• Sonuç bulunamadı

Çocuğun Gelişimini Etkileyen Doğum Öncesi Faktörler

İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE GELİŞİM SÜRECİ

1.1. GELİŞİM VE DİNİ GELİŞİM SÜREÇLERİ

1.1.1. Çocuğun Gelişimini Etkileyen Doğum Öncesi Faktörler

Niyet etmek bir işe başlamanın ilk işaretlerindendir. İnsan neye niyet ederse, sonucu da o niyete göre değer kazanır. Bu nedenle bir çocuğun gelişiminden bahsederken, doğum öncesi dönemin en başına gitmemiz gerekir. Anne rahmine

37 atılan ceninin, yeni bir canlı organizma olarak, yaşama ilk atılışının başladığı andan itibaren hemen her şeyden etkilendiği söylenebilir. Çocuk yetiştirmeyle ilgili gerekli eğitimi almış her anne babanın, çocuğu yetiştirme görevi, çocuğun doğumuyla değil, "Bir çocuğa sahip olma veya yetiştirme" duygu ve düşüncesinin ilk belirdiği andan itibaren başlar. Bu başlangıç, anne baba adayların çocuk sahibi olmaya niyetlendiği gündür.

Her anne baba adayı, evliliğe adım atarken güzel duygular içerisindedir. Ve her insan kendi neslinin devamını ister. Bu nedenle evlenen çiftlerin kendi nesillerinin devamını istemeleri kadar doğal bir şey olamaz. Fakat bu istek türünün içeriği, bazen vatan, millet, din ve insanlık adına iyi bir çocuk sahibi olma veya yetiştirmeyi gaye edinirken, bazen de egoist arzuların kurbanı olarak ortaya çıkar. Anne babanın evlat edinme isteğinin içerik niyeti, doğacak çocuğun gelecekte karşılaşacağı eğitimsel ortam hakkında ipuçları verir.

Anne babanın bir çocuğa sahip olma düşüncesi, bir gücü temsil etme anlamında veya narsist duyguları tatmin amacına yönelik ise, bu düşünce problemli bir düşüncedir. Bundan daha kötüsü ise istenilmeyen bir hamilelik sonucunda doğmak zorunda kalan bir çocuğa sahip olmaktır. Bu durumda çocuk daha doğmadan önce, eğitimsel açıdan sıkıntılar başlamış demektir. Bu tür çocukların maddi açıdan bütün ihtiyaçları giderilse bile, manevi açıdan sıkıntılar çekeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.

Bu tür bir evlat sahibi olma ve yetiştirmeye karşın, daha başlangıcında, sperm hücresinin anne rahmine düşmesinden evvel, anne baba adaylarının iyi niyet ve dini nitelikleri olan bir evlada sahip olma duygu ve düşüncelerinin bilişsel niteliği, çocuğun gelişimi açısından ortamın müsait oluşunu açıkça ifade etmektedir. Cinsel bir arzu ve isteğin ötesinde, besmele ile başlanılmış yeni bir canlı inşasında, yüce yaratıcıdan medet isteme, onun merhamet ve şefkatini celbetme isteği, yeni bir insan yetiştirme bilinçliliğinin önemini yansıtması açısından gerekli ve tutarlı bir adımdır.

Bir çiftçinin ektiği bir ürünü hasat edebilmek için sarf ettiği emekler ve ekilen ürün yetişirken çekilen zahmet ve gösterilen hassasiyetler, tohumun toprakta çimlenmeye başlamasından fide haline gelmesine ve nihayetinde ürünün ekilen arazide geçen süreci göz önüne alındığında, acaba ürün alabilmek için çiftçinin gösterdiği bu hassasiyeti, anne babalar çocuklar yetiştirilirken gösterebiliyorlar mı ?

38 Bu sorumluluğu taşıyabilen anne babaların, çocuklarını yetiştiren iyi birer eğitimci oldukları söylenebilir. Aksi takdirde, kâinatta yaratılan varlıkların en mükemmeli konumunda olan insan yavrusunun yetiştirilmesinde, bir çiftçinin sebze (hıyar) yetiştirmek için gösterdiği hassasiyeti göstermediğimiz zaman, değer verilmeyen, değer aktarımında bulunulmayan ve gelişigüzel yetişen çocukların toplum içerisinde bir sebze (hıyar) kadar değeri olması söz konusudur. Bu nedenle anne babaların bir çocuk sahibi olma ve yetiştirmeyi düşündükleri andan itibaren, dünyanın en mükemmel kapasitelerine sahip olan bir canlıyla ilgileneceklerinin bilincinde olmaları gerekir. Bu bilinç düzeyiyle başlanan bir çocuğa sahip olma ve yetiştirme duygu ve düşüncesi, çocuğun gelişiminde, doğum öncesi dönemde yapılması gereken en önemli vazifelerin başında gelir.

