• Sonuç bulunamadı

İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE ÖĞRENME VE KAVRAM OLGUSU

2.2. KAVRAMLARIN OLUŞUMU

2.2.3. Kavram Nesne İlişkis

İlk çocukluk dönemi kavram nesne ilişkisi incelendiğinde; öncelikle nesnenin ne olduğu, nesne ilişkileri teorisi, nesne kalıcılığı ve nesne kavramının bilinmesi gerekir. Nesne ile ilgili kavramlar hakkında Budak bize şu bilgileri verir:

Nesne;1- Bağımsız bir varlığı olan, fiziksel olarak algılanabilen veya zihinsel olarak incelenebilen şey. 2- Psikanalizde bir içgüdünün doyum amacına ulaşmasını sağlayan kişi, şey ya da vücudun bir kısmı. 3- Hedef anlamındadır.

Nesne ilişkileri; 1- Psikanalizde, libidinal veya saldırganca doyum kaynağı olarak iş gören kişilerle, etkinliklerle veya nesnelerle olan ilişki. 2- Klasik psikanalizde başka bir insana yönelik duygusal bağ. M.Klein bu terimin anlamını, çocuğun anne veya bakıcıyla anlamlı bireylerarası ilişkiler kurabilme yetkisini kapsayacak şekilde genişletmiştir.

Nesne ilişkileri teorisi; Psikoanalitik ego psikolojisinde, ego gelişiminin ve sonraki bireylerarası ilişkilerin, bebeğin anneye ve çevresindeki diğer kişilere yönelik ilk duygusal bağlar temelinde şekillendiği teoridir.

Nesne kalıcılığı; Piaget'nin gelişim modelinde, bir yaşlarındaki çocuğun, bir nesnenin, artık çocuk onu görmese bile varlığını koruduğunu anlamasıdır. Bu durum, çocuğun nesnelerin zihinsel imajlarını oluşturmasını gerektiren bir yetidir.

166 Nesne kavramı; Piaget'nin bilişsel gelişim modelinde çocuğun, kendi dışındaki bir nesnenin kendisiyle aynı gerçek, fiziksel ortamda bulduğunu ve hareket ettiğini algılama yetisidir (Budak, 2000: 531).

Çocuğun nesne ilişkilerindeki nesne, psikoanalitik bakış açısında teknik bir kelimedir. Çok fazla insan dışı bir şey yerine kullanılmaz. Daha çok isteğin veya eylemin yöneldiği bir kişi olarak ortaya çıkar. Nesne öznenin bağlantı kurduğu şeydir. Çocuk için anne-baba, bakıcı ve yakın çevre nesnenin yerini tutar. Hisler ve duyguların nesneleri vardır. "Çocuklarımı" severim, "Yılandan" korkarım, "Komşularıma" kızarım gibi. Çocuğun yetişmesinde en önemli faktör olan anne babanın çocuklarının his ve duygularının nesnesi olarak konuşurken kullandıkları kavramlara dikkat etmeleri gerekir. Çocuğun his ve duygularının nesneleri ilk başta kavramlardır. İnsan dürtülerinin de nesneleri vardır. Açlık dürtüsünün nesnesi yiyecektir, cinsel dürtünün nesnesi ise cinsel olarak çekici bir insandır. Güdüsel dürtüler kapsamında Freud, yeni doğmuş bebeğin nesnelerinden bahsederken, bunları ilk olarak annesinin göğsü, annenin kendisi ve son olarak da bu bebeği tatmin eden diğer insanlar ve eşyalar olarak değerlendirir (Clair, 1996: 5).

