• Sonuç bulunamadı

1.2. Ç EVRE E TİĞİNE İ LİŞKİN K AVRAM VE T ANIMLAR

1.2.1. Çevre

Türkçe sözlüklerde çevre (environment), “yaşamın gelişmesinde etki yapan doğal, toplumsal, kültürel dış etmenlerin bütünlüğü” olarak tanımlanmaktadır (TDK, 1983: 239-240). Çevre, “fiziki, biyolojik ve sosyal çevre olarak üçe ayrılan ve bir organizmanın dışında olan her şey” olarak da tanımlanmaktadır (Güler, 1994). Ulusal hukuk metinlerinden Çevre Kanunu’nda çevre; “canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam” olarak tanımlanmıştır. Sürdürülebilir çevre ise; gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fiziki vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecidir. Uluslararası hukuk metinlerinde ise çevrenin değişik tanımlarına yer verilmiştir. En kapsamlı tanımlardan biri olarak nitelendirilen Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Tehlikeli Faaliyetler Sonucu Oluşan Zararlar

44 Hakkında Hukuki Sorumluluk Sözleşmesi’nin1 ikinci maddesinde yapılan çevre tanımı şöyledir. Çevre; hava, su, toprak, fauna ve flora gibi canlı ya da cansız doğal kaynakları ve bunlar arasındaki etkileşimi, kültürel mirasın bölümlerini oluşturan varlıkları ve peyzajın karakteristik özelliklerini içerir (Alıca, 2007: 14). Genel bir tanımla çevre, “insan faaliyetleri ve canlı varlıklar üzerinde hemen ya da süre içinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamı” şeklinde tanımlanabilir (Keleş &

Hamamcı, 2005: 32).

Çevre; kişiyi etkileyen, özdeksel ve tinsel gelişmesini, biçimlenmesini ve yaşamını belirleyen, biyolojik, iklimsel ve toplumsal etkenlerin tümü şeklinde tanımlanabilir. Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğünde ise çevre; bireyin, bir organizmanın ya da başka bir varlığın, içinde oluştuğu ve yaşamını sürdürdüğü ortam, onu etkileyen canlı ve cansız varlıklarla bütün etken ve koşulların toplamı olarak tanımlanmaktadır (TÜBA, 2011: 239).

Kentsel Çevre (Urban Environment); kent özelliklerinin baskın olduğu, fiziksel yapısıyla ve kentlileşmiş insanları ile kırsal alanlardan belirli bir biçimde ayırt edilebilen çevreye kentsel çevre denir.

Çevre kirliliği, çevrenin doğal dengesini bozan ve koku alma, görme, dokunma ve işitme yoluyla insanlar üzerinde yıkıcı etkilenmeler meydana getiren bozulmalar şeklinde tanımlanmaktadır (Hiçyılmaz & Türkkuşu, 1987; Uluğ, 1997:

41). Çevre Kanunu’nda çevre ile ilgili birçok kavramın yanı sıra çevre kirliliği de

1İsviçre’nin Lugano kentinde 21 Haziran 1993 tarihinde Avrupa Konseyi’ne üye devletler, Avrupa Birliği ve diğer devletler tarafından kabul edilen bu sözleşmeye Türkiye taraf değildir.

45 tanımlanmıştır. Kanuna göre çevre kirliliği; çevrede oluşan ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkidir. Çevre sorunlarına yol açan çevre kirliliğine iki farklı açıdan yaklaşmak mümkündür.

Birincisi, ekolojik denge açısından yaklaşımdır. Doğanın zaman içinde oluşan yeni koşullara uyumda güçlük yaratan ve kabul edemeyeceklerini dışarı atması, devamlılık için ihtiyaçların karşılanması, hayatın hangi koşullarda devamının mümkün olacağı yaklaşımıdır. İkincisi ise, insan faaliyetlerinin yarattığı kirliliklerin çevre üzerindeki etkileridir. Sanayileşme, teknolojik gelişme, hızlı nüfus artışına bağlı olarak kaynakların hızla tüketilmesinin ve düzensiz kentleşmenin doğa üzerindeki olumsuz etkisini doğanın artık kaldıramadığı yaklaşımıdır (Uluğ, 1997).

