• Sonuç bulunamadı

OSMANLI MUTFAĞI

2.3. Keyif Verici Maddeler

2.3.1. Afyon (Efyûn)

Kelimenin aslı Grekçe “sütlü bitki” anlamında olan “opion”dur. Latince’de ve Batı dillerinde “opium” şeklinde kullanılır. Dilimize Farsçadan “afyûn” şekliyle girmiştir. Birtakım özel işlemlerle haşhaştan elde edilen afyonun tarihi, milâttan önce 5000 yıllarına kadar uzanır. Mezopotamya ve Küçük Asya’da karın ağrıları ve öksürük için ilaç olarak, Đslamî devirlerde ise daha çok ilaçların yapımında ve tedavide uyuşturucu olarak kullanıldığı bilinmektedir (Baktır, 1988: 442).

Afyon bağımlılarına tiryâkî denilir. Eskiden tiryâkîler yanlarında bulundurdukları “gıdâ” adını verdikleri hap şeklinde yapılmış afyonu cami ve tekkelerde dahi kullanırlardı. Afyona mercimekten daha küçük bir miktarda başlanır, zamanla bu miktar artar fındık büyüklüğünde olur. Ancak, bu miktar afyonla bile keyiflenemeyen tiryâkî, afyonun içine “ak sülümen” denen zehri katar (Abdülaziz Bey, 1995: 326-327).

Eskiden tiryâkîler ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde haplar yapıp birer, ikişer, üçer kat kâğıda sararak iki üç tane yutarlarmış. Kâğıt midede eriyince macun midede dağılır ve iftara kadar keyif devam edermiş (Pala, 2000: 17). Dîvân şiirinde keyif ve sarhoşluk verici maddeler sıklıkla kullanılır. Buradaki dayanak âşığın sevgilisine tiryâkî oluşudur. Âşık, sevgilisi uğruna yuttuğu zehirlere, çektiği acılara alışkanlık kazanmıştır. Zaman zaman sevgilinin ayağının tozu da bir çeşit toz afyon olarak karşımıza çıkmaktadır (Pala, 2008: 8-9).

Afyon kullananlar, afyonun etkisiyle şuursuzca hareket ederler. Sararıp solmuşlardır ve dengelerini sağlayamaz kimi zaman yere düşerler. Ahmedî, aşağıdaki beytinde sararan yaprakların sonbaharda dökülmesi gerçeğini hazan yelinin yapraklara afyon içirdiği ve

145

yaprakların afyonun etkisiyle sararıp bilinçsizce düştüğü şeklinde tahayyül etmektedir. Beyitte hüsn-i ta‘lil sanatı yapılmıştır:

Düşer bu topraga bî-hûş u zâr u zerd evrâk

Meger hazân yili içürdi bunlara efyûn (AD, K. 65/8)

Âşık, sevgilinin ve verdiği sıkıntıların tiryâkîsidir. Ahmed Paşa aşağıdaki beytinde, sevgilinin verdiği bu dertleri afyona teşbih etmektedir. Tıpkı tiryâkînin afyonun kıymetini bildiği gibi kendisinin de sevgilinin verdiği bu sıkıntıları gönlünün derinlerinde canı gibi gizleyip kıymetini bildiğini belirtmektedir:

Gam-ı cânân-ı gönül cânı gibi gizli tutar

Yine tiryâkî bilir kıymetini afyonun (APD, G. 172/4)

2.3.2. Esrâr (Beng, Gam, Gubâr, Gussa)

Türkiye’de esrâr; Đran’da beng/benc; Hindistan’da banga/ganja, Irak, Suriye ve Mısır’da haşîş, Kuzey Afrika’da kif, Amerika ve Meksika’da marijuana (marihuana) adlarını almış olan esrâr, kenevir bitkisinden elde edilen uyuşturucu bir maddedir. Esrârın etkili maddesi, kenevir bitkisinin çiçek tomurcuklarında ve genç yapraklarında bulunan reçinemsi madde içinde bulunmaktadır (Baytop, 1995: 431).

Esrâr halk dilinde, keyf, fino gence, sarı kız, kaynar, ampes, antin, yunan, duman, gubar, paspal, hanteriş, kebze, herde, diş, hindi baba, dalga, haşiş, nefes, kirme, hud, dud, siyah, karabiber, fülfül gibi adlarla anılmaktadır (Hasan Bahri, 1997: 26).

Osmanlı devleti döneminde uyuşturucuların başında gelen esrâr, kenevir yaprakları yakılarak dumanı çekilmekte veya yapraklardan hazırlanan hap ve macunlar yutularak kullanılabilir. Tütün kullanımının yaygınlaşmasından sonra kenevir yaprakları tömbeki ile karıştırılarak nargilede içilmeye başlanmıştır (Baytop, 1995: 431–432). Hasan Bahri, esrârkeşlerin durumlarını neşe, zafiyet, kayıtsızlık, sefalet, hastane ve mezar olmak üzere altı basamaklı bir merdiven şeklinde düşünmüştür (Hasan Bahri, 1997: 33). Dîvân şiirinde “gam, gubâr, beng” isimleriyle de sıklıkla geçen esrâr, sırlar aklın ermeyeceği işler anlamındaki “esrâr” ile tevriyeli kullanılır. Sevgilinin dudaklarında

146

esrâr özelliği vardır. Sevgilinin güzelliğini gören âşık, esrâr içmişçesine hayran olur, kendinden geçer (Pala, 2008: 141).