Çocuk dilin tüm düzeylerine yalnızca doğru telaffuzlarla değil, aynı zamanda sözcüklerin düşüncelerini ifade etmek için cümleler halinde birleştirebilecekleri sonsuz sayıdaki yollara hâkim olmaları gerekmektedir. Şaşılacak olan şey, tüm kültürlerdeki hemen hemen tüm çocukların bu işin büyük bir bölümünü sadece dört ile beş yılda başarmalarıdır. Belki daha da hayret verici olan şey, farklı kültürlere sahip olsalar da, tüm çocukların aynı gelişme sırasından geçiyor olmalarıdır. Bir yaşında bir çocuk, bir sözcük söyleyebilir; iki yaş civarında çocuk, iki ve üç sözcüklü cümleler kurabilir. Üç yaşına geldiğinde, cümleler daha gramatik hale gelir ve dört yaşında çocuk, hemen hemen bir yetişkin gibi sözcük dağarcığı gelişmiş olarak konuşur. Bu mükemmel dil gelişimine sahip olan çocuklar, bir yaş dolaylarında nesneleri adlandırmaya başlarlar. Bu yaştaki çocuklar, dünya hakkında birçok şey bilirler. Bebekler muhtemelen kendi isimlerini bilmezden önce anne babaları, ev hayvanları, yiyecekler, oyuncaklar ve vücudun bazı kısımları hakkındaki kavramlara aşinalık kazanmışlardır. Konuşmaya başladıklarında yaptıkları şey, bu kavramlarla yetişkinlerin kullandığı sözcükler arasında ilişki kurmaktır. Çocuklar hangi sözcüğün hangi kavrama ait olduğunu öğrenmek için, bir sözcük kullanıldığında etraflarında

167 olup bitenlere bakar ve durumun önemli yönlerini sözcüğün anlamı olarak alırlar. Bir kavramla ilgili olarak birçok özellik söz konusu olduğunda, çocuklar çoğu kez kavramın yalnızca bir ya da iki özelliğini seçerler (Atkinson ve diğerleri, 1995: 370).

Piaget yaptığı çalışmalarda, bebeklerin zihinsel gelişimini arttırmak için çevresel uyarımı araştırdıklarını gözlemlemiştir. Çocukların gelişimlerinde cisimlerin, uzayın, zamanın ve nedenselliğin ilk başlangıç tasviri, ilk iki yıl boyunca derece derece kurulur (Bransford, 2000: 80). Çocuk bu iki yıllık bebeklik döneminde hayatı anlamlandırmaya çalışır. Önce en yakınındaki cisimleri anlamlandıran çocuğun daha sonra uzayın, zamanın ve dünyanın anlamına ve içeriğine yöneldiği görülür.

Nesne ilişkileri kuramında, çocuğun yaşadığı ilk deneyimlerin etkisini ve önemini Hayta şu şekilde açıklar;

"Nesne ilişkileri kuramına göre çocuk, yaşadığı ilk deneyimleri ve kendi çevresindeki ilişkileri içselleştirir. Bu içselleştirmeler de onun iç yaşamını, benlik gelişimini önemli ölçüde etkiler. Bu süreçlerde nesnenin iyiliği, sevgisi, merhameti ağır basar ve kişiliğin tamamlayıcı parçası olursa dış dünyadan kaynaklanan deneyimlere karşı alacağı tavırda bundan yararlı biçimde etkilenir. Böylece başarılı bir etkileşim, iç ve dış dünyayla iyi bir ilişki kurulmasına ve dengeye katkıda bulunur. İlk çocukluk deneyimleri ile bağlantılı olarak dini inancın etkisi ve gücü burada ortaya çıkar. Anne ile kurulan ilişkide şekillenen ve sonra annenin duyumsanmadığı ve bilinçaltına ittirilen tasarımı, kişinin dini algılarını, ahlaki tutumlarını en önemlisi de tanrı tasavvuruyla

ilişkisini etkiler ve biçimlendirir" (2010: 67).

