• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.3. Kent Tanımları

Klasik sosyolojiden bu yana kent toplumsal ve mekânsal olarak tanımlanmaktadır. Hem birden çok birey, kişilik, kültür, alışkanlık unsurlarını bir araya getirir hem de kentin içinde olan bireyin psikolojisi üzerinde etkili yönü kendine özgü bir kişilik tipi oluşturarak Simmel,Park ve Wirth’in söz ettiği “urban personality tipini yaratmaktadır” (Özdemir, 2010:55). “Karşımıza toplumsal ve mekânsal olarak çıkan kent Soja’nın tanımı ile “sosyo-mekânsal diyalektik”in yaşam alanıdır, bu karşılıklı iletişimde insanlar mekânları, mekânlar da insanları inşa eder” (Berber, 2011:145).

“İnsan sosyal ve toplumsal bir varlıktır. İnsanların, karşılaştıkları ve tek başlarına çözemedikleri güçlük, sorun ve imkânsızlıkları toplum içinde gerçekleştirilen ilişkilerle çözümlemek ve ortadan kaldırmak isteği bir arada yaşama ihtiyacını ortaya koymaktadır” (Kaya ve diğ.,2008:9). Çalışmanın daha önceki satırlarında belirtildiği gibi insanoğlu var olduğu andan beri belli mekânlarda yaşamış ve bu alanların avantajlarını sınayarak kurulu bir düzen tutturdukları bu mekânlarda, yerleşik düzenin oluşumuyla birlikte “kent” dediğimiz kavramın ilk örneklerini oluşturmuşlardır. Yani bireylerin bir arada yaşama zorunluluğu yerleşimlerin temelini oluşturmuş, bu toplumsal karakterin neticesinde de kentler ortaya çıkmıştır. “Kentler bireysel ilişkilerin değil örgütlü birlikteliklerin alanıdır” (Kaya ve diğ., 2008:30).

Çeşitli dillerde kent sözcüğüne yüklenen anlamlar da;

Kent; Medine -City - Cite, Kentli; Medeni-Civilized-Civillise,Medeniyet-Civilization-Civilisation sözcükleri kent ve uygarlık kavramları arasındaki yakın ilişkiyi gözler önüne sermektedir, dolayısıyla kentli kişi yani kentlileşen insan uygar ve çağdaştır denmektedir. Böylece kent, uygar kişilerin yaşadığı yerleşme birimi anlamı kazanmaktadır (Çizgen, 1994:20).

“Kent sözcüğü kavramsal olarak incelendiğinde Orta Asya Türklerince “Şehir” karşılığı olarak kullanıldığı ortaya çıkmakta, Semizkend(Semerkant), Taşkend örneklerinde olduğu gibi birçok büyük şehir bu şekilde adlandırılmış olmaktadır” (Kaya ve diğ.,2008:10). Tümertekin ve Özgüç’e göre şehir; “yoğunlaşmış, tarımsal olmayan insan yerleşmesidir ve çok çeşitli hizmetler sunar, herhangi bir şehrin hizmetlerine ihtiyaç duyan ve kendisine çektiği bölge ise onun “hinterland” ını oluşturur” (Tümertekin ve Özgüç, 2002:417). “Şehir resmi ve hususi binaları, cadde ve sokakları, parkları vs. ile insan topluluklarının coğrafi peyzaj üzerindeki beşeri tesisleridir” (Göney, 1995:1). Kentlerin dinamik yapıları düşünüldüğünde, tüm zamanlarda üzerinde anlaşılan bir kent tanımı olmadığını tahmin edilebilir. Kent tanımları farklı düşünce ve şekillerde belli ölçütler etrafında, farklı yaklaşımlarla yapılmış, bakış açısının değişmesi kent tanımlarının da değişmesine sebep olmuştur. “Nüfus büyüklüğü, idari statü, nüfusun yapısı, iş bölümü ve uzmanlaşma, örgütlenme biçimi, işlev alanlarındaki farklılaşma, iş gücünün sektörel dağılımı, heterojenlik, fiziksel doku, üretim yapısı gibi ölçütler kullanılarak bu tanımlamalar yapılmaktadır” (Dinçer, 1999:342).

