• Sonuç bulunamadı

Seçim, içinde birbiriyle ilişkili, ancak birbirinden farklı konseptleri barındıran bir kavramdır. Öyle ki, “Demokrasi”, “seçim sistemleri”, “siyasal parti” ve “siyasal

iletişim” kavramları, seçim sürecine etki eden, bu mekanizmanın işlerliğine katkı

sağlayan ve seçim ile doğrudan bağlantılı nosyonlardır. Bunları, siyasal katılımın araçları olarak da değerlendirmek mümkündür.

Öncelikle seçim terimi, farklı alternatifler arasından birini tercih etme, birini belirleme eylemini ifade etmektedir. Öyle ki, günlük hayatımızda pek çok alanda seçim yapmakta, farklı seçenekler arasından isteklerimize, beklentilerimize ve arzularımıza uygun olan birini seçmekteyiz. Öte yandan günlük hayattaki sıradan tercihlerimizden ayrı olarak seçim; “mesleki”, “idari” veya “siyasi” de olabilmektedir. Örneğin bir işyeri temsilcisinin seçilmesi “mesleki”; üniversiteler, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi gibi kamu kurumlarının yöneticilerinin seçilmesi “idari” seçim ile ilgilidir. Muhtar, belediye meclis üyeleri, milletvekilleri, cumhurbaşkanı gibi siyasal yöneticilerin

seçilmesi ise “siyasi” seçimlerdir. Hem yerel siyasal yöneticilerin, hem de ulusal düzeydeki siyasal kadroların belirlenmesini sağlayan “siyasi seçimlerde”, siyasal yönetici ve temsilcilerin, seçme hakkına sahip halkın oylarıyla belirlenmesi söz konusudur.1

Seçim kavramının tarihsel gelişimiyle birlikte ortaya çıkan bir diğer kavram demokrasidir. Demokrasi, “kişilerin, grupların, sınıfların vb. kendilerini ilgilendiren, ya

da ilgilendirebilecek konularda alınacak kararların oluşumuna katılmalarıdır” şeklinde

tanımlanabilir.2 Demokrasinin bir başka tanımı, “Kamu siyasetine ilişkin önemli

sorunlar hakkındaki temel belirleyici kararları bütün halkın pozitif veya negatif olarak aldığı ve almaya yetkili olduğu bir siyasal sistem” olarak da yapılabilir. Burada pozitif

karar almayla, siyasetin halktan kaynaklanması, halkın siyaset önerilerini başlatabilmesi, yani halkın siyasette aktif olması kastedilmektedir. Kararların negatif olarak alınmasında ise halkın sadece politika önerilerini onaylamasına veya reddetmesine imkân veren yöntemler anlaşılmaktadır. Yani vatandaşlar politikayı başlatmamakta, başka yerde başlatılan politikalara onay vermekte, yöneticiler tarafından önlerine getirilen öneriler arasında tercihte bulunmaktadırlar.3

Bu kapsamda demokrasi açısından seçim; yönetilenlerin, kendilerini yönetecek olanları belirleme işlemi ve eylemidir. Seçimlerin günümüzdeki uygulamalara ulaşması ise yüzyıllar süren evrimler sonucu gerçekleşmiştir. Eski Yunanda Atina demokrasisinde kadınların, kölelerin ve Atinalı olmayanların siyasi hakları yoktu. Seçme ve yönetime katılma hakkı, 20 yaşını doldurmuş erkek Atina vatandaşlarına verilmişti. Kent siyasi parti örgütleri yoksa da, partilerin işlevlerini yerine getiren

“oligarklar” ve “demokratlar” denilen gruplar oluşmuştu. Kent meclisleri her ay 4 kez

toplanıp yasa tekliflerini hazırlar ve yönetim sorunlarını görüşüp çözümlerdi. 20 yaşını doldurmuş, köle olmayan erkek Atinalıların bir araya toplanıp, devlet ve toplum sorunlarını görüşüp çözümler getirdikleri bu yönetim modeli, “doğrudan veya aracısız

demokrasi” olarak adlandırılmıştır. Aynı zamanda Atina vatandaşlarına yasama,

yürütme ve yargısal görevler de eşit ölçülerde tanınmıştır. Antik Yunan kent devletlerinin yıkılmasından sonra toplumsal çatışmalar ve gelişmeler devam etmiş;

