• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMLAR

2.2. Kent

2.2.1. Kentsel Mekân ve Özellikleri

İnsanlar mutlaka bir yerde var olmakta, bu yer ile kurduğu ilişkiler ağı ile yeni anlam dizgeleri oluşturmaktadır. Bütün bu ilişkiler ve örüntüler, uzamsal olarak bir mekânda gerçekleşmektedir. Bu uzamsal mekân, öznenin algılama ve anlamlandırma mekanizması ile doğrudan ilişkilidir. Bundan dolayı uzaysal zaman içerisinde insanın her dakikası her saniyesi bir mekânda geçmektedir. Bu bağlamda özne tasavvur edemeyeceği çoklukta mekânlarla ilişki içinde olmaktadır. Özne hem mekânla ilişki içerinde hem de mekânla ilişki içerisinde olan diğer varlıklarla da ilişki içindedir. Richard Sennett bu bağlamda öznelerin bedenlerinin mekânsal ilişkilerinde farklılıklarının olduğunu söylemektedir (Sennett, 2008, s. 11).

Mekânın olmadığı bir yer var mıdır?

67 Bu sorunun cevabına hem evet hem de hayır diyen bilim insanları vardır. Kimisi mekânı mimari açıdan ele alarak hayır demekte, kimisi hem mimari hem de sosyal işlevi ile ele alarak evet demektedir. Bu bağlamda kentsel mekânlar, kentin gündelik mekanizmasının merkezinde yer almaktadır. Bu durum sadece fiziksel yapıları ile değil, imgeledikleri, simgeledikleri ile de kentsel örgütlenmenin merkezindedir. Gelişen teknoloji ile kentsel mekânların önemi hem toplumsal yapı için hem de özne için önemi artmış ve kentli olmanın birer sembolü haline dönüşmüşlerdir. Bu bağlamda insanlar ilişki kurduğu mekânlar ile aslında, toplumsal yapıdaki konumunu ve rolünü de belirlemektedir. Çünkü özneler gibi mekânlarında toplumsal yapıda birer kimlikleri vardır. Kentsel mekân kavramı çok geniş anlam dizgeleri barındırdığı için çalışmalarda farklı yönleri ve nitelikleri ele alınarak değerlendirilmiştir. Kimi çalışmada kentsel mekânlar, öznelerin gündelik yaşamını sürdürdükleri parçalar olarak tanımlanırken; kimi çalışmalar da ise öznelerin sosyal ve kültürel zeminini yansıtan mekânlar olarak görülmektedirler. Bundan dolayı bu çalışmada kentsel mekânlar denildiğinde, mekânların mimari ilişkiler ağından sosyal ilişkiler ağına kadar bütün unsurları ele alınacaktır. Bazen bu mekân bir tiyatro salonu olabilirken bazen bir otobüs durağı olacaktır.

Kentsel mekânlar, kentin içinde sadece fiziksel bir mimari eser değil, aynı zamanda kentin bir parçası olmasından dolayı yaşayan bir organizmanın parçasıdırlar.

Kent bir yaşayan organizma ise mekânlar kentin birer organı/parçası gibidir. Kentsel mekânlar işlevleri, dizaynları ve konumları ile farklılıklar arz etmektedir. Bir kentte aynı hizmet için birçok mekân olsa da her biri özelliği itibari ile birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Örneğin, kentte birçok kafeterya olmasına rağmen, her kafeteryanın öznelerle kurduğu ilişkilerin farklı olmasından dolayı kafeteryalar birbirlerinden ayrışmaktadırlar. Mekânlar simgesel kimlikleri ile öznenin zihinsel haritasında yer almakta ve anlam dizgelerinde yerini bulmaktadır.

68 Kentsel mekânların zihinsel haritalardaki ve anlam dizgelerindeki yerini diğerlerinden ayrılan özellikleri, özene ile kurduğu ilişki ve kimliği ile belirlenmektedir.

Kentsel mekânların bu nitelikleri birçok açıdan farklılaşır; mekânın mimari özellikleri ve ontolojik arka planına göre bu farklılaşmanın sınırları belirlenir. Mekânın bu niteliklerini belirlemedeki ontolojik arka planda en önemli şey, uzam ve zamansal olarak durumu ve konumudur. Modernizmle birlikte mekânlara atfedilen anlamlarda hızlı bir şekilde değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşüm, mekânın özne ile olan fiziksel ilişki ağından, kişinin zihinsel dünyasında kurguları ile oluşturduğu öznel anlam dizgesi boyutuna taşımıştır.