Bu bağlamda annelerin toplum hayatındaki rolüne dikkat çekerek "hüzünlü prenses" olmayı bırakıp "bilge kadın" olmalarına ihtiyacımız olduğunu belirten Tarhan, okumak, düşünmek, fikirleriyle var olmak, günümüz kadınlarının temel görevi olmalı düşüncesindedir (2006: 328). Çünkü okumamış bir annenin, yetiştireceği çocuğu, ilk emri oku olan bir hedefe yönlendirmesi zordur. Okumuş bir annenin, çocuk yetiştirme alt yapısının bulunması, anne ve çocuk için başlangıçta hem bir kolaylık hem de bir avantaj sağlar. Bu nedenle anne babaların çocuk yetiştirme bilgilerinin yeterli düzeyde olması, çocukların bedenen ve ruhen gelişimlerini olumlu bir şekilde etkiler.

Doğum öncesinde anneyi olumsuz şekilde etkileyebilecek bir gerginlik durumu, fetüs halindeki çocuğu aşırı bir şekilde etkileyerek, doğum gerçekleştikten sonra hiçbir olumsuz etken bulunmasa bile üç yaşına kadar çocuğun uyuma, yeme, içme gibi faaliyetlerine yansıyarak ilerdeki uyumuna ve davranışlarına etkide bulunur. Doğum öncesi annenin fizyolojik sağlığı kadar psişik sağlığı da çocuğun şahsiyet yapısında etkendir. Bir çocuk hayatın en başında, çevresini sarmış olan yakınlarının değerleriyle şekillenir. Hatta bir çocuk doğmadan önce anne babası onun değerlerinin oluşumuna etki ederler. Bir anne sadece kendisini düşünmez, başkalarını da düşünür. Zihnindeki gelecek çocuk için, bir doğum uzmanı ile düzenli ilişkiler kurarak, yiyip içtiklerine dikkat eder ve sigaradan uzak durur. Fakat doğumdan sorumlu olan pek çok anne ve baba, sorumlu bir şekilde hareket etmezler. Doğacak çocukları için en iyi olanı yapmaz, onu önemsemez ve uygun şekilde davranış

39 tarzları sergilemezler. Bu sonuçtan hareketle, doğmamış bir çocuk için pek çok risk olduğu söylenebilir. Annenin alkol, uyuşturucu, sigara, hastalık veya hassas psikolojik bir rahatsızlığından dolayı çocuğunun belirgin fiziksel zarar alma ihtimali vardır. Bu biyolojik etkiye karşın babanın anneye sağladığı psikolojik güven duygusu ve şefkatin de çocuğun geleceğini olumlu yönde şekillendirdiği söylenebilir. Doğumdan önceki bu koşuşturma davranışlarının, annenin karnında büyümekte olan fetüs'e (cenin) direkt etkileri vardır (Coles, 1998: 63-64).

Çocuk psikolojisi ve din eğitimi üzerine çalışmalar yapan Ratcliff ve Ratcliff, doğum öncesi anne babanın durumu ve ruhsal hazırlıkları, Allah'ın sınırsız yardımları, bu süreçte anne babanın duaları gibi faktörleri etkin bir şekilde analiz ederler. Onun görüşleri doğrultusunda doğmamış bir çocuğun nelerden etkilendiğini şu şekilde açıklanabilir: Bir bebeğin doğumundan önce meydana gelmesi gereken bazı önemli şeyler vardır. Bu da çocuğun dış dünyaya katılması için ruhsal hazırlık yapmaktır. Çocuğun doğum öncesi dünyasında, Allah’ın sanatının mükemmelliğini görürüz. Allah çocuğu, tıpkı bir kişinin bir süeteri zaman içinde örmesi gibi, safhalar halinde yaratır. Yirminci yüzyılın son yirmi yılı içinde yapılan araştırmalar, anne rahmine yerleştirilen küçük kameralar vasıtasıyla sadece bu örgünün güzelliğini ve ihtişamını değil ayrıca anne rahmindeki fiziksel gelişimin farklı aşamalarını da göstermiştir. Bunun bir sonucu olarak bu araştırmalar merkezi sinir sisteminin, vücudun diğer parçalarından daha önce geliştiğini izleme imkânı sunmuştur (Ratcliff ve Ratcliff, 2010: 25).

