• Sonuç bulunamadı

Bilgi Kazanımı Açısından Çocuğun Din ile İlk Temasının Değerlendirilmes

FAKTÖRLER

1.2.1. Bilgi Kazanımı Açısından Çocuğun Din ile İlk Temasının Değerlendirilmes

Küçük bir çocuğun din ile ilk teması, her şeyde olduğu gibi anne baba aracılığı ile gerçekleşir. Burada önemli olan, anne babanın bilgi kazanımı açısından çocuğa bir değer aktarımında bulunup bulunamadığıdır. Çünkü anne babası ve yakınları tarafından yetiştirilen bir çocuğun, niteliksel davranış geliştirmesi, yetiştirenlerin niteliksel düzeyleriyle yakından ilişkilidir.

Dünyaya ait ilk izlenimlerin oluştuğu bir zaman diliminde, çocuğun manevi dünyaya karşı da ilk izlenimleri oluşmaya başlar. Dünya ile manevi dünyayı birbirinden ayırmak imkânsız gibi görünmektedir. Çocuğun gelişim süreci, her iki dünyayı birlikte algılamasıyla, sağlıklı bir düzeyde gerçekleşir. Gelişim döneminde manevi dünyası ihmal edilen veya dünyaya ait mantıksal kavraması oturmayan bir çocuğun gelişiminde bazı arızaların oluşması kaçınılmazdır. Bu nedenle anne babaların çocuklarını yetiştirirken onların, namaz, oruç, ezan, camii, kurban, dua ve zekât gibi İslam'ın temel prensipleriyle ilk karşılaşmaları ve temaslarının olumlu niteliğini vurgulamak gerekir. Zira atılan ilk tohumların günü gelince meyveye durması, ekim zamanı, ekilen tohumun cinsi, dikilen toprağın kalitesi, tarlanın bakım

77 görümü gibi birçok faktörün etkisinde gerçekleşmektedir. Fakat tohumun toprakla ilk buluşması, zaman ve şartlar açısından uygun değilse, yapılan bütün çabaların boşa gideceği aşikârdır. Bir tohumun neşvü nema bulmasındaki şartlar gibi bir bebeğin de, bilgi kazanımı açısından değerlendirildiğinde, manevi dünya ile ilk teması, bu temasın zamanı, niteliği, duygu boyutu, tonajı ve samimiyeti, yaşanan bu ilk tecrübeyi uzun soluklu olarak etkilemektedir.

Çocuğun din ile ilk temasının gerçekleştiği dönemlerde, inanç gelişimine neyin en fazla etkide bulunduğuna dair yapılan kapsamlı bir çalışma, üç öğenin hayati derecede önemli olduğunu göstermiştir.

1- Ebeveynden biri ile inanç üzerine konuşma ve etkileşimde bulunma.

2- Anne baba veya aile yakınları ile birlikte ibadet etme gibi düzenli bir manevi zaman dilimine sahip olma.

3- Aile ile birlikte bir hizmet projesine dâhil olma. Örneğin bir yardım kuruluşunda görev alma gibi.

Bu üç öğe çocuğun dini gelişimini hem hızlandırır hem de destekler. Bunun yanında, çocukların erken dönemde Allah ile kurdukları ve geliştirdikleri ilişki, büyüdüklerinde kendilerine ihtiyacı olan öncelikle aile yakınlarını sevme ve onlara bakma sorumluluğuna yönelme gibi ahlaki bir ilişki düzeyine yükseltir (Ratcliff, 2010: 81). Çocuğun eğitimindeki bu ilişkiler saf bir diyalog içerisinde geliştirilmelidir. Bu süreçte çocuklar birisiyle konuşurken sözlerinin kesilmesini istemezler. Bu, karşılıklı güvene de dayalı olan eğitimdeki ilişkinin en içe dönük başarısıdır.

Çocuğun ahlaki değerleri, çocuğun neyi iyi ve kötü olarak düşündüğünden, neyi yapıp yapmaması gerektiğinden ve hareketlerinin ya da düşüncelerinin doğruluğunu yargıladığı standartlardan oluşur. Aile bu değerlerin ve düşüncelerin ilk öğretmenidir. Aile sadece söylenen kelimelerle değil, davranış biçimi, finansal harcamalar, disiplin stili, barınma yeri ve sayısız yaşam seçimleriyle çocuğa ilk etki eden merkez çekirdektir. Küçük çocuk, ailenin önemli gördüğü değerler ve standartları kabul eder. Bu değerlerle birleştiğinde, ailenin sevgisiyle, övgüsüyle o değerleri uygulamada ailesinden destek alır (Williams ve Stith, 1974: 337).