Zihinlere taşınan mekânlar, öznenin kurgulaması ile tekrar şekillenmektedir.

Öznenin bakış açısı ile içinde bulunduğu durum ve uzam doğrultusunda yeniden varlık kazanan mekân; öznenin zihninde bu modelde sürekli değişim, dönüşüm ve oluşum süreçleri geçmektedir. Henri Lefebvre, bu durumu fiziksel ve algılanan mekândan farklı bir mekânın algılaması olarak tanımlamaktadır. Başka bir deyişle öznenin fiziksel olarak bulunduğu mekânda, içinde bulunduğu durum ve uzam doğrultusunda ilk mekânsal algılaması ile ortaya çıkan mekân, ne fiziksel bir mekândır ne de kurgusal bir mekândır.

Lefebvre, zaman ve uzamda o an var olan mekânı, hem gerçek hem de kurgusal bir mekân olarak tanımlar (Lefebvre, 1991, s. 180). Önceki paragraflarda da belirttiğimiz durumu Lefebvre sosyal mekânlar olarak tanımlamakta ve bu mekânların temsili nitelikte olduğunu söylemektedir.

Kevin Lynch kenti, öznelerin zihindeki yerlerini ve imajını, kentsel mekânlara dayandırır ve açıklar. Bu durumu “Kent İmgesi” adlı çalışmasında kent bileşenleri olarak beş grupta tanımlamaktadır. Bunlar; yollar, sınırlar/kenarlar, bölgeler, düğüm/odak noktaları ve işaretlerdir. Ama bu gruptaki bileşenleri genel kullanımlara yönelik olduğunu söylemektedir. Bu genel kullanımın dışında, çevresel imgelerin çok fazla olduğunu yazısında belirtmektedir (Lynch, 2016, s. 51).

69 Mekân, öznenin içinde bulunduğu ilişkilerin ve bu ilişkilerin getirdiği eklemlemelerin yer aldığı ve var olduğu toplumsal örgütlenmenin özelliklerine göre belirlenen uzamsal bir hacim olarak tanımlanabilir. Moholy-Nagy mekânı, objektif mekân ve sübjektif mekân olarak ikiye ayırmaktadır. Objektif mekân, fiziksel olarak üç boyutu ile ölçülebilendir. Sübjektif mekân ise fiziksel varlığı ölçülemeyen, boyutları tahmin edilen mekândır (Roth , 2006, s. 41).

Fiziksel şeklinin düzenlenmesine göre mekânlar esnek, yarı esnek ve katı olarak bölümlendirilmektedir. Bu bölümlendirme de mekân, bileşenlerinin keskin hatlar ve sert köşeler ile oluşmuş fiziksel düzenleriyle oluşmuştur. Ayrıca mekânlar kompozisyonlarına göre durağan ve dinamik olarak ikiye ayrılabilmektedir. Mekânın fiziksel yapısına göre diğer bir sınıflandırma ise doğrultusuz ve doğrultulu mekân ayrımıdır. Mekânın fiziksel özelliğine göre son sınıflandırma ise mekânın yönlendirme boyutu ile ilgilidir. Bu bağlamda doğrultusuz mekân ve doğrultulu mekân olarak ikiye ayrılmış bir sınıflama karşımıza çıkmaktadır (Roth , 2006, s. 49).

Noberg-Schulz, mekânı beş başlık altında sınıflandırmıştır. Bu başlıklar; yararsal, simgesel, varoluşsal, mimari yapısal ve soyut geometrik mekânlardır.

Yararsal mekan; yaşadığı çevreyi kendi ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiren ve kullan insanın, üremeye ilişkin davranış ve tutumları, yaşama ve çoğalma için gerekli ekolojik ve operasyonel ihtiyaçları için kullandığı mekandır. Öznelerin korunma, barınma, dinlenme vb. gibi ihtiyaçlarını giderdiği evler bu mekâna örnektir. Bütün mekânlar özne için yararsal faydalar taşıyabilir ama yararsal mekânlar öznenin doğrudan ihtiyaçları doğrultusunda, bireysel tutumlar ile şekillenen mekânlar olmasından dolayı diğer mekânlardan ayrılmaktadır.

