni kentsel simgeler oluşturma çabaları ağırlık kazanmıştır. Kent sakinlerinin yaşam kalitesini yükselten kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri çevre merkezli çevre etiği yaklaşımı çerçevesinde tasarlanmalıdır. İnsanların yaşam memnuniyet endeksinde sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama ilk sırada yer almaktadır. Kentsel dönüşüm projelerinde, aynı zamanda kentsel refah göstergeleri olan yeşil alanlar ve sosyal donatı alanlarının nicelik ve niteliksel olarak artırılması bireysel memnuniyeti de arttıracaktır.

Avrupa’daki kentsel dönüşüm uygulamalarında projeler, ekonomik ve sosyal getirileri ile kent halkına birçok fayda sağlamaktadır. Kentsel dönüşüm sadece alanın mekânsal ve fiziksel özelliklerin iyileştirilmesine yönelik çalışmaları değil, aynı zamanda yerel ekonomik yapının güçlendirilmesi ve insanlar arasında fırsat eşitliğinin sağlanmasına yönelik çalışmaları da içermektedir. Türkiye’deki kentsel dönüşüm projelerinde yerel sosyal ve ekonomik yapıya ilişkin çalışmalara önem verilmemektedir. Bu nedenle kentsel dönüşüm, uygulama alanlarında mevcut durum tespiti ve hak sahipliği çalışmalarının ardından nüfus yoğunluğunun sabit tutulması, donatı standartlarında ve yeşil alan miktarında azaltma yapılması sonucunu doğurmaktadır. Bu noktada projenin uygulanabilirliği açısından mevcut hak sahipleri ile proje öneri nüfusunu dengeleme ya da yaşam kalitesi yüksek mekânlar üretme

33 amaçları etik sorunlara neden olmaktadır. Planlama aşamasında öngörülen sorunlara ilave olarak uygulama aşamasında karşılaşılan ek sorunlar standardın daha da düşmesine sebep olabilmektedir. Dolayısıyla getirilmesi düşünülen nüfus yoğunluğunun azaltılması ya da tasarımın değiştirilmesi yoluyla projelerin üretilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, Türkiye’de kentsel rantın yüksek olduğu alanlarda yoğunluğu arttırmaya ve işlev değişikliği öngören imar planlarının kent üzerindeki etkileri incelenmeden yerel yönetim meclislerinde kabul edilmesi, kentleri çok katlı beton yığınları haline getirmektedir. TOKİ ve yerel yönetimlerce kentlerin geleneksel yöresel mimarilerine uygun yapılaşması özendirilmek yerine, tek tip projelerin kentleri aynılaştırmasına izin verilmektedir. Kentlerin kimliklerinin oluşmasında etkili olan geleneksel yöresel mimari örneklerinin yerel yönetimlerce korunamaması, koruma amaçlı imar planlarının her fırsatta rant yaratıcı kararlarla esnetilmesi kentlerin kimliklerinin değişiminde önemli rol oynamaktadır.

Kentsel dönüşüm projeleri sonucunda oluşturulacak çevre, kentsel yeşil alanlar ve sosyal donatı alanları için belirlenmiş standartlara uygun olarak tasarlanmalıdır. Kentsel dönüşüm alanlarında yapılacak, yeşil alanlar ve sosyal donatılar yaşam kalitesini yükseltecek nitelikte olmalıdır. Yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlayan kentsel dönüşüm projelerinin, kalitenin en önemli göstergelerinden biri olan yeşil alan miktarları ve nitelikleri standartların üzerinde olmalıdır. Kentsel yeşil alanlar açısından Türkiye ve Avrupa kentleri karşılaştırıldığında, her ne kadar mevzuatta ve planlarda birbirine yakın standartlar belirlenmiş olsa da, Ankara’daki kentsel yeşil alan miktarı ve standartlarının Avrupa

34 kentlerindeki yeşil alanlara göre görünürlüğü ve halk tarafından kullanılabilirliğinin oldukça düşük olduğu gözlenmektedir. Yeşil ve yaşanabilir bir Ankara için, öncelikle yeşil alanların kentsel bütünlük içinde tasarlanması gerekmektedir.

Bu bağlamda, konut alanlarının sorunlarının çözümü ve bireylerin yaşam kalitesinin yükseltilmesi taleplerinin karşılanması bakımından kentsel dönüşüm bir fırsat olarak görülse de maksimum konut üretimi ile maksimum kazanç sağlamak uğruna, çevresel değerler üzerinde yükselen kentsel yaşam kalitesinden ödün verilmesi kentsel dönüşümün temel amacına aykırı düşmektedir.

Türkiye’de gecekondu alanlarını ranta dönüştürme çabası ve bu yöndeki aceleci tavır, kentsel dönüşümün önündeki en büyük sorun olarak belirmektedir.

Topoğrafyası, iklimi, jeolojik yapısı ve mimari özellikleri farklı bölgeler için üretilen tek tip projeler Kentsel dönüşümün bizzat kendisini problem haline getirmektedir.

Kentsel dönüşüm uygulama alanına ilişkin topoğrafik, iklim ve jeolojik özellikler, sosyal, kültürel ve ekonomik yapı, gelenek ve görenekler, mülk sahipliği, eğitim ve bilinç düzeyi, demografik yapı gibi veriler bir ön çalışma ile tespit edilip, planlama, tasarım ve uygulamaya konu edilmelidir.

Türkiye’de kentlerin yeniden inşası amacıyla 2012 yılında yürürlüğe konulan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında ülke genelinde yaklaşık 14 milyon yapının incelenerek, afet riskli yapı ve alanlar belirlenerek, buralardaki sağlıksız ve dayanıksız yapılar yıkılarak yerlerine yenileri yapılacaktır. Bu büyük kentsel dönüşüm, tahminen 15-20 yılda tamamlanabilecek ve 400 milyar doları aşan bir maliyete ulaşacaktır (www.csb.gov.tr, 2012). Türkiye’de afet risklerinin azaltılması amacıyla başlatılan

35 bu kentsel dönüşüm, eğer bütün kentlerde tek tip mimari projeler üzerinden yürütülürse, birbirinin benzeri betondan dikdörtgen karton kutular şeklindeki binalar, bütün Anadolu kentlerini tek tipleştiren kimlik öğesi olarak kentlerin tarihinde yerini alacaktır.

Son yıllarda kentsel dönüşüm adı altında TOKİ tarafından kentler tek düze hale getirilirken, diğer taraftan kentsel koruma, sağlıklaştırma ve canlandırma projeleriyle ulusal düzeyde küçük ölçekli de olsa kentlerin tarihi, kültürel ve doğal yapısını iyileştirmeye yönelik çabaların olması kentlerin kimliklerinin korunması açısından umut verici gelişmeler olarak değerlendirilmektedir.

Benzer Belgeler