Anne babalar doğum öncesinde çocuklarının ruhsal beslenmesi için nasıl bir hazırlık yapabilirler, diye soran Ratcliff ve Ratcliff, kesinlikle çocukları için dua edebilirler, diyerek sorduğu soruyu cevaplamaktadır. Dua çocuğun gelişiminin her aşamasında önemlidir. Hem anne babanın kendilerini hazırlayabilmeleri hem de bebeğin korunması için duaların erken başlaması gerekir. Ratcliff’in klinik bir psikolog olan arkadaşı, çocukla sembolik bir bağlanma olarak ellerini eşinin karnının üzerine koyarak doğum öncesinde çocukları için sıkça dua ettiğini söylemiştir. Bu durum anne babanın sadece fiziksel olarak değil ruhen de çocuklarının yanında olduğunun bir işaretidir. Bu şekilde davranarak, yıllar boyunca çocuklarının gelişim sürecinde onlara destek olmuş ve onlarla beraber olmuşlardır. Babanın bu dua davranışı ile gerçekleştirdiği bu ruhsal temasın, çocukların yaşamlarına katılmasında,

40 önemli bir rol oynamış olabileceğini düşünmeden edemeyiz (Ratcliff ve Ratcliff, 2010: 26).

Ratcliff ve Ratcliff’e göre, doğum öncesi diğer bir ihtiyaç alanı da, hamilelik sırasında annenin olumlu bir deneyim kazanmasına fırsat sağlamaktır. Annenin yaşayabileceği yüksek stres ve çalkantı, çocuğu olumsuz yönde etkileyebilir. Bulaşıcı hastalığı olanlarla temastan kaçınma, ilaçlardan ve bulaşıcı maddelerden uzak durma, doğmamış çocuğa annenin olası en iyi ortamı sağlamasına yardımcı olacaktır. Amaç, çocuk için en iyi fiziksel ve duygusal bir yapı temin etmektir (Ratcliff ve Ratcliff, 2010: 26).

Çocuğun doğumundan aylar öncesi, anne babanın kendi ruhsal yönünü yansıtmaları için iyi bir zamandır. Çocuklarını manevi yönden olumsuz etkilemek istemeyen bir anne babanın, ruhsal bir çekaptan geçebileceklerini belirten Ratcliff, düşünce dünyasında bizi dağıtan geçmişteki mücadelelerimizden vazgeçip, ileride ruhsal olarak çocuğu yönlendirme yeteneğimize engel olabilecek her şeyi arka plana atmamız gerektiğini söyler. Hatta daha da ileri giderek doğum öncesinde, çocuğu olumlu etkilemek için anne babanın akrabalarıyla, beraber çalıştığı insanlarla, gidip geldiği mabed çevresiyle veya daha az ilişkiye sahip olduğu kişilerle de uzlaşıp barışmalıdır. (Bu husus İslam dininde helalleşme olarak ele alınır.) Çünkü diğer insanlarla ilişkilerdeki problemler, bebek için harcanması gereken zamanı kısıtlayabilir. Anne veya babanın yaşadığı bu problemler çocuğun sağlayacağı daha az ve zayıf duygusal ve fiziksel enerjiye dönüşebilir. Yani diğer insanlarla olan sorunlar çocuğa verilecek fiziksel ve duygusal enerjinin azalmasına neden olur. Başka insanlara öfkelenen bir kişi, bebeğine, sonraki dönemlerde çocuğuna karşı daha az hoşgörülü veya daha az hassas olabilir. Bunun sonucunda kişi manevi dünyasındaki bir eksiklik veya çevresindekilerle olan sorunlardan dolayı, çocuğuyla oyun oynamak da dâhil ilişkiye girmek için kendisini çok yorgun hissedebilir (Ratcliff ve Ratcliff, 2010: 26-27).