78 Hartshorne’ e göre beş yaşındaki bir çocuk ile ilgili, din eğitiminin amaçları çerçevesinde çocuğun din ile ilk teması değerlendirildiğinde, üç önemli formülasyonla karşılaşılır;

1- Çocuğun sınırlı olan, hem gerçek hem de hayali çevresi içerisinde, eylemde ve tutumda dini duyarlılığı olan bir sosyal tepki geliştirmek.

2- Çocuğun Allah’ın büyüklüğünü kavrayabilesi için oluşturulacak çevresinin sosyal yorumunda ona yardımcı olmak.

3- Allah'ın çocukları olarak, gerçekliğin ve diğer benlik iddialarının tanınmasını içeren benlik bilincinde, üst seviyeye çıkmak için büyüyen benlik bilinçliliğine yardımcı olmak (Hartshorne, 1919: 43).

Çocuğun mabet ile ilişkisinde, dini yönelimini etkileyen bir din görevlisi (İmam, papaz, pastör ve haham gibi), hiçbir zaman evdeki din eğitiminin yerini alamaz. O sadece çocuğun anne babasının çabalarını destekleyerek çocuğun ilk izlenimlerinin gelişimine katkıda bulunur. Anne babalar çocuklarına profesyonelce din eğitimi veremediklerinden dolayı bu iş ihmal edilir ve çocukların ruhsal eğitimi sekteye uğrar. Bu durumda mabetteki din görevlisi kaybeder, çünkü bunu anne baba gibi tam olarak yapamaz. Anne babalar kaybeder, çünkü çocuklarını ve kendilerini eğitmeyi sağlayacak bir fırsatı kaçırırlar. Çocuklar da kaybeder, çünkü Allah'ı anne babadan öğrenme, bunların en etkili yoludur. Anne babalar belki çocuklarına her şeyi öğretemezler; ama bu görevi tamamen dini profesyonellere de terk etmemeleri gerekir (Wolpe, 1995: 221). Çünkü din, ihmal edilebilecek bir konu değildir.

Hümanist psikolojide dinin, bir çocuğun kişilik gelişimine pozitif katkıda bulunacağı öngörülmektedir. Dinin, sağlıklı ve normal bir kişilik için tecrübe edilmesi gereken hayati bir fonksiyonu vardır. Bu fonksiyonların en önemlisi, bir çocuğun kendi iç derinliklerinden kaynaklanarak gelişen dindarlığın, kendini gerçekleştirme sürecine oldukça fazla faydalar sağlayacağı düşüncesidir (Allport, 2006: 32). Faydası inkar edilemeyecek derecede kesinlik kazanan din duygusunun ilk çocukluktaki gelişiminde “yükleme”lerin etkisini unutmamak gerekir.

Bir çocuğun dünyayı anlamlandırma çabasında, gözlemlediği yüklemenin önemli bir yeri olduğu söylenebilir. Çünkü yüklemeye konu olan şey, çocuğun karşılaştığı herhangi bir oyun veya görevdeki başarı veya başarısızlık olabileceği gibi, hayatta yaşanması muhtemel birtakım olayların olumlu veya olumsuz sonuçları

79 da olabilmektedir. Gerçekte ise yükleme yapmak, insan hayatının her alanını ilgilendiren ve insanın onsuz yapamayacağı bir davranış şeklidir. Yükleme kuramı, çocuğun motivasyonel faktörlerine yer vermekle birlikte hüküm ve karar verme sürecinde etkili olan bilişsel psikoloji çerçevesinde değerlendirilebilir. Çünkü nedensel yüklemeler, bilme ve algılama alanlarına giren zihni etkinliklerdir. Bir çocuğun nedensellik kavramının kaynağını, anne babası ve yakın çevresindeki insanların yansıttıklarından öğrendiği kişisel bilgisi oluşturur. Genel olarak ifade edildiğinde yükleme, bir anlamda nedensel açıklamalar olduğu için, okul öncesi dönemde çocukların hüküm ve karar verme süreçlerinin bilinçli bir düzeye çıkarılmaları ve geliştirilmeleri, çocukların gelecek yaşamlarını büyük ölçüde etkileyecektir (Yaparel, 2001: 43-44).