Biz çocuğun kavram oluşumunda, onun önüne nesneler sunmuş olmaktayız. Eğer çocuk sevgiyle kucaklanır, tatmin edici bir biçimde muamele görürse, meşru tüm güçlülük deneyimi ihlal edilmeyecek şekilde kendisine bir nesne sunulmuş olur. Yani bebek nesneyi kullanabilir ve bu nesneyi sanki kendisi tarafından oluşturulmuş özel bir nesne gibi hissedebilir (Winnicott, 1971: 112). Çocuğun kavramsal nesneyle bütünleşmesi kavram içeriklerinin niteliğinin artmasına da neden olur.

Bir çocuğun ilk nesne tasarımları, çocuğun ebeveyni veya yakınında bulunan kişilerin içselleştirilmiş tasavvurlarıdır. Çocuk için bu ilk izlenimler, sonraki deneyimler için bir şablon görevi yapacak olan ilişkisel beklenti ve örüntülerin psişik temelini oluşturarak çocuğun kişiliğinin bilinçdışı yapısının parçası haline gelir ve onda derin izler bırakır. Ayrıca, tekrar yoluyla güçlendirilen ve birikerek artan

168 çocuğun tecrübeleri, yaşın ilerlemesine ve zihinsel gelişime bağlı olarak ayrıntılandırılır veya tashih edilir (Mehmedoğlu, 2011: 94-95).

Yeni yeni nesnelerle tanışmaya başlayan erken dönem çocuğunun kavram gelişimi ve eğitim öğretiminde nesne ilişkileri, insani motivasyonun prensiplerini erken çocukluk yaşlarındaki ilişkiler ihtiyacından alan ve sonrasında psikoanalitik tedavinin temel görevini bu erken ilişkilerde bulan, gelişmiş nesne ilişkilerinin düzenlemesi olarak gören şemsiye bir kavramdır. Başka bir ifade ile kişiliğin erken çocukluk ilişkilerinden nasıl geliştiği ve problemli çocukların bu ilişkilerden ne derecede etkilendiği, her bir çocuğun geçmiş yaşamı gözden geçirilerek ayrı ayrı cevaplanır. Bu modelin her bir değişkenine bu konuların nasıl hitap ettiğini görmek için bireysel nesne ilişkileri teorisini (Summers,1994: 24) erken çocukluk döneminde çocuğun gelişimi, motivasyonu ve yetişkinlik dönemindeki psikolojik problemlerinin çözümünde temel merkeze oturturuz.

Çocuğun nesne ilişkilerinin gelişimi daha yüksek seviyede oldukça, yardımsever ve hâkim olarak öğrenilen Allah tecrübesinin korelâsyonun olumlu bir şekilde olduğu gözlemlenir (Tisdale, 1997: 82). Hal böyle olmasına karşın Freud dini olumsuz patolojik bir durum olarak değerlendirmiştir. Buna karşın birçok çağdaş nesne ilişkileri teorisyenleri Freud'un dini sadece patolojik olarak değerlendirmesini yanlış bulmuş ve onu eleştirmişlerdir. Daha geniş nesne ilişki perspektifleri, dini gelişimin hem sağlıklı ve hem de sağlıksız yanının ihtimalini kabul ederler. Bir çocuğun gelişimi ilerledikçe öğrendiği ve eğitimini aldığı dini ifade formlarının devamlı değişim göstererek illüzyonik bir hal göstermesi, kutsallığını kaybetmek yerine çocuğun dini inanç yönünden sürekli bir dönüşüm ve gözden geçirme sürecine maruz kaldığını gösterir. Yanılsama, insan gelişiminin temel ve ruhsal olarak faydalı bir gölgesi kabul edilir (Sorenson, 1990: 209). Bu açıdan ilk çocukluğun kavram gelişimi donuklaşmış bir taklit ifadesi değildir. Her geçen gün öğrenilen kavramların içeriklerinin bazısı atılır ve yeni bazı anlamlar yüklenir. Çocuğun kavram gelişiminde "Kavram yanılsamaları", çocuğun zihinsel seviyesi geliştikçe yerini "Durulmuş bir kavrama" bırakır.

