• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3 : KAYGI

3.8. Kaygının Etkileri

Kaygının etkilerini, ‘bireysel’ ve ‘örgütsel’ olmak üzere iki grupta incelemek mümkündür.

3.8.1. Bireysel Etkiler

Kaygının bireysel etkileri genel olarak şöyle ifade edilebilir:

• Freud’un ‘tehlike işareti teorisi’, bireyin, potansiyel olarak zararlı durumlarla daha etkin şekilde mücadele etmesine yardım eden davranışlarını güdülemede, kaygının uyumsal yararını vurgular (Spielberger ve Reheiser, 2009). Bu bağlamda, orta düzeyde kaygının yararlı olabildiği ve bireyi, bir şeyler yapması gereken durumlara karşı uyarabildiği ifade edilmektedir (Huberty, 2004). Ancak, aşırı ve kontrolsüz kaygı ve korku formları uyumsuzdur (Neumann ve diğ., 2010).

133

• Sosyal kaçınma ve etkileşim kaygısı, ‘bireyin bütün kimliği hakkındaki içsel ve sabit öz-atıflarından kaynaklanan genel negatif duygusal durum’ olarak tanımlanan ‘utanma’nın öncüsüdürler. Utanma deneyimi bireyi, kişilerarası durumlardan saklanma veya kaçmaya güdüler (Lutwak ve Ferrari, 1997).

• Depresyon ve kaygı puanları arasındaki ilişki genellikle yüksektir (Kocovski ve diğ., 2004). Bu bağlamda kaygının, depresyon oluşumuna katkıda bulduğu kabul edilmektedir (Spielberger ve Reheiser, 2009).

• Kaygının, davranışsal ve biyolojik nedenlerle, fiziksel hastalıkların seyri üzerinde ters etkiye sahip olması söz konusudur (Sobel ve Markov, 2005). Bu bağlamda, yüksek düzeyde sürekli kaygıya sahip hastaların, düşük düzeyde sürekli kaygılı hastalara oranla ameliyat sonrası daha yavaş iyileştikleri ve daha çok ağrı ve rahatsızlık sergiledikleri ifade edilmektedir (Muris ve diğ., 1998). Benzer şekilde Tang ve Gibson da (2008), daha yüksek durumluk kaygının, ağrı yoğunluğunun artmasına yol açtığını belirlemişlerdir.

• Freud, kaygının neden olduğu güvensizliğin, keşifçi davranışları teşvik ettiğini ileri sürmüş; böylece merakı kaygı ile ilişkilendirmiştir (Spielberger ve Reheiser, 2009).

• Kaygı ve saldırganlık arasında ilişki olabileceği ifade edilmektedir. Bu konuda Gray (1987), eş zamanlı kaygının, bireyin tehdit algıladığında ya da başka birisinden zarar gördüğünde ve kendisini koruma arayışına girdiğinde düşmanından önce saldırmasıyla, savunmacı saldırganlığın artmasına hizmet edebileceğini ileri sürmüştür (Ialongo ve diğ., 1996).

Öte yandan, büyük olasılıkla beyin yolakları arasındaki örtüşmeye dayalı olmasına rağmen, kaygı ve saldırganlık arasındaki karmaşık etkileşim net değildir. Kaygı ve saldırganlık her zaman birlikte görülmez; ancak, hayvan modelleri çalışmaları ile elde edilen sonuçlara dayanarak; genetik faktörler, kötü erken yaşam stresleri, depresyon ve kaygı bozuklukları, engelleme, kışkırtma vb. manipülatif müdahaleler, bu iki kavram arasındaki ilişkinin genel nedenleri olarak değerlendirilebilir (Neumann ve diğ., 2010).

134

3.8.2. Örgütsel Etkiler

Çok çeşitli nedenlerden kaynaklanabilmesi dolayısıyla sağaltımı son derece güç olan kaygı, iş yaşamında verimi negatif etkileyen ve bireylerin iş gücünü büyük ölçüde azaltan önemli faktörlerden birisidir (Metin ve diğ., 2008).