“Kent ve kentleşme ile ilgili dünyada üzerinde fikir birliğine varılmış bir tanım bulunmamakla birlikte, yapılacak tanımların ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardan seçilen birçok gösterge kullanılarak bütüncül bir yaklaşım içinde yapılması gerektiği ifade edilmektedir” (DPT,1998:28).

Ülkemiz son 60 yıldır hızlı kentleşme, kentlileşme unsurları ile karşı karşıyadır. Hızla büyüyen bir ülke olarak “Türkiye’de 2010 yılı itibarı ile kentli nüfus oranı % 75’i geçmiştir” ( Keleş, 2010:28-31). Güncel verilere göre; “ülkemizde nüfusu 10 bini geçen kent sayısı 500’e yaklaşmış, 100 bini geçen il sayısı 61 olmuş, milyonluk olan kentlerimizin sayısı ise 7’yi bulmuştur” (Keleş, 2010).

Günümüzde ise kentler sanayiden çok hizmet unsurunun odak noktası olmuşlardır. Erman’ında belirttiği gibi insanlık artık yeni bir dönemde yaşamaktadır, bu yeni dönemin unsurları Erman’a göre şunlardır; “örgütlü olmayan kapitalizm, sanayi sonrası dönem, esnek birikim ve fordism sonrası dönem” ( Erman, 2010: 37). Bu dönemleri de yaşayan kent mekânı artık üretimden çok tüketimin merkezi halini almış, bu durumda ayrıca bir “kentsel kişilik tipi”ni geliştirmiştir, bu kişilik çok yönlü olmakla birlikte daha öncede belirtildiği gibi üretime değil tüketime yakındır. “Kent hayatının özü çeşitlilik ve girift deneyim imkanlarıdır” (Özdemir, 2010:72).

Sonuç olarak kentlerde yaşayan çoğunluk kendi beklentilerini şehir hayatında bulmak istemekte, bu çeşitlilik zengin bir şehir hayatı ve dinamik bir yapılanmayı gerektirdiği yorumlanabilir. Farklı rollerdeki birçok bireyin kent yaşamı içinde edindiği deneyimler kişinin “ideal yaşam alanını” şekillendirmesine yardımcı olacak ve bu ideal mekân içinde yaşanılan kentlerde de mevcut olarak bulunması arzulanan bir unsur olma eğilimi gösterebilir olacaktır.

Nüfus Ölçütüne Göre Kent Tanımları: Kent tanımları incelendiğinde kentlerin

sınıflandırılması söz konu olduğu zaman en sık kullanılan kriter nüfus ölçütüdür denilebilir. Nüfus temelli ölçütlerde kentlerin büyük-küçük veya orta ölçekli olduğu içinde yaşayan nüfusa göre belirlene gelmiştir. Örneğin “Belli bir nüfus düzeyini aşmış yerlere kent denir” (Gürpınar, 1996:12). Bu tanım nüfus kriterini baz almış olsa da “Hangi nüfus düzeyini aşan?” ya da “Bu nüfusun üst sınırı nedir?” gibi sorular sorduğunda bu tanım için çok aydınlatıcı görünmemektedir. Bu kriteri araştırdığımız

olduğunu görürüz. “Örneğin, Devlet İstatistik Enstitüsü 20.000 kişinin yaşadığı yerleri

şehir olarak kabul etmekte iken, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 10.000 kişilik yerleşim alanlarını şehir olarak kabul eder” (Kaya ve diğ.,2008:11). Ülkemizde uzun seneler 2000 nüfuslu yerleşim alanları “kent” olarak kabul edilmiştir. “Zamanla bu değerin Türkiye için düşük bir değer olduğu ve ekonomik olmadığı fark edilerek 2004 yılında yeni bir yasal düzenleme ile bu limit 5000’e çıkarılmıştır” (Kılınç ve Gülersoy, 2007:78.) “Bu farklılık kurumlar arasında olduğu ülkeler arasında da mevcuttur, kent adını alabilmek için nüfus kriteri Japonya’da 30.000 kişi iken Kore’de 40.000, ABD’de ise 2.500 dir” (Kılınç ve Gülersoy, 2007:70).