1 Davut Dursun, Siyaset Bilimi, Beta Yayımcılık, 7. Baskı, İstanbul, 2014, s. 339.

2 Toktamış Ateş, Demokrasi, Ümit Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara, 1994, s. 11.

zamanla büyük devletlerin ve imparatorlukların ortaya çıkışı, vatandaşların doğrudan devlet yönetimine katılımını olanaksızlaştırmıştır.4

Eski Yunanın ardından, halkçı yönetime “res-publica” adını veren Romalılar döneminde siyasal yönetime katılma ve yönetici kadroları belirleme hakkı, soylular ve aristokratlarla sınırlandırılmıştır. Çetin mücadelelerin sonunda sıradan halk da yönetime katılma hakkı elde etmişse de, Roma’nın genişlemesinin doğurduğu fiziki sorunlar nedeniyle Roma’daki “forumlara” uzak bölgelerden halkın gelmesi ve siyasal karar alma süreçlerinde rol almaları mümkün olmamıştır. Forum adı verilen halk meclislerine katılma hakkı da, erkek Roma vatandaşlarına ait olmuş; kadınlar, köleler ve yabancılar bu haktan yararlanamamışlardır. Bu kapsamda feodal dönemde devlet yönetimine katılma, siyasal karar alma süreçlerinde belli roller üstlenme, bazı kamu görevlerine gelecek kişileri seçme hakkı; üst sınıflara mensup soylulara, belirli ailelere, toprak sahiplerine ve Kilise mensuplarına ait olmuştur. Dolayısıyla anlatılanlar doğrultusunda,

“kimlerin seçildiği” ve “kimler tarafından seçildiği” şeklinde özetlenebilecek iki temel

soru ortaya çıkmıştır. Önceleri “kimlerin seçeceği” sorusu ayrıcalıklı küçük bir kesimin elinde iken, toplum üyelerinin tümünün seçmen olması yönünde bir gelişme kendisini göstermiştir. Bir toplumda oy hakkına sahip kişilerin tümünü ifade eden “seçmenler

topluluğu”, kısıtlı oy sisteminin terk edilerek genel oy sisteminin benimsenmesiyle en

geniş haline ulaşmıştır. “Kimlerin seçileceği” sorusu ise, toplum üyelerinin lehine gelişmiş, belli niteliklere sahip herkesin seçilmek için aday olması şeklinde genişlemiştir. Süreç içerisinde demokrasi, seçme ve seçilme hakkının en geniş anlamda kullanıldığı bir sistem olarak gelişmiştir ki, bu da demokrasi ile seçimler arasında yakın bir ilişkiyi ortaya çıkarmıştır.5

Belirli aralıklarla yapılan özgür ve adil gerçekleştirilen seçimler ise, günümüz temsili demokrasilerinde halkın yönetimini sağlamanın veya bu amaca yaklaşmanın birinci yoludur. Halk olarak da adlandırılan bütün vatandaşlar, demokratik bir sistemde hükümet etme yetkisinin kaynağıdır. Dolayısıyla, bir demokraside vatandaşların hükümet etme konusundaki irade ve tercihlerini ifade edebilecekleri mekanizmaların başında seçimler gelmektedir.6

4 Ali Öztekin, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, 4. Baskı, Ankara, 2003, s. 154.

5 Dursun, a.g.e., s. 339-341.

İlave olarak seçim, idare edenlerin idare edilenler tarafından denetlenmesi anlamına da gelmektedir. Siyasal iktidarın sınırlanmasında hukuk dışı faktörlerin (ahlaki sınırlama, kamuoyu, toplumun çoğulcu yapısının getirdiği sınırlamalar) her zaman yeterli olmaması durumunda, devlet kudreti karşısında insan hak ve hürriyetlerini hukuki ve siyasal yollardan güvence altına alma çarelerinden biridir. Seçim, devlet iktidarının sınırlanması yollarının en başında gelir. İktidarın kaynağı olması nedeniyle de demokratik rejimin temelidir. Serbest ve dürüst bir seçime dayanmayan iktidar, diktatörlük rejimlerinin başlıca karakteristiğidir. Öte yandan seçim, demokrasinin birinci şartıdır, ancak tek şartı değildir. Baskısız ve serbest yapıldığında bile, seçim her zaman olumlu sonuç vermeyebilir. Demagojinin özellikle az gelişmiş toplumlarda etkili olması gerçeğinden hareketle yöneticiler halkı aldatmaya, halk da aldanmaya yatkın olabilir. Bu nedenle, serbest seçim mekanizmasının işlediği bir rejimde bir partinin, belli bir seçmen çoğunluğunun desteğini alarak siyasal iktidarı keyfi bir şekilde kullanması, ihtimal dâhilinde olan bir husustur.7

