• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2 : BENLİK SAYGISI

2.5. Benlik Saygısı ve Kültür

Benlik saygısı, insanın doğasında bulunan biyolojik temelli bir ihtiyaçtır (Branden, 1994). Öte yandan, benliğin kişisel ve içsel yönlerinin bazı anlayış ve temsilleri evrensel, bazı yönleri de kültüre özgü olabilir (Markus ve Kitayama, 1991). Bu bağlamda benlik kavramı, sadece bireyin algıları, değerlendirmeleri ve iletişimi için merkezi olması dolayısıyla değil; aynı zamanda, kültürel norm ve değerlerle güçlü bir şekilde bağlantılı olduğu için de önemlidir (Singelis ve diğ., 1999). Açıkça isimlendirilmemekle beraber, her toplumun sahip olduğu değerler, inançlar ve varsayımlar seti, bireyin çevresinin bir parçasıdır. Bilinçli bir zihin tarafından büyük ölçüde devre dışı bırakılan bir süreç tarafından soğurulduklarından, açık bir şekilde tanımlanmamış, fakat üstü kapalı bir biçimde iletilmiş fikirlerin doğruluğunun sorgulanması zordur. Bu bağlamda herkes, kültürel bilinçaltı olarak adlandırılan doğa, gerçeklik, insanoğlu, ilişkiler ve iyi ve kötü hakkında dolaylı inanç setine sahiptir. Hiç kimse için her açıklamayı bilinçli olarak yapmak ve her konuyu eleştirel bir şekilde ifade etmek mümkün değildir (Branden, 1994).

Benlik gelişiminde kültürün önemini vurgulayan Kağıtçıbaşı (1999), üç farklı benlik türünden söz etmiştir. Bunlardan birincisi, birçok batı kültüründe yaygın olan farklı, başkalarından ayrışmış bir varlık olarak ‘ayrışık (bireyci) benlik’; ikincisi, batı dışındaki

102

kolektivist kültürlerde görülen, başkaları ile iç içe geçmiş, sosyal bağlamdan koparılamayan ‘ilişkili benlik’; üçüncüsü, kolektivist kültüre sahip toplumların kentsel bölgelerinde, kuşaklararası maddi ilişkilerin azaldığı, buna karşılık duygusal bağlılıkların kaybolmadığı aile modelinde gelişen, hem ilişkisel eğilimli, hem de özerkliği içinde barındıran ‘özerk-ilişkisel benlik’tir (Cevher ve Buluş, 2007). Bu bağlamda, bireyci batı ve kolektivist doğu kültürlerinden gelen insanların, dikkat çekici bir şekilde farklı benlik yorumlarının bulunduğunu ifade etmek mümkündür. Batılılar benliği bağımsız, kendi kendine yeten özerk bir olgu olarak görürler (Campbell ve diğ., 1996). Birçok batı kültüründe, bağımsız bireyler arasında kalıtsal ayrılıklar olduğu inancı vardır. Bu kültürün normatif şartları, diğerlerinden bağımsız olmak, kendi benzersiz özelliklerini keşfetmek ve ifade etmektir. Bağımsızlık kültürel amacını başarmak, temel olarak bireyin başkalarının düşünce, duygu ve faaliyetlerinden ziyade, kendi içsel düşünce, duygu ve faaliyet repertuarını referans alması yoluyla davranışlarını organize etmesini ve anlamlı hale getirmesini gerektirir. Batılı, sosyal çevreye duyarlıdır. Bu sosyal duyarlılık, genellikle benliğin içsel tutumlarını ifade etmek veya savunmak için, stratejik olarak en iyi yolu belirleme ihtiyacından kaynaklanır (Markus ve Kitayama, 1991). Batı kültürlerinde bireyciliğe yapılan vurgunun, kavramsal yönden ayrıntılı özellik olan benlik saygısını ortaya çıkaracağı öngörülebilir (Campbell ve Foster, 2006). Batı kültürlerinde yaşayan insanlar, herkesin yükselmek, ön plana çıkmak ve kişisel başarılarından dolayı tanınmak istediğini varsayarlar. Öğretmenler ve anne-babalar, çocuklarını diğerlerinden ayıran üstünlüklerini belirleyip bu alanlarda yükselmelerine yardımcı olarak, onların benlik saygısının gelişimine çaba gösterirler. Kısacası batı toplumlarının çoğunda yüksek benlik saygısı reçetesi, bireyin kendisi ile ilgili her şeyden memnun olmasıdır (Burger, 2006).