“442 Sayılı Köy Kanunu’nda bu ölçüte göre bir köy – kent ayrımı yapılmaktadır, buna göre; “nüfusu 2000’den aşağı yurtlara köy, nüfusu 2000-20 000 arasında olanlara kasaba ve 20 000 den çok olanlara şehir” denilmektedir” (Öztaş, 2004:28).

Bu kriter baz alınarak kent tanımı yapıldığı takdirde kent özelliği gösteren yerleşim birimleri köy olarak değerlendirilebilir. Nüfus ölçütü içinde değerlendirebileceğimiz bir diğer tanımda İşbir’e aittir, ona göre kent “insan ilişkileri açısından ancak belirli nüfusa sahip toplumlarda karşılanması mümkün olan fizyolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçların belirli düzeylerde karşılandığı; her ülkenin kendi özelliklerine göre ölçütlerinin belirlendiği fiziki yerleşme alanlarıdır” (İşbir, 1991:8).

İdari Ölçüte (Yönetsel Sınır Ölçütüne) Göre Kent Tanımları: Mevcut literatür

incelendiğinde kent tanımlarında kıtsan alınan bir diğer ölçütün de idari ölçüt olduğu görülmektedir. “Belirli bir yönetsel örgüt biriminin sınırları içinde kalan ve bu sınırlar içerisinde görev yapan, belirli bir yönetimi olan yerlere kent; bu sınırlar dışındaki yerlere de köy adı verilmektedir”(Öztaş, 2004:28). “Şehir bireyle devlet arasında ve vatandaşla demokrasi arasında etkili bir bağdır” ( Alptekin, 2007:132).

Sosyolojik (Toplumbilimsel) Ölçüte Göre Kent Tanımları: Bu tanımlarda ise

belirlenen bölgede yaşayan nüfusun kendine özgü özelliklerinin dikkate alındığı görülmektedir, burada da kent bu şekilde kırsal alandan ayrılan yönleriyle dikkat çeker. Sosyolojik tanımlara göre kentte yaşayanlar tarım dışı alanlarla faaliyet göstermekte bu farklılıkta bölgede yaşayan bireyleri farklı davranış ve tutumlara yöneltmekte, böylece daha farklı ilişkiler ortaya çıkmaktadır.

Kırsal alanda yaşayan kısım tarımla uğraşırken gelenekselliği temsil eder, kentler ise ilişki karmaşalarını olduğu, problem yüklü mekânlardır.

- Kent, yerine ve zamanına göre geniş sayılacak biçimde bir araya gelmiş ve bir takım ayırt edici özellikleri bulunan insanlar ve yapılar topluluğudur.

- Kent, toplumsal bakımdan benzerlik göstermeyen bireylerin oluşturduğu, göreceli olarak geniş, yoğun nüfuslu ve mekânda süreklilik niteliği olan yerleşmedir (Gürpınar, 1996:13).

Bu tanımlardan da anlaşılabileceği gibi sosyologlar açısından kent köy topluluğunun karşıtı olarak görülmüştür. “Bu yaklaşımın temelinde Ferdinand Toennies’in kavramsallaştırdığı “cemaat” ve “cemiyet” ideal tipleri gelir” (Bal, 1999:19).

Toennies’e göre cemaatler, ırk, etnik menşe ve kültür bakımından farklılaşmış fertlerden meydana gelen ve fertler arasındaki şahsi, sıcak, samimi veya içli dışlı bağlantılar üzerine kurulmuş olan küçük, homojen ve mahrem topluluklardır. Cemiyetler ise, ırk, etnik menşe, sosyo-ekonomik statüs ve kültür sistemleri bakımından farklılaşmış, geniş ve heterojen topluluklardır( Yörükhan, 2005:9).