Çocuğa kazandırılan bilişsel yüklemelerin davranışa dönüşmesi ve bir çocuğun bir şeyin hakikatine varabilmesi ve de onu tam anlamıyla öğrenebilmesi için onu tecrübe etmesi gerekir. Din tecrübe edilebilen, duyulan ve yaşanılan bir hakikattir. Bu bakımdan bir gerçeklik ifade eder. Yani din ancak bir çocuğun tecrübe ederek içselleştirmesi neticesinde anlaşılabilir. Bu bakımdan Allah, her çocuğun bireysel yaşam tecrübesi ile kendisine ulaşabileceği manevi bir realitedir (Fırat, 1977: 27).

Bu aşamada çelişkili olmayan yollarla çocuğun sevilmesi, mutlu edilmesi ve kendisine saygı duyulması, ebeveyninin onun artan benzersizliğini ve ayrışmasını hoş görerek bireyselliğine değer verilmesi, desteklenmesi ve yanlışlarına rağmen hoş görülmesi halinde çocuk, bu ilk izlenimlerle kendiliğinden bir değerler sistemi geliştirerek kendi karakteristik özelliğini şekillendirebilecektir. Çocuğun değerler sisteminin tamamen farklı ve kendine has bir şey olması düşünülemez. Daha ziyade söz konusu olan çocuğun, anne babasının yaşadığı değerlerini, onların değerli kıldığı inançlarını, toplumun sembollerini, geleneklerini doğal bir akış içinde kendinin bir değeri olarak kabul etmesi, kendine dâhil ederek özümsemesi ve içselleştirmesidir. Bu değerler, zorlayıcı baskılarla ona dayatılan bir kabul ediliş olarak sunulmamalıdır (Meissner ve diğerleri, 1987: 264).

Erken çocukluk dönemindeki din eğitimcileri için çok önemli olan, din dediğimiz bağımsız içeriğin iki bağımsız özelliği vardır. Lee, bu özelliklerden birini, dinin teolojik olmadığı şeklinde yorumlar. Gerçekten tüm teologlar, teolojinin

80 zihinsel olarak Allah'ı araştıran bir bilim olduğu görüşündedir. Teolojinin amacı, Allah'ın tabiatı ve fiiliyatı hakkında daha fazla bilgiye ulaşmaktır. Aksine din kişinin Allah'la olan bağıdır. Dinin amacı bir kişinin dini hayatının olabildiğince dolu olması için zenginleştirilmiş bir meşguliyet kurmaktır. Teoloji ve din bu nedenle gerçekliğin çok farklı iki alanına aittir. Erken çocukluk döneminde din eğitimcileri dini öğretmeyi istiyorlarsa teolojiden ziyade dini öğretmelidirler. Bununla beraber teoloji, o anda dinin hangi boyutunun öğretildiğine bağlı olarak din eğitiminde özel bir yere sahiptir.

Lee bu bağımsız içeriğin ikinci önemli özelliğini, öğretilen tüm bağımsız içerikler gibi dokuz tane kendine kapalı alt içeriğin bir bileşimi olarak görür. Bu birbirinden ayrı alt içerikler şunlardır: 1- Ürün içeriği, 2- Süreç içeriği, 3- Bilişsel içerik, 4- Duyuşsal içerik, 5- Sözsel içerik, 6- Sözlü olmayan içerik, 7- Bilinçli içerik, 8- Bilinçsiz içerik, 9- Yaşam tarzı içeriği. Erken çocukluk dönemi dini gelişim, Lee'nin belirttiği bu dokuz alt içeriğin birbirleriyle uyum içerisinde gelişimiyle doğru orantılıdır. Çocuğun dini duygu ve düşüncesinin olumlu ve sağlıklı ilerleyebilmesi, bağımsız içeriklerin özelliklerinin dikkate alınmasıyla ilişkili olduğu görülür (1988: 153-155).

İlk çocukluk döneminin din ile ilk temasını farklı bir kategoride değerlendiren Fowler, bu dönemi iki farklı döneme ayırır. Bunlardan birincisi; 2-3 yaşlarındaki bir çocuğun mücadelesini temsil eden özerkliğe karşı utanç ve kuşku krizidir. İkincisi ise; 4 ile 6 yaş arasında kabaca ortaya çıkan ve çözümü bulunan "ortaya çıkma ve çözüm bulma" olan girişimciliğe karşı suç krizidir (1995: 58).