Bu düşüncelerine ilaveten Ratcliff ve Ratcliff, bebeğin gelişimi açısından doğum öncesi ayları, önemli zaman dilimleri olarak değerlendirir. Ona göre, sadece çocuğu beklemekle ve onun için ruhsal olarak ne yapılacağını düşünerek bu zaman geçirilmemelidir. Muhtemelen çocuğun doğumu gerçekleştiğinde ebeveyn zaman ve enerji olarak oldukça yorgun düşerler. Bu nedenle hamilelik sırasında elden gelen

41 manevi destek sağlanmalıdır. Şüphesiz bebeğin doğumu için fiziksel olarak hazırlık yapılır. Çocuk odası boyanır, onun için bir şeyler alınır ve alınanlar temizlenir; Fakat bunlarla beraber ruhsal olarak hazırlanmayı da unutmamak (Ratcliff ve Ratcliff, 2010: 29) gerekir ki, çocuğun gelişimi hem maddi hem de manevi olarak desteklensin.

Bir çocuk doğmadan evvel anne babası çocuğu için dualar eder, bu dualarla çocukların eğitim öğretim faaliyetleri doğmadan başlamış olur. Çünkü bebeklerin, daha doğmadan bir süre önce dünyayı dinleyebildiklerinin ortaya çıkması çoğu anne baba için büyük bir sürpriz oluşturmuştur. Psikolog Anthony Casper, bebeklerin emme biçimlerinden yararlanarak, doğduklarında annelerinin sesini tanıdıklarını ortaya koymuştur. Yapılan farklı çalışmalarda elde edilen bulgular daha da şaşırtıcı düzeylerde sonuçlar vermiştir. Bu çalışmalar iki günlük bebeklerin annelerinin sesini yalnızca bir heceye dayanarak bir yabancının sesinden ayırabildiklerini göstermiştir. Duydukları küçük bir ses parçası bile onlara "İşte bu benim annem!" dedirtebilmektedir. Bebekler, anne karnında hiçbir şeyden habersiz gibi görünseler de, dış dünyayı dinlemekte, öğrenmekte ve daha da şaşırtıcı olanı, doğduktan sonra bunları hatırlayabilmektedirler (Pope, 1996: 14-16).

Doğum öncesinde öğrenme sürecine dahil olabilen bebekler elbetteki pek çok şeyden etkilenebilmektedirler. Yapılan araştırmalar sadece hamile kadınların değil babaların da doğacak çocuklarının sağlıklarını bozabildiğini ortaya koymuştur. Sigara, alkol ve ağızdan alınan diğer zararlı maddelerin spermin tahribinde - dolayısıyla çocuğun kusurlu doğmasında- etkili olduğu anlaşıldığından, baba olmaya karar vermiş bir erkeğin bu çeşit yaşam tarzından uzak durması, hayatına çekidüzen vermesi (Korkmaz, 1993: 13) doğacak çocuğunun fiziksel ve zihinsel sağlığı için önemli görünmektedir.

Doğum öncesi anne rahmi, normal koşullar altında bir bebeğin sağlıklı gelişimi için en uygun koşulları bünyesinde barındırır. Buna rağmen, çevrenin gelişim üzerindeki etkisi araştırılırken, fetüs halindeki bir organizmanın da çevreden etkilendiği anlaşılmıştır. Anne karnındaki bir çocuğun gelişimi, genetik bozukluklara, annenin beslenmesine, çocuğun yeterli oksijen alıp almamasına, anne babanın kan uyuşmazlıklarına, annenin aldığı ilaçlar ve kimyasal maddelere, anne babanın zararlı alışkanlıklara bağımlı olup olmadığına, hastalıklara, radyasyona ve

42 anne babanın psikolojik gerginlikler içerisinde bulunup bulunmadığına göre çeşitli derecelerde etkilenmektedir (Arı ve diğerleri, Trhsz: 9; Erden ve Akman, 2001: 33- 37). Anne babanın yaşadığı ve maddi manevi etkilendiği her şeyden etkilenen, daha doğmamış bir çocuğun gelişiminin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi ve yetiştirilmesi konusunda anne babalara büyük görevler düşmektedir.