İnsan davranışının açıklanması konusunda, çocuklara öğretilen dini kavramların aslında çocukların dininin temellerini bu nesnel yaklaşımlarla oluşturduğunu iddia eden yaklaşımlar da vardır. Dinin ilkel bir gelişim olduğunu

169 iddia eden bu araştırmacılar bunu şu temellere dayandırırlar: Din ilkeldir. Çünkü bireyler sosyal kuvvetlerin gücünü bir gerçeklik olarak tanımıştır. Bu gerçeklik onların bireyselliklerini aşar ve birey olarak onları sınırlandırır. Bu bireyüstü ve doğaüstü gerçekliğin tanınması ise nesneldir. Bu şu demek oluyor ki, insanlar zayıflıkları ölçüsünde bu kuvvetleri temsil etmek için bir nesne icat etmişlerdir. Bir diğer ifadeyle bir totem kurmuşlardır. İşte bu nedenle Durkheim Avustralya'daki Aborijinlerin yanına gitmiştir. Çünkü Aborijinlerin totemizmin ilk şekillerini korudukları iddia ediliyordu (Bowker, 1995: 23). İlkel kabilelerde mevcut olan totemizmin oluşumu incelendiğinde, bu toplumların ilk nesnel davranışlarının yani ilk nesnelerinin onların totemizmini oluşturduğu varsayılmaktadır. Buradan hareketle, din gibi yüce bir hakikatin ilkel kabilelerin davranış düzeylerine indirgenmesi doğru bir yaklaşım tarzı olmasa gerektir. Lakin ilk çocukluk döneminde çocuğu etkileyen, etrafını oluşturan nesnelerin çocuğa etki etmediğini söylemek de doğru olmaz. Çocuk kendisini çepeçevre kuşatan nesnelerin etkisiyle gelişimini sürdürür. Çocuğun sadece bir nesne olduğunu iddia etmekte doğru değildir. Zira çocuğun kişiliği kendine özgü bir özellik gösterir.

Dürtü, ego, nesne ilişkileri ve kişisel psikoloji olarak adlandırılan dört dalganın her biri devam eden bir diyalektikte açıklığa kavuştukça psikoanalitik düşüncenin gelişen okullarının etrafını saran polemiğin daha iyi farkına varırız. Ego psikolojisi, Freud'un dürtü psikolojisindeki id'in önem tezini düzeltir ve egonun kişilik gelişimindeki yerini tesciller. Kişisel psikoloji ise dürtü psikolojisindeki yerleştirilmiş narsizmin negatif ruhunun antitezidir. Özellikle, bilinçli, kavramsal amaçlarının yanı sıra, nesne ilişkileri ve kişisel psikoloji, bireyi ruhun mekanik görüşünden daha insancıl olanına taşımıştır. Örneğin nesne ilişkilerindeki nesne, dürtü teorisindeki nesnenin temel mekanik oto erotik ve ilişkili olmayan anlamını düzeltir (Kainer, 1993: 156).

İnsan zihni, fiziksel dünyanın belirli yapıları ve düzenlemeleri içinde gelişimini sürdürür. Şimdi maddi bir konutta oturur. Nesne zihninin bu gerçeği, açıkça gösterilmesine gerek olmadığı gibi, kesinlikle yapay olarak geliştirilmesine de gerek yoktur. Ayrıca bu olgunun varlığı için bir kanıt sağlamaya da gerek yoktur. Her zaman bireyi çevreler ve yaşamın çerçevesi onsuz düşünülemez. Bu olgunun bilincine ulaşıldığı an, onun hakkında edinilen bilgi doğrudan kendi kendini kanıtlar.