Kohlberg ise ahlaki yargıların gelişiminin, ahlaki öğrenmenin gelişmemiş görüşüyle açıklanamayacağını belirtir. Ona göre sözlü öğrenme, pekiştirme veya tanımlama yoluyla kültürel kuralların içselleştirilmesi sürecinde ahlaki gelişim süreklidir. Bu durum bütün sosyal dünyaya, belirli bir aşamaya, belirli bir kavram veya belirli tipteki sosyal ilişkilere karşı bir reaksiyon (1962: 277-332) olarak değerlendirilir.

Okul öncesi dönemdeki çocukların dini gelişim süreçlerindeki özelliklerle ilgili olarak, farklı açıklama ve kategorilerin yapılması doğal karşılanmalıdır. Hatta bir zorunluluk olarak bile görülebilir. Çünkü yaratılmışlar içerisinde bulunan bir çocuğun gelişim kapasitesi, canlılığını devam ettirebilen hiçbir organizmada yoktur.

81 Her biri farklı farklı ve oldukça kompleks bir yapıya sahip olan insan yavrusunu, istenilen şekilde yetiştirmek ve onu anlamak oldukça zordur. Bu nedenle daha çok batılı bilim adamlarınca yapılan çocuk gelişimi ile ilgili, birbirinden farklı araştırma bulgularının makul karşılanması gerekir.

İlk çocukluk döneminde, bilgi kazanımını engelleyici faktörlerin başında anne ya da babanın veya her ikisinin gerek bedenen gerekse ruhen çocuklarından uzak kalmaları gelmektedir. Bedenen uzak kalma ya bir iş sebebiyle ya boşanmayla veya ölümle gerçekleşir. Bu tür durumlarda çocuklar gerçekçi bir davranış modelini sevgi içerisinde göremedikleri için, hayat boyu yaşayabilecekleri sorunlarla karşı karşıya gelirler. Annenin yokluğu, ideal bir bayanın veya annenin, babanın yokluğu ise iyi bir erkeğin veya babanın nasıl olması gerektiğini öğrenmeyi engeler. Anne babanın var olmalarına karşın, ruhen çocuklarını yalnız bıraktıkları, çelişkili hale getirdikleri bir durum daha vardır ki, çocuklar açısından böyle bir durum dayanılamaz ve çekilemezdir. Böylesi bir durumda çocukların ruh sağlıkları da bozulur ve topluma ayak uyduramazlar. Bilgi kazanımını engelleyici bu durumlar, çocuğun din ile ilk temasını olumsuz etkileyerek, onun dini gelişim sürecine etki ederler.

1.2.2.

Dini Gelişim Süreçlerinde Eğitim Öğretimi Olumlu Etkileyen

Faktörler

Yeni doğmuş bir bebek, tabii gelişim süreci içerisinde, olumlu bir dini gelişim süresi yaşayacaktır. Fakat çocuk yetiştirme konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan anne babalar veya olumsuz çevre koşulları nedeniyle, çocukların dini gelişimi istenilmeyen bir gelişim gösterir. Hiçbir anne baba bu sonucu istemez, fakat, yeterli zihinsel donanıma sahip olamama nedeniyle, doğru yaptıkları düşüncesiyle yanlış davranışlarda bulunurlar. Bilinçli bir yaklaşımla, çocuğun dini gelişimine olumlu katkı sağlayabilecek pek çok faktörün olduğu görülür. Bu faktörler işletilebildiği sürece, topluma sağlıklı nesiller yetiştirmenin önü açılabilir. Bu nedenle dini gelişim sürecini olumlu etkileyen çeşitli faktörleri açıklamamız gerekir.

Dini gelişim sürecini olumlu etkileyen en önemli hususların başında, bebeğin anne babası gelir. Bir çocuk sahibi olma veya yetiştirme düşüncesi ilk belirdiği andan itibaren anne babanın çocuk sahibi olmadaki niyetleri, "helal lokma" konusunda

82 hassas olup olmamaları, çocuğun yetiştirilmesine harcanan emek, çocuğa karşı beslenen şefkat ve merhamet hisleri, uyumlu bir aile birlikteliğinin sağlanması neticesinde ailede oluşan mutluluk atmosferi, çocuğun dini gelişiminin de mutlu ve olumlu bir ortamda sürdürülmesine temel hazırlar.