Müslüman eğitimciler, çocuğun eğitim öğretimini doğum olayından çok öncelere kadar uzatmaktadır. Özellikle anne babanın yetişme tarzı, daha doğmamış çocukların geleceği hakkında ipuçları verir. Çocuğun gelişimi anne rahminde mayalanırken, annenin hamilelik hayatındaki ruhsal durumu ve yiyip içtiklerinin helal olup olmamasına varıncaya kadar pek çok şey çocuğu etkilemeye başlamıştır (Canan, 1980: 52; Çelebi, 1974: 294; Oruç, 2011: 35). Doğumdan önce olduğu gibi doğumdan sonra da, gerek anne babanın beslenme tarzı, gerekse çocuğa verilen gıdaların temiz ve helal oluşuna dikkat etmenin, çocuğun karakterinde olumlu izler bırakacağı anlaşılmaktadır (Öcal, 1999: 67).

Bebek olarak isimlendirdiğimiz insan yavrusunun davranış gelişimi doğumdan oldukça önce başlar. Ceninin rahme düşmesinden iki ay sonra, çocuk artık insan şeklini almaya başlamıştır. Çocuğun bazı vücut hareketleri bu ilk iki ay içerisinde başlamaktadır. En önemlisi ise ceninin ana rahmine düşmesinden üç hafta sonra kalp atışının başlamasıdır. Anne karnında yirmi beş haftayı dolduran bir çocuk, ayrı bir varlık olarak yaşayabilmek için gerekli olan organlarla donatılmıştır. Fakat bu organlar, daha mükemmelleşme aşamasındadır, doğum gerçekleşinceye kadar gelişimlerini sürdürürler. Sekiz haftalıktan itibaren anne karnındaki bir çocuk, yapılan uyarmalara cevap verir. Böylece çocuk, anne karnında ilk davranışlarını geliştirmeye başlar. Kişinin yaşamaya tek hücre olarak başlayıp, zamanla birçok kısımlarının bağımsız işlemler yapabilen bir organizma haline gelmesi, gelişim sürecinin dokuz ayda tamamlandığını gösterir (Jersild, 1976: 52-53).

İki farklı ülkede (ABD ve İsveç) yapılan çalışmada "Anne karnında tecrübe edilen dilin doğum sonrasında oluşan sesli harflerin algılanmasına tesir ettiği" bulgusuna ulaşılmıştır. Bebeklerin ilk yıllarda belirli bir dili dinlemesi, ilk kelimeleri üretmeden önce bile ses algılarını değiştirdiğini yapılan araştırma ortaya koymuştur. Doğum sonrasındaki ilk aylarda bebekler fonemler (sesler) arasındaki detayları fark edebilir. Bebekler seslerin ana dilinden gelip gelmediğinden bağımsız olarak sessiz

43 harfleri algısal kategorilere yerleştirebilirler. Bebeklerin altı ile on iki ay arasında farklı dildeki sesleri ayırt edebilme yeteneği artarak gelişir. Fakat kendi ana dilinden olmayan sesleri ayırt etme becerisi ise azalır. Bebekliğin ilk dönemlerinde çocuklar sesli harflere, sessiz harflere oranla, daha duyarlıdır. Amerikalı ve İsveçli bilim adamlarının yaptığı bu araştırma, bebeklerin doğduktan sadece birkaç saat sonra, ana dili ile yabancı dil arasındaki farkı anlayabildiklerini bulgulamıştır. Araştırma da doğum sonrası yedi ile yetmiş beş saat arasında yarısı erkek, yarısı kız seksen bebeğe, annelerinin ana dili İngilizce ya da İsveççe sesleriyle yabancı bir dildeki sesler dinletildi. Bu sesleri dinlerken bebeklerin dikkatleri bir bilgisayara bağlı olarak, emziği emme sürelerine göre değerlendirildi. Bebekler emziği her emdiğinde ünlü bir harf duydular. Anne karnındakinden farklı sesler duyan bebeklerin emme süresi, sesleri algılayamadıklarından dolayı, ana dilinde sesler duyanlardan daha uzun oldu. Bununda yabancı seslerin algılanmasının daha az olduğunu gösterdiği belirtildi (Moon ve diğerleri, 2012: 156-160). Çocuk eğitiminin doğumla başlamadığı, anne karnında geçen süreyi de kapsadığı, çocuğun anne karnında iken ana dilindeki belirli seslere tepki verdiği, onları algıladığı, bu sürecin doğum sonrasını da etkilediği, bu nedenle doğum öncesi ve doğum sonrası sürecin, eğitimde birlikte değerlendirilmesi gerektiği yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır.