170 Yaşam ile aynı ve doğa denilen tecrübe kadar renkli olur. Birey kendini nesnel zihnin bu çerçevesinden sadece daha sonraki aşamalarda ve üzerinde düşünerek ayırabilir. Çünkü gerçeğin içindeki bu nesnel zihnin çerçevesi yaşamımızla sıkı sıkıya içiçe girmiştir. Bu nedenle medeni insanlar olarak bireyi kuşatan ve etkileyen şey nedir? Bu sorunun cevabı "Doğa" olmadığı gibi vahşi güçlerin özerkliği ve zihinsel olarak yabancı bir bağda değildir. Bu, güçlerden ve zihin nesnelliklerinden oluşmuş yoğun bir labirenttir. Yaşamın tiyatrosu, her biri "aerugo nobilis" olan, her biri insanlık tarihinin soylu, zamanla gelen parlak yüzeyini içeren binlerce kuşağın/neslin yerleştirildiği, geliştirildiği, tekrar yok edildiği, ekildiği ve tekrar terk edildiği bütün yaşam stillerinin oyun alanı ve yıkımlarının yeri olan yeryüzüdür (Freyer, 1998: 17).

İnanmak, insan denilen meçhul varlığın, hayatı boyunca yaşadığı bir haldir. Bunun ilk temelleri de çocuklukta atılır. İnsan değerler dünyasını yaşayan bir varlıktır. Değerler inanmak karşılığı elde edilir. Değerleri elde eden insandır. İnsan bu değerleri ilk çocukluk döneminden itibaren elde etmeye başlar. İnsan, bilinçli fiilleri ile yöneldiği objeyi bir taraftan yaşamakta diğer taraftan ilk olarak onu kavramlar halinde ifade ederek bilgi varlık alanını kurmaya çalışmaktadır. Böylece çocuk, kendini aşan varlığı her an kavramakta ve yaşamaktadır. Çocuğun kendini aşan varlık haline gelmesi, ondan önce hazırlanmış "bilgi varlık" alanı olduğu gibi, o ana kadar hazır hale gelmemiş aklı aşan varlık alanı da olabilir (Balakbabalar, 1978: 90). Sperber sezgisel inanç (intuitive beliefs) ile yansıtıcı inancı (reflective beliefs) birbirinden ayırır. Sezgisel inançlar spontane, bilinçaltı, algısal ve çıkarımsal süreçlerin sonunda gelişir. Yansıtıcı inanışlar, sezgisel inançların içinde gömülü olan, sembolik inançlardır. Örnek olarak bir taş aynı anda iki yerde birden olamaz. Bu sezgisel inanca örnektir. Allah her yerdedir ifadesi ise yansıtıcı inançtır. Çünkü bunlar farklı sebeplerle açıklanabilirler. Çocukların hayatlarının ilk yıllarında, insanlarla cansız varlıkları nasıl ayırdıkları ile ilgili pek çok deneysel kanıt vardır. Çocuklar öğrendikleri kavramlarla, insan davranışlarıyla ilgili bilgiler geliştirirler. Biz bebeklerin bir varlığı nesne olarak değil de, nasıl insan olarak sınıflandırdığını ve hayvanları makinelerden nasıl ayırdıklarını bilemiyoruz (Pyysiainen, 2005: 70-74).

İlk çocukluk döneminde çocukların kavram nesne ilişkisini incelerken Hans Freyer'in nesnel zihnin beş ana formu hakkındaki düşüncelerini kısaca belirtmek gerekir. Freyer nesnel zihni beş farklı bölümde inceler.

171 1- Kuşatılmış varlık kategorisi; anlam içeriği, karşılığı olan başka bir anlam içeriğini göstermediği durumlarda, (daha ötesini işaret eden ilişkiler olmaksızın) kendi içinde tamamen bir bütün olduğunda, nesnel forma kuşatılmış varlık diyoruz.