Yukarıda belirtilen yaklaşımlar çerçevesinde çevre sorunları hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği, görüntü kirliliği, kültür ve tabiat varlıklarının korunamaması, fauna ve floranın yok edilmesi şeklinde sınıflandırılabilir.

Çevre kavramını ve çevreye ilişkin diğer bazı kavramları tanımladıktan sonra çevrenin nasıl korunacağı ele alınabilir.

Çevre Kanunu’nda çevre koruma; çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütünü olarak tanımlamaktadır.

Kaplan’a göre (1997), etkili bir çevre koruma, tam olarak işleyen bir hukuk devletinde ulaşılabilecek bir hedef olup, devletin çevre korumayı görev olarak

46 üstlenmesi ve bu görevi yerine getirirken gerekli olduğunda yaptırımlara başvurması ve bunun meşru kılınması, ancak hukuk devletinde mümkün olabilir (176-177).

Kiss çevresel korumanın sosyal mekanizmasını üç aşamalı bir yaklaşımla incelemektedir (Kiss’den aktaran Alıca, 2007: 22-23):

İlk aşamada hukuk, anayasalar ve çevreye ilişkin uluslararası hukuki düzenlemeler aracılığı ile korunması gereken çevresel değerler tanımlanır. İkinci aşamada, çevre politikası aracılığıyla, mevcut olan ekonomik öncelikler, sosyal ve kültürel olgular dikkate alınarak, çevresel değerlere saygı gösterilmesini sağlayacak stratejiler ve hedefler belirlenir. Üçüncü aşamada, içeriği ekonomik, siyasi, sosyal ya da eğitsel olabilen yasal araçlar, çevre politikası ile belirlenen amaçlara ulaşmak için kullanılır. Bu aşamaların izlenmesinde kamuoyunun desteğine ve çevrenin temel bir değer olarak kabul edilmesi hususunda uzlaşmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Çevreyi oluşturan değişik öğeleri korumaya yönelik uluslararası hukuk kuralları; kirlenme, çevreyi iyileştirme, çevresel dengeyi koruma, endemik türleri, doğal güzellikleri ve kültürel varlıkları koruma konusunda toplanabilir (Hamamcı, 1997). Çevre sorunlarının çözümü, çevrenin korunması ve geliştirilmesi için uluslararası çevre bilincini geliştirmeyi ve çevresel risk algılamasını değiştirmeyi gerektirmektedir.

Çevre hakkı 1982 Anayasasının, Temel Haklar ve Ödevler kısmında Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler bölümünde Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması başlığı altında, 56. maddesinde düzenlenmiştir.

Anayasanın 56. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” amir hükme yer verilmiştir. Bu hükümle, 1982 Anayasası, sağlık hakkı ve çevre hakkını aynı maddede düzenlemiş

47 ve çevre hakkını geniş anlamda tanıyan anayasalar arasında yerini almıştır.

Anayasa’da herkese tanınan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı kişiliği ne olursa olsun herkese karşı ileri sürülebilir bir haktır.

1982 Anayasası çevrenin korunması, geliştirilmesi ve kullanılmasına yönelik dolaylı hükümlerde içermektedir. Örneğin, 43. maddesinde; deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği, 44. maddesinde; topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramayacağı hüküm altına alınmıştır. 45. maddesinde; tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasının ve tahribinin önleneceği hükmüne yer verilmiştir. 63. maddesinde;

Devletin, tarih, kültür ve tabiat varlıklarını ve değerlerini koruyacağı belirtilmiştir.

169. maddesinde ise; ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılacağı ve tedbirlerin alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu maddenin devamında, yanan ormanların yerinde yeni ormanların yetiştirileceği, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamayacağı, ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemeyeceği, ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamayacağı emredilmiştir. Yine, münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamayacağı, ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçların genel ve özel af kapsamına alınamayacağı ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

Her ne kadar Anayasa yukarıda belirtilen çevreye yönelik hükümleri içerse de uygulamada çevre sorunları istenilen düzeyde çözüme ulaştırılmış değildir. Bu da

48 hukuksal düzenlemelerin tek başına yetersiz olduğunu, toplumda yeterli çevre bilincinin oluşturulması için yaşam boyu çevre eğitiminin ve çevre etiğinin önemini ortaya koymaktadır.

Benzer Belgeler