Seçim olayı, başka bir deyişle, yöneticilerin yönetilenlerce belirlenmesini sağlayan işlemler, hukuki eylemler ve araçlar bütünü olup, karşıt güç ve ideolojiler arasında bir dizi uzlaşmanın bileşkesidir. Seçim kavramı, aynı zamanda siyasal hukukun özel bir ilgi alanıdır. Zaman ve mekân içinde değişmekle birlikte bu siyasal hukuk ise, yurttaşın niteliğini belirlemeye, çeşitli türden seçimleri birbirinden ayırmaya, seçimin gerçekleşmesini düzenlemeye yönelik kurallar bütünüdür.8

Öte yandan demokrasilerde ulusal egemenlik, seçimler aracılığıyla gerçekleştirilir. Seçim, bir tür “irade açıklaması”, halkın kendi temsilcilerini belirleme aracıdır. Temsilcilerin belirlenmesi için ise birtakım yöntemler uygulanmaktadır. Bizi seçim sistemi kavramına götüren bu yaklaşım, ülke koşullarına ve ülkelerdeki siyasal deneyim birikimlerine bağımlı bir kavramdır. Teknik ayrıntı gibi gözükmesine rağmen seçim sistemleri, ülkenin ve demokratik rejimin kaderi üzerinde oldukça etkili olabilmektedir. Dolayısıyla seçim sistemi sorunu, “temsilde adalet” ve “siyasette

istikrar” ilkeleri arasında makul bir denge kurma sorunudur.9

7 Münci Kapani, Kamu Hürriyetleri, Yetkin Yayınları, 7. Baskı, Ankara, 1993, s.281, 282.

8 Jean-Marie Cotteret, Claude Emeri, Seçim Sistemleri, Çev.: Ahmet Kotil, İletişim Yayınları Yeni Yüzyıl Kitaplığı, s.10.

9 Hikmet Sami Türk, Erol Tuncer, Türkiye İçin Nasıl Bir Seçim Sistemi?, TESAV Yayınları, Ankara, 1995, s.1.

Teknik ayrıntı hususunu biraz daha açmak gerekirse; seçim sistemleri, bir seçimde kullanılan oyların yasama meclisinde sandalyelere nasıl dönüştürüleceğini belirleyen teknik usullerdir. Seçim sistemlerinin hiçbirisi tarafsız olmadığı gibi; seçim sistemlerinin tercihi, büyük ölçüde siyasi amaçla ilgilidir. İktidardaki çoğunluk, daha yüksek sayıda temsilcilerini parlamentoya sokmaya; muhalefet ise iktidardaki çoğunluğu azınlık haline getirmeye, küçük partiler ise parlamentoya temsilci sokabilecek bir seçim sisteminin uygulanmasını isterler. Dolayısıyla yeni bir seçim sistemi gündeme getirildiğinde ilk sorulması gereken, getirilen seçim sisteminin hangi partiye avantaj sağlayacağıdır. Bununla birlikte, belirtilen siyasi tercihlerin açık bir şekilde ortaya konması, seçim sistemini düzenleyen kanunlar ile mümkün olmaktadır.10

“Nispi temsil” veya “orantılı temsil”, siyasi partilerin güçleri oranında

parlamentoda temsiline imkân sağlayan bir sistemler grubunun ortak adıdır. Temsilde adalet ilkesini ön plana çıkarır. Nispilik, birtakım aritmetiksel işlemlerle hesaplanır, buna göre de çeşitli nispi temsil sistemleri mevcuttur.