2- Alet kategorisi; nesnel zihnin aktarımı ve gelişimidir. Bu kategorik yapı, bizim alet dediğiniz tüm formlarda mevcuttur. Hayvan ve çocuk psikolojisinin sonuçlarından ve ilkel kültürlerden belirli, tercih edilen örnekleri göz önüne aldığımızda bu şekilde davranırız. Çünkü gelişmiş ileri kültür seviyesindeki gelişmiş insan, sistematik analiz için bir başlangıç noktası olarak herhangi bir yeni, basit aktiviteyi hemen hemen hiç gerçekleştirmez. Sık kullanımla birlikte saf haline getirilmiş başlangıç seviyesindeki her şey komplikasyon ile beraber tanınmaz hale gelmiştir.

3- Sembol kategorisi; sembol form türü, ilk başlangıçtan bu yana "alet" form türü ile ortak olan temel bir mülke sahiptir. Onun anlamlı içeriği kendi anlamının ötesinde anlamlar ifade eder. Sadece merkezi olarak değil, ayrıca vektöryel olarak da inşa edilir. Ne var ki alet ile zıt bir şekilde sembolün bu tasarımı, o kadar karakteristik bir şekilde değişmiştir ki bunu yeni bir tür olarak anlamak gerekli gibi görünür.

4- Sosyal form kategorisi; sosyal realite, insanlar arasındaki ilişkilerin düzensiz şekildeki muazzam bir toplamıdır. Bu husus dolaylı olarak çocukları da aynı oranda etkiler. Karşılıklı yardımlar ve ihlaller, bileşmeler ve izolasyonlar, üstün ve bayağı duygular, eğilimler ve reddetmeler, hakim olmalar ve itaat etmeler, sevgiler ve nefretler gibi tüm ilişkiler ilgisizce birinden bir diğerine geçer.

5- Karakter kategorisi; bu form türünü daha önceki türlerden ayırt etmek çok kolaydır. Çünkü varoluşumu ne sadece nesnel bir dünyada ne de insanlar arasında bir alandadır, öznenin kişisel yaşamındadır. Bu form türünü nesnel zihnin gerçek bir formu olarak anlamadaki zorluk, sadece bu özellikten dolayıdır. Hiç kimse nesnel zihnin bizim kişisel yaşam sistemimizin içine karışmış olduğunu inkar edemez (Freyer, 1998: 56-70).

Okul öncesi döneminde çocuğun nesne ile kavram gelişimini incelediğimizde, öncelikle çocuğun geliştirdiği nesne ilişkisi, anne babası ve yakın çevresiyle kurduğu ilk duygusal bağların anlamlı ilişkilere dönüşmesi sürecinde gelişmektedir. Çocuğun dini gelişimi yönüyle ele alındığında, organizma olarak

172 canlılığı başlayan bebeğin, kurduğu duygusal bağlarla ve görerek anlam dünyasını geliştirdiği nesnenin yok olduğu durumlarda da onun zihinsel imajını koruyarak, kendi davranışlarını yönlendirmeye devam etmesidir. Bu durumda dini içerik taşıyan bir nesne, çocuğun zihninde bir imaj oluşturarak varlığını sürdürür. Nesne ortadan kaldırıldığında, zihinsel imaj varlığını devam ettirerek, nesne ile ilgili dini kavramın canlılığını muhafaza etmeye devam eder.

İşte bu noktada, nesne ilişkileri perspektifinde eğitim öğretimi yapılacak kavramların, bu yaş dönemindeki çocuğun anlayabileceği düzeyde olmasının, onun kavram gelişimini hızlandıracağı düşüncesiyle, somut ve soyut kavramlar konusunu ele almamız gerekmektedir.

2.3.

SOMUT KAVRAMLARDAN SOYUT KAVRAMLARA GEÇİŞ SÜRECİ

Soyut ve somut ne demektir? Somut kavramlar neye delalet eder? Soyut kavramların içeriklerinde nasıl bir anlam özelliği vardır? Çocuklar somut kavramları mı yoksa soyut kavramları mı daha iyi algılarlar. Özellikle ilk çocukluk dönemi din eğitiminde soyut anlamlar yüklü kavramların öğretiminde nasıl bir metot takip edilmelidir? Öncelik soyut kavramlarda mı yoksa somut kavramlarda mı olmalıdır?