Kendisini büyük bir kültürün parçası olarak gören doğulu, karşılıklı bağımlılığı korur. Karşılıklı bağımlılığı yaşamak, bireyin kendisini sosyal ilişkilerin bir parçası olarak görmesini ve davranışlarının büyük ölçüde başkalarının düşünceleri, duyguları ve faaliyetlerine ilişkin algıları tarafından düzenlendiğini ve belirlendiğini kabul etmesini gerektirir. Böylesi bir yorumda benlik, uygun sosyal ilişkiler içinde bulunulduğunda daha anlamlı ve tam hale gelir. Bağımsız ve karşılıklı bağımlı olarak ifade edilen bu iki yapı arasındaki en önemli fark, benlik tanımında başkalarına verilen roldür. Diğer

103

insanlar ve içinde bulunulan sosyal bağlam, her iki yapı için de çok önemlidir; fakat karşılıklı bağımlı benlik için başkaları, benliğin sınırları içine dahildir. Oysa benliğin bağımsız yorumunda başkaları, bireyin benlik tanımı ya da kişiliğinde daha az merkezi durumdadır. Diğer insanlar, sosyal karşılaştırmalar ve yansıtılan değerlendirmeler için önemlidir; dolayısıyla, başkaları olmadan da benlik tam, bütün, özerk olarak kabul edilir (Markus ve Kitayama, 1991).

Tablo 7, bağımsız ve karşılıklı bağımlı benlik yorumları arasındaki anahtar farkları özetlemektedir.

Tablo 7: Bağımsız ve karşılıklı bağımlı benlik yorumları arasındaki anahtar farklar

Karşılaştırılan Özellik

Bağımsız Karşılıklı Bağımlı

Tanım Sosyal bağlamdan ayrı Sosyal bağlam ile ilişkili

Yapı Sınırlı, üniter, değişmez Esnek, değişken

Önemli özellikler İçsel, kişisel (yetenekler, düşünceler, duygular)

Dışsal, açık (statüler, roller, ilişkiler)

Görevler -Eşsiz olmak

-Kendini ifade etmek -İçsel tutumların farkına varmak

-Kendi hedeflerini desteklemek

-Doğrudan olmak; aklındakini söylemek

-Ait olmak, uymak

-Uygun bir yer işgal etmek -Uygun bir faaliyet ile meşgul olmak

-Başkalarının hedeflerini desteklemek

-Dolaylı olmak; özel bir bağlamda başkaları ile ilişkiler benliği tanımlar

Başkalarının Rolü Öz-değerlendirme: Başkaları sosyal karşılaştırmalar, yansıyan değerlendirmeler için önemlidir

Kendini tanımlama: Özel bir bağlamda başkaları ile ilişkiler benliği tanımlar

Benlik Saygısının Temeli Kendini ifade etme yeteneği, içsel tutumlarını doğrulamak

Kendini uyarlama ve kontrol etme yeteneği, sosyal bağlamda uyumu korumak

104

Bireyci Amerikalılar ile kolektivist Hong Konglular ve bireyci İngiliz kültürü ile kolektivist İspanyol kültürü arasında, benlik saygısı düzeyleri açısından anlamlı farklılıklar saptanmıştır (Schmitt ve Allik, 2005). Bununla beraber, ampirik çalışmalar göstermiştir ki, Japonya’da genel benlik saygısı ölçeklerinden elde edilen ortalama puanlar, Kanada ve Avustralya gibi ülkelere göre 1-2 standart sapma derecesi kadar daha düşüktür. Öte yandan, Japonlarda Amerikan kültürüne maruz kalma derecesi arttıkça, genel olarak pozitif öz-değerlendirmeye verilen önem de artma eğilimindedir (Heine ve diğ., 1999).

Kolektivist Japonya ve bireyci ABD’de insanların, benlik değerleri ve karşılıklı bağımlılığa ilişkin birbirinden şaşırtıcı derecede farklı yorumları olabilir. ABD’liler, benliğin devamlılığını, diğerlerinden farklı olmanın takdir edilmesini ve benliğin iddiacılığının önemini vurgularlar. Öte yandan Japonlar için özeleştiri odağı, pozitif öz-değerlendirmelerden daha karakteristiktir. Japonya gibi kolektivist kültürlerde bireyler, öncelikle toplum tarafından nasıl kabul gördükleri, nereye ait oldukları ve sosyal ilişkilerin nasıl uygun bir parçası olabilecekleri üzerine odaklanmaktadırlar. Dolayısıyla Japonya’da, bir bireyin kendisini ne kadar değerli hissettiği, pozitif öz-değerlendirmelerinden ziyade özeleştirilerine dayanmaktadır. Bu özeleştiriler, pozitif öz-değerlendirmelerin genelleştirilebileceği hususunda ciddi kuşkular uyandırmıştır ve Kuzey Amerika kökenli benlik saygısı çalışmalarında elde edilen sonuçların, farklı kültürlerde de tekrar test edilmesinin gereğini ortaya koyar (Heine ve diğ., 1999). Dolayısıyla, farklı kültürlerden gelen bireyleri incelerken, benlik saygısı kavramının yeniden ele alınmasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Daha çok bireyci Amerikalı denekler için hazırlanmış benlik saygısı ölçekleri bireylere, yetkinlik duygularına ve başkalarına benzemeyen özelliklerine ne derece değer verdikleri gibi konularda sorular sorar.Oysa bu gibi sorular, öz-değerlerini, ait olma ve işbirliği kavramları çerçevesinde ele alan bireyler için pek anlam taşımayabilir (Burger, 2006).