Simgesel mekân; öznenin birebir algısal sınırlarının içerisinde olmayan, siyasal, sosyal, ekonomik ve toplumsal yapıların simgesel boyuttaki yapısına bağlı olan;

70 toplumun kolektif hafızasında değerlendirmeler ile meyana gelen ve bireyi etkileyen mekânlardır. Örneğin Çanakkale’de Çanakkale savaşının yapıldığı yerlerin toplumsal hafızalarda ataların savaşarak canlarını verdiği yer olarak kodlandığı için özne için o yerin simgesel bir anlamı ve önemi vardır.

Varoluşsal mekân; bireylerin varlıksal olarak algıladıkları, uzamsal olarak içinde bulundukları, öznel değer ve tutumlar ile oluşturdukları mekânlardır. Bu mekânlar özne birey ikili ilişkileri ile doğrudan oluşturulan mekânlardır. Duyu organları ile algıladıkları bu mekânlar, öznenin yaşamında en çok dinamik ilişkiler ağı kurduğu mekânsal bütünüdür.

Mimari yapısal mekân; uzam ve zaman olarak özneyi barındıran ve üç boyutu olan sınırlandırılmış bir hacimdir. Bu mekânlar fiziksel varlık olarak özne ile doğrudan ilişki içinde olup biçimsel özelliklerine göre sınıflandırılan mimari mekânlardır. Kentteki bütün binaları kapsayan çeşitli düzeydeki mimari varlıklardır.

Soyut geometrik mekân; öznenin zihinsel olarak soyutlaması ile elde ettiği mimari eserin kurgusu ve kompozisyonudur.

Mekân özelliğine göre doğal ya da yapay mekân; bulunduğu konum ve uzama göre iç ve dış mekân olarak sınıflandırılmaktadır. Fiziksel özelliklerine göre mekân, katı, esnek ve yarı esnek olarak sınıflandırılmakta ve mekânın bileşenleri eğri, düz, köşeli vb.

gibi şeyler ile nitelikler ile nitelendirilmektedir (Gür, 1996, s. 19). Mekân sadece varlıksal olarak bir mimari eser olmadığına göre aktivitelerin ve hareketlerin gerçekleştiği bir yer olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda kentsel mekânların var olma nedeni olarak aktivite ya da eylemler gösterilebilir. Mekânın farklı yönleri ve özellikleri olması nedeni ile ortak bir tanım söz konusu olmamaktadır ama bütün tanımlamalarda aktivite, ortak bir paydadır. Bundan dolayı kentsel mekânların var olma nedeni, kentsel bir eylem olarak görülebilir.

71 Mekânlar mülkiyet durumlarına göre kamusal ve özel mekânlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Kamuya ait ve toplumun ortak kullanımları için var olan yapılara kamusal mekânlar, bireye ait olanlara da özel mekânlar denilmektedir. Bu iki mekânsal yapı kendi içlerinde yapılanmış ve yapılanmamış mekânlar olarak ikiye ayrılmaktadır.

Yapılanmamış mekânlar kentin dışsal mekânlarını oluşturmaktadır. Bunların başında caddeler, sokaklar, yollar, araziler, parklar vb. gibi yapılar ve yerler gelmektedir.

Yapılanmış mekânların başında ise kamu binaları, sağlık kurumları, ticari faaliyet sürdüren kurumlar, eğlence vb. durumların gerçekleştiği mekânlar gelmektedir (Ashihara, 1981, s. 52).

Çeşitli anlam ya da ihtiyaçlar doğrultusunda oluşturulan mekânlar öznelerin zihinsel haritasının sınırlarını çizmektedir. Bundan dolayı mekânların kapanması, değişmesi vb. gibi nedenlerden dolayı yok olması, öznenin zihinsel haritasında büyük bir muğlaklık yaratmakta ve kargaşaya neden olmaktadır. Mekânlar sürekliliği sayesinde özne için anlamlı olmaktadır. Sürekli olmayan kentsel mekânlar uzamsal zamanda özne için önem arz etmemektedir. Uzay zamanda uzun süre varlığı koruyan mekânlar geçen zaman ile öznel değerlerden kolektif değerlere dönüşür ve zihinsel haritalarda ortak bir referans nokta konumuna erişir.