Somut; yaşantıları ile bireyin tanışıklık sağladığı nesne ya da düşünceye ilişkin, olarak tanımlanmaktadır. "Somut kavram"; bir nesne hakkında duyu organları ile algılanabilen bir düşünce ya da imge, örneğin top, kürk, para kavramları gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Soyut ifadesi; duyu organları ile kavranamayan türden veya bir konunun, olayın ya da birimin bağlı olduğu bütünden soyulmuş olarak ele alınış yolu, olarak anlamlandırılmaktadır. "Soyut kavram"a; somut bir nesnenin simgesi ya da genelleştirilmesi yolu ile edinilmiş bir düşünme ya da düşünce salkımı: kare, daire, yumuşak, hızlı ve uzun gibi anlamlar verilmesidir (Öncül, 2000: 1002- 1007).

İnsanın gelişim süreci içerisinde kavramları anlama ve algılaması ve her bir kavramın anlam kapsamının genişlemesi, ilk çocukluk döneminden ihtiyarlığa doğru dikey bir yükseliş trendi gösterir. İnsanın ilk çocukluk döneminde duyduğu kavramların içeriğini daha iyi geliştirebilmesi için eğitim öğretimle ilgili bazı hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunların başında çocuğun öğrendiği

173 kavramın soyut mu somut mu olması gerektiği gelmektedir ki ilk çocukluk döneminde çocuk öncelikle somut kavramlar üzerinden hareket ettiği zaman, bu kavram gelişimi hem daha hızlı kemale erecek, hem de soyut kavram döneminin temelleri oluşacaktır. Okul öncesi dönemde çocuğun kavrayış düzeyi somut işlemler dönemi olması nedeniyle çocuklara öğreteceğimiz dini kavramların da, somut ifadelerden hareketle soyuta doğru bir çerçeve çizmesi gerekmektedir.

İlk çocukluk döneminde çocukların sadece somut ifadeleri anladıkları düşüncesi yanlış bir yaklaşımdır. Çocukların; anlamasalar, ifade etme yetenekleri bulunmasa bile soyut ifadeleri de anlama yetenekleri vardır. Fakat bunları bir kavramla ifade edemezler. Soyut anlamların çocuklarca ifade edilemeyişi anne babayı, çocuğun bu soyut kavramları anlamadığı düşüncesine sevk edebilir. Okul öncesi çocukları ilgi çekici olmasına veya olmamasına bakılmaksızın birçok soyut düşünceler hakkında iradeleri dışında düşünceler geliştirirler. Bu dönemde çocuğun kendi zihinsel gelişim düzeyinde yapabileceği en iyi şey, bu düşünceleri geliştirmektir (Ausubel, 1965: 20). Doğumuyla beraber bir bebekte somut kavramları anlama yeteneği olduğu gibi soyut kavramları anlama yeteneği de potansiyel olarak bulunmaktadır. Önemli olan bu potansiyellerin zamanında ve yerinde en doğru şekilde değerlendirilmesidir.

Bir çocuğun düşünce gelişimi, çocuktaki soyut kavramlar düşüncesinin gelişimine bağlıdır. Çocukların soyut davranış sergilemek zorunda olduğu bir durumda kelimeler çok önemlidir. Çünkü kelimeler çocuğun soyut bir tutum edinmesine neden olur. Kavramsal bir şekilde çocuğun dünyaya olan yaklaşımı dile yakındır. Kelimeler, nesneler gibi elle tutulabilecek görünür birer alet değildir. Aksine kişinin dünyayı özel bir şekilde (kavramsal ve sembolik) organize etmesini