Kaygının örgütsel etkileri genel olarak şöyle ifade edilebilir:

• Örgütlerde gruplar arası yüksek kaygıya baskın tepkinin, ‘kaçınma’ veya ‘şüphe’ olduğu ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, söz konusu kaygının bir başka sonucu olan bilgi işleme önyargıları, bireylerin negatif nitelikleri ve güdüleri diğer birey ve gruplara atfetmeleri dolayısıyla, gruplar arası çatışmaları yükseltebilir (Thomas ve Chrobot-Mason, 2005). Spector ve Bruk-Lee de (2008), yüksek sürekli kaygı düzeyine sahip iş görenlerin çevrelerini stresli olarak algılama eğilimleri nedeniyle, sürekli kaygı ile örgütsel çatışma arasında ilişki olabileceğini ifade etmişlerdir.

Öte yandan, kişilerarası düşmanlık dolayısıyla ortaya çıkan kaygı da, iş görenlerin çalışma etkinliklerinin düşmesine ve yetersiz ürün üretmelerine neden olabilir (Jackson ve diğ., 2002).

Özetle; kaygı, hem örgütsel çatışmaya yol açabilmekte, hem de örgütsel çatışmanın sonucu olarak ortaya çıkıp, iş görenlerin verimliliği üzerinde negatif etkilerde bulunabilmektedir.

• Kaygı, tükenmişliğe, iş tatminsizliğine ve iş kazalarına neden olabilir (Pıçakçıefe, 2010).

• Bilişsel etkinlik ile ilgili en önemli bulgulardan birisi olan ‘Yerkes-Dodson Yasası (1908)’, bilişsel uyarılma ile performans arasında ‘U’ şeklinde bir ilişki öngörür (Şekil 12). Bu yasa, optimal performansın; görev amaçlarının, geribildirim izlemesinin ve uygun kaynak tahsisinin kurulumuna imkan veren orta düzeyde bir psikolojik uyarılma ile elde edilebileceğini (Craig ve Chamberlain, 2009), çok düşük ya da çok yüksek uyarılmanın, performansa zarar verebileceğini ifade etmektedir (McNally, 2002). Bu bağlamda, bilişsel

135

uyarılmanın performansı arttırdığı; ancak bir noktadan sonra, ters etkide bulunduğu düşünülebilir (Craig ve Chamberlain, 2009).

Bilişsel uyarılma içeren kaygı da, performans ile hem pozitif hem de negatif bir ilişki içinde bulunmuştur (Sonnentag, 2002). Örneğin El-Anzi (2005), kaygının, öğrenme ve yüksek akademik başarı için hem bir güdü, hem de bir engel olarak kabul edilebileceğini; belirli bir dereceye kadar kaygının akademik başarıyı arttırdığını; fakat bu derecenin ötesine geçildiğinde negatif bir etkinin söz konusu olduğunu ifade etmiştir. Byrne’nin (2000) yaptığı çalışma, belli bir dereceye kadar kaygının farkındalık ve performansı arttırdığını, yüksek kaygının ise çeşitli psikolojik sorunlara katkı yaptığını ortaya koymuştur. Leon ve Revelle de (1985), kaygı düzeyi arttıkça, soyut akıl yürütme görevlerindeki performansın bozulduğunu; hem durumluk hem de sürekli kaygı için genelleştirilebilecek bu ilişkinin, performansın hızını ve doğruluğunu etkilediğini ileri sürmüşlerdir. Öte yandan kaygı, performansı etkilemede diğer psiko-sosyal değişkenlerle uyumlu bir şekilde çalışabilir. Ancak, diğer değişkenler baskın olduğunda, kaygının etkisi maskelenebilir (Schell ve Grasha, 2000).

Şekil 12: Bilişsel uyarılma ile performans arasındaki ilişki

Performans

Bıkkın Uyarılma Kaygılı

Kaynak: Craig ve Chamberlain (2009:90)’den uyarlanmıştır.

Artan

Performans Performans Azalan

Optimal Performans

136

Kaygı, korku ve stresle bağlantılı olan ve psikolojik uyarılma içeren örgütsel çatışma ile performans ve etkinlik arasındaki ilişkinin de bir ‘ters-U’ fonksiyonu şeklinde olması beklenebilir (Bkz. s. 38 Şekil 3) (Marquis ve Huston, 2000:350; Rahim, 2001:197-198).