Benliğe ve başkalarına ilişkin bu yorumlar, çeşitli kültürlerin, insanların yaşamlarında neleri yapmaları gerektiğine ilişkin sahip oldukları örtük, normatif görevlere bağlıdır. Antropologlar ve psikologlar, böylesi yorumların, bireysel deneyimin doğasını etkilediğini ve çoğu zaman da belirlediğini ifade etmektedirler (Markus ve Kitayama, 1991). Bir tek ülke içinde bile çeşitli etnik ya da kültürel gruplar, benlik saygısı

105

puanlarının dağılımında önemli ölçüde farklılıklar sergileyebilirler. Bununla birlikte ortalama puanlardaki bu farklılıklar, bir kültürel grubun pozitif öz-değerlendirme duygusunun olmadığını göstermez. Zira puanların kavramsal anlamları ve fonksiyonel etkileri, kültürler arasında farklılaşabilir (Schmitt ve Allik, 2005). Dolayısıyla, kolektivist kültürlerde yaşayan bireylerin benlik saygısı olmadığı (ya da düşük olduğu) sonucuna varmak yerine, kendilik ve benlik saygısı gibi kavramların anlamlarının kültürden kültüre değiştiğini kabul etmek daha uygun görünmektedir (Burger, 2006). Sonuç olarak denebilir ki, insanlar nerede olurlarsa olsunlar, benlik saygısı ihtiyacı doğrultusunda, diğerlerinden fiziksel olarak farklı ve ayırt edilebilir oldukları yönünde bir anlayış geliştirme durumundadırlar (Markus ve Kitayama, 1991). Bununla birlikte, evrensel boyuttaki bu ihtiyaç, kültürel boyut tarafından da şekillendirilmektedir. Bireyci batı ile kolektivist doğunun benlik kavramına verdikleri anlam ve onu değerlendiriş tarzlarının birbirinden farklı olması, birinin diğerinden daha fazla ya da daha az benlik saygısı düzeyine sahip bulunduğu anlamına gelmemektedir.

Öte yandan, kültür tanımının dini inançları da kapsaması söz konusudur.Kuşkusuz her din, olgusal düzeyde psiko-sosyo-antropolojik bir yaşantı örgütlenmesine sahiptir (Koç, 2009). Dolayısıyla kültür içinde dini inançlarının, bireylerin benlik değerlerini belirlemede oynadığı rolün de dikkate alınması gerektiği düşünülebilir.

Özellikle Müslümanlar için yaşam yolculuğu, sağlıklı benlik saygısını gerektiren bir durumdur. İnsanın sadece fiziksel ve psikolojik değil; ayrıca, manevi ve öz bilinç sahibi bir varlık olduğunu kabul eden İslamiyet (Ibrahim, 2005), kibirlenmenin çirkinliği, insanın iç dünyasını tahrip etmesi ve sosyal alanda da kayıplar getirmesi konusu üzerinde durmuştur (Öztürk, 1997). Hıristiyanlıkta kibir, yedi ölümcül günah arasında sayılmaktadır. İnsanın doğal eğiliminin, kendisini başkalarından daha iyi şekilde görmek olduğunu kabul etmekle birlikte Hıristiyanlık, kendini beğenmişliğe, kibirliliğe karşı uyarmakta, bunun insan topluluklarını yıpratacağını, bağlılıkları azaltacağını ifade etmektedir (Myers, 1995). Musevilikte de, karakterini güçlendirmek isteyen bireyin, kişisel cesaretini, benlik saygısını, disiplinini geliştirmesinin ve sorumluluklarını başarı ile yerine getirmesinin gerektiği belirtilmektedir (Tzadok, 2005). Bu bağlamda, gerek Müslümanlıkta, gerekse Hıristiyanlık ve Musevilikte, bireyin bilinçli öz-değerlendirmeler yapmasının ve sağlıklı bir benlik saygısına sahip olmasının, bireysel

106

ve toplumsal anlamda doğru davranmada ve yaşamada öneminin kabul edildiği, sağlıklı olmayan yüksek benlik saygısının ise zararlı ve istenmeyen bir durum olarak vurgulandığı söylenebilir.