Bu dönemde anne babanın çocukları için en güvenilir bir liman olma özelliği, çocukların güven duygusunun pekişmesinde aktif rol oynar. Yapılan pek çok araştırmada, bebeklik döneminde oluşan güven duygusunun daha sonraki gelişim dönemlerinde Allah'a güven duygusuna dönüşeceği belirtilir. Bir anlamda inancın temelleri olarak görülen çocuktaki güven duygusu, anne babanın sorumluluğunda gelişen temel bir duygudur. Bu temel duygunun, aile içi kavgalar, niteliksiz iletişim, ilgisizlik, temel ihtiyaçların giderilmemesi gibi insani olmayan pek çok nedenle örselenmesi, çocukta ömür boyu sürecek bir güvensizlik ve dengesizlik atmosferi oluşturur. Bu nedenlerden dolayı, olumlu bir dini gelişim süreci yaşaması istenen çocukların, olumlu bir aile yapısına sahip olmaları gerekir.

Olumlu aile yapısının en belirgin özelliği, şefkat ve merhamet hisleriyle dolu bir sevgi atmosferine sahip olmasıdır. İlahi kaynaklı olan bu sevgi, okul öncesi dönemde çocuğun en fazla ihtiyaç duyduğu bir gıdadır. Fiziksel olarak gıdasını alamayan bir çocuğun bedensel ve zihinsel gelişiminde pek çok problem oluşabileceği gibi, manevi olarak sevgi ihtiyacı karşılanmamış bir çocuğun da aynı süreçleri yaşaması kaçınılmazdır. Genellikle çocuk yetiştiren anne babalar, çocuğun maddi ihtiyaçlarını gidermede hassas davranırken, ne yazık ki sevgi duygularının beslendiği manevi atmosferin oluşturulmasında aynı hassasiyeti göstermezler. Herhangi bir problemi olmayan ve yaşamayan, ruh sağlığı yerinde olan bir annenin çocuğunu sevgiyle bağrına bastığı görülür. Şefkat ve merhamet hisleri ile yavrusunu koruma altına alma, sevgi ihtiyaçlarını giderme ve onunla ilgilenme hemen hemen bütün annelerin ve hatta pek çok canlının temel özelliğidir. Bu da göstermektedir ki, her canlı varlık gelişim aşamasında bu duyguya ihtiyaç duymaktadır. Bu yönüyle manevi yönü ağır basan sevgi duygusunun, çocuğun dini gelişimini etkileyen manevi bir atmosfer oluşturduğu söylenebilir.

Okul öncesi dönemde anne babanın dini hassasiyet ve temsil keyfiyeti, çocuk üzerinde en çok tesir eden hususlardan birisidir. Altı yıl boyunca çocuğuna doğru olmayı, doğru olmanın önemini, gerekliliğini, dindeki yerini anlatan bir anne veya

83 baba, yaşadığı bir olay karşısında doğru davranış sergilememesi veya yalana başvurması, öncelikle çocuğun manevi dünyasını sarsar. Anne babanın bu davranışları devam ettirmesi neticesinde çocuk, anne babanın öneri ve nasihatlerinden ziyade, onların davranışlarını kendisine adapte ettiği görülür. Bu nedenle çocuğu yetiştiren en yakınındaki kişilerin, bol bol nasihat etme, bütün davranışlarını kontrol etme gibi gelişimine uygun olmayan yöntemlerden ziyade kendi yaşamlarıyla çocuklarına örnek olmaları gerekir. Okul öncesi dönemdeki çocuğa en çok tesir eden şeyin ailesinin yaşam tarzı olduğunu, Hz. Muhammed (SAS)'in her çocuğun İslam fıtratı üzerine doğduğunu, daha sonra anne babasının ve yakınlarının yönlendirmesiyle dinini seçtiğini (Müslim, 2006: 1226; Gazali, 1987: IV, 169) belirttiği hadisten anlamaktayız. Buradan da anlaşılmaktadır ki anne babanın ve yakınların yaşam tarzı ve dini yaşamı, yetişmekte olan bir çocuğun dini gelişim sürecini oldukça fazla etkilemektedir. Anne babanın temsil yönüyle olumlu bir yaşam sürmesi, çocuğun dini gelişim sürecini olumlu bir şekilde etkiler.

İlk çocukluk dönemlerinde çocukların sosyal gelişimlerini olumlu etkileyen etkenlerden biri de arkadaşlık ilişkileri kurmalarıdır. Genellikle çocuklar üç yaşından itibaren arkadaşlık ilişkileri kurmaya başlarlar. Çocukların gelişim sürecine bağlı olarak dört yaş civarlarında zenginleşen bu ilişkiler, çocuklar için hayati derecede önemlidir. Çocukların sağlıklı bir şekilde arkadaşlık ilişkilerini başlatıp sürdürebilmeleri, bireysel bağımsızlıklarını kullanabilmelerine ve gerekli duygusal sağlıklarının yerinde olmasına bağlıdır (Palut, 2003: 315).