Seçim kavramının tarihsel gelişimiyle birlikte ortaya çıkan bir diğer olgu siyasi partilerdir. Siyasi partiler, bir program etrafında toplanmış, siyasal iktidarı elde etmek ya da paylaşmak amacını güden, sürekli bir örgüte sahip kuruluşlardır. Siyasal partiler, geçici kuruluşlar olmayıp, bilakis ülke çapında oldukça yaygın bir örgüte sahip olan kuruluşlardır.11 Bir başka tanım da, “programını uygulamak ve üyelerini iktidara

getirmek amacıyla hükümetin kontrolünü sağlamaya çalışan organize bir insan topluluğudur” şeklinde yapılabilir.12

Belirtilen tanımlama doğrultusunda siyasal partinin, bir örgüt olduğu sonucu çıkmaktadır. Örgüt olma özelliği, onu, diğer siyasal katılma biçimlerinden; keza iktidara sahip olma amacı da, onu, diğer örgüt türlerinden ayırmaktadır. Dolayısıyla siyasal partiler; iktidarı elde etmek değil, iktidarı etkilemek amacını güden baskı gruplarından farklıdır. Bir örgütün siyasal parti olarak nitelendirilmesi; iktidarda bulunmaktan ne kadar uzakta olursa olsun, iktidar olmayı ya da iktidarı her konuda ve sürekli olarak etkilemeyi amaçlamasına bağlıdır.13

10 Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Basım A.Ş., 10. Basım, İstanbul, 2005, s. 273- 274.

11 Münci Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, 7. Basım, Ankara, 1995, s. 160.

12 Bülent Dâver, Siyaset Bilimine Giriş., Siyasal Kitabevi, 5. Baskı, Ankara, 1993, s. 223.

Süreklilik gösteren örgütsel bir yapıya sahip olan siyasal partilerin çeşitli fonksiyonları ise şunlardır:

✓ Siyasal partiler, toplumdaki çeşitli çıkarların ve istemlerin birleştirilmesini ve kanalize edilmesini sağlarlar. Dolayısıyla siyasal partiler, bölücü ve ayırıcı değil, toparlayıcı ve birleştirici rol oynarlar.

✓ Siyasal partiler, halk kitleleri ile iktidar arasında köprü vazifesi görürler. Toplumun isteklerinde ve beklentilerinde, siyasal partilerin rolü büyüktür. Kitleleri bilinçlendirme yönünde çaba harcadıkları gibi, seçimlerde seçmenleri sandık başına gitmesini teşvik etmek gibi siyasi kültürün yaygınlaşmasını da sağlarlar.

✓ Siyasal partiler, siyasi personelin, yönetici kadroların ve liderlerin seçilmesini sağlarlar. Zira politik kadrolar ve liderler, partiler içerisinden çıkmaktadırlar.

✓ Siyasal partiler, iktidara geldiklerinde devletin siyasal karar organları içinde önemli bir role sahip olurlar. Yani devlet mekanizması içindeki yönetme ve hükümet etme fonksiyonlarını kazanmış olurlar. Öte yandan muhalefetteyken de iktidarın kullanılışını denetleme fonksiyonunu yerine getirirler.14

Seçim kavramının tarihsel gelişimiyle birlikte ortaya çıkan kavramlardan bir diğeri, içinde siyasal kampanyaları da barındıran siyasal iletişim kavramıdır. Siyasal iletişim; siyasi aktörlerin çeşitli iletişim tür ve tekniklerini kullanarak, belli ideolojik amaçlarını, belli gruplara, kitlelere, ülkelere ya da bloklara kabul ettirmesi, gerektiğinde hedef aldığı kitleyi eyleme geçirtebilmesidir. Siyasal iletişimin tam anlamıyla meydana gelebilmesi için, verici (siyasal aktörler), alıcı (siyasal amaçlı mesajların ulaştırılmak istendiği hedef kitle – ülkenin aktif nüfusu olan seçme hakkını almış genç ve yetişkinler), siyasal mesaj / ileti / kanal (siyasal mesajların verilmesinde kullanılan yöntem ve teknikler) ve geri besleme (hedef kitlenin verilen siyasal mesajdan etkilenip etkilenmediğinin bilinmesi)den oluşan beş öğenin etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir.15

Siyasal iletişim aktörleri ise, günlük hayatın her alanında karşımıza çıkan aktörlerdir. Bu aktörlerin birbirleriyle yürüttükleri söylemlerin değiş-tokuşu çerçevesinde siyasal iletişim süreci gerçekleşir. Siyasal iletişim aktörlerinin her biri,

