• Sonuç bulunamadı

AİHM’ye, 3.madde açısından Türkiye aleyhine yapılan başvurularda, kaybolan kişilerin yakınlarına yapılan kötü muamele, başka bir ifade ile kaybolan kişilerin yakınlarını ararlarken, devlet yetkililerinin umursamaz tutumları nedeniyle manevi acı duyma şeklinde gelişen kötü muamele iddiaları, özel bir kategoriyi oluşturmaktadır.

Komisyon ve Mahkeme, 1998 tarihli Kurt/Türkiye davasında, davacı annenin, oğlunun en son güvenlik güçlerince yakalandığı sırada görüldüğünü, daha sonra kendisinden bir haber alınamadığını belirterek yaptığı başvurusunda, oğlu kaybolan annenin resmi makamların duyarsızlığı, hatta rahatlığı karşısında duyduğu acıyı, şikayet sahibinin, insan hakları ihlali mağdurunun annesi olması ve kendisinin de acı ve sıkıntısı karşında yetkililerin sergilemiş oldukları rahat tutum nedeniyle mağdur olduğunu dikkate alarak, davalı devletin başvuran açısından Sözleşmenin 3. maddesini ihlal ettiğini kabul etmiştir.208 Buna karşın, Mahkeme, Kurt davasındaki bu uygulamasının bir genellemeye yol açmaması gerektiğine işaret ettiği bir başka olayda (Çakıcı/Türkiye davası) gözaltında işkence sonucu ölen şahsın kardeşinin kendi adına yaptığı benzer bir başvuruda 3. madde ihlali bulunmadığına karar vermiştir.

Çakıcı/Türkiye davasında;209 Kurt davasına atıfta bulunularak, Kurt davasının “kayıp şahısların” aile bireylerinin 3. maddeye aykırı bir muamelenin mağduru olduğu şeklinde bir genelleme yapılmasını sağlamadığını vurgulamıştır. Mahkemeye göre; bir aile bireyinin mağdur olup olmadığı konusu, başvuranın maruz kaldığı sıkıntıya, hakları ihlal edilen mağdurların akrabalarının kaçınılmaz olarak yaşadıkları duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve şekil kazandıran özel faktörlerin varlığına bağlı olacaktır. İlgili faktörler, aile bağlarının yakınlığını içermektedir –bu anlamda, aile/çocuk bağına- ilişkilerin özel durumlarına, aile bireyinin söz konusu olaylara ne kadar tanık olduğuna, aile bireyinin kayıp şahıs ve makamların sorulara verdikleri cevaplar hakkında bilgi edinmek için ne kadar çaba gösterdiğine belirgin bir ağırlık verilecektir. Mahkeme, böyle bir ihlalin özünün, aile bireyinin “kaybolması” ile değil, yetkililerin dikkatine sunulduğunda, gösterdikleri tepki ve davranışlarla ilgili oluşunu vurgulamıştır. Bir akraba, yetkililerin sorumsuzluğunun doğrudan bir mağduru olduğunu iddia edebilir. Bu davada başvuran, kayıp şahsın erkek kardeşidir. Kurt davasındaki başvuranın aksine, güvenlik güçleri başvuranın kardeşini götürdükleri zaman başvuran başka bir yerde kendi ailesiyle birlikte yaşadığı için olay yerinde değildi. Başvuran, yetkililere başvuruda bulunup sorular yöneltirken bu görevi tek başına yüklenmemiştir, babası

208

Erdagöz/Türkiye davası, bkz AKILLIOĞLU, Tekin, AİHS Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtüzüğü Başvuru Bilgileri, İmaj Yayınevi, Ankara 2002, s.11

T. Çakıcı, 22 Aralık 1993’te D.DGM’ye başvuruda bulunmuştur. Sonuç olarak Mahkeme bu davada, başvuranın kendisi ile ilgili olarak, Sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edildiği iddiasını savunacak hiçbir özellik tespit edememiştir. Bu sebepten dolayı başvuran konusunda Sözleşmenin 3. maddesinin ihlalinin sözkonusu olmadığı kanaatine varmıştır.

İpek/Türkiye davasında ise;210 başvuran, iki oğlunun kaybolmasının kendisini insanlıkdışı muamele ile karşı karşıya bıraktığını, oğullarının akıbetini öğrenemediği için ve yetkililerinin soruları karşısındaki tavır ve davranışlarından dolayı sıkıntı ve üzüntü yaşadığını ileri sürerek şikayetçi olmuştur. Mahkeme, aile bireylerinden birinin “kaybolmasının” Sözleşmenin 3. maddesine aykırılık teşkil edebilmesi için, aile bireylerinden birisinin insan hakları ihlalinden dolayı mağdur olduğunda çekilen üzüntüden farklı olarak başka bir boyut ve nitelik kazandıracak özel unsurların varlığına dayanması gerektiğini tekrarlamıştır. Sözkonusu unsurlar;

 Aile bağlarının yakınlığı, <bu bağlamda ebeveyn/çocuk bağına ağırlık verilecek>  Bu bağın kendine özel şartları,

 Aile bireyinin sözkonusu olaylara tanık olması,  Kayıp kişi hakkında bilgi toplama çabalarına katılım,  Bu çabalar karşısında yetkililerin tavır ve davranışları.