Toplumda alkol ve uyuşturucu madde kullanan kişiler hoş karşılanmaz. Toplum bu kişileri tecrit eder ve bu alışkanlıklarını devam ettirmeleri sonucunda saygınlıklarını yitirirler. Şeyhî, şan şöhrete aldırmamakta, derdi, tasayı def etmek için şarap ve esrâr istemektedir. “Müdâm” kelimesi hem “şarap” hem de “sürekli” manalarını hatırlatacak

şekilde tevriyeli kullanılmıştır:

Deme müdâm gelse gider cümle neng ü nâm

Yârâ eger getir mey ü gubâr keder gider (ŞD, G. 50/4)

Doğanın canlandığı, çiçeklerin açtığı ilkbaharın gelmesi, bütün kış gezip dolaşamayan, bahçelerde içki meclisi kuramayan keyif ehli için çok önemlidir. Gül mevsiminde insanlar içer, eğlenir. Necâtî Bey, gül mevsiminde şarap terk edilirse onun yerine esrâr geleceğini söylemektedir. Esrârın konulduğu kutu olan hokka, sevgilinin ağzı ile teşbih içinde kullanılmıştır. Đlk dizedeki “gonca-leb” ve “hokka” ile ikinci dizede sırasıyla “bâde” ve “esrâr” arasında leff ü neşr sanatı yapılmıştır:

Gül devri durur gonca-leb ü hokka dehen

Terk eyler isen bâdeyi esrâra çekerler (NBD, G. 95/3)

Şairler, şarap ile esrârı karşılaştırır ve çoğunlukla şarabın üstünlüğünü kabul ederler.

Ahmed Paşa’nın aşağıdaki “Ey, Ahmed! Saf şarabı iç, gam yeme. Derdi, tasayı yok eden ve acı, kederi def eden odur.” şeklinde nesre çevirebileceğimiz;

Nûş eyle Ahmedâ mey-i sâfiyi gam yeme

K’oldur müzil-i gussa vü hem dâfi’-i terah (APD, G. 25/5)

beytinde de şarap ve esrâr arasındaki bu mücadelede şaraptan yana tavır konulmuştur. “Gam” hem “dert, keder” hem de “esrâr” anlamında tevriyeli kullanılmıştır.

Hayran, esrâr sarhoşu demektir. Âşık, sevgilinin güzelliği karşısında esrâr içmiş gibi kendinden geçer. “(Ey sevgili!) gönül, sevgi esrârından güzelliğinin hayranı olduğundan beri dudağının sofrasına can iştahı (meyli) daha çok yandı (meyletti).” Esrârkeşlerin tatlı yeceklere düşkünlükleri bilinmektedir. Sevgi esrârından hayran olan kişinin sevgilinin dudaklarına daha iştahla yaklaşması dudakların tatlı oluşundandır:

147

Đştihâ-yı cân katı germ oldı la‘lün hânına

Olalı beng-i mahabbetden gönül hayrân-ı hüsn (MD, G. 170/4)

Sevgilinin ayva tüyleri sümbüle teşbih edilmektedir. “(Ey sevgili!) bahçıvanlar, sümbül ayva tüylerinin gamından öyle hayran oldular ki her gece reyhan üstüne su seperler.” “Gam” kelimesi, üzüntü ve esrar anlamlarını hatırlatacak şekilde tevriyeli kullanılmıştır. “Hayran” kelimesiyle de “gam”ın esrâr anlamına işaret edilmektedir. Bahçıvanın reyhanları sulaması, sevgilinin sümbül ayva tüylerini gören bahçıvanın bu ayva tüylerini hatırlayarak her gece reyhanlara su verdiği şeklinde tahayyül edilmektedir:

Sünbül-i hattun gamından şöyle hayrân oldı kim

Bâg-bânlar su seper her gice reyhân üstine (CSD, G. 301/7)

2.3.3. Ma‘cûn

Hamur kıvamına getirilmiş ilaç ve uyuşturucu maddelerden süzme afyon anlamındadır (Devellioğlu, 2003: 559).

Kadı Burhaneddin, ağıdaki beytinde macûnun çeşitli maddelerin terkibi sonucu meydana getirilen bir ürün olmasından yola çıkarak canı, aklı, gönlü, sefayı, vefayı toplayıp sevgili için macûn yaptığını bir anlamda tüm varlığını sevgili için feda ettiğini belirtmektedir:

Cân u ‘akl u dil ü safâ vü vefâ

Cem‘ idüp kılmışam sana ma‘cûn (KBD, G. 1290/4)

Ahmedî, “(Ey sevgili!) saçın karanlığına (sevdasına) çare dilerdim. Ona sabrın çare olacağını söylediler.” derken macûnu ilaç anlamıyla kullanmış; aşk hastalığına en iyi ilacın sabır olduğunu vurgulamıştır:

Saçun sevdâsına çâre dilerdüm

148