14 Kapani, Politika Bilimine Giriş, s. 160 - 168.

rollerini oynayarak siyasal iletişim ortamının oluşmasını sağlarlar.16 Bu bağlamda siyasi aktörler, siyasal iletişimi üstlenen kurum, kuruluş, grup ve kurumsallaşmış kimliği bulunan kişiler, örgüt liderleri, önderleri, yöneticileridir. Bulundukları ve ait oldukları kümenin veya örgütün amaçları, ilke ve kuralları çerçevesinde hareket etmek ve iletişimde bulunmakla yükümlüdürler. Kendilerine, bu rolleri üstlendikleri ve bu rolleri en iyi biçimde oynamamaları gerektiği için “aktörler” denilmektedir. Belirtilenler ışığında siyasal iletişim aktörleri; devlet başkanı, hükümet, siyasal partiler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, baskı grupları, sivil itaatsizlik aktörleri, yasa dışı olan terör gruplarıdır.17

Siyasal kampanyalarda siyasetçiler ile medya mensupları arasındaki etkileşimde, uzlaştırma ve köprü görevi gören bir diğer meslek grubu, siyasal danışmanlardır. Böylesi bir danışmanlık, sözsüz iletişim, imaj danışmanlığı ve sözlü iletişim danışmanlığını kapsamaktadır. Siyasal danışmanlar, simgeler kullanarak sözsüz iletişim; yüz ifadeleri, ses tonu, el kol hareketleri, giyim kuşam, yürüyüş ve duruş biçimi ile imaj üretmeyi tasarlarlar. Sözlü iletişim bakımından ise, adayın veya liderin konuşmasını yazma, konuşmayı nasıl yapacağı üzerinde durma, konuşmanın yapacağı yeri seçme, konuşma yapılacağını önceden medyaya duyurma, konuşmadan sonra soru-yanıt bölümünü ayarlama, fotoğraf çekilmesini ve konuşmayı yapanın izleyiciyle göz temasında bulunmasını sağlama gibi konularda danışmanlık görevlerini icra ederler. Ayrıca siyasal reklamların seçim kampanyası sırasında hangi medya kanalında, gazete, dergi, pano, radyo, televizyon ve internette kullanılıp kullanılmayacağına parti yetkilileriyle birlikte karar verirler.18

Öte yandan seçim kampanyalarında amaç, bilgi aktarmaya, ikna etmeye ve oy vermeye ve verdirmeye yönelik kamu seferberliğinin sağlanmasıdır. Bu amacın gerçekleşmesi için de seçmen kitlesine (kararlı seçmene, kararsız seçmene, ilgisiz seçmene yönelik kampanyalar) yönelik stratejiler saptanır, planlar yapılır. Kampanyalarda kullanılacak iletişim kanallarının, halkın yoğun olarak kullandığı, ya da kullanabileceği kanallar olması gerekmektedir. Kullanacak yöntemin ve bunu gerçekleştirecek tekniklerin maliyetinin de, o siyasi partinin mali gücünü aşmaması

16 Emine Çakmak Kılıçaslan, Siyasal İletişim İdeoloji ve Medya İlişkisi, Kriter Yayınevi, İstanbul, 2008, s. 15, 16.

17 Aziz, a.g.e., s. 21-37.

gerekir. Dolayısıyla partilerin parasal gücü, seçim kampanyalarındaki kullanılacak yöntemi ve buna bağlı olan teknikleri belirlemektedir.19

Sonuç olarak siyasal kampanyalar, iktidara aday olan siyasal parti ve liderler tarafından seçmenlere ulaşmak ve onları ikna etmek amacıyla yürütülen karmaşık ve yoğun iletişim uygulamalarıdır. Siyasal kampanya çalışmaları; kampanya ekibinin oluşturulması, hedef kitlenin, kampanya temasının, mesajın, uygulanacak stratejinin, taktiklerin ve teknolojik gelişmelerin belirlenmesini içerir. Bu çalışmalara medya planının da eklenmesi ile birbiriyle ilintili ve birbirine bağlı öğelerden oluşan bir süreç ortaya çıkmaktadır. Bahse konu öğelerin her biri, çağdaş teknolojilerin kullanımını ve buna bağlı olarak da bu teknolojiler konusunda uzman kişilerin kampanya sürecine katılımını zorunlu kılmaktadır.20 Bununla birlikte, seçim kampanyası sürecinde ön koşul, seçmen beklenti ve özelliklerine uygun ve geçerli siyasal mesaj geliştirilmesi, kolay olmasa da seçmenin anlaşılması, davranışlarının öngörülmesidir.21