Mahkeme, ayrıca sözkonusu ihlal bulgusunun kayıp olayından değil, daha çok yetkililerin olay karşısında takındıkları tavır ve davranışlardan kaynaklanması gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle bir akraba, yetkililerin fiilleri sonucunda mağdur olduğunu ileri sürebilir. Bu davada Mahkeme, başvuranın kayıp İpek kardeşlerin babası olduğuna dikkat çekmiştir. Başvuran, sözkonusu olaylara ve oğullarının dokuz yıl önce askerlerce götürülmesine tanık olmuş ve o tarihten sonra oğullarını bir daha görmemiştir. Başvuran çocuklarının akıbetini öğrenmek için sonuçsuz da olsa birçok girişimde bulunmuştur. Çocuklarının askerlerce götürülmesinden sonra akıbetleri hakkında bilgi almak için çok çaba göstermesine karşılık, yetkililerden hiçbir açıklama veya bilgi alamamıştır. Aksine, yetkililer başvuranın ciddi endişeleri karşısında, İpek kardeşlerin güvenlik güçlerince gözaltına alındığını reddetmiştir. Üstelik başvurana soruşturma sonucu hakkında bilgi verilmemiştir. Mahkeme, başvuranın çocuklarının kaybolması ve bilgi edinememesi sonucunda endişe ve üzüntü duyduğunu tespit ederek başvuranın şikayetleri karşısında yetkililerin tutumunu 3. maddeye aykırı “insanlıkdışı” bir muamele olarak değerlendirmiştir.

210

Başvuru No: 25760/94, Karar Tarihi: 7 Şubat 2004, Kararın tam metni için bkz. http://www.inhak-bb.adalet. gov.tr/aihmtr/ipek.htm 02.03.2005

Taş/Türkiye davasında;211 ise başvuran, Mahkemeden, oğlunun kayboluşunun Sözleşmenin 3. maddesine aykırı olarak insanlıkdışı bir muamele oluşturduğunu beyanla şikayetçi olmuştur. Mahkeme, başvuranın oğlunun gözaltında iken kaybolması ile ilgili olarak yine 25 Mayıs 1998 tarihli “Kurt kararı”na atıfta bulunarak, bir aile bireyinin mağdur olup olmamasının; başvuranın çektiği sıkıntı ve üzüntüye farklı bir boyut kazandıran bazı özel faktörlerin varlığına bağlı olacağını, aile bağlarının yakınlık derecesinin de önem kazanacağını belirtmiştir. Bu bağlamda, aile çocuk bağına özel bir önem verilecektir. Bireyin sözkonusu olaylara ne kadar tanık olduğu, kayıp kişi hakkında bilgi edinmek için gösterdiği çaba ve bu çabalara karşılık yetkililerin ne şekilde cevap verdiği önemlidir. Mahkeme, böyle bir ihlalin özünü, aile bireyinin kaybolmasının değil, kayıp olayı yetkililerin dikkatine sunulduğunda yetkililerin gösterdikleri tepkinin oluşturduğunu vurgulamıştır. Bu sebeple, sözkonusu kimsenin yakını, yetkililerin olay karşısında gösterdikleri tepkiden dolayı doğrudan mağdur olduğunu iddia edebilir. Bu davada başvuran kayıp kişinin babasıdır. Oğlunun gözaltına alındığını ve yaralandığını duyar duymaz Cizre'ye gitmiş ve bir ay boyunca yetkililerden bilgi almaya çalışmıştır. Savcıya başvurmuş, Cizre ve Şırnak Jandarma Komutanlığı'nda oğlunu görmek için teşebbüste bulunmuştur. Bir ay sonra savcı, oğlunun kaçtığını bildirmiş ve başvuranın, oğlunun gözaltında iken öldürüldüğü şeklindeki korkuları savcıyı soruşturma başlatmak için harekete geçirmemiştir. Mahkeme, olaylar esnasında yetkililerin vurdumduymaz tavırları nedeniyle başvurucunun insanlıkdışı muameleye maruz kaldığına ve Sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Çelikbilek/Türkiye davasında212 da başvuran, AİHS’nin 3. maddesine dayanarak, erkek kardeşinin kaçırılması ve öldürülmesinin ve yetkililerin duruma tepkisiz kalmasının, kendisinin insanlıkdışı muamele anlamına gelecek şekilde sıkıntı çekmesine neden olduğu hususunda şikayette bulunmuştur. AİHM ise, erkek kardeşinin öldürülmesinin başvuranın sıkıntı çekmesine neden olduğu hususunda şüphesi bulunmadığını, ancak bu bağlamda AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edilmiş olduğu sonucuna varmak için bir gerekçe görmediğini ifade etmiş, sonuç olarak AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edilmemiş olduğu sonucuna varmıştır.

211

Başvuru No:24396/94, Karar Tarihi: 14 Kasım 2000, Kararın tam metni için bkz. http://www.inhak-bb.adalet. gov.tr/aihmtr/tas.htm 06.03.2005

212

Başvuru No: 27693/95, Karar Tarihi:31 Mayıs 2005, Kararın tam metni için bkz. http://www.yargitay. gov.tr/aihm/Abdurrahman_Celikbilek.htm 06.08.2005

Benzer Belgeler