Tonnies’in bu kavramsallaştırmasından da anlaşılacağı üzere cemaat köyü, cemiyet ise kenti temsil etmektedir. Maunier’e göre ise kent; nüfusuna oranla coğrafi temeli dar olan ve aileler, meslek grupları, sosyal sınıflar, mezhepler vs. gibi çeşitli heterojen grupları içine alan karmaşık bir yerleşme grubudur (Bal, 1999).

Türk Sosyologlarının Kent Tanımları: Bazı Türk sosyologlarını kent tanımlarının

değerlendirilmesi çalışmanın gidişatı açısından yerinde bir çaba olarak görülmüştür. Önemli sosyologlarımızdan Mübeccel Kıray’a göre kent: “Tarımsal olmayan üretimin yapıldığı ve daha da önemlisi hem tarımsal hem de tarım dışı üretimin dağıtımının kontrol fonksiyonlarını toplandığı belirli teknolojik seviyelere göre büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeylerine varmış yerleşme biçimleridir” (Bal, 1999:21). Bir diğer sosyoloğumuz Yakut Sencer’e göre ise kent: “Çoğunlukla tarım dışı kesimlerde yoğunlaşmış, 10 binin üstünde bir nüfusu bulunan, farklılaşmış ve örgütlü bir fiziksel, toplumsal ve yönetimsel bütünlüğe sahip olan yerleşmelerdir” (Sencer, 1979:8).

İhsan Sezal’ a göre kent ise:

İdari ve demografik açıdan şehir: İdari açıdan şehir belli bir nüfus cesametine ulaşan yerleşme birimi; Sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan: sosyal hayatın meselelere, işbölümüne, farklı kültür gruplarına göre organize edildiği;

kurumlaşmaların yoğunluk kazandığı, karmaşık insan ilişkilerinin bütün bir günlük yaşamı etkilediği yerleşme merkezidir (Sezal, 1992:22).

Ekonomik Ölçütlere Göre Kent Tanımları: Ekonomik ölçüte göre köy-kent ayrımı

bölgede yaşayan nüfusun tarım ve tarım dışı oluşuna göre yapılmaktadır, bu açıdan bakınca kent denilen alan genelde sosyal, ekonomik, kültürel faaliyetlerin bir arada yapıldığı yerdir. Bu ölçüte göre de kentin bir değişim, tüketim ve endüstri merkezi olduğu noktası üzerinde durularak, ekonomik faaliyetleri temel alan tanımlamalar yapılmıştır.

• Kent, mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimi sürecinde toplumun sürekli olarak değişen gereksinimlerini karşılamak için ortaya çıkan bir ekonomik mekanizmadır.

• Bir yerleşmede yaşayan nüfusun büyük çoğunluğu tarım dışı faaliyet gösteriyorsa, bu yerleşme kent olarak kabul edilebilir (Öztaş, 2004:29).

Hukuki Ölçüte Göre Kent Tanımları: Mevzuat dâhilinde yapılan kent tanımları

incelendiğinde, ilgili tanımlarda merkezi idare il, ilçe, bucak tasnifi yapmıştır görülmektedir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde sorun aslında kentin bu ayrımlardan hangisine yaklaştırılabileceğidir. Eğer kent sadece belli bir coğrafya üzerindeki belli bir yerleşim birimi ve onun gerektirdiği ilişkiler bütünü ise örneğin insan-insan, insan-doğa ilişkisi bu anlamda Türk mevzuatının yukarıda tasniflediği bütün birimler kent tanımına girer. “ Bu bağlamda Devlet İstatistik Enstitüsü hukuksal mevzuatı ölçüt alarak sadece il ve ilçe statüsünde bulunan yerleşim birimlerini kent olarak kabul etmekte, diğer yerleşim birimlerini nüfusları ne olursa olsun kent olarak kabul etmemektedir” (Topal, 2004:14).