Yapılan bu bilimsel çalışmayı değerlendiren Finlandiyalı araştırmacı Huotilainen; yeni doğmuş bebeklerin, dilin belirli seslerine tepkide bulunduğu ve özellikle annelerinin anadilini tercih ettiği sonucunu teyit etmiştir. Ayrıca yeni doğmuş bebeklerin ağlamalarında, kendi ana dillerinin öğrendikleri melodilerini ve vurgularını taklit etmeyi başardıkları gözlemlenmiştir. Bu nedenle görülmektedir ki doğum öncesi bebeğin sahip olduğu beyin yapısı, sesleri – özellikle de kendi ana dilinin özellikleri doğrultusunda- öğrenmeye programlanmıştır. Moon ve diğerlerinin araştırması göstermiştir ki, bebeğin hâlihazırda sahip olduğu ana diline ait ses özelliklerinin ilk temelleri anne karnında öğrenilmektedir. Anne karnında dil öğrenmeye bağlı olan bu görüş daha önce bu konuda yapılan ve tartışılan görüşlere karşı çıkmaktadır. Şimdiye kadar dil öğelerinin yavaş ve belirli, açık ve duygusal yollarla ayrıca yüzlerce tekrar ile edinildiği varsayılmaktaydı. Ne var ki yeni yapılan bu araştırmadan çıkan sonuç, dildeki belirli seslerinin kazanılmasının, anne karnında hızlı ve değişken bir yapıda ilerlediğini de göstermiştir. Bu görüşten yola

44 çıktığımızda doğuma yakın bir zamanda anne karnındaki bir bebeğin beyni, dilin (lisanın) birçok kilit yönünü algılayabildiği ve öğrenebildiği sonucuna ulaşılmıştır (2012: 102-103).

Erken çocukluk dönemindeki bir bebeğin davranış gelişimini incelemek için, çocuk doğmadan önce işe başlamak gerekmektedir. Anne karnındaki bir çocuğa, annenin yaşadığı çevre şartları ve annenin ruh durumu ne derecede yansımaktadır? Doğmamış bir çocuğa annenin karakteri ve huzursuzlukları etki eder mi? Görünüşte annenin psikolojik durumunu, bebeğe doğrudan doğruya geçirebileceği bir ortam yoktur. Fakat annenin psikolojik durumu bebeğe dolaylı olarak geçer. Bu şu şekilde gerçekleşir: Anne kaygı oluşturan bir durum karşısında heyecanlanınca iç salgı bezleri devreye girerek kana salgı gönderir, bu hormonlar ana rahmindeki bebekle anne arasında gelip giden sıvı içinde, bebeğe taşınır. Bu şekilde henüz daha doğmamış bir bebek dolaylı olarak kimyasal olaylar sonucu, annesinin moral bozukluğu, kaygı durumu, neşe, sevinç, üzüntü gibi psikolojik durumundan etkilenebilir (Jersild, 1976: 56).

Sontag ve diğerleri (1935, 1944) yaptıkları araştırmalarda, annenin psikolojik yapısının büyük bir duygusal baskı altında olduğu durumlarda, ceninin her zaman olduğundan daha hareketli olduğunu gözlemişlerdir. Bu nedenle bedenen ve ruhen sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için, psikolojik yapısı yerinde olan bir annenin, elinden geldiği kadar gıdasına, dinlenmesine ve genel olarak sağlığına dikkat etmesi; sigara, alkol ve nikotinden korunmaya ve uzak durmaya çalışması gerekir (aktaran Jersild, 1976: 56). Bu hem annenin kendi sağlığı hem de daha doğmamış bebeğin sağlığını korumak için alınması gereken bir tedbirdir. Bu durumun sadece annenin bir sorumluluğuymuş gibi düşünülmesi de hatalıdır. Bir bebeğin bedenen ve ruhen sağlıklı doğmasında anne kadar babanın da sorumluluğu vardır. Bir çocuğun babası, daha doğmadan onu dolaylı olarak etkilemektedir. Çocuğunun annesiyle ilişkileri yerinde ve pozitif olmayan bir baba, eşini psikolojik olarak etkilemektedir. Psikolojisi bozulan bir anne de dolaylı olarak çocuğunu etkilemektedir. Bu nedenle, aile olmaya karar veren anne babaların kendi aralarında iç huzuru bulmaları gerekir.