Anne baba ve yakınların yanında nitelikli bir çevre ve arkadaş grubunun da çocuğun dini gelişimine olumlu katkılar sağladığı düşünülmektedir. Çünkü tabiatında sosyal bir varlık olarak çocuk, üç yaşından itibaren bir çevre ve arkadaş grubuna ihtiyaç duyar. Arkadaşlarının nitelikli davranışlarından oldukça etkilendiği gözlemlenen okul öncesi çocuklarının, bu davranışlarını devam ettirebilmeleri, çevresinin ve arkadaş grubunun seçimiyle ilgilidir. Çocuklar arkadaşlarında gördükleri olumlu davranışlarla kendi davranışlarını pekiştirirler. Süreç bu şekilde işlediği sürece, çocuklar kendi zihinlerinde bu davranış kalıplarını benimser ve içselleştirirler. Atalarımızın "Arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim" ifadesinden de, çocuklar için seçilen arkadaş gruplarının, çocukları yönlendirmede nasıl aktif rol oynadıkları görülebilmektedir.

84 Çocukların enerjilerini boşaltmaları ile dini gelişimin olumlu seyri arasında bir ilişki vardır. Özellikle dört ile altı yaş arasındaki çocukların, gelişimleri için gereğinden fazla enerjileri vardır. Bu enerjinin müspete kanalize edilmemesi neticesinde, çocuklarda hırçınlık, saldırganlık, söz dinlememe gibi olumsuz davranışların geliştiği gözlemlenir. Bu dönem çocukların gelişim sürecinde, verilmek istenen nitelikli değerlerin, en temel ihtiyaçlardan biri olan oyun içerisinde verilmesi en isabetli yöntemlerden birisidir. Bu nedenle oyun ile dini gelişim arasında olumlu bir ilişki kurulabilir.

Oyun oynama, çocukların istekle yaptıkları en önemli zihinsel faaliyetlerden birisidir. Çocuk eğitimine önem vermeyen ailelerde oyun, çocukların boş vakitlerini geçirdikleri, çok da değerli olmayan bir zaman dilimi olarak görülür. Buna karşın bilinçli aileler, oyunun çocuğu eğitmedeki en önemli araçlardan birisi olduğunun bilincindedirler. İlk çocukluk döneminde çocukların oyun oynama süreçleri ile zihinsel gelişimleri arasında pozitif olarak tespit edilen ilişki, okul öncesi dönemde verilecek din eğitiminde, en etkili yöntemin "oyun içerisinde din eğitimi" olduğunu hatırlatır. Çünkü istekli olma ile eğitim arasında kurulan paralel ilişki, nihayetinde arzulanan sonuca ulaştırır. Fakat oyun içerisinde din eğitimini çocukların seviyesinde sunma, içerik olarak oldukça zor bir iştir. Belki de oyun içerisinde dini sembollerin ve kavramların kullanılması, oyunun seyrinin evrensel değerler üzerine kurgulanması, çocuğun bilişsel düzeyde bu sembol, kavram ve değerlere aşinalık kazanmasına zemin hazırlayacağından, çocuklar için oyun oynamanın dini gelişim sürecine olumlu katkılar sağlayabileceği düşünülebilir.

Çağımız çocuklarını etkileyen en önemli araçlarının başında televizyon, bilgisayar ve gelişmiş telefonlar gelmektedir. Okul öncesi dönemdeki çocukların oldukça fazla etkilendiğinin ortaya çıktığı görsel içerikli ve hareketli materyaller sunan bu araçların, çocukların eğitimine olduğu kadar sağlıklarına da zararları olduğu yapılan çalışmalarda ortaya çıkmış ve zaman zaman medyaya da yansımaktadır. Özellikle şehir hayatında, ilk çocukluk dönemindeki çocukların enerjilerini kontrol edemeyen ve yönlendiremeyen ailelerin, çocuklarını kontrol altına almanın en iyi yöntemlerinden birisi olarak elektronik aygıtları kullandıkları gözlemlenmektedir. Uygulamada ve görüntüde zararlı olan bu elektronik araçlar, bilinçli ailelerin kontrollü ve yönlendirmeli kullanımlarıyla, çocukların zihinsel

85 gelişimine katkı sağlayan etkili bir yöntem haline gelebilir. Bu süreçte dini